AKP'nin kurucularından olan, bir dönem Dışişleri Bakanlığı ve Düzce milletvekilliği yapan Yaşar Yakış, “Referandumda 'Evet' de çıksa 'Hayır' da çıksa Türkiye’nin yapması gereken tek şey Dolmabahçe Mutabakatı’na yeniden dönmek ve buna PYD’yi de dahil etmek olacaktır. 180 yıllık bir sorun çözülür böyle” dedi.
dihaber’de yer alan habere göre, Barış Bloku, Demokrasi İçin Birlik, Diyalog Grubu ve Yurttaş Girişimi’nden oluşan heyet, Diyarbakır’da “Hukuk herkes için” paneli düzenledi. Diyarbakır Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nda düzenlenen panele Anavatan Partisi (ANAP) eski Genel Başkanı Nesrin Nas moderatörlük yaparken, Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım konuşmacı olarak katıldı. Açılış konuşmasını yapan Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Başkanı Mustafa Vural, “Savaşı hep erkekler başlatır. Kadınlar bitirir. Ülkemizde de bunun en sıcak ve en güncel halini yaşıyoruz. Bu gerçeklik değişmiyor. Ülkemizde ve bölgemizde gözyaşları sel olup akmaya devam ediyor. Erkeklerin başlattığı savaşı kadınların bitireceğine inanıyorum. Bu vesile ile 8 Mart’ı bir kez daha kutluyorum” dedi.
Hem Ortadoğu hem de Türkiye’de çok olumsuz olağanüstü koşullar ile karşı karşıya olunduğunu vurgulayarak açılış konuşması yapan Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen de “Böyle bir ortamda yapılacak olan anayasa değişikliğinin ne kadar yararlı olacağını tartışmak gerekir. Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Toplumun farklı kesimlerinin bir arada yaşama iradesini ortaya koyan beyannamedir ve bireyin devlete devletin bireye karşı tutumunu belirler. Bu değişikliğin gerçekleştiği döneme bakılacak olursa, meclisin en büyük üçüncü siyasi partisinin eşbaşkanları ile birlikte milletvekilleri tutuklu, belediyelerine kayyumlar atanıyor. Bir diğeri ise bu değişiklik için sivil toplum kuruluşlarının fikirleri ne kadar alındı? Bu da ayrı bir muammadır” dedi.
15 Temmuz 2016’da Türkiye’nin her yerinde ilan edilen OHAL’in Diyarbakır’da, Şırnak, Cizre ve Nusaybin gibi merkezlerde 2015 yılında ilan edildiğinin altını çizen Özmen, “Biz buna defalarca itiraz ettik. Olağan koşullarda olağanüstü uygulamaların olduğunu söyledik” ifadelerini kullandı.
“Gerçekten de avukatken bu kadar çok adliye ve cezaevlerine gitmiyordum. Şimdi adliye ve cezaevleri arasında sıkışmış durumdayız” diyen panel konuşmacılarından CHP’li Tanrıkulu, “Böyle bir berbat ortamdayız. Bu kadar çok ağır dönemi Türkiye yaşamamıştı. Ve böyle bir ağır dönemde anayasa değişikliği yapılmaya çalışılıyor. OHAL koşullarında anayasa değişikliği yapılmaz. Ama Ak Parti ve Cumhurbaşkanı 15 Temmuz darbe girişimini bir lütuf saydılar ve bütün muhalif kesimleri bitirmeye başladılar. 6 milyon oy almış bir siyasi partinin neredeyse tüm siyasi kadroları etkisizleştirilmiş, cezaevlerine atılmış” vurgusu yaptı.
OHAL koşullarında gidilecek olan referandum sürecinde ortak bir zeminin öneminden bahseden Tanrıkulu, “HDP ve CHP’nin olağanüstü mücadelesine rağmen meclisten geçti. Önemli olan bundan sonra ne yapacağımız sorusu. Eğer ortak bir zeminde bulaşabilirsek toplumsal uzlaşma ve toplumsal barış zemini için getirisi olur” dedi.
Bölgede çıkacak olan her ‘Evet’ oyunun AKP'nin yıkım politikalarına onay anlamı taşıyacağını söyleyen Tanrıkulu, “Burada duyuyoruz ki kimi siyasi partiler sandığa gitmeme çağrısında bulunmuş. Bu durum AKP’nin yıkım politikalarına ‘Evet’ demek anlamına gelecek. Eğer sandıktan ‘Evet’ çıkarsa ‘Demek ki yıkım politikalarım onaylanıyor’ denilecek. 16 Nisan’da bunu bize söylerler. Bunun önüne geçmek için sandığa gidip oyumuzu kullanmalıyız” uyarısı yaptı.
Panelde konuşan bir diğer konuşmacı HDP’li Ahmet Yıldırım, “Hukuk herkes için diyoruz ama hukuk dendiği için insan akla geliyor ama hukuk öyle bir şey ki insan dışındaki kavramlar da akla gelir. İnsanlık tarihi kendi tarihinin çok çok küçük bir dönemini yazıya döktürmüş. Dünya milyarlarca yıldır var. İnsan 2 milyon yıldır var ama devlet 5 bin yıl var. Devletten önceki dönemlerde belki tam anlamıyla yazı yoktur ama toplumlar arasında çok değerli ahlaklı bir hukuk vardır. Zengin ile fakir 5 bin yıldır var. Yöneten ile yönetilen 5 bin yıldır var. Ama önceki yıllarda yazıya dökmediğimiz değerler var. Hele ki kaç yıl önce gerçekleşen Fransız devriminin ardından cumhuriyet izdüşümü var. Türkiye’de bu izdüşümde kurulmuştur. Devlet deyince tekçidir ve erildir. Bunu da bilmek kabullenmek lazımdır” değerlendirmesi yaptı.
Ülkede anayasal değişiklik sürecinden geçildiğini belirten Yıldırım, “2017 Türkiye’sinde dünyadaki totaliter rejimleri insanlara uygulamaya çalışan egemen zihniyet, bizi öğrenilmiş çaresizlik içinde hapsederek, yaşananları kader olarak kabul ettirmeye çalışıyor” dedi.
Türkiye’de toplum yapısının iyice bölündüğünü ve birbirlerinin acılarına sevinecek duruma gelindiğini söyleyen Yıldırım, “Bu siyasetin, dinin ötesinde var olan bir husus. Eğer 1.5 yıl önce toplumlar, etnisiteler, kişiler Cizre’ye Sur’a feryat etmiş olsaydı belki şimdi ülkenin yüzde 80’nini Surlaştıran, Cizreleştiren bir zihniyetin tehdidi altında olmazdık. Savaşın bir kara delik olduğunu söyledik. Herkesi yiyip bitireceğini söyledik. Bugün gelinen nokta itibari ile canı, kültürü, ekonomiyi, doğayı yutuyor. Kürdistan’daki 203 bin kilometrekareye hep birlikte sessiz kaldığımız için bugün ülkenin tamamı savaş altındadır” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin daha önce de kritik noktalardan geçtiğini belirterek konuşmasına başlayan AKP'nin eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, “79 yaşındayım Türkiye bunun gibi kritik dönemlerden geçti. Türkiye 80 milyonuyla bunların da ötesinden gelecektir. Türkiye’ye bir şey olmaz ama olması gereken yerde de olamaz. 2015 7 Haziran seçimlerinden sonra seçimin yenilenmesi söz konusuydu. Seçimden önce partinin kongresi olacaktı. Cumhurbaşkanı yemek veriyordu. Kurucusu olarak davetliydim. Ben orada Kürt meselesinin uluslararası meselelerde yüksek bir durumda olduğunu ve daha da yükseldiğini belirttim. O da ‘Siz PKK’nin Kürtler için mi savaştığını düşünüyorsunuz’ diye sordu. Ben de konumuzun PKK’nin kimin ile savaştığı olmadığını belirttim. Uluslararası mekanizmaların bu kadar yakından takip ettiği meseleyi es geçmemek gerekir. Dünya Kürt meselesine Türkiye’nin baktığı gibi bakmıyor. Uluslararası camia 4 devlete ayrılmış, 40 milyonluk nüfusu ile tek halk olarak görüyorlar” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’nin çıkarı Kuzey Suriye’deki Kürtler ile anlaşmaktan geçer” diyen Yakış, “AK Parti’nin kurulması sırasında Kuzey Irak’taki Kürtlerin otonomisi söz konusuydu. Dönemin savunma bakanının ‘Verilsin de görelim’ gibisinden bir demeç vardı. Gazeteyi aldım ve Abdullah Gül’ün odasına gittim. Bu tür söylemlerden çıkmamız gerektiğini anlattım. ‘Orada ne olacağına Irak halkı karar verir. Biz buradan bir şey diyemeyiz’ dedim. Sonra hükümet kuruldu. Gül başbakan oldu ben de Dışişleri bakanıyım. Bana ‘Şimdi yapabilir misin?’ dedi. ‘Onlarla o yakın ilişkiyi geliştirebilir misin?’ diye sordu. Çok şükür 7-8 yıl sonra dediğimiz noktaya geldik. Şimdi niye aynı durum Kuzey Suriye’deki Kürtler ile aynı iyi ilişkileri geliştirmiyoruz. Oradaki Kürtler ‘Bağımsız bir Kürdistan’ın derdinde değiliz’ diyorlar. Suriye toprakları içerisinde Kürt kültürünün korunacağı bir yol istiyorlar. Türkiye’de Suriye’nin birliğini istiyor. Suriye de bunu istiyor. Müthiş bir ortak nokta” dedi.
Yakış, referandum sonrasına ilişkin ise şu görüşü dile getirdi:
“16 Nisan’daki referandumda ‘Evet’ de çıksa ‘Hayır’ da çıksa Türkiye’nin yapması gereken tek şey Dolmabahçe Mutabakatı’na yeniden dönmek ve buna PYD’yi de dahil etmek olacaktır. 180 yıllık bir sorun çözülür böyle. 16 Nisan’ın cevabı ne olursa olsun bu güzel Diyarbakır bugüne kadar yaşadığı acıların ölümlerin sonu olur umarım.”
Avrupa devletleri ile yaşanan krize de değinen Yakış, şunları söyledi:
“Hollanda’da ve öteki Avrupa ülkelerinde yaşanan durum üzücüdür. O ülkelerin yaptığı yanlıştır ama Türkiye’nin de yaptığı yanlıştır. Adına diplomasi denilen ince sanat işte böyle dönemlerde lazımdır. Böyle zamanlarda yaşananlar sessiz diplomasi ile çözülmelidir. Siyasetçiyi ön plana çıkarmak, siyasetçiyi polis ile karşı karşıya getirmek yanlıştır. Diplomatlara kalsa onlar sessiz diplomasi ile bu işi çözerlerdi. O ülkelerin bu noktaya gelmeleri yanlıştır ama Türkiye’nin de yaptığı yanlıştır. Türkiye’nin bu hale düşmemesi lazım. Bunun çözüm yolu dalaşarak değil, sessiz diplomasi ile olur.”
Panel konuşmaların ardından soru cevap bölümüyle son buldu.