Akit yazarından Bülent Arınç'a: Manisalı Lawrence, 23 Nisan'ı bekle; Başbakanlık koltuğuna oturtacağım

Akit yazarından Bülent Arınç'a: Manisalı Lawrence, 23 Nisan'ı bekle; Başbakanlık koltuğuna oturtacağım

Yeni Akit yazarı Mehtap Yılmaz, AKP 2. Olağanüstü Büyük Kongresi'ne "Yerimi iyi tayin edememişler" diyerek katılmayan Bülent Arınç'a "Sabret. 23 Nisanı bekle. Söz ne yapıp edip Başbakanlık koltuğuna oturmanı sağlayacağım. Bir iki dakika müsaade eder herhalde Başbakan Binali! Başbakanlık bu; beklemek bir ömür sürer, yaşamak bir dakika!" dedi.

Yılmaz'ın Akit'te “AK Parti kongresinde niye hır çıkmadı?” başlığıyla yayımlanan (25 Mayıs 2016) yazısı şöyle: 

Sorun bu…

CHP kongrelerindeki gibi masalar, sandalyeler havada oynamadı ya… Saç saça, baş başa kavgalar çıkmadı ya…

Yumruklar tekmeler havada uçuşmadı ya…

Dünyayı kıskandıran bir uyum sergilendi ya…

Ahmet Davutoğlu, Abdullatif Şener derekesinde ihanet etmedi ya…

Zorlarına gidiyor…

Cumhurbaşkanı haşa diktatör, Davutoğlu “ezik” oluyor!

Cumhurbaşkanı “firavun”, Davutoğlu “Nemrut” oluyor!

Eh madem bunlar kudurdukça kuduruyor!

Bize de şöyle ciğerden bir Euzu Besmele çekip içlerindeki “şeytanı” çıkarmak kalıyor!

Bunlar var ya bunlar…

Şu kan çanağı, ıslak gözleriyle ayyynen şu yaşlı çöl bukalemunları gibi bakan Soros var ya…

Onun da tasmasını tutan Rothschild’ların elinde ucuz iskambil kâğıtları gibi karıldınız, dağıtıldınız…

O kadar “hiç”, o kadar “değersiz”, o kadar “kullanışlı”, o kadar “tek kullanımlık” aparatlarsınız.

Fikirmiş! Özgür düşünceymiş! Hahayyy…

Güldürmeyin beni… 

Yahu ömrünüz bu herifin buruşuk ellerinde evrilip, çevrilmekle geçti… Beyniniz, düşünceniz, fikriniz, bu üst aklın “buruşuk ellerinde” şekilden şekle giren “oyun hamurları” gibiydi…

Hani Erdoğan’a padişah, Davutoğlu’na Sadrazam diye şişinip, kendinizi hakikaten “özgür düşünenler” falan zannetmeyin diye söylüyorum boşuna!

Boğaz’a karşı viski içmekle, hendek başında ayyaş pozu vermekle, Kandil’e çıkmakla bu düzende “level” atladığınızı falan düşünmeyin!

Hepi topu raf ömrünü tüketmiş 2. el iskambil kâğıtlarısınız bu kurtlar masasında…

Ha şu yaşınıza gelinceye kadar, sizi desteledi… Kardı… Dağıttı… Olmadı bir daha topladı, bir daha kardı, bir daha dağıttı…

Hımmm! O sofrada “ne” misiniz?

Şimdi açıklayayım…

O ağaaaa, siz maraba…

Sizi o desteledi… O kardı… O dağıttı… O oynadı…

Ağzınızı açamadınız!

Çıt çıkaramadınız!

Öyle viski yudumlaya yudumlaya, mal mal gibi baktınız!

Bu yüzden öyle “padişah”mış, “sadrazam”mış bizim mahalleye dil uzatmaya kalkışmayın!

Sıkıysa İngiltere Kraliçe’sinin saltanatını ağzınıza almaya kalkın!

Papucumun ayyaşları sizi!

Sakın o ayyaş kafalarınızın bunların düzeninde bir “değer” ifade ettiği vehmine falan da kapılmayın!

Tasmalarınıza bakın!

Kursağınızdaki lokmaya!

Banka hesaplarınızdaki paraya!

Evet, acı gerçek ortada!

Ne özgürlükten, ne de düşünceden bahsedecek kimselersiniz!

Apaçık, Soros bandrollü, barkodlu beslemelersiniz!

Besleme kalemlersiniz!

Sahi birileri Erdoğan’a “Firavun” diye mi döşeniyordu? Öteki boynundaki tasmayı şıngırdata şıngırdata Davutoğlu’na “sadrazam” mı diyordu?

Susam Sokağı’nda bugün…

Susam Sokağı sakinlerinin yeni trendi de bu işte…

Maske takıp yazımın altına hakaret döşemek…

Ha bir de “hım, hım” ordinaryüs profesörlerin rumuzla yazdıkları var…

Her silkelediğimde “edi”, “büdü”, kurabiye canavarı birbirlerine: 

“-yazmış!”

“-Ne yazmış?”

“-Susam Sokağı’nı…”

Telefonlara sarılıyorlar… 

Ya sonra? 

Amaaan, tarzım değiller…

İstedikleri kadar vır vır, dır dır söylensinler…

Her kompozisyonlarına yürek mi tüketeceğim şu saatten sonra?

Bin kere “kapak” yaptım!

İlla “sızıyor” F tipi diller bir daha…

“Deve-Cüce” oynasınlar işte!

“Orası benim yeriiiiim! Ben o sefil teşkilatla aynı sırada oturacak adam değiliiiim! Beni eziklemeyiiiiiin!”

Valla bak bu son kaprisini sevdim cüppelinin! Rize ağzıyla diyeyim, “Uyyyyy Manisalı Lawrence’m, Susam Sokağı’nın bir tanesisin…”

Sabret… 23 Nisanı bekle…

Söz ne yapıp edip Başbakanlık koltuğuna oturmanı sağlayacağım.

Bir iki dakika müsaade eder herhalde Başbakan Binali!

Başbakanlık bu… 

Beklemek bir ömür sürer, yaşamak bir dakika!