AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Orhan Miroğlu, HDP’nin İstanbul ve İzmir’de aday çıkarmayarak CHP adaylarını destekleme kararının HDP seçmenine cazip gelmeyeceğini söyledi. “En bariz örneğini de İstanbul’da inşallah yaşayacağız” diyen Miroğlu, Doğu ve Güneydoğu’da halkın bu seçimlerde, 1999’dan başlayarak kayyım dönemine kadar geçen dönemin muhasebesini yapacağı kanaatinde olduğunu belirterek, “HDP’nin paradigmalarının bugün sahada çok fazla işe yaramadığını görüyoruz. HDP kendi seçmenini 17-18 sene demokratik özerklik vaadi ile konsolide etti. Şimdi bu demokratik özerklik paradigması Türkiye’de çöktü, bunu artık hiçbir HDP’li dillendirmiyor” değerlendirmesinde bulundu.
Kayyımların, DBP’li belediyelerin 17-18 yılda yapmadığı işleri gerçekleştirdiğini belirten Miroğlu, “Artık kayyım döneminin de sona ermesi ve belediyelerin olması gerektiği gibi demokratik siyasetle, katılımcı belediyecilikle buluşması gerekiyor" dedi.
AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Miroğlu’nun T24’e yaptığı değerlendirmeler şöyle:
Seçmenin Doğu ve Güneydoğu’da siyasi hafızasının yoklayarak oy kullanacağını düşünüyorum. 1999’dan başlayarak HDP’nin 35-36’ya yakın belediyeyi aldığı tarihten başlayarak, kayyum dönemine kadar geçen dönemin muhasebesini seçmenin yapacağı kanaatindeyim. HDP’nin artık paradigmalarının bugün sahada çok fazla işe yaramadığını görüyoruz. HDP kendi seçmenini 17-18 sene demokratik özerklik vaadi ile konsolide etti. Şimdi bu demokratik özerklik paradigması Türkiye’de çöktü, bunu artık hiçbir HDP’li dillendirmiyor. Bunun artık sahada bir karşılığının kalmadığı görüldü. Dokuz ilçede hendekler, çukur vesaire bunların sonucunda geldiğimiz nokta güneydoğuda, HDP’nin programının öngördüğü gibi, ne demokratik özerklik olabilir ne de federasyon olabilir. Bu durum HDP’nin söylemlerini yenilemesini gerektiriyor.
HDP yerel yönetimlerde ne vadettiğine ilişkin ben şimdiye kadar kayda değer hiçbir şey duymadım, ani söyledikleri iki şey var. Bir, kayyumları almak için mücadele ettiklerini söylüyorlar. Bunun sonunda yerel yönetim anlamında ne vaat ediyorsunuz. O konuda hiçbir şey söylenmiyor. Bu önemli bir handikap. Bence HDP’nin özellikle Güneydoğu seçmenini en çok zora sokacak şey, CHP ile İYİ Parti ile kurulan ittifak ilişkisi. Bu ilan edilmemiş bir ittifak ilişkisi ama biliyoruz ki zımnen her üç partinin de içinde olduğu bir anlayışı ortaya koyuyor. Görüşmeler yapılmış, HDP’nin metropol şehirlerde desteği istenmiş.
CHP, bana göre, tam da HDP’nin temel siyasi paradigmasının çöktüğü bir dönemde, metropol şehirlerde HDP’ye bir alan açmaya çalışıyor. HDP de bu alanı kullanmaya çalışıyor. Ama güneydoğuda CHP bunu yapacak durumda değil. O zaman bu bölgede HDP seçmeninde, farklı arayışlar olacaktır. Bu arayışların da yegane muhatabı vardı Doğu ve Güneydoğu için o da AK Parti’dir. Dargeçit, uzun yıllar HDP’nin yönettiği bir ilçemizdi. Kayyum dönemine kadar PKK’nın üslendiği bir bölgeydi, çatışma coğrafyasının en önemli yeriydi. Burada AK Parti’nin belediyeyi almasına imkansız gözüyle bakılıyordu. Dört seçim boyunca bizi karşılayan insanları parmakla saymak mümkündü. İnsanlar büyük bir korku ve tedirginlik içindeydiler, çünkü PKK hem şehir merkezinde önemli ölçüde hakimdi hem de kırsalda hakimdi.
Dolayısıyla insanlar AK Parti’nin bir çalışmasına katılmaktan da korkuyorlardı. Güvenlik politikalarının sonucunda geldiğimiz nokta şu: PKK’nın burayı kontrol altına alma durumu kalmadı. Dolasıyla Dargeçit’te binlerce insan tarafından karşılandık. Bizim için de sürpriz oldu. Ben böylesini beklemiyordum. Döndükten sonra arkadaşlara dedim ki, “Bir paradigma çöküyor. İnsanlar şimdi yüzlerini Ak Parti’ye dönüyor. “
Dolayısıyla Doğu ve Güneydoğu için yeni bir siyasi sayfa açılıyor ama bu HDP seçmeninin batıda ona açılan yeni iktidar alanı eğer sonuç verirse, İstanbul, İzmir veya başka yerlerde, bir süre daha bu iş devam edebilir. HDP’nin yeni bir şey söyleme imkanı yok, çünkü PKK’nın artık HDP’nin siyasi olarak güçlü olması ve seçimleri kazanması gibi bir derdi yok. Bölgede en zayıf adaylarla karşı karşıyayız.
Burada bir iddia kalmamış görünüyor. İddia kalmayınca da insanlar yeni siyasi arayışlara yönelirler. AK Parti, bu yeni siyasi arayışların adresi haline geliyor. Bu seçimde yüzde yüz olacak bir şey de değil. Ama seçimlere hazırlanırken Dargeçit’i kazanabileceğimiz ilçeler arasında saymıyorduk ama şimdi kazanabileceğimiz ilçelerin başında geliyor.
Savur, Ömerli kazanacağımız ilçelerden. Yani HDP’nin oy potansiyelinin yüksek olduğu Kızıltepe, dahil üç ilçede, tabii bu ilçelerde de iddiamız var. Bu ilçelerde de yoğun çalışıyoruz adaylarımız çok kıymetli. Büyük bir oy farkının olduğunun bilincindeyiz. Bu oy farkını bu ilçelerde kapatmaya çalışıyoruz.
HDP’li dediğiniz seçmen, partisinin kararlarına motomot, yüzde yüz uyan bir seçmen değil, rasyonel düşünebiliyor. Parti yönetimi rasyonel düşünmediği zamanlarda HDP seçmeni, her zaman rasyonel düşünebilmiştir. 12 Eylül Anayasasının değişikliğini öngören referandumda, HDP sandığa gitmeme çağrısı yapmıştı. Bu ne anlama geliyordu? HDP sandığa gitmediği takdirde referanduma evet demeyen hayır kesim güçlenmiş olacaktı. Bu tutmadı.
Cumhurbaşkanı hükümet sisteminin halka sunulduğu referandumda, hayır denilmesini istedi parti yönetimi. Ama o referandum sonuçları şunu gösterdi ki, evet cephesine HDP’den, ‘Kürt seçmen’ diyor bazıları, ben böyle demiyorum, çünkü bütün Kürt seçmen HDP’nin değil. İki milyon HDP’li seçmen evet oyu kullandı. Eğer kullanmasaydı, evet ile hayır arasındaki oy farkı. Bir milyon 300 bin civarındaydı. Demek ki şu oluyor: HDP’li seçmen evet demeseydi, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi geçmeyecekti. Bunu söyleyince HDP’den oy istiyor diyorlar. Ben bir analiz yapıyorum.
CHP ve İYİ Parti’ye HDP’li seçmeni davet etmek, onlara oy verilmesini istemek, HDP’li elitlerin tahayyülüne uygun olabilir ki bu AK Parti iktidarını sona erdirmeyi hedefliyor. Ama bu hiç onların zannettiği gibi HDP’li seçmene cazip gelmeyebilir. Ben gelmeyeceği kanaatindeyim. En bariz örneğini de İstanbul’da inşallah yaşayacağız.
Kayyımlar, 17-18 yılda yapılmayan işleri yaptılar. Bunu bölgede herkes görebilir. Batman, Diyarbakır, Mardin’de görülebilir. Mardin’de yapılan işlere bakıyorum gerçekten de çok önemli. Bir iki yıla sığmayacak kadar önemli işler. Kayyumlar siyaset yapmadılar, devlet politikası yaptılar. Belediyelerde PKK egemenliği söz konusuydu, belediye imkanları herkes biliyor bunu, örgüte yollanıyordu. Dolayısıyla bu daha fazla devam edemezdi. Tolere edilecek bir yanı kalmamıştı.
Her yerde silahlı insanlar dolaşıyorlar, hendekler kazmışlar, güvenlik güçleri her gün yedi, sekiz şehit veriyordu. Böyle bir duruma devlet elbette seyirci kalmayacaktı. Kayyım politikasına geçildi ama biz hiçbir zaman kayyum dönemini kalıcı bir dönem olarak tasarlamadık ve düşünmedik.
Artık kayyum döneminin de sona ermesi ve belediyelerin olması gerektiği gibi demokratik siyasetle, katılımcı belediyecilikle buluşması gerekiyor. Bunu elbette bürokratik bir mekanizmayla yerine getiremeyiz, bu siyasetin işi. Dolasıyla sandıktan çıkmış seçilmiş halkın onayını almış gelecek tekrar bu belediyeleri yönetecek. Biz on bir ilke açıkladık, en öne çıkanlar, halk konseyleri kurulacak. Bütün önemli kararlarda, şehrin geleceğiyle ilgili kararlarda referanduma gidilmesi gerekecek, tüm Türkiye için… Katılımcı belediyecilik derken… Orada yaşayan insanların kendi kendini yönetmesi için halk konseyleri kararlar alacak, tavsiyelerde bulunacak. Bu tavsiyeleri takip edecek. Avrupa belediyecilik şartına uygun belediyecilik öngörüyoruz.