CHP PM Üyesi ve Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi pek çok ilde gerçekleştirilen önleyici gözaltılar için Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunurken, Anayasa'ya aykırı şekilde gerçekleştirilen gözaltıları yapanların cezalandırılmasını istedi.
Başvuru hakkında açıklama yapan Cihaner, "AKP’nin yaptığı mitinglerden ve katıldığı törenlerden önce AKP’yi ve uygulamalarını demokratik bir şekilde protesto etmek isteyen bir çok kişi hakkında hukuka aykırı ve keyfi bir şekilde önleyici gözaltı uygulaması yapılmıştır. Bir çok ilde AKP’nin yapacağı mitinglerden ve katılacağı törenlerden önce polis tarafından hukuka aykırı bir şekilde, somut ve geçerli hiçbir neden olmaksızın bazı parti binalarına baskın yapılmış, parti binalarında asılı olan pankartlar indirilmiş, bir çok parti, dernek ve diğer sivil toplum örgütü üyesi olan kişiler keyfi bir şekilde, hukuken geçerli ve somut hiçbir neden olmaksızın önleyici gözaltı uygulaması yapılarak gözaltına alınmıştır. Söz konusu uygulamalar ile gözaltına alınan kişilerin üyesi bulundukları siyasi partilerin faaliyetleri; gözaltına alınan kişilerin düşünce ve kanaat hürriyetlerini kullanmaları engellenmiş olmakla birlikte, bu kimseler hürriyetlerinden yoksun kılınmışlardır" dedi.
Anayasa’nın 17, 19, 25, 26 ve 34 üncü maddelerini hatırlatan Cihaner, " Anayasa’ya göre bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel amaç ve görevlerinden birisi de kişilerin temel hak ve hürriyetlerini hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışmaktır (AY. m.2, 5). Türk Ceza Kanunu’nun “Siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi” başlıklı 114 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca “Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir siyasi partinin faaliyetlerinin engellenmesi halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”; TCK’nın “İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” başlıklı 115 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca “Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” TCK’nın 119 uncu maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde ise; TCK’nıın 114 ve 115 inci maddelerinde yer alan anılan suçların kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle işlenmiş olması halinde, söz konusu suçlar için verilecek cezanın bir kat artırılacağı hüküm altına alınmıştır" diye konuştu.
Cihaner sözlerini şöyle sürdürdü: "Yine, TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlığı altında düzenlenmiş olan 109 uncu maddesinin birinci fıkrasında, “Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.” denildikten sonra, aynı maddenin ikinci fıkrasında; “Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” denilmiştir. Nihayet, aynı maddenin üçüncü fıkrasının (d) bendinde de, bu suçun kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanması suretiyle işlenmesi halinde, birinci ve ikinci fıkralara göre verilecek cezanın bir kat artırılacağı hükme bağlanmıştır. Özellikle 30 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirilmiş olan yerel seçimler ve geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde “önleyici gözaltı” adı ile sistemli bir şekilde gerçekleştirilen keyfi gözaltı işlemleri, gözaltına alınan kişilerin siyasi haklarını, düşünce ve kanaat hürriyetlerini kullanmaları engellendiği gibi, gözaltına alınan kişiler hürriyetlerinden de yoksun kılınmışlardır. Devlet organlarının ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşiktik ilkesine uygun olarak hareket etmesi zorunlu olmasına rağmen “önleyici gözaltı” adı ile gerçekleştirilen bu keyfi gözaltı işlemleri ile gözaltına alınan kişiler, salt sahip oldukları düşünce ve kanaat nedeniyle potansiyel suçlu muamelesine tabi tutularak, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz kalmıştır.
Söz konusu gözaltı uygulamaları ile gözaltına alınan kişilerin temel hak ve hürriyetleri, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı bir şekilde ölçüsüz olarak sınırlandırılmış, kullanılmaları engellenmiştir. Salt bir siyasi partinin üyesi olmaları, AKP’yi ve uygulamalarını protesto edecekleri düşüncesi ile gözaltına alınan bu kişilerin demokratik haklarını kullanmaları engellenmiş olmakla birlikte, gerek ulusal gerek iç hukuk haline gelmiş olan uluslararası metinlerde kabul edilen masumiyet ilkesi de ihlal edilmiştir. Çağdaş ceza hukukunda muhtemel suçlu ve soyut tehlike suçu anlayışı yer almaz. Bir hukuk devletinde bu şekilde uygulamaların yapılıyor olması ise kesinlikle kabul edilemez.
AKP’ye yönelik olası bir protestoyu engellemek amacıyla bazı kimselerin gözaltına alınması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10 uncu maddesi ile de güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğü hakkının da ihlali anlamına gelip, bu kapsamda göz altına alınan kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakları da engellenmek istenmiştir. Böylece, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde güvence altına alınmış olan toplantı ve gösteri özgürlüğüne ilişkin 11 inci madde de ihlal edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2006 yılında vermiş olduğu “Oya Ataman Kararı”nda ve daha başka birçok karında belirtilmiş olduğu üzere, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğünün tek sınırı barışçı olmasıdır. Barışçı bir gösteriye yapılan her türlü polis müdahalesi orantısız güç kullanılması anlamına gelir. Bu itibarla, söz konusu önleyici gözaltı işlemleri ile orantısız bir güç kullanılmış olduğu sabittir. Gözaltına alınanların hukuken geçerli somut neden gösterilmeksizin gözaltına alınmaları hukuk devletinde değil; ancak polis devletlerinde görülebilecek bir uygulamadır.