AKP Sözcüsü Ömer Çelik, 52 baronun Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda gerçekleşen açılış törenini boykot etmesine ilişkin"Kendilerini STK olarak, baro olarak meslek örgütü olarak göremeyen bunun yerine siyasi parti mantığıyla hareket etmeyi içselleştirmiş bazı grupların yanlış bir dil kullanarak toplantılara yanlış bir yaklaşım ortaya koyduğunu görüyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Diyanet'in 30 Ağustos'ta cuma hutbesinde Atatürk'ün anmaması konusundaki eleştirilere de yanıt veren Çelik, "Diyanet hassas bir kurumdur. Diyanet günlük siyasi polemiklerin dışında tutulmalıdır. Devletin bütün kurumları Atatürk'e gereken saygıyı gösterme hassasiyeti içindedir" dedi.
Rusya'dan alınan S-400'lerin NATO sistemleri ile entegrasyon sorunu bulunması hakkında da konuşan Ömer Çelik "NATO üyesi AB ülkelerinde 154 farklı silah sistemi kullanılıyor. ABD 27 ayrı silah sistemi kullanılıyor. Sadece Türkiye'nin farklı bir silah sistemi almasının bütün tabloyu bozuyormuş gibi gösterilmesi gerçeklerle uyuşmuyor" ifadelerini kullandı. Çelik, "Türkiye güvenli bölge konusunda kendi hazırlıklarını yapıyor" dedi.
Merkez Yürütme Kurulu (MYK), toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Çelik'in konuşmasından satır başları şöyle:
Adli Yıl Açılış Töreni neden Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapıldı diyorlar. Cumurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki tüm birimler, devletin tüm birimlerinin ihtiyaçları için, tüm birimlerin toplantıları için devlet birimlerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere düzenlenmiştir.
Orası milletin evi. Bu konudaki tartışma, ideolojik tartışmaya bağlanan hiçbir mantığı olmayan bir yaklaşım olarak ortaya çıkıyor. Esas olarak orada kuvvetler ayrılığı ve yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ile ilgili konuların ele alınması ve bunu da bütün tarafların duyması şeklinde son derece önemli bir fırsat ve önemli bir imkan olarak değerlendiriyoruz.
Maalesef geçmiş yıllardan beri kendilerini STK olarak, baro olarak meslek örgütü olarak göremeyen bunun yerine siyasi parti mantığıyla hareket etmeyi içselleştirmiş bazı grupların yanlış bir dil kullanarak toplantılara yanlış bir yaklaşım ortaya koyduğunu görüyoruz.
Dün hepimizi üzen bir açıklama gündeme geldi. Lübnan Cumhurbaşkanı'nın Osmanlı imparatorluğuna karşı dar ve yakışıksız ifadeleri oldu. Bu ifadeleri tümüyle reddettiğimiz gibi aynı zamanda protesto ediyoruz. Son zamanlarda Osmanlı imparatorluğuna karşı olumsuz yaklaşımlar ortaya koyan ülkelere sinyal göndermelerinin hiçbir faydası yoktur. Özellikle Lübnanlı bazı tarihçiler bu açıklamaya tepki gösterdiler. Lübnan'ın önemli siyasetçileri bu açıklamaya tepki gösterdiler. Osmanlı'da devlet terörünün sözkonusu olmadığını uzun uzun anlattılar. Hristiyan kadınların Osmanlı dönemlerinde hak ve hukukların ortaya konulması için ortaya konan uygulamaları anlattılar.
Devlet terörü gibi bir ifade kesinlikle reddettiğimiz, protesto ettiğimiz kınadığımız bir ifadedir. Osmanlı'yı işgalci sayıp, çekilmesinin ardından bölgedeki kaynakları sömürenleri, orayı sömürge muamelesi yapanları Lübnan Cumhurbaşkanı 'nüfus sahibi' olarak yorumluyor. Bu tipik ezikliğin bir örneğidir. İlişkilerimizi zehirleyen bu tip açıklamalar yerine ilişkilerimizi daha ileri götürecek, mantığa ve tarihe uygun yaklaşımın sergilenmesini bekliyoruz. Lübnan kardeş bir ülkedir. Birtakım siyasilerin davranışlarıyla aramızdaki ilişkiler bozulacak değildir. Lübnan Cumhurbaşkanı tarafından böylebir açıklama yapılmasının, tarihi çarpıtan, daha da önemlisi Lübnanlılara acı çektirmiş sömürgecileri yücelten açıklamayı doğrusu üzüntüyle karşıladı.
Lübnan Cumhurbaşkanı'nın Osmanlı dönemindeki pozitif uygulamalara yönelik bilgi sahibi olmadığını düşünmek doğru değil. Osmanlılar'ın oraya geldiği dönem Lübnan diye bir devlet yok. Eyaletler var. Çatışma ve savaş da sözkonusu olmamıştır. Lübnan'ı yöneten tüm makamlarla ilişkilerimizin daha da ileri boyuta gitmesi noktasında kararlılığımız vardır. Dolayısıyla Lübnanlı kardeşlerimize selamlarımızı gönderiyoruz.
Türkiye'nin Patriot almak isterken Suriye ve Irak'tan kaynaklanan tehditler karşısında hava savunmasını güçlendirmek konusundaki iradesinden bahsederken tüm bu süreci tafsilatlı olarak ortaya koyduk. Gerek teslimat gerek fiyat gerek ortak üretim, teknoloji paylaşımında olumsuz yaklaşımı ifade ettik. YPG'ye verilen destekler devam ederken, 15 Temmuz alçak darbe girişiminin başında bulunan şahsın ABD'de karakola bile çağrılmazken, burada ittifaklık ilişkisinin ruhuna ve mantığına aykırı davranan müttefiklerimizi uyarmaya devam ediyoruz. DAEŞ'le mücadelede, terörle mücadelenin diğer alanlarında ittifakın perspektifine uygun performans gösteren ülkelerden en önde olanlardan biri olduğumuzun altını çizmek isterim.
Müttefiklerimiz ittifak ruhuna aykırı davranmıştır. Bu kadar farklı silah sistemi kullanılırken Türkiye'nin sadece farklı silah kullanıyormuş gibi algının gerçekleri yansıtmadığının altını çizmek isterim. AB üyelerinde 19 farklı tipte tank kullanıyor. Sadece Türkiye bunun dışına çıkıyormuş gibi bir yaklaşım doğru yaklaşım değil. S-300 alan ülkeler arasında Yunanistan, Bulgaristan vardır. Bütün bu tabloyu Türkiye bozuyormuş gibi bir yaklaşım tamamen propagandadan ibarettir. Hiç kimse savunma ilişkileri açısından Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu sistemleri almasını ittifaka karşı bir tutum olarak yansıtmamalıdır. Hafızamızı tazeleyelim. Bu tehdidin yüksek boyutlara geldiği zaman diliminde 2013-2015 yılları arasında Türkiye'de patriotlar görev yaptı.Bir süre sonra kendi ülkelerine geri döndüler. Geçici çözüm üretiyor geri dönüyor.Bizim karşılaştığımız tehditler geçici değildir.
Suriye'de güvenli bölge tartışmalarını yakınen izliyoruz. PYD/YPG unsurlarının güvenli bölgeden çıkarılması gerektiğini, burada misafirimiz olan kişilerin geri dönmesi ve güvenli bölgenin Türkiye'nin kontrolü olmasında gerektiğini hassasiyetle takip ediyoruz. Bununla ilgili geçmişte yaşadığımız oyalama süreçleri sözkonusu olursa burada Türkiye'nin kendi güvenliği için gerekli hazırlıkları yaptığımız ve kendi adım atacağımız kapasitemiz olduğunu sayın Cumhurbaşkanımız da ifade etmişlerdir. Türkiye'nin kontrolünde güvenli bölge olursa tüm bunlar Suriye'nin toprak bütünlüğüne dönük olarak olumlu bir girişim olacaktır.
Doğu Akdeniz'de, Yunanistan ve Güney Kabrıs Rum kesimi olumsuz yaklaşmaya devam ediyor. Tipik bir mahalle dayanışma içerisindeler. Malesef AB siyasi değerler içerisinde hareket eden mekanizma olmaktan çok tipik bir mahalle dayanışma içerisinde hareket ediyor. En son Macron 'Biz Yunanistan'ın arkasındayız' derken mahalle dayanışması açıklamasıdır, uluslararası hukukla ilişkisi yoktur. Son olarak Oruç Reis araştırma gemimiz bu çalışmalara katılacak. 13 Temmuz 2019 tarihinde KKTC makamları ortak komite kuralım, Rum kesimiyle bu paylaşımı nasıl yapacağımızı kararlaştıralım dediğimizde otomatikman Rum yönetimi tarafından reddedildi. Basiretsiz bir şekilde 'garantörlüğün modası geçmiştir' diyerek açıklama yapıyorlar. Adanın tamamı için bir değerlendirme perspektifine sahiplerse yapmaları gelen ilk iş, KKTC tarafından dile getirilen ortak komite kararına pozitif yaklaşımları sergelemeleri olacaktır.
CHP Lideri Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin kaçak olduğu, bizim tarafımızdan çürütülen tezleri tekrarladılar. CHP aydınlanmış bir despotizmle örgütlü bir cehalet arasında gidip geliyor. O gazi mekanın bütün izinlerin tam olduğu, herhangi bir şekilde yargı süreçlerinde bir sorun olduğu defalarca ifade edildi. Kendisinin bahsettiği Danıştay idari dava dairelerin bahsettiği kararlarla ilgili olarak tüm süreçlerin pozitif bir şekilde sonuçlandığı biliniyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'yle ilgili alınmış kararlar ve izinlere ait belgeleri arkadaşlarımız sizlere dağıtacak. Burada ağır bir vizyon, bilgilenme sorunu, maalesef adli yıl açılışını zehirlemek için ortaya atılan birtakım yalanlar sözkonusudur. Biz bunu artık çok sık görüyoruz. Dış politikada yanlış açıklamalarını deşifre etmek için uğraşmak durumunda kalıyoruz. Aynı şekilde iç politikada öyle.
Diyanet İşleri Başkanlığı önemli bir kurumdur. CHP'nin Diyanet İşleri Başkanlığı ile kurumsal ve ideolojik bir kavgası olduğunu, bu kuruma karşı temelden ideolojik bir hoşnutsuzluğu olduğunu biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da Diyanet İşleri Başkanlığımızı, gerek PKK Fetullahçı terör örgütlerine karşı yaptığı faaliyetleri takdir ettiğini belirtmek isteriz. Gazi Mustafa Kemal Paşa ile herhangi bir tartışma yoktur. Kendisi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu önderidir. Atatürk'e saygı konusunda gereken ihtimamın gösterilmesi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımızın bir problemi yoktur. Zaman zaman söylenen dualarda belli bir gündeme odaklanarak bu tartışmalar yapılıyor. Ama çıkardığı dergilere ve yapılan konuşmalara baktığınızda Diyanet İşleri Başkanımızın gereken saygıyı gösterdiğini görürsünüz. Devletin bütün kurummaları Mustafa Kemal Atatürk'e gereken hassasiyeti göstermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dini doğru anlaşılması bakımından ortaya koyduğu çabanın ne kadar önemli olduğunun altını çizmek isterim. Bu bahsedilen Atatürk'le ilgili konularda gereken hasssasiyete sahip bir kurumdur ve gereken hassasiyete sahip bir başkanımız vardır.
F-35'lerde başından beri varız. Patriot yerine S-400 aldığımızı gündeme getiriyor. Başkan Trump da gündeme getirdi, Obama döneminde bize satılmamış. F-35 hakkınız bloke edilmeye çalışılıyor. Türkiye'nin sisteminin güçlü olması müttefiklerimizin de lehinedir. Suriye'deki istikrarsızlığın benzerine sahip bir müttefiğimiz yok, Irak'ta karşı karşıya kaldığımız terör tehdidine sahip bir müttefiğimiz yok. Suriye ile olan sınırımız herhangi müttefik bir ülkenin sınırı olsaydı, karşımızda zaman zaman devlet, güvenlik otoritesinin olmadığı, terör örgütlerinin cirit attığı bir sınır olsaydı Almanya, Fransa nasıl bir önlem alırdı? Biz bu ihtiyacımızı, savaş uçaklarıyla ilgili ihtiyacımızı F-35'lerle gidermek istiyoruz. Bir blokaj sözkonusu olursa tabii ki başka yerlerden karşılamak durumundayız. Sayın Cumhurbaşkanımız da önceliğimizin F-35 almak olduğu ancak buna ideolojik sebeplerle blokaj uygulandığı takdirde egemen Türkiye Cumhuriyeti'nin bunu gidereceğini söylemiştir.