Karar yazarı Akif Beki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Ruhu faşist, söylemi Marksist çevrelerin tekeline mi bırakacağız. CHP gibi amorf bir partinin Atatürk’ü milletimizden kaçırmasına rıza göstermeyeceğiz" ifadesiyle başlayan tartışmaları değerlendirdi. "Erdoğan’ın dediği gibi, Atatürk’ü bağnaz bir ideolojinin tekeline bırakmamak, ortak bir değer olarak sahip çıkmak başka" diyen Beki, sözlerine "Hüseyin Gülerce gibi, Atatürk’ü sahte Atatürkçülerin istismarından kurtarma iddiasıyla mangalda kül bırakmamak, daha başka bir şey" diye devam etti.
Beki, şunları kaydetti:
"Sorun, hızlı Atatürkçüleri bile sollayan Atatürkçüleşme hızında, namlı Atatürkçüleri dahi toza dumana boğarak geçme ataklarında, benim diyeni yanına yaklaştırmayan nal toplatmalarında. Yaya bıraktığın Atatürkçülere Atatürkçülük taslamadan önce bir daha düşün istersen."
Akif Beki'nin "Atatürkçülere Atatürkçülük taslama sakilliği" başlığıyla yayımlanan (11 Kasım 2017) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi, Atatürk’ü bağnaz bir ideolojinin tekeline bırakmamak, ortak bir değer olarak sahip çıkmak başka.
Fakat Hüseyin Gülerce gibi, Atatürk’ü sahte Atatürkçülerin istismarından kurtarma iddiasıyla mangalda kül bırakmamak, daha başka bir şey.
Sorun, bu ikincisinin üste oturmaması, emanet durması, eğreti ve sakil kalması.
Dümeni sonradan Atatürkçülüğe kırabilirsin. Ama 40 yıllık değme Atatürkçülere taş çıkartmaya kalkıp da ‘benim’ diyeni yaya bırakacak bir hızlı Atatürkçü kesilirsen, gülünç kaçar.
İstediğin kadar Atatürk’ün tabulaştırılmasına itiraz eder görün...
İstediğin kadar, geçmişte arandaki meselenin Atatürk’le değil Atatürkçülerle olduğunu söyle...
Atatürkçülüğü, Atatürkçü geçinerek sömürenlerin elinden alma söylemin, ‘siz yeterince sömürdünüz, biraz da biz siyaseten sömürelim, biraz da Atatürk hayranlığından biz faydalanalım’ diye anlaşılır.
Nedeni, sonradan Atatürkçü olman değil.
Her devrin adamı olma ucuzluğundan ya da türediliğin, zıpçıktılığın dayanılmaz hafifliğinden filan değil.
Hayır, Atatürk sevgisine seni ortak etmek istemeyen, paylaşmaya yanaşmayan eski Atatürkçülerin kıskançlığı da değil nedeni.
Nedeni, neye el atsan, hangi akıma kapaklansan o cereyanın önde gideni olmaya yeltenmen. Birinciliği kimseye kaptırmaman. Dağdan gelip bağdakini kovmaya, tereciye tere satmaya kalkışman.
Yani ders ne olursa olsun, hep baş öğretmenliğe göz dikmen, Atatürk karşıtlığında olduğu gibi Atatürkçülüğün de şampiyonluğunu başkasına bırakmaman sorun.
Sen, paralelciyken paralelcinin önde gideni, hatta sözcüsü olmaya oynar, paralelci beğenmez, ‘en gerçek paralelci benim’ pozları kesersen...
Rüzgarla birlikte yön değiştirip sırtını reisçiliğe verdiğinde de en birinci, en hızlı reisçiliği kimseye bırakmaz, reisçinin önde gideni olmaya çalışır, onun bunun reisçiliğini sorgulamaya başlarsan...
Atatürkçülük sezonu açılınca nevzuhur bir Atatürkçü olduğuna bakmadan mimli Atatürkçüleri beğenmediğinde, ‘onlar sahte en hakikisi benim’ tafraları sattığında, gediklilerini bile geride bırakıp en öne fırladığında, velhasılı Atatürkçünün de önde gideni olmaya soyunduğunda ancak güldürürsün kendine.
Çünkü hangi role girsen, hangi kılığa bürünsen hep sen gerçek, karşındakiler sahte olamaz. Hep sen açık zihinli, diğerleri dar kafalı ve dogmatik zihniyet olamaz. Hep sen samimi, diğerleri samimiyetsiz ve istismarcı olamaz.
Kısacası; sorun furyaya uyup Atatürkçü olmanda değil.
Sorun, hızlı Atatürkçüleri bile sollayan Atatürkçüleşme hızında, namlı Atatürkçüleri dahi toza dumana boğarak geçme ataklarında, benim diyeni yanına yaklaştırmayan nal toplatmalarında.
Yaya bıraktığın Atatürkçülere Atatürkçülük taslamadan önce bir daha düşün istersen...
Dünkü Atatürkçü olarak, oldu bitti Atatürkçülerin samimiyetine laf etme, Atatürkçülüklerini sorgulama hakkını kendinde bulman ne kadar samimi görünür?