2015 mülteci krizinin üzerinden beş yıl geçti ama Akdeniz'de hala her yıl yüzlerce insan ölüyor. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) sadece bu yılın başından beri ölenlerin sayısının 554'e ulaştığını bildirdi.
2015 yılının Ocak ve Ağustos ayları arasında Akdeniz'de yaşamını yitiren mülteci-göçmen sayısı 3030 olduğu düşünüldüğünde, krizin boyutu küçülmüş gibi görülebilir. Ama hala her gün Avrupa'ya ulaşmaya çalışan insanların ölüm haberleri gelmeye devam ediyor.
2015 yılında art arda çok sayıda aşırı kalabalık teknenin Akdeniz'de batışına tanık olduk.
En kötüsü Nisan ayında yaşandı ve o yılın Nisan ayında neredeyse 1500 kişi denizde boğularak öldü.
Sadece Libya açıklarında batan bir teknede 800 kişinin yaşamını yitirdiği düşünülüyor.
Teknelerin batışında en önemli faktörün, kapasiteden çok fazla yolcu taşımaları olduğu düşünülüyordu.
Bu yıl IOM'in tahminlerine göre denizde ölenlerin sayısı 554'e ulaştı ve bunların çoğu Tunus ve Libya'dan yola çıkan teknelerin Orta Akdeniz'de batmasıyla hayatlarını kaybetti.
IOM'e göre, 71 kişi Doğu Akdeniz ve 83 kişi de Batı Akdeniz'de öldüler. 5 batma vakasıyla ilgili ayrıntılar hala belirginleşmedi.
2019 yılında Avrupa Birliği Akdeniz'de göçmen kurtarma amacıyla gezen deniz devriyelerini askıya aldı.
Sebebi de AB hükümetlerinin bu operasyonların daha fazla insanı yaşamlarını tehlikeye atarak göçe teşvik edip etmediği konusunda anlaşamamalarıydı.
Gerek İtalya gerekse Malta mülteci taşıyan teknelerin limanlarına yanaşmasını engelledi.
2015 yılında Yunanistan'a Türkiye'den çok sayıda mülteci geldi. Çoğu Türkiye sahillerinden Yunan adalarına nispeten kısa sürse de tehlikeli bir yolculuk yapmıştı.
2016'nın Mart ayında Türkiye hükümeti ile AB arasında, Yunan adalarına ulaşan Suriyeli mültecilerin Türkiye'ye geri gönderilmesine yönelik bir anlaşmaya varıldı. Türkiye bunun karşılığında AB'den göçmen ve mültecilere yardım amaçlı 6 milyar euroluk bir fon aldı.
2015'in Ekim ayında 216 bin civarında olan sınırdan yasadışı geçişler, bu anlaşmadan sonra 2016'nın Ekim ayı itibariyle 4 bine düşmüştü.
2020 yılının Şubat ayında Türkiye bir kısım mültecinin Yunanistan'a geçişine izin vermeye başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Suriye'den gelen yeni mülteci dalgasıyla baş edemediğini ve 2016 anlaşmasını uygulamadığını söyledi.
Erdoğan, milyonlarca kişinin sınırı geçebileceğini söylediyse de geçişler yine de 2015 düzeyinin çok altında kaldı.
Mültecilerin büyük bir kısmı ilk kez Yunanistan'ın Ege'deki adalarında Avrupa topraklarına ayak basmış oluyorlar.
Midilli (Lesbos), Sisam (Samos), Sakız (Chios), İleryoz (Leryos) ve İstanköy (Kos) adalarında binlerce mültecinin yaşadığı kamplar oluştu.
Birçoğu Yunanistan hükümeti iltica başvurularına cevap verinceye kadar buralarda aylarca, bazen bir yıldan fazla kalıyor.
2019'un Aralık ayında Yunanistan Mülteciler Konseyi'nin verdiği rakamlara göre 87 binden fazla iltica başvurusu Yunanistan hükümetinden cevap bekliyordu ve bunlardan 45 bini altı ayı aşkın bir süredir beklemekteydi.
Aynı kurumun açıklamasına göre bir iltica başvurusuna yanıt alınması ortalama 10 aydan fazla süre alıyor ve koronavirüs salgınının bu durumu daha da kötü etkilemiş olması ihtimali yüksek.
Kamplar çok kalabalık ve mültecilerin temiz su ve elektriğe erişimi sınırlı.
Yunanistan hükümeti AB'den aldıkları desteğin mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktarın yanına bile yaklaşmadığını söylüyor.
2015 yılından bu yana Avrupa'ya gelen göçmen ve mülteciler aslında 10 civarında ülkeden geliyor, çoğu da Suriye ve Afganistan'daki çatışmalardan kaçıyorlar.
2020 yılında ise Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre, Akdeniz'de karadan ve denizden göçmeye çalışanlar arasında en fazla Tunus vatandaşı var.
Bu yılın başından bu yana 6 bine yakın Tunuslu Avrupa topraklarına ayak bastı. Bunların çoğu yoksulluk, işsizlik ve ülkelerindeki siyasi istikrarsızlıktan kaçmaya çalıyan genç erkeklerdi.
İtalya hükümeti şu anda iktidar boşluğu bulunan ve çatışmaların yaşandığı Kuzey Afrika ülkesi Libya'dan çok Tunus limanlarından göçmen geldiğini söylüyor. Tunus aynı zamanda Sahraaltı Afrika'dan akan göçün de geçiş noktasını oluşturuyor.
2015 yılında Avrupa'ya ulaşan göçmen-mülteci sayısında büyük bir sıçrama görülmüştü.
Onu izleyen yılların tümünde rakamlar daha düşük oldu, ama yine de her yıl mevsimlerden kaynaklanan farklılıklar oluyor; zira insan kaçakçıları yaz aylarında denizin daha sakin olmasının yarattığı fırsatı kullanarak daha çok geçiş yapmaya çalışıyorlar.
Aylık olarak bakıldığında en büyük göç 2015 yılının Ekim ayındaydı. O ay Avrupa'ya 220 binden fazla mülteci geldi. Göçün en düşük olduğu ay ise 10 bini aşkın kişiyle 2020 yılının Temmuz'uydu.
2015'in Ekim ayındaki büyük mülteci dalgasından iki ay önce Almanya Başbakanı Angela Merkel ülkesinin kapılarını mültecilere açmış ve "Altından kalkacağız" demişti. Bu açıklamadan sonra Almanya'ya bir milyonu aşkın mülteci geldi.
Merkel'in "açık kapı" politikası, partisi Hristiyan Demokratik Birlik (CDU) seçmenlerinin çoğundan destek bulmadı ve bunun sonucu da aşırı sağcı Almanya'nın Alternatifi (AfD) hareketine desteğin artması oldu.
Angela Merkel 2015'te aldığı kararından geri dönmedi ama 2016'da partisinin kongresinde bu durumun bir daha tekrarlanmaması gerektiğini söyledi.
Almanya o günden sonra mültecilerin topluma en iyi nasıl entegre edilebileceği sorusuna yanıt arıyor.
Almanya İstihdam Araştırmaları Enstitüsü'nün (IAB) yakınlarda yaptırdığı bir araştırma, iş bulabilen mülteci sayısının giderek arttığını gösteriyor.
Araştırmacılar 2013 ile 2018 arasında Almanya'ya gelen 8 bin mültecinin durumunu inceledikten sonra bunlardan yüzde 49'unun ülkeye gelişlerinden itibaren beş yıl içinde kalıcı birer iş bulabildiklerini gördüler.
Almanya Federal İş Bulma Kurumu'na göre Mart ayında Almanya'daki bütün işsizlerin yüzde 9'u mültecilerden -ve genellikle de genç ve erkek mültecilerden- oluşuyordu.
Koronavirüs salgını Mart ayından itibaren iş bulmayı ciddi şekilde zorlaştırdı.
Araştırmalar birçok mültecinin entegrasyonun temel bir ölçütü sayılan Almanca dil becerilerini geliştirmekte hızla ilerlediklerini gösteriyor.
Almanya Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF) 2020 yılında mültecilerin yüzde 44'ünün Almanca diline hakimiyet düzeylerini "iyi" ve "çok iyi" olarak derecelendirdiklerini açıkladı. Bu oran 2017 yılında yüzde 35, 2016 yılında ise sadece yüzde 22 idi.
Almanya Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü'nden uzmanlar da çok sayıda mültecinin ve özellikle Suriye'den gelenlerin yüzde 75'inin Almanya'ya göçmeden önce ülkelerinde yüksek eğitim gruplarına mensup olduklarını belirlediler.
Ama bazı sosyal entegrasyon sorunları da yaşandı.
Hükümet tarafından 2017 yılında yaptırılan bir araştırmada, ülkeye 2013 Ocak ayı ile ile 2016 Aralık'ı arasında gelen 5700 mültecinin sosyal ilişkileri ele alındı.
Bu araştırmaya göre mültecilerin yüzde 78'i Almanlarla her gün, haftada bir kaç kez ya da daha az iletişimde bulunuyor ama yüzde 22'si hiç bir zaman bir Almanla zaman geçirmiyordu.
2015 yılında kara Avrupası ile Britanya adası arasındaki Manş Denizi'ni kamyonlar ya da başka araçlara saklanarak geçmeye çalışan mülteciler hayli çok olmakla birlikte denizden geçmeye çalışana pek rastlanmıyordu.
2018 yılında Avrupa'dan Britanya'ya küçük teknelerle geçmeye çalışanların sayısında ciddi bir artış yaşandı. 2020 yılı içerisinde bugüne kadar 350'yi aşkın tekne ile en az 4500 kişinin Manş Denizi'ni aşmaya çalıştığı biliniyor.
6 Ağustos günü 235 kişinin bu yolla geçmeye çalışmasıyla bir rekor kırıldı.
Fransa'dan çıkış yapan araçlarda ve limanlarda güvenlik önlemlerinin artırılması ve daha sıkı arama yapılmasının mültecileri taşıyan kaçakçılık örgütlerini ve mültecileri bu çok tehlikeli deniz yolculuğuna ittiği düşünülüyor.