Karar yazarı Akif Beki, Melih Gökçek'in 23 senedir sürdürdüğü Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini kolay bırakmayacağını belirterek "içine sindirme konusundaki genişliğiyle meşhur Gökçek, yapıştığı koltuktan kalkar mı kolay? Kalksa bile, hak ediyor mu Topbaş’la aynı payeyi almayı?" dedi.
Gökçek için, "Çoktan gitmeliydi" yorumunu da yapan Beki, "Ama geldiği gibi, sandık dışı bir yolla değil" diye yazdı.
Akif Beki'nin Karar'daki yazısı ( 4 Ekim 2017) şöyle:
Çoktan gitmeliydi ama geldiği gibi, sandık dışı bir yolla değil.
AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal, istifasının istendiği haberlerini reddetti. Ancak hakkında, performans değerlendirmesi dedikleri bir çalışma yürüttüklerini doğruladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sordular, “Şu an böyle bir şey yok ama olmayacağı anlamına gelmez” dedi.
Demek ki var Melih Gökçek’in istifa ettirileceği iddialarının bir aslı...
Bu ‘sandık dışı değişim’ yani ‘sandıkla geleni sandıksız gönderme’ modeli, ilk İstanbul’da uygulandı. Yılların Kadir Abi’si, belediye meclisinde kendi parti grubundan operasyon yedi.
Partisi de çıkıp “Seçimle gelen seçimle gider, Kadir Abi’mizi yedirmeyiz” demediği için çekildi Topbaş.
Gürültüsüne patırtısına bakıldı ve başarılı bulundu demek ki...
Sonuç veren model, şimdi başka yerlerde de uygulanacak. Topun ağzındakilerden sadece biri Ankara Belediye Başkanı.
Erdoğan, seçime kadar değişimi, dönüşümü, yenilenmeyi sürdüreceklerini söylüyor.
Parti teşkilatları için bu geçerli olabilir, zaten kongreler yapılıyor. Fakat herhalde belediye başkanlarının istifa görüntüsü altında, örtülü müdahalelerle görevden alınmalarını kast etmiyordur.
Çünkü bunun demokratik bir değişim, dönüşüm ve yenilenme olarak görülmesi pek mümkün değil.
Partinin il başkanları ile belediye başkanları bir tutulabilir mi? Aynı muameleye tabi olabilir mi?
İkisi de başkan ama biri genel merkeze, öbürü doğrudan millete bağlı.
Birini atama, onaylama yetkisi partide, öbürü seçmen iradesiyle geliyor.
Ne oldu bu demokratik-antidemokratik müdahale ayrımlarına, ruhuna fatiha mı yoksa?
Başkası yapsa, AK Parti gök kubbeyi başına yıkardı.
‘Milli iradeye saygısızlıktan, milyonlarca oyun gasp edilmesi’nden girilir, ‘seçimle gelenin ancak seçimle gideceği’nden çıkılırdı.
‘Kitapta düşük performansın cezası, seçilmiş başkanı istifaya zorlayarak kesilir yazmıyor’ diye ayağa kaldırılırdı dünya.
Performansını mı beğenmediniz, yetersiz mi buldunuz, günü geldiğinde aday göstermezsiniz, partisi olarak yapacağınız budur.
Aday gösterdiğiniz andan itibaren artık kalem, kağıt seçmende. Karnesini millet doldurur, notunu millet verir, size de milletin kararına saygı göstermek düşer.
Hem milletin takdirine havale edip hem de karnesi kırıklarla dolu, geçer not alamadı diye bırakmaya zorlayamazsınız.
‘Hapislik suçlara karışmak dışında, seçilmiş kişiler yetkiyi halktan alır, hesabı da seçimden seçime ancak halka verir’ ilkesini siyasetinin kalbine koyan AK Parti değil miydi?
Erdoğan, bir ara ‘yolsuzluğa hırsızlığa karışanları bir kenara koyup yola öyle devam etmek’ten söz etmişti.
Eğer bu kapsamda görülüyorsa... Yolsuzluğun cezası, çaldıklarını rahat rahat yesin diye milletten çalarak küpünü dolduranı bir kenara koymak değildir.
Yetkisini kötüye kullanarak çalıp çırpanın konulacağı yer, cezaevi koğuşudur.
Yoksa seçimle gitme ya da kalma fırsatı tanımadan göndermek çalana cezalandırma değildir, ödüllendirmektir, hayat öpücüğü bahşetmektir.
Üstelik sandıkta kaybetmemiş, demokratik yollarla yenilmemişse... ‘Sandık dışı müdahale mağduru ve demokrasi kahramanı’ olarak da tarihe geçirmektir.
Adam yerine konmamayı hazmedemeyen Kadir Topbaş’a yakıştı haysiyet kahramanlığı. Daha fazla yediremedi şerefine ve bastı istifayı.
Fakat içine sindirme konusundaki genişliğiyle meşhur Gökçek, yapıştığı koltuktan kalkar mı kolay?
Kalksa bile, hak ediyor mu Topbaş’la aynı payeyi almayı?