​Akit yazarı: Demokrasi denen dolma bu, midesi alana afiyet olsun!

​Akit yazarı: Demokrasi denen dolma bu, midesi alana afiyet olsun!

Yeni Akit yazarı Atilla Özdür, TSK'nın sahip olduğu araziler hakkında "Güzel topraklarımızın yangın ve yağmadan korunan köşeleri, hiç lamsız-cimsiz bir gerçektir ki, askerin yerleştiği alanlardır… Şimdi bu cennet parçaları, bu günlere dek himaye kanatlarını üzerlerine yaymış Peygamber Ocağı örtüsünden mahrum bırakıldılar…" diye yazdı. "Düşük yoğunluklu demokrasinin imtiyazlı sırtlanları hiç vakit geçirmeden buralara gözlerini diktiler… Verin buraları bizlere, şehit ailelerini ev sahibi yapalım..." ifadesini kullanan Özdür, "Verilir de, göreceksiniz… Demokrasi dedikleri dolma, budur işte…" görüşünü savundu.

Atilla Özdür'ün Yeni Akit gazetesinin bugünkü (19 Aralık 2016) nüshasında yayımlanan 'Demokrasi essah mıdır?...' başlıklı yazısı şöyle:

Beşeri ilişkiler, nezaket ve muaşeret kuralları olarak kamu alanında serbestçe düzenlenerek uygulanırken, siyasi idari ilişkiler, kaderinizi yönlendirmek üzere oyladığınız kişi veya gruplarca hukuk disiplinine uygun tarzda parlamentolarda karara bağlanır... 

Bu formal kurallar, çoğu kez kural tanımaz birikim güçleri tarafından kendilerine özgü oluşturulan pazar kurallarıyla sürekli çatışma ve çelişme halindedirler…

(Pazar kuralları yeraltına indiğinde, sorun çözümünde silah kullanılmasından ötürü, “bu alemin kuralları”na dönüşür)…

Kaderinizi demokratik yoldan parlamenterli ya da parlamentersiz demokrasiye teslim ettiğinizde, aslında onu, pazarın her daim faaliyet halindeki ekonomik güçlerine teslim etmiş olursunuz…

Çünkü pazar, her şeyden evvel, er meydanı değildir. Pazar, ezelden ebede sonu gelmez savaşların süregeldiği alan olduğu için, sürdürülen savaş sonunda demokrasi, ya pazarın kurallarına boyun eğmeyi kabullenecek, ya da pazar, kendi mantığı karşısındaki demokrasiye pes edecektir…

Savaşın değişmez galibi pazar olduğundan, kaderiniz de, demokrasiden ganimet olarak pazarın eline geçmiştir, artık…

Birikim sermayesinin büyüyerek yayılışı, tabii çevreninin de bu gelişmeden ötürü maruz kaldığı tahribatı gözler önüne sermektedir. Allah’a isyan ve O’nu inkâr anlamını veren bu tahribattaki gizlenemeyecek vahşetengiz yaygınlığın iğrenç ve utanç simgelerini görmek isteyenler için, koca İstanbul’da bir karışlık nefes alacak yeşil alan bırakmayan kuleler, yeterdir sanırız…

Cennet parçası güzel topraklarımızın, görüntüde ABD’nin gayrimeşru ruhsuz piçine çevrilmesindeki etkin faktör, hiç şüphesiz, birikim puştlarının bir sınıf olarak, doğal çevreye ilaveten demokrasinin dayanağı olduğu söylenen özgürlük ve eşitlik gibi değerler üzerindeki tahribatıdır da, aslında…

Eskinin kaba demokrasisi ki, özünde zarafet, incelik, kulluk şuuru ve komşuluk hukuku idi, yeni zamanların çağdaş demokrasisine dönüşerek “Düşük yoğunluklu demokrasi” formatına oturtuldu…

Eskinin vatandaşlık ve sosyal bilgiler derslerinde yer alan, kişilerin yalın özgürlüğü sona erdirilerek, yerine çağdaş değerlerle tahkimlenen “düşük yoğunluklu demokrasinin” sadece imtiyazlı güçlü kesiminin teşkil ettiği eskiye nisbet daha da sırtlanlaşmış bir sınıfın mutlak özgürlüğüne çevrilmiştir…

Güzel topraklarımızın yangın ve yağmadan korunan köşeleri, hiç lamsız-cimsiz bir gerçektir ki, askerin yerleştiği alanlardır… Şimdi bu cennet parçaları, bu günlere dek himaye kanatlarını üzerlerine yaymış Peygamber Ocağı örtüsünden mahrum bırakıldılar…

Ve hemencecik de, düşük yoğunluklu demokrasinin imtiyazlı sırtlanları hiç vakit geçirmeden buralara gözlerini diktiler…

Verin buraları bizlere, şehit ailelerini ev sahibi yapalım...

Ve, verilir de, göreceksiniz…

Demokrasi dedikleri dolma, budur işte…

Midesi kaldırana, afiyet olsun…