Akit yazarı: Atatürk öldü ve hesap verecek, masal anlatmayın artık kafamız şişti!

Akit yazarı: Atatürk öldü ve hesap verecek, masal anlatmayın artık kafamız şişti!

Yeni Akit yazarı Kenan Alpay, "Atatürk öldü ve bütün faniler gibi o da yapıp ettiklerinin hesabını verecek. Hesap verilecek merci Allah-u Teala’dır. Hesap İslam inancında iman-inkâr, haram-helal, ıslah-ifsad gibi tutumların hepsini bir arada derleyen amel defterlerimizin ellerimize tutuşturulmasıyla görülecek" iddiasını ileri sürdü.

Kenan Alpay'ın "Öldü ve herkes gibi o da hesap verecek" başlığıyla yayımlanan (10 Kasım 2016) yazısı şöyle:

CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke’nin “Türkiye’de bu ruh çağırma işlemlerinin artık sona gelmesini diliyoruz” cümlesini okuyunca doğrusu çok sevindim ve heyecanlandım. Fakat sevinç ve heyecanım kursağımda kaldı. Çünkü ben bu çağrının onlarca yıldır sürüp gelen, 10 Kasım anmaları ve benzeri pek çok günler bir devlet politikası olarak tekrar eden totemist ritüeller için yapıldığını sanmıştım. Yanılmışım, “CHP yarın Atatürk’ü Türkiye’nin önderini, Anıtkabir’de anacak. Bundan eminiz. Başka yerde anmaya gerek yok zaten” deniliyordu. Meğer Böke’nin sonunu gelmesini istediği “ruh çağırma işlemi” Başbakan Binali Yıldırım’ın siyasi partilere yönelik yaptığı ‘Yenikapı ruhu’ymuş. Yani reel ve hayata dair olan bir ruhla değil kurgusal ve hayat dışı bir ruhla yol almakta ısrar eden bir haleti ruhiyeyle muhatabız

Benzer bir çağrı TSK’dan da geldi. Elbette biliyorum Atatürk’e dair hemen her türlü faaliyetin merkezinde yer alan TSK, “Ata’nın Huzurunda Ordu Millet El Ele” temalı faaliyetlerin dün, bugün, yarın lokomotifi, organizatörü ve icracısıdır. Ancak bu sene TSK’da anma faaliyetinde çok büyük, hatta devrim denilebilecek düzeyde bir yenilik yapmış. Şöyle ki; bugünkü anma merasiminde “Genelkurmay Başkanı öncülüğünde 1881 çift kırmızı ve beyaz dilek balonu Anıtkabir ziyaretçileri, şehit, gazi aileleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri personeli tarafından gökyüzüne bırakılacak”mış. 

Nasıl dilek ve temennilerde bulunulacağını, ne türden ağlayış ve yakarışların gökyüzüne yükseleceğini neredeyse ezbere biliyoruz. Bu esnada eşsiz ve benzersiz bir kurtarıcı olduğuna, tanrıları kıskandıran yaratıcılığına, azizleri imrendiren kusursuzluğuna ve elbette ki ölümsüzlüğüne dair tiratlar atılacak bu törenlerde.

“Olmasaydın Olmazdık” rezilliğinin devam edip etmeyeceğini de test edeceğiz elbette. Sonsuzluk vurgusu “ebedi istirahatgâh” masalıyla takviye edilecek tabii ki. Şükran duymayanlara, önünde saygıyla eğilmeyenlere, açtığı yol ve kurduğu ülküde yürümek istemeyenlere nefret kusma yarışında yine kendilerini aşacaklarından kimsenin şüphesi olmasın. Ülke ve toplumun Atatürk’le anlam kazandığına dair yazılacak bayat senaryolarla saflarına kattıkları insanlar nezdinde artık “Atatürksüz bir dünya hiç mümkün olmayacak.”

Bu dogmatik ve fanatik tutuma sessiz kalmak, tepkisiz kalmak da tercih edilebilir. Zaten günden güne çaptan düşüyor, hayatın kenarına sürükleniyorlar da denilebilir. Kendi hallerine bırakmak, hiç muhatap olmamak bir seçenektir elbette. İyi ama bu tutum doğru ve faydalı mıdır? Kanaatimce ne kadar akıldışı söylem ve ritüel varsa hepsine makul ve yapıcı tepkiler vermekle mükellefiz. Bu saplantılı ruh hali ve davranışlar dizgesini ıslah etmeksizin ülke ve topluma huzur ve sükûnet, barış ve istikrar gelmez.

Kemalizm, Atatürkçülük hali hazırda resmi ideolojidir ve devletin temel yapı taşıdır. Üstelik devlet bütün kurum ve personeliyle kendisini toplumun Kemalistleştirilmesine, Atatürkçüleştirilmesine adamıştır. Evet bugün bu misyon zayıflamış, irtifa kaybetmiş ve otoritesini yitirmiştir. Ama resmi olarak bütün tanım ve görevler bu Atatürkçülük ideolojisi üzerinden işlemektedir. Bunun değiştirilmesi, toplumsal işleyişin bu tasalluttan kurtarılması aciliyet kesbetmektedir. İsteyen istediği şekilde, istediği kadar Atatürkçü olur, hayatını bu ideolojiye göre tanzim eder lakin kamusal hayatı Atatürkçülük ideolojisinin hegemonyası altında tutamaz. Bu hegemonyaya, bu tasalluta haklı ve güçlü itirazlar var, görmezden gelinemez.

Atatürk öldü ve bütün faniler gibi o da yapıp ettiklerinin hesabını verecek. Hesap verilecek merci Allah-u Teala’dır. Hesap İslam inancında iman-inkâr, haram-helal, ıslah-ifsad gibi tutumların hepsini bir arada derleyen amel defterlerimizin ellerimize tutuşturulmasıyla görülecek. Hesap gününü unutan, Kur’an-ı Kerim ve Rasulullah Muhammed Mustafa’nın rehberliğini hafife alanların laiklik, aydınlanma, ilerleme, çağdaşlık vs. gibi söylemlerle günü kurtarması dahi mümkün değildir. 

Bu hatırlatma belki laiklik değerlerine, modern öğretilere aykırı olabilir ama mü’mince bir hatırlatmadır. Kulak verip vermemek herkesin kendi ihtiyarıdır. Siyaset bilimi ve tarihi tartışmıyoruz, hayatın anlamı ve hedefi üzerine konuşuyoruz.

Öldü ve hesap verecek, Öleceğiz ve hesap vereceğiz. Masal anlatmayın artık kafamız yeterince şişti.