Akit yazarı: İç Anadolu Bölgesi, hem bu memleketin, hem de Müslüman Türk milletinin içidir!

Akit yazarı: İç Anadolu Bölgesi, hem bu memleketin, hem de Müslüman Türk milletinin içidir!

Akit yazarı Ayhan Demir, 16 Nisan’da yapılan ve tartışmaları hâlâ süren referandum sonuçlarında İç Anadolu’daki ‘evet’ oylarını hatırlatarak “Hem bu memleketin, hem de Müslüman Türk milletinin içidir” yorumunu yaptı. “Bir anlamda, Anadolu’nun tam ortasına milli bir duvar örülmüş. İyi tahkim edilmiş bu duvar sağlam kaldığı müddetçe, güvende olacağımız kanaatindeyim” diyen demir, “İç Anadolu’nun bir kale olduğunu” iddia etti.

Ayhan Demir’in Akit’te bugün “Anadolu’nun ortasındaki duvar” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Her zaman söylüyoruz: Hiç kimsenin kafası, milletten daha fazla çalışmaz. Hiç kimse, milletten daha akıllı değildir. 

Milletimiz, kıvrak zekâsıyla; oyunları bozdu, hesapları boşa çıkardı. Statükocuları da ezmeden, değişim arzusunu dile getirdi. Aynı zamanda, bir bahar temizliği yapmanın elzem olduğuna da söyledi.

Paul Valery şöyle söylüyor: Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Oyunları bozulanlar, çeşitli bahanelerle, oyunbozanlık etmeye çalışıyorlar. Milletten uzak duranlar, milletin verdiği derse de kulak tıkıyorlar. Ders alacaklarına, millete ayar vermeye kalkıyorlar.

Sandıkta elde edemediklerini, başka yollardan elde etmeyi planlıyorlar. Şimdilerde bu planlarını devreye sokmaya çalışıyorlar. Ne diyordu İsmail Türük: Plan yapmayın plan!

Bir de Türkiye’den şikâyet edenler, Türkiye’yi sağa sola şikâyet edenler var. Cemil Meriç’in dediği gibi “Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmaz kılanlardır.”

16 Nisan gecesi referandum sonuçları netleşince, Türkiye haritası üzerinden, karşımıza çıkan tabloyu inceledim. Ardından kütüphaneme yöneldim. Fuat Dündar’ın İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası isimli kitabına bir kez daha göz gezdirdim.

Resmi kaynaklara göre, 1913-1918 yılları arasında, Anadolu’da nüfusun üçte biri yer değiştirmiş. Osmanlı’nın elinden çıkan yerlerden gelen yüzbinlerce muhacir, Anadolu’da iskân ettirilmiş. 

Buna bir de İstiklal Harbi’ni ilave edin. Dile kolay; milyonlarca insan, her şeyini doğup büyüdüğü topraklarda bırakıp, başka bir yere yerleşiyor. Moskof’un işgalinden, Ermeni katliamından ve Yunan mezaliminden korunmak isteyenler, daha içeri geliyorlar. Kafkasya, Rumeli, Afrika ve Arap coğrafyasından gelenler de daha içeri yerleşiyorlar. Daha içeri yani daha güvenli, daha sağlam ve daha korunaklı yerlere…

Kuşkusuz, bu büyük iskânın tek nedeni, düşmanın işgal ettiği yerlerdeki Müslümanları kurtarmak değildi. Planlı bir şekilde, büyük bütçeler ayrılarak, safları sıklaştırma operasyonu yapılmış.

Kuzeyden güneye: Kastamonu’dan, Çankırı, Bolu, Sakarya, Ankara, Konya ve Karaman’a… Çorum’dan, Tokat, Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Aksaray, Niğde, Sivas ve Kayseri’ye...

Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Çerkezler, Araplar ve Türkler bu şehirlere büyük bir özenle yerleştirilmiş.   

Bu noktada ‘içeri’ ifadesine bir kez daha dönelim. Türkiye Cumhuriyeti haritasını elimize alıp, dikkatlice bakalım. Göreceğimiz şey şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin içerisi, Adapazarı, Bolu, Ankara, Konya, Karaman, Aksaray, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Yozgat, Kayseri, Sivas, Tokat ve Amasya’dır. 

Bu illerin tamamını kapsayan bir çember çizdiğinizde, İç Anadolu bölgesi ile örtüştüğünü görüyoruz. Buradan yola çıkarak, içerinin İç Anadolu bölgesi olduğunu söyleyebiliriz. 

Daha açık söyleyelim: İç Anadolu Bölgesi, hem bu memleketin, hem de Müslüman Türk milletinin içidir. 

Bir anlamda, Anadolu’nun tam ortasına milli bir duvar örülmüş. İyi tahkim edilmiş bu duvar sağlam kaldığı müddetçe, güvende olacağımız kanaatindeyim.

Şurası çok net: Eğer Anadolu bir kale ise İç Anadolu da bir iç kaledir.

Hatırlayın: Yunanlılar, neredeyse ellerini kollarını sallayarak, Ege bölgesinden Anadolu’ya doğru ilerlemişlerdi. Fakat Adapazarı - Eskişehir hattı civarında, iç kalenin duvarlarına çarpmışlardı.

Aynı şekilde Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar, Trabzon’dan Erzurum’a, Van’dan Erzincan’a uzanan geniş bir bölgeyi işgal etmişlerdi. Fakat Sivas’a girmeye cesaret edememişlerdi. Böyle bir şeye yeltenselerdi, onlar da bu duvara toslayacaklardı. 

Şuraya varmak istiyorum: Milli duruş sergileyenler; “ahlâk ve maneviyat” diyenler, en çok iç kaleden oy topluyorlar. 

1913-1918 yılları arasındaki iskân haritası ve milli damarın en yüksek oy aldığı yerler birbiriyle örtüşüyor. Milli Mücadele fitilinin ateşlendiği Samsun, Erzurum, Amasya, Sivas ve Sakarya için de aynı durum geçerlidir. 

İşte bu durumu oldukça anlamlı buluyorum. Umarım, bizi denize dökmekle tehdit edenler de, bundan bir anlam çıkarırlar.