ABD’nin New York kentinde başlayan Hakan Atilla’nın yargılandığı davada tanık olmayı kabul eden Reza Zarrab’ın, Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a 45 ila 50 milyon Euro arasında rüşvet verdiğini iddia etmesi, kapatılan 17-25 Aralık davasını yeniden gündeme getirdi. Eski Cumhuriyet Savcısı Ali Özgündüz, kapatılan 17-25 Aralık yargılamasının yeniden yapılması gerektiğini söyledi.
Özgündüz, "Israr ettiğimiz soruşturma dosyalarının üzerini AKP kapatmasaydı, Bakanlar yüce divana gitseydi, netleşseydi bugün ABD’deki yargılamaya herkes bu kadar kulak kabartmazdı" ifadesini kullandı.
17- 25 Aralık yolsuzluk operasyonu dönemi CHP milletvekilliği yapan daha sonra da süreci “17/25 Aralık Reza’nın ‘Rıza’sını Kazananlar” adlı bir kitap yazan Eski Cumhuriyet Savcısı Ali Özgündüz, Zarrab’ın ABD’de yaptığı tanıklıklarla davaya yeni deliller eklendiğini belirterek, kapatılan 17-25 Aralık yargılamasının yeniden yapılması gerektiğini söyledi.
Evrensel'den Çağrı Sarı'nın haberine göre yaptığı değerlendirmede verilen takipsizlik kararının kaldırılması gerektiğine işaret eden Özgündüz, "Zarrab rüşvet veriyorsa, rüşvet alan da vardır" diyerek, o dönem Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’dan bakan çocuklarına kadar pek çok kişiye takipsizlik kararı verildiğini anımsattı. Hükümetin ‘Türkiye’ye operasyon’ şeklindeki değerlendirmeleri için ise Ali Özgündüz ABD, Ortadoğu şekillendirmesi ve ekonomi açısından bir operasyon yapıyor olsa bile, içeride yolsuzluklara karşı hesap vererek, hükümetin bu operasyonu boşa çıkarması gerektiğine dikkat çekti. Özgündüz “Bu işler yüzünden birileri cebini doldurmuşsa biz vatandaş olarak bu işin bedelini ödememeliyiz. İlgili kişiler ödemeli” dedi. Özgündüz ayrıca, hükümetin "ABD bu davayı koz olarak kullanmasını da iç siyasette kullanıyor" dedi ekledi: “Hükümetin yapması gereken hırsızlığın yolsuzluğun üzerine gitmektir”
17-25 Aralık sürecini ve ABD’de tanıklığı devam eden Reza Zarrab davasını yakından takip eden Ali Özgündüz’ün değerlendirmeleri şöyle:
"Reza Zarrab hem bizim burada istinak ettiğimiz suçları hem de bakanlara istinak ettiğimiz suçları kabul etti. Dolayısıyla Zarrab’ın açıklamalarına ilişkin aslında bizim açımızdan yeni bir şey yok. Israr ettiğimiz soruşturma dosyalarının üzerini AKP kapatmasaydı, Bakanlar yüce divana gitseydi, netleşseydi bugün ABD’deki yargılamaya herkes bu kadar kulak kabartmazdı. Çünkü zaten burada yargılanmış ve her şey açığa çıkmış olacaktı. ABD’de Türkiye için bunu kullanmayacaktı. Bizim ceza mahkemesine göre, bir konu hakkında takipsizlik kararı verilmiş olsa da yeni delil çıktığında o takipsizlik kararı kaldırılır ve soruşturma yeniden devam eder.
17-25 Aralık sürecinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Halkbank Genel Müdürü, Zarrab ve bakan çocuklarına ilişkin verdikleri takipsizlik kararı vardı. Şimdi bu yeni duruma göre bu takipsizlik kararının kaldırılması lazım. En azından Zarrab hakkında rüşvet vermek suçundan kaldırılması lazım. Çünkü rüşvet vermekten kaldırıldığı anda rüşvet alanlar ortaya çıkacaktır. Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, bakanlar bu işe aracılık etti. Şimdi dava Ceza Muhakemeleri Kanunu’na göre yeniden açılması gerek. Çünkü yeni deliller ortaya çıktı. Fakat hükümet yetkilileri ‘ABD mahkemesini tanımıyoruz’, ‘ABD mahkemesini kale almıyoruz’ açıklamaları yapıyor.
AKP, 17- 25 de suçüstü yakalanmıştı. Ona rağmen dedi ki ‘Gözünüzle gördüklerinize inanmayın, bana inanın’ Böyle bir olay yoktur, paralar da yoktur, verilen bir saat yoktur. Soruşturma sürecinde de aslında bir çok suçlamayı da kabul etmişlerdi. Hediye saat için ‘Alan da veren de şerefizdir’ diyerek klasik reddetme yoluna gitti. Sonra kabul etti ‘Rüşvet değil de kendi paramla aldım. Görmüşüm beğenmiştim Reza getirdi’ dedi. Sonra vergi olayı çıktı falan... Sonra bu usulsüz delilleri kabul etmem diyerek savcılık olayı kapattı. Olayı inkar eden AKP, Zarrab için olayı maniple edeceğini, medya araçları kanadıyla ‘ülkemize dönük komplolar’ diyerek sulandıracağını düşünüyorum. 17- 25 Aralık’ı AKP parmak hesabıyla, Meclis çoğunluğuyla kapattı.
ABD’de ise, siyaseten bu davayı kullanarak, “Türkiye Cumhuriyeti devletini sıkıştırıp Ortadoğuda ne yapmak istedikleri konusunda şantaj aracı olarak kullanıyor” gibi bir görüntüye sahip. ABD bu konuyu kullanıyor da olabilir. Eğer böyle bir şey varsa, ‘Bize karşı kullanıyor’ diyorsanız, o zaman ‘vatansever insanlar’ gereğini yapar. Bunun ayrıntılarını kamuoyuna açıklar. Gerekirse o insanlar makamlardan kesilir... ABD Türkiye’yi siyaseten kullanacak yargısal olarak değil. Finans kuruluşlarına ilişkin bir ekonomik anlamda sıkıştırma yapmayı planlıyor olabilir ama bu demek değildir ki ‘İçerideki yolsuzluk olaylarını görmeyelim’ Hayır! Dışarda ABD’nin yaptıklarına karşı dururuz ama kim burada suçluysa bu haltı işlediyse hesap versin. Bunu da sonuna kadar demeliyiz. Bu işler yüzünden birileri cebini doldurmuşsa biz vatandaş olarak bu işin bedelini ödememeliyiz. ilgili kişiler ödemeli. Bu ikisini ayırmalıyız.
ABD nasıl koz olarak kullanıyorsa bize karşı hükümet de ABD’nin koz olarak kullanmasını içeride kullanıyor. Hırsızlığı, yolsuzluğu örterek ‘Benim yanımda durun’ diyor. Hükümet de kullanıyor. Hükümetin yapması gereken hırsızlığın yolsuzluğun üzerine gitmektir kardeşim. Ben yargıladım gereğini de yaptım. ‘Sen bizim devletimize ve kurumsal yapılarımıza karşı girişimde bulunamazsın’ deme hakkı da olur o zaman. "