'AKP çıtayı sürekli yükseltiyor'

'AKP çıtayı sürekli yükseltiyor'

Ruşen Çakır (Vatan, 28 Mayıs 2012)

 

AKP çıtayı sürekli yükseltiyor  

Bir gazeteci olarak Milli Görüş hareketini izlediğim ilk andan itibaren hep “İstanbul Türkiye’nin özü, özetidir”, “İstanbul’un kaderi Türkiye’nin kaderidir”, “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” gibi cümleler işittim. Nitekim RP’nin yükselişi Erdoğan’ın il başkanı olduğu İstanbul’dan başladı. Ancak Erbakan’ın Konya ile irtibatı nedeniyle İstanbul uzun bir süre genellikle gölgede kaldı. Önce Fazilet Partisi ama esas olarak AKP ile birlikte İstanbul bu hareketin gerçek anlamda kalbi oldu.

AKP 4. İstanbul İl Kongresi’nin bir gövde gösterisi şeklinde Ali Sami Yen TT Arena’da düzenlenmesi, bakanlar kurulunun çoğunun orada olması, parti teşkilatlarının olağanüstü gayretleri bu nedenle hiç de rastlantı değildi. Aynı şekilde Erdoğan’ın konuşmasının nerdeyse yarısını İstanbul’a, ona olan sevgisine ayırması, uzun uzun İstanbul üzerine şiirler okuması da şaşırtıcı değildi.

 

RP'den miras

 

Refah Partisi döneminde stadyumda İstanbul’un Fethi kutlamalarına tanık olmuştuk ama parti kongresi yapıldığını görmemiştik, AKP döneminde bu da oldu. Üstelik bu tür iddialı organizasyonlarda yaşanması muhtemel aksaklıklara fazla tanık olmadık. “Neden?” sorusunun cevabını geçmişte arayabiliriz: RP, seçim kampanyası, miting, kongre gibi her türden organizasyonun altından son derece başarılı bir şekilde kalkabilen bir partiydi. Siyaseti bir dava olarak gören RP’liler, zamanlarını, enerjilerini, maddi imkanlarını bu tür organizasyonlar için seferber eder ve bu yolla partilerini sırtlarında taşırlardı. AKP’yi kuran ve bugünlere getiren kadroların Milli Görüş gömleğini çıkarıp çıkarmadıkları tartışılır ancak bu organizasyon becerisini miras olarak bugünlere taşıdıkları açıktır.

Hiç kuşku yok ki AKP’liler bu tür organizasyonlarda sürekli kendilerini aşıyor, çıtayı daha yükseğe çıkarıyorlar. Ancak RP ile AKP dönemleri arasındaki şu büyük farkı hatırlatmamız şart: RP iktidara geldiği zaman bile muhalefette olan, sistem tarafından sürekli horlanıp dışlanan bir partiydi; AKP ise 10 yıldır ülkeyi tek başına yönetiyor ve sistemi kendine göre yeniden biçimlendiriyor. Bu fark dünkü kongrede net bir şekilde gözüküyordu: Horlanmanın, dışlanmanın yol açtığı öfke ve radikalizmle yoğrulmuş RP’lilerin yerini iktidar rehaveti içinde muhalefete muhalefet eden AKP’liler almıştı.

RP’de çok yoğun bir ideolojik-politik donanım ve Erbakan’ın liderliği geçerliydi. Bugünse iktidarın halka sunduğu hizmetler ve Erdoğan’ın liderliği söz konusu. Hizmetlerin eski ideolojik-politik donanımın yerini alması mümkün olmadığı için Erdoğan’ın liderliği, sanılanın aksine Erbakan’dan daha çok öne çıkıyor. Bunun sonucunda AKP’nin artık bütünüyle bir “Erdoğan partisi” olduğunu söyleyebilir ve onun cumhurbaşkanlığı gibi partilerüstü bir görevi üstlenmesi halinde AKP’nin geleceğinin ne olacağı sorusunu şimdiden sorabiliriz.

 

Uludere rahatsızlığı bitecek gibi değil

 

Dünkü yazımızda, Erdoğan TT Arena’nın açılışı sırasında bir kısım Galatasaray seyircisi tarafından ıslıklanıp yuhalandığını hatırlatmış ve kendisinin bir şekilde bu olaya ve futbolla ilgili diğer kritik konulara değinebileceğini söylemiştik. Yanılmışız. 10 binlerce AKP’linin kendisine gösterdiği teveccüh ile o olayın rövanşını aldığını düşünmüş olacak ki bu konulara girmedi. Ama son günlerin en çok konuşulan konusu olan Uludere faciasına değinmeden edemedi. Erdoğan her ne kadar bu konuda esas konuşmayı yarın Meclis grubunda yapacağını söylemiş olsa da, isim vererek PKK, BDP, CHP ve bir kısım medyaya Uludere konusunda çok ağır suçlamalar yöneltti. Erdoğan’ın söylediklerini haber sayfalarımızdan okursunuz, şimdilik şunu söylemek istiyorum: Birilerinin bu olayı istismar edip etmediği tartışılır ancak hükümetin Roboski faciası konusunda yapması gerekenleri yapmadığı tartışılmaz. Diğer bir deyişle, eğer hükümet gerçekten istismardan şikayetçiyse bunun kaynağını kurutmaya çalışması gerekir.

 

Hizbullah’ın yeni stratejisi

 

Dün Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda Mustazaf-Der’in kapatılmasını protesto için düzenlenen “Ahde Vefa Mitingi”ne katılımın aynı yerde Hz. Muhammed’e saygı adına yapılan mitinglere kıyasla az olduğunu öğrendim ve şaşırmadım. Mitingte yapılan konuşmalarda, dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi Hizbullah’ın partileşmeden bir “siyasi hareket” üzerinden yasal siyasi alanda varlığını sürdüreceği ilan edilmiş. Hizbullah’ın yeni stratejisiyle ilgili kapsamlı bir yazıyı çok yakında kaleme alacağım.