Akif Beki'den Nihat Doğan'a: Bu ne gayret, gardiyancılık oynamaya hakkın yok!

Akif Beki'den Nihat Doğan'a: Bu ne gayret, gardiyancılık oynamaya hakkın yok!

Başbakanlığı döneminde Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığını yapan Hürriyet yazarı Akif Beki, türkücü Nihat Doğan'a yönelik olarak "FETÖ karşıtı filmin kralını Mahsun çeker. FETÖ’yle mücadelenin kişisel hırslara alet edilmesini ise fena halde sakıncalı buluyorum" dedi. "Kimsenin bu davayı sulandırmaya, araçsallaştırmaya, çığırından çıkarmaya hakkı yok" ifadesini kullanan Beki, "Ne adına gayrete gelirse gelsin, kimsenin ekrandan hâkimliğe, savcılığa soyunmaya, gardiyancılık oynamaya da hakkı yok. Eleştirir, kınarsınız ama kriminalize etmek, gazete yazılarından iddianame çıkarıp adam yargılamak ekran erbabının işi bir gayretkeşlik değil" diye yazdı.

Beki, Nihan Doğan'ın hedefinde Mahsun Kırmızıgül'ün olduğunu vurgulayarak "Bir ara mahkeme bile kurdular ekranda, hem hâkim hem savcı oldu, asıp kesti. Elinden gelse bir saniye dışarıda bırakmayacak, kolundan tuttuğu gibi Silivri’ye kapatacak Mahsun’u, o derece" dedi.

Beki, darbe girişimini tüm yönleriyle araştırmak ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun raporunda yer alan "Gülen cemaati kendisini sinemada 2009 yılında göstermeye başladı ve ‘Kelebek,’ ‘Eşrefpaşalılar,’ ‘Allah’ın Sadık Kulu: Barla,’ ‘Selam’ ‘Birleşen Gönüller’ ve ‘Selam: Bahara Yolculuk’ filmlerini yaptı" değerlendirmesiyle ilgili olarak "Nasıl gişe yapmışlar diye şaşakalacağına, devletin imkânları elinde,  Sen de boş durmayıp iki film soktursaydın vizyona diyen yok" görüşünü savumuş "Verin desteği Mahsun’a, en kralından çeksin size bir anti-FETÖ filmi. Hem korkunç bir din hokkabazlığının maskesini indirsin hem de kitlelere ulaştırsın. Bakanlığın bütçesi de çöpe gitmesin" ifadesini kullanmıştı.

Akif Beki'nin "Bu ne gayret Nihat Doğan" başlığıyla yayımlanan (31 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Sonradan videosunu izledim, bir TV’nin sabah programında esip gürlüyor Nihat Doğan.

Neler demiyor ki...

Konu, “Verin Mahsun’a, çeksin anti-FETÖ filmi” başlıklı yazım.

Hedefinde Mahsun Kırmızıgül var, yazım üzerinden celallendikçe celalleniyor.

Bir ara mahkeme bile kurdular ekranda, hem hâkim hem savcı oldu, asıp kesti.

Elinden gelse bir saniye dışarıda bırakmayacak, kolundan tuttuğu gibi Silivri’ye kapatacak Mahsun’u, o derece...

* * * 

Nihat Doğan’ın elindeki tek suç delili, benim gazete yazım.

Mahsun’a ‘FETÖ propagandisti’ dediğimi söylüyor.

Oysa ben ‘Mucize’ filmindeki ustalığını örnek göstermiştim.

Güncel göndermeyse, Bakara-makara olayına aktüel gönderme vardı...

İzlettirecek aktüel öğeler yerleştirmekse, yerleştiriyordu...

İşlenecek FETÖ temalarına aşinalıksa, hem de nasıl aşinaydı...

Mesaj filmiyse mesaj filminin âlâsını yapıyordu, hem de öyküye tatlı tatlı yediriyordu...

Kendinden bahsettirmekse bahsettiriyor, konuşturmaksa konuşturuyordu...

Sürükleyicilikse sürükleyiciydi...

İzleyici çekmekse, gişe başarısı ortadaydı...

FETÖ filmlerinin subliminal mesajlarıydı, gişe başarısıydı diye çene yoracağımıza...

Kültür Bakanlığı versin desteği, FETÖ’yü teşhir edecek filmin dik âlâsını Mahsunçeker demiştim.

Beceride, ustalıkta, gişe performansında FETÖ sinemacılarından aşağı kalmaz, daha kıvraktır demiştim.

Ama FETÖ adına film çektiğini, imaen dahi söylememiştim.

Mahsun'a kelepçe taktırmadan rahatlamayacak

Nihat Doğan kardeşimse kendince sonuçlar çıkarıyor.

Hızını alamıyor, ‘Atalay Demirci niye içeride, Atilla Taş niye içeride’ diye soruyor.

Yani ‘Mahsun niye içeride değil de hâlâ serbest, o da terör örgütünün propagandasını yaptı, o da suç işledi’ demeye getiriyor.

Mahsun’un filmini, duruşunu, mesajını beğenmeyip eleştirmek başka, kriminalize etmek başka.

Nihat kardeşim yapıp yapmadıklarından dolayı Mahsun’u kınamıyor; kriminalize ediyor.

Dayandığı tek suç delili de benim yazım.

Fakat bir yandan da o yazıyla destek mi, köstek mi olduğumu tartışıyor ekran arkadaşlarıyla. Mahsun’u aklamaya çalıştığımdan filan dem vuruyorlar.

Acıklı olan, zorlama çıkarımlarına kendileri de tam inanmıyor, kafaları karışık.

* * *

Mahsun’la ne derdi, ne alıp veremediği var bilmem.

Ama benim üzerimden o hesabı görmeye çalışmasını ayıpladım.

‘Onu da içeri alın, bunu da içeri alın’ diye ekrandan parmak sallamasını ise çok yadırgadım, hiç yakıştıramadım.

Kendi ayakları üstünde durmaya çalışan bir yönetmen, yaptığı bir film yüzünden içeri atılsa başı göğe mi erecek?

Ayrıca bunun FETÖ’yle mücadeleye ne faydası olacak?

Sansasyon uğruna değer mi?

* * * 

Hâlâ aynı fikirdeyim. FETÖ karşıtı filmin kralını Mahsun çeker.

FETÖ’yle mücadelenin kişisel hırslara alet edilmesini ise fena halde sakıncalı buluyorum.

Kimsenin bu davayı sulandırmaya, araçsallaştırmaya, çığırından çıkarmaya hakkı yok.

Ne adına gayrete gelirse gelsin, kimsenin ekrandan hâkimliğe, savcılığa soyunmaya, gardiyancılık oynamaya da hakkı yok.

Eleştirir, kınarsınız ama kriminalize etmek, gazete yazılarından iddianame çıkarıp adam yargılamak ekran erbabının işi bir gayretkeşlik değil.

* * * 

Gelelim iyi tarafına.

2016’ya da böyle bir final yazısı giderdi.

Yılın son günü bana bu yazıyı yazdırdığı için Nihat Doğan’a teşekkür borçluyum.

Sağ olsun, sayesinde nasıl bir cinnet yılını geride bıraktığımızı somutlaştırmış oluyorum.

Gelenin gideni aratmadığı gibi, daha az şirazeden çıkmış bir yıl olması gibi temkinli dilek ve beklentilerle, iyi seneler.