Karar gazetesi yazarı Akif Beki, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun tepki çeken "Uyuşturucu satıcısının ayağını kırmaya polis görevlidir. Suçunu bana atsın" sözlerini bugünkü köşesine taşıdı. "Kötü adamları, vekaleten cezalandırma ruhsatı..." diyen Beki, "Bu yetkiyi yargıdan alıp polise verdiğinizde, yargısız infazların nerede duracağı, yarın kimlerin bacağı kırılıp uyuşturucu satıcısı gibi gösterileceği belli olmaz oysa. Önünü de alamazsınız" dedi.
Beki'nin "Mazzini suç işlemeye vekalet veriyor sanılmasın da Hıncal Usta" başlığıyla yayımlanan (9 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Bakan Soylu’nun polislere ‘okul önlerinde çocuklarımızı zehirleyen uyuşturucu satıcılarının kırın bacaklarını, suçu bana atın’ komutu, Hıncal Uluç’u kesmedi.
Önce, ‘o mecaz anlamında kullanılan bir laf, aman ya Rabbi nerelere çekildi’ diyerek eleştirenlere verip veriştiriyor pazar yazısında.
İçişleri Bakanı’nın ağzından çıkanlar somut bir emir değil soyut bir vecize olarak anlaşılmalıyken, bu yazar çizer takımı anlamamış.
İyi de onların anlamadığı mecazı, ‘vur deyince öldürmek’le meşhur takımlar mı doğru anlayacak?
Bu arada, ‘Vur deyince öldürme’ deyimini vecize anlamında da kullanmıyorum.
“Mecaz, cahillerin elinde hakikate dönüşür” diye de bir vecize var sonra. Vecizeler muhataba göre dikkatli konuşulmalı, tehlikeli olabilir, kıt anlayışlılarca gerçek zannedilebilirler.
Hangi birimiz uyuşturucu tacirlerinin tepesine binilsin, iflahları kesilsin, nefes aldırılmasın, göz açtırılmasın istemez. Elimizden gelse boğazlarına çöküp gırtlaklamaz mıyız?
İşte bu ortak duygularımıza en sorumlu mevkiden tercüman olmuş Bakan Soylu. Öyle diyor Hıncal Usta.
Hatta az bile söylemiş, ‘Kırın bacaklarını o alçakların, yaşatmayın’ diyerek de eksikliği tamamlıyor.
Mücadelede kararlılık ifade ediyormuş. “Kaldı ki yarı gerçek de olabilir”miş laf...
Ya yanlış manada alan, somuta indirgeyen çıkarsa diye korkmuyor. Bir sakınca görmediği gibi, fiili emir telakki edilirse sevinecek yani, saklamıyor da.
Sanki amacın yüceliği ve kutsallığı hukuksuzluğu, haydutluğu, kelle avcılığını, orman kanunu ilkelliklerini, dağ başı yöntemlerini meşrulaştırırmış gibi...
Sanki polis, sokulacak kadar yaklaştığında yakalayıp adalete teslim edemezmiş, tek seçenek oracıkta bacaklarını kırmakmış gibi...
Filipinler’i taş devrine döndüren Devlet Başkanı Duterte’nin ‘kara düzen’ vahşi popülizmi bu.
Halka yaka silktiren, elaman dedirten, illallah ettiren kötü adamlara kuralsız bir savaş açarak halkın sevgilisi, kahramanı olmaya oynadı.
Uyuşturucu çetelerini görüldükleri yerde öldürmeyi sadece serbest bırakmadı, vatandaşlık görevi yaptı, başlarına ödül bile koydu.
Kötü huylu çetelerin karşısına, iyi huylu çeteler çıkardı.
Anladıkları dil bu diye, devleti ve toplumu haydutlaştırarak haydutlarla mücadele ediyor Duterte, hukuk mukuk hak getire. Kimin gücü kime yeterse...
Hıncal Usta’ya gelince, şöyle bitiriyor yazısını:
“Dilerim polisleriniz, mesajlarını almışlar ve o alçakların bacaklarını kırmaya başlamışlardır bile! Uyuşturucu mafyası insan değildir ki İnsan Hakları olsun!..”
Tam Duterte ağzı. O da ‘Ne yargılaması, vurun kırın namussuzları, sorumluluğu ben üstleniyorum’ demiyor mu?
Mafia sözcüğünün, Sicilyalı halk kahramanı Mazzini’ye atfen “Mazzini suç işlemeye vekalet veriyor” sözünün baş harflerinden çıktığı söylenir.
Kötü adamları, vekaleten cezalandırma ruhsatı...
Bu yetkiyi yargıdan alıp polise verdiğinizde, yargısız infazların nerede duracağı, yarın kimlerin bacağı kırılıp uyuşturucu satıcısı gibi gösterileceği belli olmaz oysa. Önünü de alamazsınız.
Ne çabuk unuttuk, devletimizin suçla mücadelede ‘rutin dışı’na çıkma sabıkasını!