İsrail’deki Türkiyeliler Birliği Basın Sözcüsü Rafael Sadi’nin kendisini İsrail’e davet ettiğini söyleyen Yeni Akit gazetesi yazarı Faruk Köse, ‘Sadi gazetenizi ve şahsınızı İsrail’e ve arzu ederseniz Yehuda ve Şomron bölgelerinde bir geziye davet etmek istiyorum’ diyor” diye yazdı.
Faruk Köse, “Rafael Sadi’ye, daveti için teşekkür ediyorum. Ancak Gazze’de bebekleri bile öldürebilen bir İsrail’i ziyaret etmeyi düşünmediğimi belirtmek istiyorum. Filistin’in işgalcilerinin mührünü pasaportumda görmek beni son derece üzer. Reddettiğim bir yapıyı tanımış olurum, bu daha da beter” görüşünü dile getirdi.
Faruk Köse, yazısında, “Ancak, eğer görüşmek isterse, ben Rafael Bey’i bizim gazeteye davet ediyorum. Bizim misafirperverliğimiz çok iyidir. Hem, gazetede de “Türkçe bilen bir topluluk” var. Arzu ederse onların önünde, isterse ikili olarak görüşebiliriz. Belki “bilgi dağarcığımdaki eksik ve yanlış bilgiler”i tamamlamış olurum. Söz veriyorum, sadece bir tek soru soracağım, o kadar. Sonrasında, anlatacağı her şeyi dinleyeceğim” ifadelerine yer verdi.
Faruk Köse’nin Yeni Akit gazetesinin bugünkü (10 Eylül 2014) nüshasında yayımlanan, “İsrail’den davet aldım” başlıklı yazısı şöyle:
Haberi biliyorsunuz, detaya girmeye gerek yok. ABD merkezli “Anti-Defamation League (ADL)” adlı kuruluş, beni Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şikâyet etmiş. Sebep? Türkiye yahudilerinin Hahambaşısı’ndan, Türkiye’deki yahudi cemaati adına “Siyonist/Yahudi Terör Üssü İsrail”in Gazze’de yaptığı katliamı kınamasını, zalime karşı mazlumdan yana tavır almasını istedim diye...
Bu talebim “antisemitizm” imiş, “yahudi düşmanlığı” imiş... “Türkiye’de artan Yahudi karşıtlığından kaygılıyız” demişler.
Gazze’de masum insanların katli karşısında hiçbir kaygı duymayanlar, “kaygı duyun” dedik diye, bu “insani talep”ten kaygılanmışlar.
İsrail bebekleri bile öldürecek, Gazze’de taş üstünde taş bırakmayacak ve sen bu katliam karşısında susacaksın, ama ben “insaniyet namına bunu kınayın” dediğimde “antisemitizm kalkanı”nı devreye alıp “ev sahibini bastıran yavuz hırsız” moduna gireceksin.
Senin vahşet işleme hakkın olacak, benim vahşete dur deme ve dur denmesini isteme hakkım olmayacak! “Yahudi adaleti” bu olsa gerek.
Takdir edersiniz ki, kendisinden nefret edilmesini istemeyen kişi, önce kendine çekidüzen vermeli, nefret getiren eylemlerden kaçınmalı. Sevgi isteyen, başkalarına sevgi göstermeli, sevgiyi haketmeli. Nefret üreten, nefretten şikâyet etmemeli. Antisemitizmden rahatsız olan, insanları “antisemitik tutumlara iteklemek”ten kaçınmalı.
Bu noktada ADL türü siyonist odaklara soruyorum:
Antik çağlardan günümüze kadar hep yahudilerden nefret edilmesinin tek suçlusu nefret edenler mi? Yahudiler ne yaptılar da “tüm insanlığın ortak nefreti”ni kazandılar, bunu da bir düşünmeleri ve izah etmeleri gerekmez mi? İnsanların antisemitik tutumlarının asıl sebebinin, kendi karakter(sizlik)leri olduğunu hiç düşündüler mi? Başlarına gelenlerin asıl sorumlusu kendileri, kendi hal ve gidişatları değil mi? Niçin başka bir toplum, “evrensel husumet”i Yahudiler kadar üzerine çekmedi, bunu hiç düşündüler mi? İnsanlar kendi kötü karakterlerinden dolayı mı, yoksa “Yahudilerden gördükleri yüzünden” mi antisemitik tutumlar gösteriyorlar, bunu düşündüler mi? Antisemitizmden yakınanın, önce kendini değiştirmesi, “insan gibi” olması gerekmez mi? Filistin’de iman kardeşleri katledilirken, açlıktan ölüme mahkûm edilmişken, diri diri gömülmeye çalışılırken, başlarına tonlarca bombalar yağdırılırken, soykırıma tâbî tutulurken, Filistin açık hava hapishanesine çevrilmişken, kan deryasına döndürülmüşken, onlarla aynı inancı taşıyan ve iman kardeşliğiyle bağlı olanlara, antisemitist olmaktan başka bir yol mu bıraktınız?
Bu soruları makul ve mantıklı bir şekilde cevaplamadan, kimseyi “yahudi düşmanlığı” ile suçlamaya hakkınız yok.
Şikâyet konusuna dönersek, doğrusu, benden şikâyetçi olmalarından şikâyetim yok. Zira, eğer beni taltif etselerdi üzülürdüm; şikâyet etmişler, bundan şeref duydum. Eğer benden memnun olsalardı, taltif etselerdi, işte o zaman üzülür, “bende ne yanlışlık var” diye kafayı bozardım. Siyonistin taltifine mazhar olmak bana eza verirdi. Bilâkis şikâyet etmelerini, “şerefli bir duruş” gösterdiğimin en büyük kanıtı olarak görüyorum.
Bu arada, siyonist odaklar, geçen pazar günkü (07.09.2014) “Gazze’yi yahudi işadamları imar etsin” başlıklı yazımdan da rahatsız olmuşlar. Demiştim ki:
“Gazze’yi imar edecek para yahudi işadamlarından karşılansın. İsrail’e bir şekilde katkı sağlayıp da ülkemizde iş yapan, ticari-sınai vb. ortaklıklar kuran, ülkemiz üzerinden ticari bağlantılara giren, bir şekilde Türkiye’ye temas eden yerli-yabancı bütün yahudilere ve onların ortaklarına, oluşturulacak “Gazze fonu”na katkı için “özel vergi” ödemeleri zorunlu kılınsın.”
İşte bu teklif, İsrail’deki Türkiyeliler Birliği Basın Sözcüsü Rafael Sadi’yi rahatsız etmiş.
Türkiye’de doğan ve daha sonra İsrail’e göç ederek orada yaşamaya başlayan, ancak aynı zamanda Türk vatandaşlığını da koruyan Rafael Sadi, internet ortamından her fırsatta Türkiye’ye ve Erdoğan’a hakaret etmiş biri. Mavi Marmara gemisi yola çıkarken İsrail’de eylem yaptırıp gemilerin gelişini protesto ettirmişti. Mavi Marmara’ya yapılan saldırıdan sonra, tercümanlık adı altında gemidekileri sorgulayıp MOSSAD’a yardımcı olmuştu. Sadi, Şimon Peres, Benjamin Netanyahu ve Levi gibi ünlü ve etkin Siyonistlerle çok samimi.
İşte bu Rafael Sadi, İsrail’deki Türkiye’den göç etmiş yahudilerin internet sitesine yazdığı yazıyla beni İsrail’e davet ediyor; “gazetenizi ve şahsınızı İsrail’e ve arzu ederseniz Yehuda ve Şomron bölgelerinde bir geziye davet etmek istiyorum” diyor.
Benimle, “Türkçe konuşup yazan bir topluluk”un arasında, “Filistin ve İsrail ile ilgili gerçekler”i yüz yüze tartışmak istiyormuş. “Karşılıklı görüşürsek belki bilgi dağarcığınızda eksik ve yanlış bilgileri tamamlarsınız” diyor.
Rafael Sadi’ye, daveti için teşekkür ediyorum. Ancak Gazze’de bebekleri bile öldürebilen bir İsrail’i ziyaret etmeyi düşünmediğimi belirtmek istiyorum. Filistin’in işgalcilerinin mührünü pasaportumda görmek beni son derece üzer. Reddettiğim bir yapıyı tanımış olurum, bu daha da beter.
Ancak, eğer görüşmek isterse, ben Rafael Bey’i bizim gazeteye davet ediyorum. Bizim misafirperverliğimiz çok iyidir. Hem, gazetede de “Türkçe bilen bir topluluk” var. Arzu ederse onların önünde, isterse ikili olarak görüşebiliriz. Belki “bilgi dağarcığımdaki eksik ve yanlış bilgiler”i tamamlamış olurum.
Söz veriyorum, sadece bir tek soru soracağım, o kadar. Sonrasında, anlatacağı her şeyi dinleyeceğim.