AKP Sözcüsü Ömer Çelik, AİHM'in Selahattin Demirtaş kararıyla ilgili olarak, "Bu sıcak bir karar. Yaklaşık 100-150 sayfalık bir gerekçeli kararı var. "Hukuk sistemimiz bunu değerlendirecek ve buna göre bir yaklaşım üretilecektir" dedi.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, AKP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı sonrası gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. 'Çıplak arama' iddialarına ilişkin konuşan Çelik; "En önemli tavırlarımızdan biri işkenceye sıfır toleranstır. Bu ilkemiz o gün ne kadar güçlüyse bugün de o kadar güçlüdür. İnsanlık onurunu hiçe sayan hiçbir inceleme yapılamaz. Hiç kimse boş yere adliyeyi, güvenlik teşkilatlarını zan altında bırakan haksız hukuksuz işlere girmesin." dedi.
Çelik'in açıklamalarından satır başları şöyle:
Çelik PKK'nın meşrulaştırdığını öne sürerek şöyle konuştu:
"PKK'nın son dönemde Kuzey Irak'a saldırılarda bulunduğunu görüyoruz. PKK'nın orada kurmaya çalıştığı totaliter yapıya boyun eğmeyen herkes bu düşmanlıktan nasibini alıyor. Türkiye'nin PKK terör örgütü ile mücadelesi, insanlığa karşı suç işeyen bir terör örgütüyle insanlığa karşı işlenen bu suçu engellemek bakımından son derece yüksek bir meşruiyete sahiptir. Çeşitli propaganda merkezleri tarafından gündeme getiriliyor: PKK'ya eğitim verdik, DEAŞ'la mücadele etsin diye. DEAŞ'la mücadelesi yok PKK'nın. DEAŞ'la mücadele eden esas güç TSK'dır. Sahada, karada yegane güç olarak TSK bu mücadeleyi vermiştir. Türkiye'nin içine sızmaya çalışan DEAŞ unsurlarına da polisimiz, jandarmamız en etkili mücadeleyi sürdürüyor. Bu hataların hepsini Afganistan'da yaptılar, terör örgütlerini birbirlerine karşı kullandılar. Bu bölgedeki barışı tehdit eden en tehlikeli organizasyonlardan, herkesle iş birliğine açık organizasyonlardan biridir PKK. Birilerinin PKK'yı meşrulaştırmak için DEAŞ'ı kullanması bu çifte standardın örneğidir.
CHP'nin Koronavirüs'le mücadele konusunda eleştirilerine yanıt veren Ömer Çelik şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye olarak bu zorlu mücadeleyi en iyi şekilde yönetmeye çalışıyoruz. CHP'den "Türkiye en kötü yöneten ülkedir" vs. açıklamalar oldu. Tabii ki onlardan bir hakkaniyet beklemiyoruz. Başka bir alemde, paralel evrende yaşıyorlar. Türkiye etkili bir mücadele ortaya koydu. Küresel salgının ne şekilde seyredeceği konusunda kimsenin elinde bir model yok. Bu virüsün mutasyona uğradığı şeklinde bir değerlendirme oldu. Birçok Avrupa ülkesi İngiltere'yle uçuşlarını durdurdu. Biz de uçuşlarımızı durdurduk. 96 ülkeyle uçuşlarımız düzenli olarak sürüyor ama Kovid'le ilgili bir tehdit ortaya çıktığında tedbirler alınacaktır. Umuyoruz ki aşılar kitlesel bir zaferin kazanılmasına imkan verir. İstanbul'da kontrolden çıkmıştı, ama tedbirler alındığında, birtakım sokağa çıkma yasakları konulduğunda hemen rakamlar düşmeye başladı."
"Bütün kaybettiğimiz vatandaşlarımız için çok üzülüyoruz. Bunun olmaması için kural basit: maske, mesafe, temizlik. Aşı kitlesel bir bağışıklık ortaya çıkarana kadar hiçbir gevşemenin olmaması gerekiyor. Bu süreçte en içten teşekkürlerimiz sağlık çalışanları için. Elimizden gelen her türlü teşekkürü hem fiili hem sözlü olarak her zaman kendilerine iletmek istiyoruz. Bugüne kadar sosyal koruma kalkanı altında nakit desteğinde bulunuldu. Bu süreçler devam edecek. Bir yandan hayatı korumak için Kovid'le ilgili almamız gereken tedbirler, aynı zamanda da hayatın döngüsünün devam etmesi için yürümesi gereken çalışmalar var. Burada öncelik hayatı korumak. Herkese bir kez daha arz ediyoruz; lütfen bu yasaklara, kurallara tam olarak uyarak, sağlık sistemimiz üzerindeki yükün azalması için gayret gösterelim. Bu hepimiz için ulusal bir mücadele. Uyduğumuz her tedbir vatanseverce bir adım atmamız neticesini doğuruyor."
Belçika'nın Dağlık Karabağ kararına ilişkin konuşan Çelik;
"Azerbaycan'ın elde ettiği zaferden sonraki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Her nedense Azerbaycan'ın kendisine ait olan topraklarını yeniden alması gerek Minsk grubu içinde gerekse dışında birçok ülkeyi rahatsız etti. Fransa'nın da senatoda aldığı kararı gördük. En son geçtiğimiz günlerde Belçika Temsilciler Meclisi'nin Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan'ı kınayan bir kara tasarısı oldu. Bu kara tasarısı haksız, hukuksuz, geçersiz bir tasarıdır. Bu karar Türkiye - Belçika ilişkilerine ve Azerbaycan - Belçika ilişkilerine katkı sağlamaz. Ne kadar vizyonsuz bir karar olduğu ortadadır. 1915 olaylarıyla ilgili karar alıyorlar. Ne kadar ideolojik bir motivasyonla hareket ettiklerini ortaya koyuyor tüm bunlar. Minsk grubu içerisinde Fransa'nın sürekli olarak Türkiye'ye karşı durmaya çalışan, Türkiye neredeyse oranın karşısına kendisini konumlandırmaya çalışan bir tutumu var. Fransa sağlıklı bir rol edinme gayretindeyse onun yeri bu da değil. Türkiye'yle her zaman diplomatik çözümlerin arayışı içerisinde olmak en doğru yoldur. Gittiği kiliseden bile kovulan bir Ermenistan başbakanı var." dedi.
"Türkiye'nin büyük kültürel mirası açısından da son derece sevindirici haberler var. UNESCO Temsili Listesi'ne Türkiye'nin yaptığı katkı sayısı 20'ye ulaştı. Azerbaycan - İran ile birlikte yaptığımız minyatür sanatı ve mangala. Bu konu son derece kıymetli bir konu. Çok miktardaki somut olmayan kültürel mirasa ve somut kültürel mirasa da sahibiz."
Ömer Çelik konuşmasında Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Grup Toplantısı'ndaki eleştirilerine de yanıt verdi. Çelik şöyle konuştu:
"Sn. Kılıçdaroğlu'nun tehdit sırası bugün çiftçilere gelmiş. AKP'ye oy veren çiftçileri tehdit eden birtakım sözler söylemiş. Daha önce işçileri, sonra da öğretmenleri tehdit etmişti. Aslında şaşırmak gerekiyor ama artık bunlar yadırganmaz hale geldi. Birtakım politikaları, aldığımız oyu eleştirebilir. Demokratik bir haktır bu. Eleştiriyle düşmanlık yapma arasında düzgün çizgiler çekilirse tabii ki eleştiri demokrasinin olmazsa olmazdır. Ama çıkıp da her gün bir toplumsal kesimi "Siz niye AKP'ye oy veriyorsunuz" diye eleştirmek antidemokratik bir tehdit yaklaşımıdır. CHP'deki arkadaşlara söylemek isterim: Bu siyaset tarzı doğru, sağlıklı bir siyaset tarzı değil. Kutuplaştırmadan bahsediyorsunuz."
"Siz kutuplaşmayı eleştirirken çok daha ötesine geçen, doğrudan toplumun belli bir kesimine karşı, bugün de çiftçilere karşı düşmanlık ileten bir dil kullanıyorsunuz. Bu, zehirleyici bir dil. 1-1.5 yıldan beri hakimleri doğrudan hedef alarak tehdit ettiler. Partinin politikalarını eleştirmek başka, vatandaşı o partiye oy veriyor diye eleştirmek başka. Partiye oy veren vatandaşları hedef alıyorsanız totaliter olan yaklaşım budur, tehdit siyaseti budur. Memleketin sahibi vatandaşımızdır. Her yetkinin sahibi millettir. Kimse milletin üstünde değildir. Herhangi bir şekilde konuşurken zihniyetin altyapısı kriz zamanlarında ortaya çıkıyor. Bu kaçıncı toplumsal kesimi tehdit etmedir, biz saymaktan yorulduk. Biz de bu tehdit siyasetine karşı siyasetinin her alanında mücadele etmeye devam edeceğiz. Kendilerini siyaset-üstü olarak gördükleri vesayet zamanları sona ermiştir. Vatandaşının söylediği sözü bir tehdit haline getirmek demokratik siyasi kültürde olmaması gereken bir şeydir."
"Türk hariciye geleneği dünyada 3-5 ekolden bir tanesidir. Bazı dışişleri bakanlıkları, bir hariciye ekolüne sahiptir. Dünyanın her yerindeki büyükelçiler, her konudaki görüşlerini aşağıdan yukarıya doğru şekillendirir ve Dışişleri Bakanlığı'na, oradan da Cumhurbaşkanlığı'na iletirler. Ama son karar siyasidir. "Kıbrıs meselesi siyaset üstüdür, siz bir şey söyleyemezsiniz" dediler. Bunlar siyaseti vesayet almaya çalışan, bürokratik siyaseti seçilmiş siyasetin yerine koymaya çalışan yaklaşımlardır. Türkiye diplomatlarının birikiminden faydalanmayacak da neyden faydalanacak? Türk hariciyesinde cumhurbaşkanımızın cumhurbaşkanlığı döneminde etkinliklerini artırmak, özellikle de kadın diplomatlarımızın sayısını artırmak, Afrika-Latin Amerika vizyonu ortaya koymak konusunda çok değerli adımlar atılmıştır. Türkiye'nin kendini ifade edebileceği kanallar oluşturulmuştur. Irak'ta belli mezhep yapılarıyla temas edilmiş, belli mezhep yapılarıyla temas edilmemiş. halbuki hepsiyle temas edilmesi lazım. İktidarlığımız döneminde Cumhurbaşkanımızın talimatı kardeş ülkelerdeki bütün halkları kapsayacak şekilde bu aklın çalıştırılmasıdır. Türk diplomasi aklının siyasi olarak en yetkin şekilde çalıştırıldığı bizim dönemimiz olmuştur. "Siyasilerden büyükelçi atanıyor" diyorlar. Türkiye demokratik bir devlet. Tabii ki Türk diplomatlardan da atanabilir, ama bu hariciyenin bozulması anlamına gelmiyor. Dışişleri Bakanımız Mevlüt kardeşimiz vesayet peşinde koşanlara cevap veriyor. Türk hariciyesi teşkilatımız gurur duyduğumuz bir teşkilattır. Son derece de genel itibarıyla verimli bir şekilde çalışıyorlar. Onlara her zaman siyasi irade sahip çıkmaktadır."
HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun gündeme getirdiği çıplak arama iddialarını değerlendiren Çelik "İşkenceye sıfır tolerans ilkesinde hiçbir gevşeme olamaz. İnsanlık onurunu hiçe sayan hiçbir inceleme yapılamaz." diyerek şu ifadeleri kullandı:
"Bunların yapıldığı döneme şahit olduğumuzda en önemli tavırlarımızdan biri işkenceye sıfır toleranstır. Bu ilkemiz o gün ne kadar güçlüyse bugün de o kadar güçlüdür. Bunları dile getiren şahısların her gün adliye teşkilatını zan altında bırakmaya çalışan yeni bir açıklaması ortaya çıkıyor. Bunların sayısı zaten 3-5 kişiyi geçmiyor. Cezaevlerindeki ve diğer yerlerdeki aram prosedürleri AİHM kararlarına, anayasa kararlarına uygun şekilde yapılıyor. Bütün bunlar denetleme mekanizmalarımız tarafından her gün denetleniyor. Sn. Kılıçdaroğlu da çıkmış, "Bu önceden de vardı bugün de vardı" diyor. Nihayetinde Uşak'taki kardeşlerimiz de suç duyurusunda bulundular. Oradaki görüntüleri, kayıtları yayınlıyor yetkililer ve bunun yalan olduğu ortaya çıkıyor. İşkenceye sıfır tolerans ilkesinde hiçbir gevşeme olamaz. İnsanlık onurunu hiçe sayan hiçbir inceleme yapılamaz. Hiç kimse boş yere adliyeyi, güvenlik teşkilatlarını zan altında bırakan haksız hukuksuz işlere girmesin. İftira mekanizmasına dönüşmüş bazı sosyal hesaplar, siyasetçiler var. Onlar zaten iflah olmaz."
Bahçeli'nin "HDP kapatılsın" çağrısıyla ilgili soruya Ömer Çelik şu yanıtı verdi:
"Cumhur İttifakı içerisinde farklı bir yaklaşım yok. Parti kapatmaların zorlaştırılması sivil siyaseti güçlendirmek bakımından bizim getirdiğimiz bir düzenlemedir. Fakat burada esas olan vatandaş iradesinin siyasal katılım yollarına tam olarak sağlanması. Bir parti siyasi olarak terör örgütünün propagandasını yapıyor, hukukun dışına çıkıyor, hukuk devletini yok etmek için açıkça bir performans gösteriyor ve bunu açıkça söylüyorsa bu durumda demokratik sistem çaresiz değildir. Siyasi partilerin görevi demokrasiyi ve hukuk devletini korumaktır. Bu misyonun dışına çıktığında demokrasi ve hukuk devleti çaresiz değildir. Birisi Türkiye'de çıktı bir parti kurdu. Şu ifadeleri kullanıyor: "DEAŞ terör örgütü değildir. Bizim siyasi misyonumuz DAEŞ terör örgütü liderinin heykelini dikmektir." Hukuk devleti bunu seyir mi edecek? Numan Bey'in söylediği, bizim daha önce parti kapatmaların siyasi hayatta sonuç doğurmaması ve bunların sürekli olarak kendilerini yenilemesiyle ilgili. Sayın Bahçeli'nin de söylediği bunlara müsaade edilmemesi gerektiği. Bu tip terör örgütü propagandası yapanların, hazine yardımı alması engellemesi gibi örnekler var dünyada. Parti kapatmayı zorlaştıran biziz. Sivil siyaseti yok etmek için kullanıyorlardı bunu. Masum sivilleri ve kadınları kutsadığı zaman tabii ki hukuk devletinin bir çaresi olacak. Demokrasinin ve hukukun en büyük düşmanı terördür. Nasıl ki silahlı gücüyle mücadele etme yolları varsa, siyasi mekanizmaları, hukuk mekanizmaları da tedbir alacaktır."
"Geçen hafta kişilere "Susmayın" demiştik. Kurumsal bir suskunluğa dönüştü bu. Öteden beri bu susanlardan daha kıdemli CHP'liler partinin susmaması gerektiğini ifade ediyorlar. Bu taciz - tecavüz olayları karşısında susulmasının CHP açısından, siyasi ahlak açısından kabul edilemez olduğunu söylüyorlar. Herkes siyasi ahlaktan bahsediyor özellikle CHP'de. Kadın onuru karşısında susanın, siyasi ahlaktan bahsetmeye hakkı olabilir mi? Mağdurlar zulme uğramış. Biz size "Mağdurun ismini verin" demiyoruz. Failin kim olduğuyla uğraşın diyoruz. Mağdurun hakkına sahip çıkmadığınız zaman asıl travmayı yaşıyor. Türk siyasi tarihine geçecek bir utanç durumudur. Maalesef siyasi meselelerde yaklaşılan konular içselleştirilmediği zaman bu tip şeyler, saçma sapan görüntüler ortaya çıkabiliyor"
Ömer Çelik, AİHM Büyük Daire'nin Demirtaş’ın derhal tahliye edilmesi gerektiğine hükmetmesiyle ilgili şöyle konuştu:
"Bu sıcak bir karar. Yaklaşık 100-150 sayfalık bir gerekçeli kararı var. Hukuk sistemimiz tabii ki bunu değerlendirecek ve buna göre bir yaklaşım üretilecektir." dedi.
İBB'nin Şeb-i Arus'u Türkçe gerçekleştirdiği iddiasıyla ilgili soruya yanıt verdi:
"Bizim kültürel, dini, sosyal hayatımızda ciddi acılar oluşturmuş bir mesele ibadet dilini değiştirmeye çalışmak. Bu ortaya çıktıktan sonra özür dileyecekleri yerde tam tersine çok daha sakıncalı bir iş yapıyorlar. Tabii ki Türkçe meal okuyabilir, dua edebilirler. Bizim karar vereceğimiz bir şey değil bu. Ama ibadet diliyle oynamak çok zalimane bir yaklaşım. Ezanın Türkçeleştirilmesi meselesinde olduğu gibi, çok ayıp bir şey. Halen ibadet diliyle oynamaya çalışmak, Murat Bardakçı'ya atıf yapayım, insanın zihninde bir istiklal mahkemesiyle açıklanabilecek bir şeydir"
"Birisi parlamenter sistem meşrudur, başkanlık sistemi değildir diyorsa bu cahilliktir. Kullanılan argümanlara dikkat etmek lazım. Diyorlar ki Türkiye'nin çok ciddi bir parlamenter sistem birikimi vardır. Ben de diyorum ki "Nerede?" Darbeler, vesayet dönemleri, vesayetçi cumhurbaşkanları dönemleri, milli güvenlik kurulunun Türkiye'yi yönettiği dönemler, T.C. Anayasası'sın üstünde kırmızı kitapların olduğu dönemler. Bir muhtıra teşebbüsüyle karşı karşıya kaldı. Mesele başkanlık sistemi midir yoksa başkanlık sisteminin başında Tayyip Erdoğan'ın olması mıdır? Bugün kuvvetler ayrılığından bahsedenlerin, hiçbiri kuvvetler ayrılığıyla ilgili modern parlamenter sistemlerindeki hiçbir yaklaşımı getirmedi. CHP sürekli olarak parlamenter sistem diyor, hiçbir raporu zamanında veremiyordu. Eski vesayet kalıntılarını yeni dönemde de nasıl koruruz diye çalışıyorlardı. Gerçek arzu ettiklerinin bir kuvvetler ayrılığı konusunda tartışma yapmak, sistem tartışması yapmak değil, sadece eleştirel bir alan açmak. Getirin teklifinizi dendiğinde ortaya hiçbir şey koyamadılar. Kuvvetler ayrılığı, demokratik sistemin iyi işleyişi hiçbir zaman işlerine gelmedi, bugün de gelmiyor. Masaya oturmasını istediklerinizden bir tanesi T.C'nin seçilmiş başkanına diktatör diyor. Halkın karar verdiği konuda konuşacak bir şeyimiz yok."