Akit yazarı: Darısı, şehit olma arzusuyla kavrulan Enerji Bakanı'mızın kıymetli oğulcuklarının başına!

Akit yazarı: Darısı, şehit olma arzusuyla kavrulan Enerji Bakanı'mızın kıymetli oğulcuklarının başına!

Yeni Akit yazarı Atilla Özdür, Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanı Taner Yıldız'ın "Benim amacım Allah nasip ederse şehit olmaktır" açıklamasına ilişkin olarak, "Enerji Bakanını, albayrağa sarılı tabut içindeki heroic patriot kimlikli cansız bedeninin cephelerden merasim alanına getirtme özleminden ötürü, saygı ve olanca muhabbetimle kutsarım. Darısı diğerlerinin de, özellikle kıymetli oğulcuklarının başına..." dedi.

Özdür'ün Akit'te "Şehitlik üzerine..." başlığıyla yayımlanan (24 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

Asker olsun, polis olsun Müslümanın çocuğudur ve bu Müslüman adam milletin canının, malının güvenliği için, vazife yaparken görevi başında ölüyor. Amma bazıları “Yok canım, bundan şehit olmaz” diyorlarmış...

Nasıl şehit olmaz yahu? Zulmen ve haksız yere öldürülmedi mi bu adam?..

Hocaefendimiz böyle başlıyor günlüğüne. Yanılabileceği gibi, yorum farkıyla isabet ediyor da olabilir...

Bizler şehitliği, Allah’ın koyduğu kurallara uygun olmak kaydıyla ve de dinin tekemmül safhasının son kertesinde tek din olarak hayat bulanİslami bir kavram diye bilirdik...

Şehitliğin ilk şartlarından olarak, içine çekildiğimiz  kavga, döğüş, savaş veya cidal ve mücadele veya her hangi bir hadisede  amacımız haksız saldırılara karşı hem savunma amaçlı olacak ve hem de savunmanın objesi Allah’ın, tamamlayarak kullarına emanet ettiği İslam dini...

Yüce Mevlamızın tüm kulları üzerine gerdiği koruyucu gök kubbenin altı,Allah’a iman bağlamında  mozaik görüntüsü veriyor. Binbir fırkaya ayrılmış Müslümanlarla birlikte, dil ve şiveleri birbirlerinden farklı kafiran grupları...

Bu mozaik realite, Allah’ın izniyle tabii, demokrasinin eseri...

İnsan hakları deniliyor bu eserin yapısına ve Türkiye de mecbur kalıyor kayıtsız şartsız uymaya, alemşumul bu demokratik fıtrata...

Uluslararası ortak aklın kabullendiği bu demokratik fıtrat, asker olsun polis olsun kişinin mutlak anlamda Müslüman çocuğu bir Müslüman olmasını şüpheli kılar...

Velev ki şüpheden azade olsunlar, güvenlik güçlerinin terör örgütlerinin haksız ve zulümkar saldırılarına karşı aldıkları savunma mekanizması da, Yüce Mevlamızın çizdiği şeriat şemasıyla köşe köşeye çakışmalı. Çakışmamasıysa, politik zemindeki siyaseten kanuni ve cebri bir mecburiyetten...

Bu hal ve keyfiyetin çiziştirdiği siyasi ve ictimai manzaranın neresinden bulup çıkaracağız, şehitliği...

Türkiye, tabii takdir hakkı Allah-ü Azimüşşan’a ait, Müslüman ülkesi.Şehitlik de, Efendimiz Rasulüllah ile birlikte olmak gibi kutsal bir olgu. Eskilerden miras bu değerlendirmelerden istifadeye kalkışan yenilerin ilk yaptıkları iş, yönetimlerin kendi hatalarıyla sebep oldukları insan zayiatına, şehidlik payesi vermek oluyor. Maden şehitleri, tersane şehitleri, gökdelen şehitleri vs, vs gibi...

Hatta ve hatta, kerhane ve meyhanelerin resmi koruyucu şehitleri...

Biraz gayret edilse, Amerikalı (Gİ) Cİ-AY  haydutlarına karşı vatanlarını savunurken canlarından olan Vietnamlı vatanseverler de şehitlikle donatılacak...

Devletbaşkanları Tayyip Erdoğan’ın ilk kez katıldığı söylenen bir kahramanın cenaze merasimindeki tabut başında irad ettiği konuşmasının da, bu çerçevede düşünülüp değerlendirilmesi gerekir. Şehitliğin, peygamberlikten sonra en yüce makam olduğunu belirttikten sonra diyorlar ki;

“Makamların yücesi öyle bir makama Ahmet kardeşimiz ulaşmış durumda”...

“Cennetlik oldu” demek isteyerek ailesini teskine çalışıyor....     

Tabii, Enerji Bakanının, şehit olma arzu ve özlemiyle yanıp kavrulması da...

Dar-ül harp öncesi Türkiye’sinde “çelebiler” askerlikten muaf tutuluyorlardı. Atatürk devrimiyle Dar-ül harp posizyonundan laikliğe transfer edildiğimizde, toplumum ateşini alma amacıyla olsa gerek, eskilerden kalma bazı uygulama ve geleneklere devam edildi. Bu meyanda Hıristiyan azınlıklara askeri mekteplerin kapıları yine kapalı tutulurken, çaktırmadan şehitliğin çapı yaygınlaştırıldı...

Dinde, ahlakta, hukukta ve örf ve adetlerde başlatılan modernleşme, eşyanın tabiatı gereği, söz konusu kapalı tutulan kapıları da mecburen açtırdı...

Askeriyenin iç düzen yönetiminde işler nasıl yürütülüyor bilmesem de, silahlı kuvvetler bünyesinde yer almış olmaları gereken gayrimüslim subaylarımızın ve eratımızın da cephelere sevk edilmiş olmaları gerekirdi...

Şimdi buyurun bakalım, görevi esnasında mayın tuzağında hayatını kaybetmiş rütbeli bir asker kahramanımızın, Sulu Manastır Kilisesindetertip edilecek cenaze merasiminde devleti temsil etmeye!..

Konuşmanıza nasıl başlayacaksınız?..

Meselenin lamı cimi bir kenara, sistemlerin değer yargılarını birbirlerine karıştırmayalım...

Enerji Bakanını, albayrağa sarılı tabut içindeki heroic patriot kimlikli cansız bedeninin cephelerden merasim alanına getirtme özleminden ötürü, saygı ve olanca muhabbetimle kutsarım. Darısı diğerlerinin de, özellikle kıymetli oğulcuklarının başına...