Akit yazarı: Türkiye’yi Kerbela'ya dönüştüren laikçilik bir dinsizlik kavgasıdır!

Akit yazarı: Türkiye’yi Kerbela'ya dönüştüren laikçilik bir dinsizlik kavgasıdır!

TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın "Yeni anayasada laiklik olmamalı" sözleriyle başlayan tartışmaları değerlendiren Yeni Akit gazetesi yazarı Mustafa Çelik "Türkiye’yi kerbelâya dönüştüren laikçilik, İslâm dinini Müslüman’sız kılmak için verilen bir dinsizlik kavgasıdır" dedi. Laikliğin anayasaya 5 Şubat 1937’de girdiği bilgisine yer veren Çelik "Laikçilik, yıkık ruhlu ve köle fikirli olmaktır. Gerçeklere görünmemek için gerçekleri gündeme taşıyanları taşlamaktır" ifadelerini kullandı.

Yazar, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun “Laiklik insan olmaktır”  sözlerini hatırlatarak "Kılıçdaroğlu’na soruyoruz: Laiklik ilkesi Anayasaya girmeden önce Türkiye’de yaşayanlar insan değil miydi? Bu iddianızla Cumhuriyetin ve Partinizin kurucularının 1937’ye kadar insan olmadıklarını iddia etmiş olmuyor musunuz? " dedi.

Çelik'in bugün (4 Mayıs 2016) yayımlanan “Laikçilik belâsı, Türkiye’nin Kerbelâsıdır/1” başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye’de Laiklik, laikçilerin bağnazlık gerekçesi, yobazlık işkencesi olmuştur. Laiklik Fransızca bir kelimedir. Fransız kültürünün bir mahsulüdür. Bü­yük Fran­sız dev­ri­mi­ni ger­çek­leş­ti­ren bur­ju­va ay­dın­la­rı­nın; ruh­ban sı­nı­fı­nın si­ya­set sah­ne­sin­den si­lin­me­si­ni, hâ­ki­mi­ye­tin in­sa­na tah­sis edil­me­si­ni ve “K­ral­sız-Tan­rı­sı­z” bir si­ya­si re­ji­min te­sis edil­me­si­ni sa­vun­duk­la­rı ma­lûm­dur. İs­lâm top­lum­la­rın­da ruh­ban sı­nı­fı ol­ma­dı­ğı için, la­ik­lik ide­olo­ji­si “Din ile dün­ya iş­le­ri­nin ve­ya din ile si­ya­se­tin bir­bi­rin­den ay­rıl­ma­sı­“ şek­lin­de ter­cü­me edil­miş­tir. İs­lâm fık­hı­na mey­dan oku­yan dev­let adam­la­rı; ön­ce la­ik­lik fel­se­fe­si­ne uy­gun ol­du­ğu­na inan­dık­la­rı ka­nun­la­rı çı­kar­mış­lar, da­ha son­ra ken­di çı­kar­dık­la­rı ka­nun­la­rı “Mu­kad­des Me­tin­le­r” gi­bi sa­vun­ma­ya baş­la­mış­lar­dır. Ar­tık on­la­rın “de­ğiş­mez ve de­ğiş­ti­ril­me­si da­hi tek­lif edi­le­me­z” il­ke­le­ri var­dır. Ya­ni lâ­ik­lik ide­olo­ji­si, mün­zel ki­ta­ba da­ya­nan bir din gi­bi pi­ya­sa­ya sü­rül­müş­tür. Hal­kı­nın bü­yük ço­ğun­lu­ğu Müslüman olan bir ül­ke­de; İs­lâm fık­hı­na “İr­ti­ca­”, mü­te­dey­yin Müslümanlara “Mür­te­ci­” dam­ga­sı­nı vu­ran si­vil din, si­ya­si is­tik­rar­sız­lı­ğın kay­na­ğı ha­li­ne gel­miş­tir. Fransız kültürüyle kendi ülkesinin insanlarını yargılayıp mahkûm edenler, bağımsızlıklarını kaybedenlerdir.

Laikçilik, Allah’ın dininin Allah’a inanmış olanların hayatlarını ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde tanzim etmemesi, kontrol etmemesi için dini hayattan, hayatı da dinden ayırma dayatmasıdır. Aklın hükmünü Allah’ın hükmünün fevkine çıkarma kavgasıdır. Çünkü laikçilerin dayattıkları laiklik; Müslüman bir dünyan tasavvuru değil, Allah’sız bir dünya tasavvurunun neticesidir. 

Laikçilik, yıkık ruhlu ve köle fikirli olmaktır. Gerçeklere görünmemek için gerçekleri gündeme taşıyanları taşlamaktır. Bakınız Türkiye’de 1921 Anayasasının 7. maddesinde, BMM’nin görevleri arasında, “Ahkâm-ı Şer’iyye’nin tenfizi” de vardı. Demek ki, 1921 Anayasasına göre, yeni Türkiye resmen ve anayasal olarak Şeriat Devleti’dir. Yani lâik bir devlet değildir. Çünkü 1921 Anayasasının esasını Şeriat ahkâmı oluşturmaktadır. 1924 Anayasasına göre de devlet lâik bir devlet değildi. Çünkü Anayasanın 2. maddesinin ilk şekline göre, “Türkiye Devleti’nin dini, Din-i İslâm’dır.” Yine 26. maddeye göre, BMM’nin görevleri arasında “Ahkâm-ı Şer’iyye’nin tenfizi” de vardı. Lâiklik, Anayasaya 5 Şubat 1937’de girdi. Söz konusu yasayla, Anayasanın 2. maddesine M. Kemal’in 6 ilkesi yazıldı. Demek oluyor ki, kuruluşundan 1937 yılına kadar, Türkiye Cumhuriyeti anayasal olarak lâik değildi. 1928’e kadar Şeriat Devleti olarak kalmış, bu tarihte Şeriat Devleti olma özelliğine son verildiği halde, 1937’ye kadar, 14 yıl boyunca devletin lâik olduğuna dair bir anayasal düzenleme söz konusu değildi. Bir zamanlar Türkiye’de bir Anayasa Mahkemesi Başkanı, “Laik olmayan insan değildir” demişti. Şimdilerde ise onun yolundan giderek, “Laiklik insan olmaktır” iddiasında bulunan ve sürekli Türkiyeli Müslümanlara hakaret etmeyi marifet zanneden Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na soruyoruz: Laiklik ilkesi Anayasaya girmeden önce Türkiye’de yaşayanlar insan değil miydi? Bu iddianızla Cumhuriyetin ve Partinizin kurucularının 1937’ye kadar insan olmadıklarını iddia etmiş olmuyor musunuz? Hatta bu durumda Laiklik ilkesi Anayasaya yazılmadan önce dünyaya gelmiş olan dedenizi ve babanızı da insan olmamakla suçlamış olmuyor musunuz?

Laikçilik, bir akıl tutulmasıdır. Bir asalet yozlaşmasıdır. Bir Firavunlaşma sevdasıdır. Bir Nemrudlaşma çağrısıdır. Bir akla tapma ve tapınma çalışmasıdır.

İslâm topraklarında hilafetin ilgasından sonra Müslüman topluluklar, ideolojilerin çukurlarına düştüler. İdeoloji çukurlarından çıkamayanlar, insan olduklarını bile unuttular. Kendileriyle birlikte atalarını bile hayvan ilan etmekten çekinmediler. Görüldüğü gibi, laikçilik kör taassuptur. İnsanların dinlerine ve irade beyanlarına karşı tahammülsüzlüktür. Laikçilerin laikliğin fayda ve zararlarının tartışılmasına müsaade etmemeleri, tarif edilmesini dahi suç saymaları, tahriflerin ve tahribatların kapsını sürekli açık bulundurmak istemelerindendir. Tarifi yapılmayan şeyler, tahrif ve tahrip ederler. Fransız kültürünün bir mahsulü olan laikliği âmentü edinmiş laikçi egemenler, yıllarca bu ülkede kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi inanmayan, kendileri gibi yaşamayan insanlara hayvan gözüyle bakarak ve hayvan muamelesine tabi tutarak bu ülkeyi kerbelâya dönüştürdüler. 

Türkiye’yi kerbelâya dönüştüren laikçilik, İslâm dinini Müslüman’sız kılmak için verilen bir dinsizlik kavgasıdır. İslâm dininin hayat üzerindeki etkisini ve yetkisini kırmak, hükmünü ve hâkimiyetini insanlara unutturmak için çalışan herkes laikçidir. Altını çizerek diyoruz ki; kendilerini Hak ve Hukuk ile asla mukayyed görmeyen laikçiler; keyfîdirler, küfrîdirler ve de cebrîdirler.