'AKP İslamcı bir parti mi, değil mi?'

'AKP İslamcı bir parti mi, değil mi?'

Zaman yazarı Ali Bulaç, “İslamcılığın Erdoğan’la ilişkilendirmesi hata” derken, “AK Parti ne İslamcı partidir ne Siyasal İslam’ın temsilcisidir. Muhafazakâr demokrat kimliğiyle liberalizmden, sosyal demokrasiye ve milliyetçiliğe kadar her kaptan bir kaşık alıp bir halita çıkarmıştır” ifadelerini kullandı.

Ali Bulaç’ın Zaman’da “AK Parti ve İslamcılık-1” başlığıyla yayımlanan (7 Ağustos 2014) yazısı şöyle:

 

AK Parti ve İslamcılık-1

 

17 Temmuz tarihli yazısında Ömer Lekesiz şöyle der: “Ali Bulaç, bu yeni süreçte kendisinin ve diğer dengecilerin hiçbir hükümlerinin kalmayacağını açık açık gördüğünden… Erdoğan’a düşmandır… Sonuç olarak Türkiye İslamcılığı’nın kaderi büyük oranda Erdoğan’ın kaderine bağlıdır.”

Bunu Lekesiz’e yakıştıramadım. Doğru değil, bir analiz ve fikir değil. Öznel bir suçlamayı devasa bir olayı açıklama aracı olarak kullanmak bizi sadece hakikatten uzaklaştırır.

Türkiye İslamcılığı’nın kaderinin “büyük oranda” Erdoğan’ın kaderine bağlanması yanlış. İslamcılık ilhamını İslam’dan alır, Hz. Peygamber (sas) vefat ettiğinde Hz. Ömer’in tepkisi karşısında Hz. Ebu Bekir şu tarihî cümleyi kullanmıştı: “Kim Muhammed’e tapıyor idiyse, bilsin ki Muhammed ölmüştür, Allah ise bakidir.” İslam yaşıyor, İslamcılık da yaşıyor. Hasan el Benna öldü Müslüman Kardeşler yaşıyor, Said Nursi vefat etti, Nurculuk yaşıyor.

İslamcılığın Erdoğan’la ilişkilendirmesi hata. Bunu irdeleyelim:

AK Parti İslamcı bir parti midir?  Hayır. Çünkü;

a) Kurulurken dinî referans almadıklarını, İslamcı olmadıklarını açıkça iç ve dış kamuoyuna deklare etmişlerdir,

b) Benimsedikleri siyasi kimlik (muhafazakâr demokrasi), programları; 2002’den bu yana takip ettikleri sosyal ve iktisat politikaları, kültür ve medeniyet tasavvurları, din anlayışları ve dini kamusal hayat içinde konumlandırma biçimleri; bölge ve uluslararası politikaları İslamî değildir. Mesela bütün hatalarına rağmen Müslüman Kardeşler, Cemaat-i İslamî “İslamcı partiler, İslamcı siyasî hareketler”dir; bunu açıkça deklare etmektedirler, genel politikaları da İslam dairesi içinde şekillenir. Ama AK Parti ne İslamcı partidir ne Siyasal İslam’ın temsilcisidir. Muhafazakâr demokrat kimliğiyle liberalizmden, sosyal demokrasiye ve milliyetçiliğe kadar her kaptan bir kaşık alıp bir halita çıkarmıştır.

Buna rağmen ne AK Parti’ye ne Erdoğan’a düşmanlığım ve husumetim var. Ancak eleştirilerim var. (Her ne kadar akademisyenlikten sonraları siyasete atlayan bir zat bana “bavulunu hazırla” diyorsa da (Yeni Şafak, 2 Ağustos 2014)  kişisel bir husumet içinde olmayı kendime yakıştırmam. Ayrıca 12 Eylül’ü ve 28 Şubat’ı iliklerine kadar yaşamış biri olarak bavulum hazırdır, bundan şeref duyar, günahlarımın keffareti sayarım. İbn Teymiyye şöyle demişti: “Bizi neyle tehdit ediyorsunuz? Zindana atarsanız Yusuf aleyhisselam gibi ders görürüz, sürerseniz hicret ederiz, öldürülürsek şehid oluruz. Her durumda kazançlı olan biziz!” Elhamdulillah!)

Lekesiz’in sorularına dönecek olursak. Siyasi görüşleri, kimliği ve icraatları dolayısıyla AK Parti’ye olan eleştirilerim;

1) Esastandır, yani usulle ilgili değil, esasla ilgilidir.

2) Diğer grup ve cemaatler gibi partiyi son 8-9 aylık olaylar dolayısıyla değil, iktidar olduğu günden beri eleştiriyorum.

3) Eleştirilere rağmen yeri gelince desteklerim de. Sebebi: a) Esasa katkısı olur diye ümit ettiğim durumlar çıktığında; b) Herkesi içine alan özgürlükler genişlettiğinde, hukuk devleti olma yolunda adım attığında desteklerim,  c) Kapatılmak istendiğinde arkasında durdum, bugün de dururum. Tayyip Erdoğan’a hukuk dışı, sandığın ötesinde bir saldırı vuku bulduğunda Erdoğan’ı desteklerim. Sandıkla gelen sandıkla gitmeli. Siyasî suçun cezası sandık, adlî suçun cezası adil yargıdır.

Bir İslamcı olarak esastan muhalif olduğum bir harekete ilişkin eleştirilerim de tabii ki esastan olur, eleştiriler sol-sosyalist, milliyetçi veya liberallerin eleştirilerinden tamamen farklıdır. Bu eleştirileri bir cemaat veya başka siyasi hareket adına da yapmıyorum.

Derdim ve davam İslam, İslam dünyası ve İslamcılıktır. İslamcılık bu toprakların en eski akımıdır, bu topraklara aittir; Batı’dan etkiler almışsa da “batıcı” değildir. Bu harekete milyonlarca mü’min erkek ve mü’min kadın emek vermiştir. Prensip itibarıyla “Biz İslamcı değiliz, dini referans almıyoruz” diyenlerin önce sigaya çekilmesi lazım: Madem öyle baştan niçin içinde yer aldınız? Sizi iktidar yapan milyonlarca mü’minin kahrı ve emeğiyle sürmüş İslamcı mücadele ve miras değil mi? Hem babanın mirasını tepe tepe kullanıyorsunuz, hem redd-i miras yapıyorsunuz.

Dramatik olanı muhalifleri bunlara inanmıyor, bütün hata ve yanlışlarını İslamcılığa fatura ediyorlar. Yani nimet muhafazakâr demokrasinin, külfet İslamcılığın. Bu beni fazlasıyla üzüyor, rahatsız ediyor. Devam edeceğiz.