Akit yazarından '8 Mart yazısı': Sigara içen kadınlar İstanbul'un bütün caddelerini kül tablası gibi kullanıyor!

Akit yazarından '8 Mart yazısı': Sigara içen kadınlar İstanbul'un bütün caddelerini kül tablası gibi kullanıyor!

Akit gazetesi yazarı Hüseyin Öztürk, '8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kaleme aldı. "Bugün “Dünya Kadınlar Günü”. Kadın sömürgenlerinin ilan ettiği bu günü, eleştirenler var, övenler var, kazananlar var, kaybedenler var" diyen Öztürk, Öztürk, "Sigara içmek kadına çok yakışıyor. Erkeklere göre oldukça nazik içiyorlar. İstanbul’un iç otobanları dâhil, bütün cadde ve sokaklarını kül tablası gibi kullanıyorlar" ifadelerini kullandı. Erkeklerin, sigaralarını bitirince ya kendilerinden daha uzağa fırlattıklarını ya da üstüne basıp, iyice ezerek çevreyi temizlenemez hale getirdiklerini vurgulayan Öztürk, "Kadınlar ise nerede olurlarsa olsunlar, elma şekerinin çöpü gibi olduğu yere bırakıveriyorlar. Sigara yanıyor mu, yanmıyor mu umurlarında olmuyor" dedi. Öztürk, sigara içen kadınları 'bu cinsler' diye nitelendirdiği yazısında, "Dışarıda o kadar çok sigara içen örtülü hanım görülmektedir ki, görenler sigara içene değil, giydiği kisvesi üzerinden İslam’a tepki göstermektedir." diye yazdı.

Hüseyin Öztürk'ün, "Sigara ve Kadın" başlığıyla yayımlanan (8 Mart 2016) yazısı şöyle: 

Bugün “Dünya Kadınlar Günü”. Kadın sömürgenlerinin ilan ettiği bu günü, eleştirenler var, övenler var, kazananlar var, kaybedenler var.

Tabi en çok kazananlar da; kadınların ruh ve bedenleri üzerindeki çeşitli zafiyetlerini bilen “insan kabzımallarıdır”.

Sanki burada kadınlar üzerinden ticaret yapan “insan kabzımallarını”suçlamış gibi oluyoruz ama şunu da belirtelim. Hırsızın hiç mi suçu yok.

Ruhuyla bedeni arasında sağlıklı iletişim kurabilen ne kadınlar ne de erkekler, insan kabzımallarının sömürü aracı olmazlar.

Haliyle “insan kabzımalları”, kimsenin duygu ve düşüncelerini gaspedip, sırtlarından para kazanıyor değil. Alan memnun veren memnun cinsinden bir ticarettir. Geçelim.

¥

Sigara içmek kadına çok yakışıyor. Erkeklere göre oldukça nazik içiyorlar. İstanbul’un iç otobanları dâhil, bütün cadde ve sokaklarını kül tablası gibi kullanıyorlar.

İstanbul Büyükşehir Belediyemizin Temizlik İşleri Müdürlüğü, bütün işlerini bir tarafa bırakıp, sadece yollara atılan sigaraları temizleseler yine güç yetiremezler.

Erkekler sigaraları bitince ya kendilerinden daha uzağa fırlatıyor yahut üzerine basıp, iyice ezerek çevreyi temizlenemez hale getiriyorlar.

Kadınlar ise nerede olurlarsa olsunlar, elma şekerinin çöpü gibi olduğu yere bırakıveriyorlar. Sigara yanıyor mu, yanmıyor mu umurlarında olmuyor.

Herhalde bu cinsler evlerinde de böyledirler.

Bir de trafikte sigara içen erkek ve hatunlar var. Sigaraları bitince camdan atıyorlar. Edepsizliğin zirvesi o andır işte. 

Arkadan seyreden insanların rahatsız olacaklarını bilemeyecek kadar zır cahil olabilirler mi? Oysa yol her bakımdan insanların haremidir.

Hani böyle yapanların Müslümanlığa inancı olsa; “Bu bir kul hakkıdır, onlarca insanın kul hakkına giriyorsunuz” diyeceğim ama “kul hakkı nedir” bilen olsa, zaten bu hareketi yapmaz. Geçelim.

¥

Sigara erkekte de kadında da bir acziyetin ifadesidir. Kendisini ifade edemeyen insanların alışkanlık haline getirdikleri bir mahviyet ilacıdır.

Sigara insan ruhunun bir ihtiyacı değildir, aklın hükmedemediği duyguların tarlası haline gelen bedenin zehirli hazlarındandır.

Sigara kişinin karakterinin tarifi ve ölçüsüdür. Duygularını, düşüncelerini, hal ve hareketlerini etkiler ve abluka altına alır.

Hal böyle olunca ruh, vücudun isteklerine küser ve dur demez. Ruh ile beden arasında irtibat kopmuş demektir.

Ve insan ilişkileri başta olmak üzere, “aile ile dini-milli mefhumlar”,maalesef zarar görmektedir.

¥

Mesela dini kisveli kadın ve erkeklerin caddelerde sigara içmeleri, İslam edebine uymamaktadır. Bu durum özgürlük değil, dine karşı nefret uyandırmaktır.

Dışarıda o kadar çok sigara içen örtülü hanım görülmektedir ki, görenler sigara içene değil, giydiği kisvesi üzerinden İslam’a tepki göstermektedir.

Velhasıl bir bilgemiz şöyle der:

“Beden, ruhun emrinde olmalıdır. Ruh yaratıcısından bir parçadır. Yaratıcısına ihanet etmeden hayatını yaşamalıdır”.