Akit yazarı: Köşe yazarı değil, Ali kıran baş kesen; muhtemelen hayatında tek kitap bile bitirmemiş!

Akit yazarı: Köşe yazarı değil, Ali kıran baş kesen; muhtemelen hayatında tek kitap bile bitirmemiş!

Yeni Akit yazarı Yavuz Bahadıroğlu, gazeteci Cem Küçük'ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da, yani bu Mavi Marmara’daki manyak tipler, yani kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşmanı, kafadan her şeye düşman tipler var, bunlarla da yolların ayrılması lazım" ifadesiyle başlayan tartışmalarla ilgili olarak "Köşe yazarı veya televizyon yorumcusu değil, sanki 'Ali kıran başkesen', mübarek! Durmadan sağa - sola saldırıyor. Fikri yok, kendine ait düşüncesi yok, birikimi yok, bilgisi yok: Bunlar olmadığı için de derin analizi yok, sentezi yok, tahlili yok" dedi.

Bahadıroğlu, "Basiret, feraset, tefekkür, hikmet, irfan ve bunların getirisi olan 'nezaket', 'nezafet', 'nesahet', 'edeb', 'âdab'  gibi kavramların semtinden geçmemiş: Muhtemelen tek kitap bile bitirmemiş" ifadesini kullandı. 

Yavuz Bahadıroğlu'nun "Kraldan ziyade kralcılar!" başlığıyla yayımlanan (5 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Köşe yazarı veya televizyon yorumcusu değil, sanki “Ali-kıran başkesen”, mübarek!Durmadan sağa-sola saldırıyor! 

Fikri yok, kendine ait düşüncesi yok, birikimi yok, bilgisi yok: Bunlar olmadığı için de derin analizi yok, sentezi yok, tahlili yok… 

Her yazıda, her ekran başı ettiğinde sadece parmak sallayıp, tehditler savuruyor: “Asmalı-kesmeli, hâk ile yeksan etmeli!”...

Nazarında her şey siyah-beyaz: Kendi görüşü dışında görüş, siyasi anlayışı dışında siyaset tanımıyor…

Basiret, feraset, tefekkür, hikmet, irfan ve bunların getirisi olan “nezaket”, nezafet”, “nesahet”, “edeb”, “âdab”,  gibi kavramların semtinden geçmemiş: Muhtemelen tek kitap bile bitirmemiş…

Zaten kitap okuyacak kadar sabrı da yok… 

Her şeyi acele: Yazılarını çalakalem yazdığı çok belli. O kadar özensiz ki, basmakalıp ifadeleri sık sık tekrarlıyor. Bu arada kelime haznesi de çok dar: Sürekli aynı kelimeleri kullanıyor. 

Kendisi kadar sert yazmayan, kendisi gibi “sıkı taraf” olmayan yazarlar bile düşmanı: Onlara da tehdit savuruyor!

“Haddini bil” diyor…

“Seni ezik” diyor…

“Sen kimsin?” diyor. Arkasından bir dizi ağıza alınmayacak kadar galiz ifadeleri arka arkaya sıralıyor.

Söyler misiniz, bunların hangisi fikir, hangisi tefekkür ürünü? 

Oysa saldırdığı insan hem bir fikir devi, hem de din ve kültür açısından bir hayli birikimli. Yüz yüze tartışmaya kalksa (kendi tabirini kullanalım), ezer geçer! Fakat eminim böyle bir durumda edebinden susmayı tercih edecektir: Zira. “Susmak, cahile verilebilecek en güzel cevaptır!”

 Âlim ilminin izzetinden dolayı susar, cahil cehaletinin lezzetinden dolayı saldırır! “Ey Gönül! Susmak mânâ eksikliğinden değil, belki mânâ derinliğindendir” demiş Hz. Pîr…

Bunları hiç umursamıyor. Her yazısında en asgârî nezaket kurallarını bile çiğniyor. O kadar “terbiye” yoksunu ki, “siz” demeyi züppelik sayıyor.

Kaba-saba kelimeleri alt alta sıraladıkça ve sağa-sola sataştıkça, eminim mutlu oluyor: “Oooh! Pesperişan ettim!”. 

Sırtını iktidara dayadığı izlenimi verecek kelimeleri özenle yazısına yerleştiriyor, konuşmalarına katıyor. “Büyük dava adamı” görüntüsü vermek için çırpındıkça saçmalıyor, saçmaladıkça batıyor.

Tarafını çok iyi savunduğunu düşünüyor, ama aslında kimse ciddiye almıyor. O kadar ki, isim vererek saldırdığı muharrirler bile cevap vermeye tenezzül etmiyor. Kendi kendine gelin-güvey olup duruyor.

Aynı camianın aklı başında yazar-çizerlerini dışlayıp “öteki”leştiriyor. Bu alanda “tek” kalmak istiyor. İktidarı herhangi bir konuda adabıyla ve üslubuyla eleştiren “hakperest” yazarlara dayanamıyor.

Yumuyor gözünü, açıyor ağzını: Ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Kendisi gibi sadece övsünler istiyor. Öve öve göklere çıkarsınlar!

Böyleleri hem iktidar tarafında var, hem muhalefet tarafında…

“Akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun” dedirtiyorlar. Tuttukları tarafa da büyük zarar veriyorlar. 

Yazarın/yorumcunun görevi, siyasetçileri övmek değil, uyarmaktır. Bu da hatalara işaret etmekle olur. Bunda kızacak, köpürecek bir durum yok. Nitekim eleştirinin muhatapları kızmıyor, aksine, yapıcı tenkitlerden faydalanıyorlar.

Peki, bu “kraldan ziyade kralcı”lara ne oluyor?