Rıza Türmen
CHP İzmir Milletvekili TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi
Anayasa yapım sürecinde bir dönüm noktasına gelindi. Meclis’te grubu bulunan siyasal parti temsilcilerinin Anayasa Uzlaşma Grubu’nda bir yıldır sürdürdükleri müzakereler sonucunda ortaya bir metin çıktı. Bu metin üzerinde uzlaşılmış ve uzlaşmaya varılmamış maddeleri içeriyor. Anayasanın iskeletini belirleyen bir metnin ortaya çıkmasının, sürece yeni bir motivasyon, yeni bir hız kazandırmasına ve üzerinde uzlaşma olmayan maddelerin bir an önce ele alınarak bir anlaşmaya varılmasına yol açacağını bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Şu anda Uzlaşma Komisyonu’nda görüşülen sürecin nasıl devam edeceği değil nasıl sona erdirileceği.
AKP tuhaf bir biçimde, yasama yılı sonuna dek metin üzerinde anlaşma sağlanamazsa Komisyon’un kendiliğinden sona ermesi üzerinde ısrar ediyor. Oysa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışma usullerine ilişkin olarak dört parti arasındaki yazılı anlaşma gereğince, sürecin tamamlandığına karar verilmesi için dört partinin mutabakatı gerekiyor. Uzlaşma Komisyonu’nun kendiliğinden sona ermesi bu anlaşmaya aykırı. Ayrıca bir yıldır çalışan Uzlaşma Komisyonu’na son verilmek istenmesi ancak siyasal nedenlerle açıklanabilir: AKP, müzakere masasından kalkıp kendi anayasasını yapmak istiyor. Ancak masadan kalkmanın siyasal bedelini ödemek istemediğinden, belirli bir tarihe dek anlaşma olmazsa, Uzlaşma Komisyonu kendi kendini fesih etsin görüşünü kabul ettirmeye çalışıyor.
AKP’nin Başkanlık önerisinin doğurduğu sorunları da bu bağlamda görmek gerekiyor. Başkanlık sistemi 3 partinin önerilerinin dayandığı parlamenter sistemden temelde farklı olduğu için, müzakere yolu ile bir uzlaşıya varmak olanağı yok. Başkanlık sistemine ilişkin maddelerinin sayısı yaklaşık 40. Ortaya çıkan metin toplam yaklaşık 150 maddeden oluşuyor. 40’ı üzerinde mutabakat var. AKP başkanlık önerilerini geri çekerse, üzerinde uzlaşı bulunan madde sayısı çok daha fazla olacak.
AKP’nin Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına son verilmesini öngören tutumu ile başkanlık önerileri arasında iki türlü çelişki var:
CHP, Uzlaşma Komisyonu’na gerekli süre verilirse ve AKP başkanlık önerilerini geri çekerse, uzlaşma yolu ile Türkiye’nin demokratik, çoğulcu, özgürlükçü bir anayasaya kavuşacağına, böyle bir anayasanın hem Türkiye’yi demokratikleştirici ve özgürleştirici, hem de bir toplumsal uzlaşı sağlayıcı sonuçlar doğuracağına inanıyor, bu yönde bir çaba gösteriyor.
Bu amaçla CHP, sürecin bundan sonraki bölümü için bir müzakere yöntemi öneriyor. Buna göre, ortaya çıkan metin sivil topluma açılmalı ve sivil toplumun görüşü alınmalı. Bu sürece, sivil toplumun görüşlerini alarak başladık. Bunu izleyen müzakereler sonucu ortaya bir metin çıktı. Bu metni yeniden halka götürmemiz, halkın görüşleri ışığında müzakereleri sürdürmemiz ve görüşmelerin bundan böyle saydam bir biçimde yürütülmesini sağlamamız, katılımcı bir anayasa yapmanın gereği.
Katılımcılığı sağlamamız anayasanın demokratik meşruiyeti bakımından önem taşıyor. Bu anayasa bir kurucu meclis tarafından yapılsaydı, anayasanın demokratik meşruiyeti buradan kaynaklanacaktı. Ama böyle olmadı. Anayasa mevcut yasama organı tarafından yapılıyor. Bu durumda yeni anayasa meşruiyetini iki kaynaktan alacak: Meclis’te grubu bulunan dört parti arasında sağlanacak uzlaşmadan ve halkın katılımından. AKP her iki koşula da karşı gözüküyor. Bir yandan dört parti arasında uzlaşı arayışını bırakıp kendi anayasasını yapmayı ve bu yoldan başkanlık sistemini getirmeyi tasarlıyor öbür yandan CHP’nin sivil toplumun katılımını yolundaki önerilerini reddediyor. O zaman “AKP halktan mı korkuyor?” sorusu ortaya çıkıyor.
Sorunun bir de uluslararası boyutu var. AB Avrupa Parlamentosu’nun 18 Nisan ve Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin 23 Nisan’da kabul ettikleri Türkiye ile ilgili kararlarında sürecin devam etmesi ve Venedik Komisyonu ile işbirliği yapılması öngörülüyor. Bu öneri CHP tarafından kabul edildi. Ancak AKP kabul etmedi. Oysa, Venedik Komisyonu yeni anayasa yapan Avrupa ülkelerine yardım amacıyla kurulmuş, geniş bir deneyime sahip bir kuruluş. Venedik Komisyonu ile işbirliği hem uzlaşması güç konularda bir uzlaşı bulunmasına yardımcı olur, hem de yeni anayasanın Avrupa standartları ile uyum içinde olmasını sağlar.
Amaç halk için demokratik, özgürlükçü, birey odaklı, güçler ayrılığı ve hukuk devletine dayanan bir anayasa yapmak ise, koşulları ve alt yapısı mevcut. Ancak amaç Türkiye’de siyasal iktidarın elindeki güç yoğunlaşmasını pekiştirmek ve tek adam yönetimine anayasal zemin kazandırmaksa, buna karşı mücadele etmek tüm demokratik güçlerin görevi.