AKP, son dönemde sürekli olarak "değişimi" gündeme getiriyor. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere partinin önde gelen isimleri sürekli değişime ve yenilenen kadrolarla gelecek dinamizme işaret ediyor.
Partinin önemli isimlerinden AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan da BBC Türkçe'ye verdiği röportajdaki ifadeleriyle bu kervana katıldı. Turan'ın açıklamaları, AKP'nin "gördüklerini" ve göremediklerini ortaya koyması açısından önemli.
Görülenler açısından önemli zira Turan, ifadeleriyle kamuoyunda tartışılan temel konularda parti içinde de tartışmalar olabildiğini ifade ediyor. "Devletleşme", "tabandan kopuş" gibi eleştirileri farklı bir terminolojiyle ele alarak, "başlangıç ruhuna" dönmek zorunluluğunu vurguluyor. Reformların, söylem değişikliğinin etkilerinin zamanla ortaya çıkacağını, makul ve yapıcı bir dil kullanmanın önemini söylüyor.
Buna karşılık, sunduğu reçete, tablonun net biçimde analiz edilemediğini de ortaya koyuyor. Lüks araç içerisinde uyuşturucu kullanırken çekilen görüntüleri nedeniyle gündeme gelen Ayvatoğlu meselesini yorumlarken özeleştiri yapmasına rağmen, aslında kamuoyunu rahatsız edenin ne olduğunun AKP'de görülemediği de anlaşılıyor.
Turan'ın sözlerini özetleyerek yorumlamaya çalışalım:
Turan'ın önemli mesajlarından biri "değişim". AKP'nin "insan hakları eylem planı" başta olmak üzere açıklanan reform paketlerinin "inandırıcılık sorunu" ile karşılanması, heyecan yaratmaması belli ki partide de görülüyor. Turan, buna karşılık olağan kongrede, MKYK'nın yüzde 50'sinin değiştiğine, parti teşkilatının yüzde 70'inde değişiklik olduğuna vurgu yapıyor. "Söylem değişikliği, reformlar, davaya ilişkin vurgular, bunlar zamanla ortaya çıkacak" diyerek, bu konudaki beklentilerin diri tutulmasını arzuluyor.
20 yıllık metal yorgunluğu eleştirilerine karşılık, partinin kendini sürekli yenilediğini, bugün yıkılmaya başlasa 20-30 yılda bu sürecin tamamlanabileceğini vurgularken, AKP'nin gücüne işaret ediyor. Cumhurbaşkanı'nın, MKYK'yı değiştirmesine ve "beklentilere" rağmen MYK'yı değiştirmediğini vurgulaması da önemli. Birlikte düşünüldüğünde, vitrini değişmeyen partinin, söyleminin de hemen değişemeyeceği sonucu çıkartılabilir. Ancak Turan, Cumhurbaşkanı'nın "Bir bildiği" olduğunu ifade ederek, kabine değişikliğinin de MYK gibi ilerleyen dönemde yapılabileceğini söylüyor. Bir yandan AKP'de bu yönde beklenti olduğunu bir yandan da yine Cumhurbaşkanı'nın doğruyu takdir edeceğini söylemesi, tam da partinin içindeki ruh halini anlamak açısından önemli.
Turan'ın vurguladığı bir diğer önemli konu, "makul ve yapıcı dil." Turan, bir yandan AKP-MHP ittifakının sıkça başvurduğu, "ihanet" kavramını kullanıyor bir yandan dilin değişmesi gerekliliğine işaret ediyor röportajında. "Fakat siz "PYD'ye komşu olalım" derseniz "Doğu Akdeniz'de ne işimiz var", "Azerbaycan'a askerimiz niye gitti" derseniz bunlar muhalefetten öte başka anlam ifade eder. Türkiye'de temel krizimiz bu. İhanetle muhalefet arasında ince bir çizgi var" sözleri dilde de değişimin mümkün olamayacağının kanıtı gibi.
Üstelik, var olan ve eleştirilere yol açan dili de "Gezi'den sonra 6-8 Ekim'den sonra, 15 Ekim'den sonra ülkenin savrulduğu gergin dil , politika hepimizi bir yere taşıdı. Artık bunların geride kaldığını düşünüyorum" diye açıklamasına rağmen.
Bir diğer zorluk AKP'nin kırmızı çizgisi. Turan, "Siz Cumhurbaşkanı'na "zorba, sözde cumhurbaşkanı" diyerek bir dil inşa edemezsiniz. Biz de buna karşı cevap verirken, benzer yanlışa düşerek bir dil inşa edemeyiz" şerhi koyuyor. Cumhurbaşkanı hedef alındığı sürece, dilin çok da makul noktaya çekilemeyeceğinin altını çiziyor.
Anlaşılıyor ki makul ve yapıcı dilin şartları, Cumhurbaşkanı'na yönelik ağır ifadeler kullanılmaması, temel politikalara aykırı bir söylem geliştirilmemesi. Cumhurbaşkanı'nın ve MHP liderinin söylem biçimi düşünüldüğünde, pek de mümkün görülmeyen bir temenni noktasında kalıyor Turan'ın sözleri.
Turan'ın mesajlarında partisine yönelik, ince ve örtülü eleştiriler de var. AKP'nin yeni bir politikaya ihtiyacı olmadığını belirtirken kullandığı, "AK Parti kendi felsefesini kuruluş ruhunu kuşanırsa tüm sorunları çözer diye düşünüyorum. Kapı kapı dolaşan gönüllere giren, mahallesindeki hastayı, yaşlıyı, askere gidişi takip eden bir partiyiz biz. Biz buradan koptuğumuz zaman yoruluyoruz. Biz bu ruha kavuştuğumuz zaman dinçleşiyoruz. Yeni kongrenin tekrar bu ruha kavuşmak için vesile olacağı kanaatindeyim" ifadeleri dikkat çekici. Turan, bu ifadelerle bir yandan AKP teşkilatının, AKP ruhundan koptuğunu örtülü biçimde söylüyor bir yandan bu nedenle yaşanan değişimin o ruhu yeniden kuşanmak için aracı olacağını vurguluyor.
Üstelik bunu da "iktidarda olmaya" bağlıyor Turan:
"Bu geride kalan alanda biraz daha protokolcü, biraz daha kurumlarla fotoğraf vermeyi seven, siyasi anlayışı ortaya koyan bir anlayış hakim olmaya başladı. Biz o mahalle kültürünü kapı kapı dolaşma kültürünü bilen insanlarız, bundan koparsak kaybederiz. Bunu, tekrar harekete geçirirsek başarırız. Ben bu yeni dönemde yeni yeni işler icat etmek yerine, zaten bildiğimiz zaten bizim kültürümüzde tecrübemiz olan ruhumuzda olan işlerin bir daha hayata tartışmasız geçeceği kanaatindeyim" sözleri, partinin mevcut durumu açısından pek de örtülü olmayan eleştiriler aslında."
AKP'nin içinde bulunduğu süreci yine Gezi, 6-8 Ekim, 15 Temmuz gibi yaşanmışlıklarla açıklıyor. Bunların tamamı için, "Bu süreçler bizi ister istemez farklı bir iç dünyaya itti. Şimdi normalleşiyoruz" yorumunu yapıyor. Normalleşme mesajı elbette olağanüstülüğün kabulü anlamında önemli. Ve devamında kullandığı, "Ama AK Parti'yi kıymetli kılan yol yapmaktan öte bir şey. Belki 15 sene önce kıymetliydi ama insanlar zaten yol, okul, köprü yapabileceğini gördüler. Şimdi AK Parti'den farklı bir şey bekliyorlar, bu farklı siyaseti farklı parametreyi tekrar inşa etmek zorundayız" sözleri de öyle. Turan'ın sözleri, AKP'nin uzun zamandır devam eden ve halktan kopuşa gerekçe gösterilen "inşaata odaklı" anlayışının içeride de tartışıldığını gösteriyor. Ancak bu tartışma söylediği gibi bir değişimi yaratır mı, inandırıcılık ve gerçekçilik sorununun olduğu ortada.
Ancak Turan, bu sorunun karşılığını da yine başlangıç noktasında buluyor ve "Halkla kucaklaşmak buluşmak, o kuruluş yıllarımızdaki mahalle kültürünü kapı kapı dolaşma kültürünü inşa etmek durumundayız. Önceden insanlar bize oy vermese de "Seni seviyorum" derdi, "Emin insanlarsınız, oy vermesek de iş yapıyorsunuz" derdi. Şimdi oy veren, vermeyen diye arada kavga ediyoruz, geriliyoruz. Bu yeni dönemde, bu kapı kapı dolaşmak tekrar kendi ruhuna dönmek, tekrar milletin kendi iç dünyasında bizi koyduğu yere erişmek, aslında oy vermese de bizi seven, güvenen, emin kılan anlayışı öne çıkaracak" sözleriyle açıklıyor.
Turan, "AKP, 94 ruhuna dönüyor" ifadelerine karşılık, "94 vurgusu kıymetli. Cumhurbaşkanımızın belediye başkanı olarak siyaset sahnesinde çok daha kıymetli bir yere evrilmesi ruhu. Fakat Refah Partisi'nin o dönemde aldığı en iyi oy yüzde 20. Fakat biz yüzde 50-52'leri aldık. 94 ruhu kıymetli bir iddia, başımızın tacıdır. Ama AK Parti'nin o ruhu da kucaklayan daha büyük bir ruha evrildiği, toplum kesimlerini kucaklayan ama temel değerleri asla tartışılmayan bir yapı inşa edeceğini düşünüyorum" yorumunu yapıyor. Ancak, bunun arayışına da işaret ediyor:
"Bunu tartışmak, sloganını bulmak durumundayız. Buna 2002 mi, 94 mü deriz, 2023 ruhu mu deriz bunu ilgili kurullarımız tartışacaktır. Ama esası işin, bizi sadece fotoğraf çeken sadece kavga eden sadece gerginliklerle karşılıklı polemiklerle gündem yapan değil, kapı kapı dolaşan, milletle kucaklaşan bir anlayışa taşıyacak yapıyı inşa etmektir."
Turan'ın ağzından, "sadece fotoğraf çeken, sadece kavga eden, polemiklerle gündem yapan değil" ifadesinin çıkması önemli. Sadece AKP'yi kast etmiyor olsa da ısrarla başlangıç noktasındaki yapının inşasına işaret etmesi, partideki beklentiyi göstermesi açısından da önem taşıyor.
Turan, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması konusundaki soruyu yanıtlarken de partinin "Tek kişiden ibaret olmadığı" mesajını ısrarla veriyor:
"Biz yüzde 50 oy alan, 13,5 milyon üyesi olan bir partiyiz. Dolayısıyla herkes aynı şeyi düşünüyor, herkes aynı şeye inanıyor tarzının doğru olmadığını düşünüyorum. Bırakın da böyle önemli bir sözleşme konusunda partimizde tartışma olsun, farklı kanaatler, yaklaşımlar olsun. Bunu kaybetmek bizi yorar. Her konuda bizim farklı değerlendirmelere, yaklaşıma ihtiyacımız var."
Ancak devamında, söylemi elbette sahipleniyor:
"İstanbul Sözleşmesi kaldırılma özelinde hangi kadınımızın hangi hakkının ihlal edildiğini söyler misiniz? Böyle bir örnek yok."
Ve yine sözleşmeden çekilme nedeni konusunda topu başka bir yere atarak, "Aileyi zayıflatan, LGBTİ tarzı ilişkileri meşrulaştıran bir anlayış olduğu iddiası bizi bir yere getirdi. Ve bu kararı verdik" diyor. Kullanılan çoğul dil de bunun Cumhurbaşkanı'nın tek başına almadığı bir karar olmadığını göstermek açısından önemli.
Turan'ın, AKP'li vekil danışmanı, AKP büro elemanı Kürşat Ayvatoğlu'nun uyuşturucu kullanırken lüks araç içinde görüntüleri konusundaki yorumları da tartışmayı boyutlandırmamaya özen gösterilmesi açısından mühim. Turan, bir büro elemanın nasıl bu kadar lüks içinde yaşayabildiği ve uyuşturucu kullanımı başlıklarına girmeden, özeleştiriyle tartışmayı kapatıyor. AKP'nin genel yaklaşımının özeti gibi. "Çok uç, çok farklı, istisna isimler" derken, AKP'nin nüvesi ile bu isimler arasına mesafe koyuyor:
"AK Parti bu değil, bu olmaması lazım. Biz Yusuf diye ifade edilen evlatlarımızı, Ömer iddiası ortaya koyduğumuz insanları arayan bulan insanlarız. O örnekler hepimizi üzen hepimizi yoran, hepimizin dışladığı örnekler. Kaldı ki o örneklerin görüntüleri ortaya çıktığı andan itibaren, partimizin ilgili kurulları anında işine son verdi, yargıyı emniyeti göreve davet etti. Bırakın sahip çıkmayı aksine en hızlı şekilde cezalandırılsın, diye adımlar atıldı. O yüzden bu kötü örnekler üzerinden partimizi okumayı doğru bulmuyorum. Ama 13 milyonun üzerinde üyesi olan bir partiyiz. İçimizde yanlışlar hatalı kişiler olacak. Mesele bu yanlışlar hatalar görüldüğünde AK Parti'nin nasıl tavır aldığı konusu. Eğer AK Parti bir gün gelir de "Ben o Kürşat tarzı örneklerin olduğu yeri savunuyorum, meşru görüyorum sahip çıkıyorum" derse, ben de AK Parti'de yer almam. Mesele onlara ortaya çıktığında nasıl tavır aldığınız."
Turan'ın sözleri önemli ancak asıl meseleyi ıskalıyor. İnsanların derdi, Ayvatoğlu'nun nasıl AKP'ye girdiğinden çok, AKP'ye girdikten sonra nasıl olup da bu lüks yaşantıya kavuşabildiği. Ancak Turan, bu noktadan uzak yanıtlar veriyor.
"Ben milletvekiliyim, grup başkanvekiliyim. Bir memuru bile, yani devletin içerisindeki bir kişiyi bile ya da bir danışman alırken bile bir iki ay süren güvenlik soruşturması var. Bizim partimize bu kadar yanlışı olan bir kişinin bu kadar kolay, bu kadar tedbirsiz, bu kadar rahat işe girmesi, bizim kendi kusurumuz, kendi sorunumuz. Bunu da tartışmak zorundayız."
Oysa tartışılması gereken, AKP'ye bu lüks yaşantıya kavuşabilmek için koşanlar. Partinin kuruluşunda var olduğu öne sürülen ve dile getirilen felsefe ile güncel durum arasındaki en önemli mesafe de burası zaten. Ancak Turan'ın ifadeleri, AKP'nin hala asıl tepki gösterilen konuyu anlamadığını ortaya koyar nitelikte.
Turan'ın, AKP'nin içinden kopanlardan doğan, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi için yaptığı yorumlar da siyasi. Belli ki partinin aldığı tutum bu. Turan, "Biz hiçbir arkadaşımızın, bırakın yöneticilik yapmış birisini, bir mahallede bir ilçede görev yapmış hiçbir arkadaşımızın bile kopmasını istemeyiz. Ya bu arkadaşlarımıza kendimizi iyi anlatamadığımızı, ya da bir iletişim sorunu olduğunu düşünürüz. O yüzden giden iyi oldu değil, keşke gitmeseydi diye bakarız meseleye. Ama bir de işin gerçeği var. Bahsettiğiniz iki partinin de hiçbir siyasi karşılığının olmadığını, illerde ilçelerde ziyaretlerimizde biz de görüyoruz. O gün bir öfkeyle, kızgınlıkla gidenlerin bile bugün pişman olduğunu, geri gelmek istediğini keyifle takip ediyoruz" sözleriyle tutumu ortaya koyuyor.
HDP'nin kapatılması istemiyle hazırlanan iddianame konusunda da AKP gibi bir parça çekingen Turan'ın söylemi. Bir yandan AKP'nin parti kapatmaya karşı olduğunu 2010'da parti kapatmayı güçleştirmeye yönelik yapılmak istenen anayasa değişikliğini muhalefetin engellediği söylemiyle ortaya koyuyor, diğer yandan HDP'nin terörle mesafesinin bulunmadığını yineleyerek, AKP'nin 2015'ten bu yana devam eden söylemini tekrarlıyor. Ancak AKP hala parti kapatmaya karşı mı, bunun yanıtı yok. MHP'nin ısrarla HDP'nin kapatılması yönündeki söylemine karşılık söylem geliştirmeyen AKP'nin duruşuna paralel bir açıklama yapıyor Turan.
Turan'ın sözleri birçok açıdan önemli. En önemlisi, değişim ve başlangıç ruhuna dönüş mesajları verirken, bunun önünde bariyer oluşturan temel politikalar konusunda yeni bir sözün bulunmaması. Aslında bu bile AKP'nin reform olarak nitelendirdiği adımların neden karşılık bulmadığını göstermeye yeterli. Geriye, tabanla yeniden barışmak ve kapı kapı dolaşmakla o ruhun yakalanabileceği umudu kalıyor. Ancak geçen 20 yılda AKP'yi savunanların sınıflara ayrıldığının görülmemesi ilginç. Zira, artık AKP'yi destekleyenlerin bir bölümü, kapı kapı dolaşma kültüründen uzak, yaşamına imrenilerek bakılanlardan oluşuyor. Bir bölümü ise neden kendisinin hala dolaşılacak kapı olarak kaldığını, geçmişte birlikte kapı kapı dolaştıkları insanların nasıl olup da sınıf atladıklarını sorgulayanlar. AKP'nin kendi tabanındaki sınıfsal farklılıkları görmeden "başlangıç ruhu" diye özetlenen noktaya gelmesi de çok kolay görünmüyor.