KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs’ta çözüm için "Bizim neslin son denemesini yapıyoruz" değerlendirmesini yaptı. Rum tarafının çekincelerine değinen Akıncı, "Kıbrıslı Rumlar, federal merkezi yönetimi bizimle siyasi eşitlik temelinde bölüşecekler. Onlar bunu hazmedecekler, biz de toprak konusunda ta öteden beri var olan anlayış çerçevesinde uzlaşmaya gideceğiz” diye konuştu. Çözüm için mekik diplomasisine ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Akıncı "Yunanistan ve Rum tarafı 'sıfır asker sıfır garanti' söylemini kesinlikle bir kenara bırakmak durumundadır" diye konuştu.
Mustafa Akıncı'nın Cumhuriyet'ten Demet Yalçın'a verdiği söyleşi şöyle:
-Rum tarafı çözüme isteksiz gözüküyor. Bunun nedeni nedir?
Gerçekçi bir değerlendirme yapacak olursak onlar 1963’ten bu yana 1960’ta ortak kurduğumuz cumhuriyetin uluslararası alanda tek sahibi konumuna yükseldi. 54. yıla girdik. BM’de tek tanınan onlar. 2004 yılında tek başlarına Avrupa Birliği’ne de girdiler. Son yıllarda kriz yaşadılar ama ekonomik durumları da bizden kat kat daha iyi noktadaydı. Avrupa Konseyi’nde temsil edilen onlar, Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilen onlar. Bir çözüm tüm bunları paylaşmalarını gerektirecek. Yıllar önce ortak olduğumuz ve tek başlarına sahiplendikleri devleti, bu kez federal bir çerçevede bizimle bölüşmek durumunda olacaklar.
-Bunu daha da açabilir misiniz?
Dönüşümlü başkanlık çerçevesinde bir Kıbrıslı Türk’ün federal devletin cumhurbaşkanı olmasını içlerine sindirecekler. Hükümeti, meclisi paylaşacaklar, kaynakları paylaşacaklar dolayısıyla bu konularda tereddüt geçiriyorlar.
-Türk tarafının tedirginliğimiz yok mu?
Biz 43 yıldır Kıbrıs’ın kuzeyine yerleştik. Paylaşmakta zorluk çektiğimiz alanlar var. Bunlardan biri onlardan kalan topraktır. Rahmetli Rauf Denktaş’tan günümüze devam eden müzakerelerde toprak düzenlemesi adında ayrı bir başlık var. Bunun tartışılacağı bilindiği halde bu konuda sancılar yaşanıyor.
-Ne gibi bir sancı?
Kıbrıslı Rumların bir çözümde devleti, siyasi eşitlik temelinde, her iki toplumun kurucu devletlerinin olacağı federal çerçevede bizimle paylaşma konusunda çekinceleri var. Federal merkezi yönetimi de bizimle siyasi eşitlik temelinde bölüşecekler. Onlar bunu hazmedecekler, biz de toprak konusunda öteden beri var olan anlayış çerçevesinde, yüzde 29 civarında bir uzlaşmaya gideceğiz. Rum tarafında son dönemlerde istekliliğin arttığı kanaati hakim. Ben, “Yüzde 100 çözüm istiyorlar her şey tamamdır” diyecek noktada değilim. Çünkü daha 8-10 unsurda uzlaşma gerekiyor.
-Müzakere başlıkları neler?
Müzakereler altı temel başlıkta sürüyor. Bunlar: 1. Yönetim Güç Paylaşımı, 2. Ekonomi, 3. Avrupa Birliği, 4. Mülkiyet, 5. Toprak Düzenlemeleri, 6. Güvenlik Garantiler. Bu altı başlığın içinde, henüz daha net bir uzlaşmaya varılamayan 8-10 tane önemli konu var. Bu hususlarda da uzlaşma sağlanması durumunda referanduma gidilecek ve insanlar bu uzlaşmayı içlerine sindirip sinidiremediklerini oylarıyla ortaya koyacak.
-Rum halkı bu referanduma istekli mi?
Rum tarafında geçmişe oranla daha çok isteklilik olduğunu yaşadıkları ekonomik krize de bağlayabiliriz. Tek başlarına AB’ye gidiler Avro’ya geçtiler ama tabii AB’ye girmiş olmak tek başına sorunları çözmüyor. Ev ödevinizi eksiksiz yapmazsanız, nerde olursanız olun sıkıntı yaşayabilirsiniz, Rumlar bunu yaşadı. Türkiye gibi önemli bir ülkeyle sonsuza kadar düşman olmanın kendilerine bir şey getirmeyeceğini anlayan insanlarının sayısı artıyor. İş insanları Kıbrıslı Türklerle, Yunanlarla ve Türkiyelilerle ortak platformlar oluşturuyorlar. Türkiye ile dost olmanın getirebileceği yeni imkânları daha net görmeye başladılar.
-Doğalgaz peki...
Doğalgaz zenginlikleri Doğu Akdeniz Bölgesi’ni ya bir işbirliği alanına dönüştürecek ya da gerginlik nedeni olacak. Dolayısıyla evet, Kıbrıslı Rumların çözüm için Kıbrıslı Türkler kadar istekli olmadıkları tespitinize katılıyorum ancak onlarda da eskiye oranla çözüm yönündeki istekliliğin şimdi daha fazla görünmeye başladığını da söyleyebilirim.
-Mutabık kalınamayan maddelerin başında Türkiye’nin garantörlüğü geliyor. Rumlar belki de Türk askeri istemeyecek. Sizinse Türkiye’nin güvencesi olmazsa olmazlarınızın başında. Kıbrıs bir güvenlik zafiyeti yaşar mı?
Güvenlik ve garanti konusu iki toplumu ilgilendiren bir konu değil. Bunun 5 tarafı var, 2 toplum ve 3 garantör ülke. O nedenle Cenevre’deki Kıbrıs Konferansı 5’li toplandı. Uzlaşmaya varılamazsa, uluslararası niteliği olan antlaşmalar devam edecek. Kimse bu antlaşmaları tek taraflı olarak değiştiremez. Rum tarafı “Ben bunu beğenmiyorum” deyince bu antlaşmalar ortadan kalkmaz. Cenevre’de bizim öteden beri altını çizdiğimiz bir husus vurgulandı; dendi ki biz her iki tarafın da kendini güvende hissetmesini istiyoruz. Bir tarafın güvenliğinin diğer taraf açısından bir tehdit olarak görülmemesi gerekir, aranan yol bunun yoludur.
-Yapıcı çözümler geliyor mu?
Mont Pelerine’de 5 taraf yardımcılar seviyesinde bir araya geldi. Mart ayında politik seviyede tekrar toplanacağız ve onların hazırladığı bu çalışmayı da gözden geçireceğiz. Yunanistan ve Rum tarafı “sıfır asker sıfır garanti” söylemini kesinlikle bir kenara bırakmak durumundadır. Nasıl ki biz çıkıp “1960 garanti sistemi veya ittifak antlaşmasını aradan geçen 57 yıldan sonra bile noktasına virgülüne dokunulmayacak antlaşmalardır. Biz bunu günümüz şartlarına adapte etmeyi düşünmeyiz dahi” dersek bu bir başlangıç noktası oluşturmazsa, aynı şekilde Rumların “garantiyi unutun, askeri unutun” söylemi de hiçbir başlangıç noktası teşkil etmez. Yunan Dışişleri Bakanı Koçyas ‘Dostluk Paktı’ öneriyor, ama altı boş bir Dostluk Paktı’nın anlamı yoktur. Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Federal Kıbrıs’ın ortak olacağı yeni bir ittifak düzenlemesi yapılabilir. Bu çerçevede Kıbrıs’ta makul sayıda askerler olur.
-Asker sayısı ne kadardı?
1974 Harekâtı sonrası 40 bin askerin olduğu uzun yıllar söylendi ancak zaman içerisinde bu sayının daha aşağılara indiğini biliyoruz. Eğer bir antlaşma olursa bu sayıda askerin kalmasını ne biz ne de Türkiye hedefliyor. 1960’ta varılan ittifak anlaşmasında 650 Türk askeri ve 950 Yunan askeri vardı. Bunun sayısı uzlaşılarak daha farklı da olabilir, daha yukarı da da olabilir. Garantilerle ilgili olarak Kıbrıs Türkü’nün güvencesini Türkiye’den başka bir yerde görmediğini muhataplarımızın anlaması gerekiyor. Bize deniyor ki ‘Avrupa Birliği’nde olacaksınız bu yeterli bir güvencedir’. Oysa ki AB’nin böyle bir mekanizması yok.
-Garanti kapsamını detaylandırır mısınız?
Garanti antlaşması insanların ve toplumların güvenliği ile ilgili değildi, statü ile ilgiliydi. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere kurulan sistemi garanti ediyorlardı. Bu ülkelere, eğer kurulan sistem bozulursa, bu statüyü yeniden kurmak için müdahale hakkı veriliyordu. Yeni koşullara bunu nasıl adapte edebiliriz ki, bir taraf için kabul edilebilir olsun aynı zamanda diğer taraf bunu bir tehdit olarak görmesin? Konuşulacak, tartışılacak.
-Asker konusunda başka bir B planınız var mı?
Bu A planı üzerinde uzlaşılabilecek bir ortam olacağını düşünüyorum. A planı da makul olandır.
-Nedir A planı?
Bir kere ittifak antlaşması var, adı dostluk paktı olabilir, başka bir şey olabilir ancak biz Türk askerinin burada varlığının önemli olduğunu düşünüyoruz, Türkiye de bunu istiyor. Önemli olan adı değil içeriğidir. Hem bizim için hem de Türkiye için askerin buradaki varlığı bir yandan da psikolojik bir faktörüdür, bunun iyi anlaşılması lazım. Onun dışında garantiler konusu günümüz şartlarına uyarlanabilir. Teknik düzeyde yapılan çalışmalarda olumlu bir atmosfer vardı.
-Burada BM’nin kritik bir rolü var.
BM Genel Sekreteri’nin özel danışmanı Eide, garantörlerle temas yapacak ona göre konferansın günü de belirlenecek. BM’nin tabii ki bir mekik diplomasisine ihtiyacı olacak bu dönemde. Önemli olan tüm taraflarda niyet ve irade olmasıdır. Kıbrıs konusu neredeyse 50 yıldır müzakere ediliyor, artık herkese bıkkınlık geldi, toplumlar yoruldu, dünya da yoruldu, BM de, Türkiye de, Yunanistan da... Bu elli yılın üstüne bırakın yeni bir elli yılı bir 5 yıl daha eklenmesini istemiyorum. Artık uzlaşabiliyorsak uzlaşalım. Bizim neslin son denemesini yapıyoruz diyorum. Anastasiadis ile aynı yaş kuşağının insanlarıyız. Biz artık gerçekten bizim neslin son denemesini yapıyoruz. Eğer olmuyorsa, büyük ihtimalle federal çözüm denemesinin de artık sonundayız. Bunun için de önümüzdeki birkaç ay dışında çok zaman kalmadı. Neden derseniz, doğalgaz araştırmaları ile ilgili yeni gerginlikler doğabilir. Rumların 2018’de cumhurbaşkanlığı seçimleri var onun hazırlıkları mayıstan itibaren başlayacak. O nedenle şubat, mart, nisan ayları ciddi şekilde belirleyici olacak.
-A planı nedir?
Kıbrıs Türklerinin ve Rumlarının kendilerini güvende hissedecekleri 2017 koşullarına uyarlanacak güvenlik garanti sistemi. Biz bunu Türkiye’nin güvencesinde, Türkiye’nin dahil olmasıyla görüyoruz. Türkiye’nin yerine biz başka bir güvence ikame edemeyiz. Kıbrıslı Türklerin güvenlik algılarında Türkiye’nin dışında başka bir şey yok. Avrupa Birliği’nin böyle bir mekanizması dahi yok. O nedenle Rumların tavrını kabul etmiyoruz. Sıfır asker sıfır garanti söylemini kabul etmemiz mümkün değil.
-Çözümsüzlük durumunda Kuzey Kıbrıs şu andaki mevcut durumuyla mı yönetilecek yoksa farklı bir yönetim şekliyle yola mı devam edilecek?
Çözümün herkes için daha iyi olacağını düşündüğümden bunun için canla başla çalışıyorum. Türk kamuoyuna doğru mesajların gitmesi lazım. Zaman zaman çok çarpıtılmış mesajlar iletiliyor. Bunlardan bir tanesi de harita ve toprakla ilgili. ‘29 artıyla başladık yüzde 25’e ineceğiz’ iddiaları yayıldı. Bu 29+’dır yüzde 25 falan olmaz. Rumların kendi önerilerinde inebilecekleri sınır da yüzde 28.2’dir. Aşağısını onlar bile öneremez. Durum buyken bizim yüzde 25’e razı olacağımız iddiaları “Kıbrıs satılıyor” şeklinde ortaya atılabiliyor. Böyle bir şey söz konusu olamaz.
-Önceki anlaşmalardan da biraz bahseder misiniz?
Kıbrıs’ta müzakereleri iki ana çerçevede yürütüyoruz, bunun bilinmesi lazım. Bu şimdiki cumhurbaşkanı olarak benim çizdiğim bir çerçeve değil. Birinci çerçeve 77- 79 Doruk Antlaşmaları’dır: Denktaş-Makarios ve yine Denktaş-Kipriyanu doruk antlaşmaları. İki bölgeli iki toplumlu federasyon, Türkiye’nin desteği ile o zamandan beri vaaz edilmiştir. Zaman zaman konfederasyon iki ayrı devlet denir ya, işte sayın Denktaş’ın kabul ettiği, imzaladığı çözüm çerçevesi federasyondur. Benden önceki cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu da yine Türkiye hükümetinin onayıyla 11 Şubat 2014’te bir çerçeve antlaşma daha yaptı. Orada da bu iki kesimli, iki toplumlu federal çözüm bir kere daha teyit edildi.
-Sistem nasıl işleyecek?
KKTC Cumhuriyet Meclisi’ndeki bütün siyasi partilerin UBP, DP, CTP ve TDP’nin, bütün partilerin onay verdiği bu çerçevede siyaseten eşit iki kurucu devlet bir de federal çatı olacak. Kıbrıs Türk Kurucu Devleti ile Kıbrıs Rum Kurucu Devleti’nin her birinin kendi hükümeti, kendi meclisi, kendi polis gücü, kendi yargısı, her şeyinin olacağı bir yapı kurulacak. Federal Cumhuriyet’te de iki meclisli bir yapı olacak. Alt mecliste temsiliyet nüfus oranına göre, üst mecliste ise temsiliyet tam sayısal eşitlik temelinde. Alt mecliste 36 Rum, 12 Türk milletvekili olacak. Üst mecliste 20 Türk senatör 20 Rum senatör olacak. Alt mecliste alınan her karar uygulamaya girebilmek için mutlaka senatodan da geçmek zorunda. Sayısal eşitliğimizin olacağı senatoda onaylanmayan alt meclis kararları geçerli olmayacak. Bu sistemde henüz daha Rumlar resmen kabul etmez görünse de dönüşümlü başkanlık olacak. 2 yıl bir Rum ise 1 yıl da bir Türk cumhurbaşkanlığı yapacak. Bunlara ek olarak federal yargıda tam bir eşitlik olacak. 8 federal yargıç olacak 4’ü Kıbrıslı Türk, 4’ü Kıbrıslı Rum ve bunlar da her yıl dönüşümlü olarak başkanlık yapacaklar. Federal yargıda tam bir eşitlik olacaklar.
-Kurucu devletin yetkileri neler?
Federal devletin yetkileri dış politika, federal bütçe, savunma politikası gibi unsurlarla sınırlandırılıyor. Sağlık, eğitim, kültür, ticaret başta olmak üzere daha başka bütün bu artık yetkiler kurucu devletlere ait olacak. Kurucu devletlerin daha geniş yetkileri olacak. Bazı alanlarda işbirliği antlaşmaları da yapabilecekler. Eğitim, kültür, spor, ticaret, mali, ekonomik ve turizm gibi alanlarda sadece Türkiye ile değil, dikkatinizi çekiyorum diğer 3. ülkelerle de ve uluslararası örgütlerle de işbirliği antlaşmaları yapma hakları olacak. Bu çok önemli. Mesela kültür alanında bugün UNESCO ile hiçbir anlaşma yapamıyoruz, o gün geldiğinde yapabileceğiz. Kaldı ki Rum başkanın olduğu dönemlerde dışişleri bakanı bir Kıbrıslı Türk olacak. Bir Kıbrıslı Türk cumhurbaşkanı olduğunda, bir Rum dışişleri bakanı olacağı için, bu defa AB Bakanı mutlaka bir Kıbrıslı Türk olacak.
-Başkanlık sistemi mi gelecek?
1960 Cumhuriyeti’nde 7 Rum bakan, 3 Türk bakan vardı. Kıbrıs Türk halkının onayladığı Annan Planı’nda ise 4 Rum, 2 Türk bakan olacaktı, şimdi vardığımız mutabakat 7 Rum bakana 4 Türk bakan. İkisinden de daha ileri bir noktadayız. Deniliyorki 1960’ta Cumhurbaşkan Muavini vardı. O zaman dönüşümlü başkanlık yoktu. Ama 3 alanda veto yetkisi vardı. Şimdi de tıpkı 1960’taki gibi dış politika, güvenlik ve savunma alanlarında iki başkan birlikte karar verecek. İki başkan olacak, dönüşümlü olarak başkanlığı yerine getirecekler. Sistem de başkanlık sistemi olacak. Bu çerçevede bir çözümün bizim ve Türkiye’nin gerçek çıkarlarına uygun olduğunu değerlendiriyorum. Çözüm, sadece romantik bir arzu değil. Bu ayakları yere basan ve çözümün getirilerini gören bir yaklaşım.