İslami zengin kesimin iktidar gücü ve parası var ama bunları kullanacak İslami alternatifleri yok.Önce faizsiz katılım bankaları, yeşil sermaye ve Kayseri usulü İslami Kalvinizm ardından da harem-selamlık tatil köyleri, helikopterli sünnet düğünleri, Burberry türbanlı, jipli kadınlar... Gündeme çeşitli vesilelerle giren tüm bu kavramlar artık 'İslami Burjuva' olarak tanımlanan yeni bir sınıfı işaret ediyor. Amerikan The New York Times Gazetesi, ocak ayının ilk günlerinde yayınladığı haberinde Türkiye'deki varlıklı dindar kesimi irdeleyip, Protestan iş etiğine sahip Müslümanların kendi elitini oluşturduğunu ve artık 'zenginlik testi'nden geçtiğini yazdı. Bu yeni sınıfın varlığı böylece tescillenirken, sosyal altyapısı henüz çözümlenmiş değil. Akşam gazetesinden Gülay Altan, 'İslamileşen kapitalizm veya kapitalistleşen İslam' konusundaki doktora çalışmasını Harvard Üniversitesi'nde sürdüren Araştırmacı Özlem Madi ile 'İslami burjuvazi'nin yeni yaşam biçimleri ve geleceği hakkında konuştu. 'İslam ve kapitalizm birbirini etkiliyor'Genel kanı İslam ve kapitalizmin uyuşmayacağı yönündeydi ama pratikte uyuştular, ne değişti? İslam ve kapitalizm uyuştu demek için erken. Süreç devam ediyor ve İslam ile kapitalizm birbirini etkiliyor. Aralarında esaslı bazı uyuşmazlık noktaları halen var. Özellikle 'homo economicus' yani çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan insan tipi yaratmak isteyen klasik kapitalizme, İslam hala karşı. Bu çelişkiyi kapitalizme ahlaki boyut katarak aşmaya çalışıyor ve kısmen aşıyorlar da. İslami ekonomik sistem, kapitalist sistemin bir alt birimi haline geliyor. İslamcılar özellikle 1970'lerde kapitalizm karşıtıydılar ancak şimdilerde bazı küçük gruplar dışında, sisteme alternatif değil sistemin içinde hareket eder hale gelmeye başladılar. n 1970'lerde İslamcılar daha çok sosyalizmden etkilenirken ne oldu da kapitalizm galip geldi? İslamcılık muhalefetteydi, cılızdı. Kapitalizme ya da dünya sistemine güçlü bir muhalif söylem oluşturamamışlardı. O yüzden kapitalizm eleştirilerinde Marksist söylemlerden ödünç kavramlar almakta sakınca görmediler. Örneğin 'proleter/burjuva' karşıtlığı yerini 'mustazaf (ezilen)/mustekbir (ezen)' aldı ya da 'sosyalist devrim', 'İslami devrim' oldu. 80'lerin sonlarında radikal ve sistem karşıtı siyasi İslam'ın etkisini yitirmeye başlayıp, İslamcıların yerel yönetimlerden başlayarak iktidara gelmesi ve yeni bir sınıf oluşturmaya başlaması ile İslami sosyalizm etkisini yitirdi ve artık İslami kapitalizmden bahsedilmeye başlandı. Elitler Anadolu’ya Özal’la açıldı Türkiye'deki değişimin temelleri 80'lere tarihlenirken Turgut Özal referans gösterilir. Özal'ın İslami burjuva yaratılmasındaki rolü nedir? 80'lerden itibaren yaşanan değişimi küresel gelişmelerden bağımsız ele almak yanıltıcı olur. Mesela neo-liberal ekonomilerin dünyada daha geçerlilik kazanması, Marksist-sosyalist rejimlerin zayıflaması, İran İslam devrimi, İslami hareketlerin dünyanın birçok yerinde güçlenmeye başlaması gibi dış faktörler hem Türkiye'nin genel anlamda değişmesine hem de Türkiye'deki İslamcılığın dönüşmesine yol açtı. Ayrıca 1980'lerdeki asker destekli Türk-İslam sentezi, 12 Eylül Darbesi ile zayıflatılan Türk sol kültürü ve sol kültürün yeni İslamcılar tarafından devralınması da bu sürece katkılarda bulundu. Milli Görüş'ten gelmese de o çevrelerle ilişkisi olan Özal'ın uzun dönem iktidarda kalması, Türkiye'nin ekonomik olarak daha liberal, siyasi olarak da daha muhafazakar bir çizgiye doğru gitmesine yol açtı. Ve devlet eliti yavaş yavaş daha Anadolu kökenli ve muhafazakar insanlara açılmaya başlandı. AKP'nin ilk iktidar yıllarında Özal yıllarına ne kadar çok vurgu yapıldığını hatırlayalım... Bankacılıkta yaşanan değişim yani 'katılım bankacılığı' da bu dönemde ortaya çıktı... Anadolu'da İslami duyarlılığı yüksek ve faiz ile iş yapmak istemeyen işadamı, yatırım yapmak için parayı önceleri bankalardan değil kendi dini networklerinden almayı tercih etti. İslami olmayan kuruluşlardan para alanlar ise faizi bir şekilde meşrulaştırıyorlardı. Bazıları içinse zaten bunların hepsi birer araçtı. Bu süreçte sadece alternatif bankalar değil, şirketler, okullar, hastaneler, mağazalar, restoran ve benzeri mekanlar ortaya çıktı. Yeni mekanlar yeni ilişki biçimlerini doğurdu. Farklı cemaatler ve İslami gruplar, farklı alanlara el attılar. Kendi aralarında rekabetler oldu. Ancak güçlenip iktidara doğru yaklaştıkça cemaat ve gruplar arasındaki farklılıklar da kaybolmaya başladı. Önceden Nur Cemaati, İslami siyasi partilerin en büyük rakiplerindenken şimdi AKP'nin büyük destekçisi oldu mesela. Fransız sosyolog Pierre Bordiue'nin kavramlarıyla söylersek, 'ekonomik', 'kültürel' ve 'sosyal' sermayenin bir araya gelmesi 5-10 yılda ortaya yeni ve güçlü bir muhafazakar sınıf çıkardı. AKP yeni bir sınıf yarattı 'Kültürel ve sosyal sermayeden kastınız nedir? 80'lerde ortaya çıkan Anadolu sermayesi entelektüel dayanaklardan ve gerekli sosyal ilişki ağlarından yoksundu. Buna İslami 'ekonomik sermaye' diyelim. Yine 80'lerde ve 90'larda entelektüel bir İslamcı grup ortaya çıktı. Üniversite mezunu, yurtdışında eğitim almış, yabancı kültürlere vakıf, çalışkan ve toplumu değiştirmek isteyen insanlardı. Bunlara da İslami 'kültürel sermaye' diyelim. İslami hareketlerin azalmasıyla radikalizmi azalan bu gençler, bir süre sonra İslami partilerin ve yerel yönetimlerin doğal parçası oldular. Ve bir de İslami cemaat ve grupların gün geçtikçe gelişen dayanışma kültürü oluştu. Buna da İslami 'sosyal sermaye' diyelim. Kanaatimce AKP'nin başarısının en büyük açıklamalarından biri bu üç sermayeyi bir araya getirmesi ve yeni bir sınıf yaratmasıdır. Ortaya çıkan bu sınıf İslam'ı yeniden tanımlarken, yeni İslam da yeni bir özne olarak ortaya çıktı. Ama bu henüz daha tamamlanmış bir süreç değil. Geçtiğimiz haftalarda New York Times'ta çıkan makalede bu sınıf 'elit' olarak nitelendiriliyordu... Ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Elit olabilmek için birkaç kuşak geçmesi gerekir. Sanatı, edebiyatı, sineması yok... Ama asıl ilginç olan, zaman geçtikçe yeni bir kültür yaratılacağına, kapitalist yaşam şekli, birtakım küçük revizyonlarla yeniden inşa ediliyor. Ve paradoksal olarak bu yeni yaşam şekli, özü itibarıyla daha önceden eleştirdikleri 'Beyaz Türklerin' yaşam şekline benzemeye başlıyor. Pahalı ve egzotik tatiller, lüks arabalar, kapıları kapalı sitelerde villalar, en tanınmış markalı giyim kuşamlar vs. Çok değil bundan 10 yıl önce bunlar israf olarak görülürdü. AKP'ye oy veren düşük gelirli insanlar eninde sonunda buna bir tepki gösterecektir. Yeni sınıf statü arıyor Tam olarak 'elit' değilseler de elit olmaya özentililer denilebilir mi? Bu yeni sınıfı daha reformist, yeni zevkleri ve aktiviteleri var. Antikapitalist ya da globalizme karşı değil. Tam tersi kapitalist sistem içinden kendine yeni sahalar ve iktidar alanları yaratmaya ve statü kazanmaya çalışıyor. Amaç moderniteye ve kapitalizme karşı gelmek değil, ahlaki bir modernizm yaratmak. Bu sınıfın başka bir özelliği, kendilerini modernist olarak gördüklerinden aslında hem geleneksel İslamcılara hem de seküler yaşam tarzına eleştirel olmaları. Ama bence ironik olarak giderek eleştirdikleri sekülerlerin yaşam şekillerine daha yaklaşıyorlar. Bunu tüketim alışkanlıklarında görmek mümkün. n İslami burjuvanın kapitalist yaşam tarzı estetik değerlerle neden çelişiyor peki? Bir ön yargı olarak sormuyorum; bu kesime hizmet veren mimarlar, modacılar bunu söylüyor. Evlere konulan dev plastik palmiyeler ve 50 metrekarelik namaz odaları, altın varaklı mobilyalara olan düşkünlük gibi... Bu yeni sınıfın mensupları ve aydınları siyasi mücadele sürdürmekten gündelik ve sosyal hayatı üretmeye fırsat bulamadılar. Siyasi ve ekonomik başarı kendileri dahil herkesin düşündüğünden çok daha hızlı gelişti. Dolayısıyla sosyal ve kültürel hayat geride kaldı. Yani düşün ki siyasi gücünüz var, paranız var ama bunları harcayacak fazla 'İslami alternatif'leriniz yok. Çok sıkıcı bir durum... Olan alternatifler ise çok yetersiz ve gayri rafine. O yüzden de modern ve kapitalist hayattan ödünç değerler ve yaşam tarzları almak zorunda kaldılar. Modern ve kapitalist hayat tarzı çok güçlü. Sanırım ileride İslami değerleri daha da zorlayacak. Ve bundan dolayı da daha çok özeleştiri yapıldığını göreceğiz. Ilımlı İslam yakıştırmaları bitti Türkİye'nin yönü Batı'ya doğru olsa da her zaman içinde Doğu ve İslam'ın öğelerinin barındığı bir yapıdır. İslam siyasi anlamda kamusal alanın dışına itilse de gündelik hayatın parçası olmuştur ve Türkiye'yi yöneten siyası erk, hep bunun öneminin farkında olmuştur. Yani 'İslamcı' değil ama 'İslami' değerler açısından Türkiye her zaman bir İslam ülkesi olarak görülmüştür. Şimdilerde Türkiye'nin 'İslamcı' karakteri daha fazla tartışılıyor. Yurtdışındaki toplantılarda Türkiye'ye yakın bir ilgi var. Birkaç yıl önceki en sıcak konulardan biri 'ılımlı' Türkiye İslam'ının diğer İslam ülkelerine model olup olamayacağı idi. Ancak ne diğer İslam ülkelerinden böyle bir talep olduğu ne de Türkiye'nin kendine böyle bir rol biçmek istediği ortaya çıkınca bu 'modellik' tartışması sona erdirilirdi. Şimdilerde daha çok AKP ve Recep Tayyip Erdoğan özelinde Türkiye'nin daha muhafazakar bir topluma doğru değiştiği tartışmaları oluyor. Özellikle Başbakan'ın Gazze olayları münasebetiyle yaptığı yorumlar Yahudi, Batı ve bazı Arap liderler nezrinde bir krize dönüşse de, Arap halkı düzeyinde cazibe merkezi haline getiriyor. Bu da Türkiye'nin Arap dünyasında popüler düzeyde meşruiyetini artırırken Batı dünyasında sorunlara yol açıyor. Tabii bu da yıllardır sürdürülen geleneksel Türk siyasetinden bir sapma demektir... Rumeli kökenli Cumhuriyet, Anadolu kökenine dönüyorMahalle baskısı olarak tanımlanan çatışmanın gücünü artıran, ortaya çıkan yeni muhafazakar sınıfın 'gösterme', 'görünme' çabası mı? Mahalle baskısını ilk ortaya atan Şerif Mardin Hoca dahil kimse bu kavramın tam izahını yapabilmiş değil. Çok yazılıp çizildiği için detaya girmiyorum ama biraz daha açıklayıcı olduğunu düşündüğüm Bordiue'nın 'sembolik şiddet' kavramı ile anlamaya çalışıyorum hadiseyi. Sembolik şiddet bazı durumlarda fiziksel şiddetten daha etkili olabilir. Örneğin benim bir devlet kurumunda yıllardır çalışan bir tanıdığım var. Kurumdaki toplantı ve kokteyllerde masada içki olduğu halde müdürler içki içmediğinden kendi dahil kimsenin içki içmediğini, içerlerse işleriyle ilgili sorun çıkabileceğini düşündüklerini söylüyor. Önümüzdeki dönemlerde bu konuların daha da tartışılacağını düşünüyorum. Çünkü yeni sınıfın ortaya çıkması ile aslında çok derin bir sınıf mücadelesi oluyor; çevreden gelen çalışkan ve motivasyonlu yeni yükselen muhafazakar sınıf tembel, şımarık ve motivasyonunu kaybetmiş merkezdeki eski sınıfı yerinden etmeye gayret ediyor. Bu süreçte yeni sınıf kendi değerlerini merkeze taşıyacak ve merkezdeki eski değerlerin bir kısmını olduğu gibi tutacak ve bir kısmını da dönüştürecektir. Belki bu söylediğim biraz abartılı olabilir ama bence bir anlamda Rumeli kökenli Cumhuriyet'in Anadolu kökenli bir Cumhuriyet'e dönüşme sürecidir gördüklerimiz... Asıl çelişki İslami değerlerle tüketim kültürü arasında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Bardakoğlu 'Kabe'ye bakarak kahve içmek, dini duyarlılığımızı da incitiyor. Ama bizim hacılarımız, 'Benim penceremden Kabe görünmüyor' diye bizimle kavga ediyor. Kabe manzaralı oda kavramını tümüyle reddetmemiz lazım' demişti... 'İslami Burjuva' denilen kesim zaten 'Kabe manzaralı oda' sayesinde varlığını kanıtlıyor. Aradaki çelişkiyi nasıl okumak gerek? Bu çok ironik tabii. Hacca gitmek kulun Tanrı'ya karşı mütevazılığını en doğrudan anlatma biçimi olması gerekirken, tam tersi bir gösteriş haline dönüşüyor. Bunda Arapların da katkısı yok değil. Allah'ın evi denilen Kabe, etraftaki kral sarayları ve 5 yıldızlı otellerin arasında küçücük kalmış durumda. Oraya giden insan da herhalde oranın havasına kapılıp en güzel manzarayı kapmaya çalışıyor. Parası olan yeni kuşak 'dini servisin' de en pahalısını alarak bir nevi rahatlıyor... Bundan şikayet eden Sayın Bardakoğlu, sanırım önceki püriten geleneğe ait kuşaktan. Bir de şunu hatırlamak gerekir; İslami kesim ya da yeni sınıf derken tabii ki hepsini aynılaştırmamak gerekiyor. Sonradan görme Müslümanlar da olabilir... Bence asıl çelişki İslami değerler ile tüketim kültürü arasında.