AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “Avrupa Birliği’ne dair “Avrupa zihinsel ve kültürel olarak Müslüman sorununu aşamıyor. Geçmişte Musevi sorununu yaşamamıştı. Bunu aşacak bir kapasite ortaya koyamadı, kültürel olarak geri çekiliyor. AB'ye değerlerini hatırlatmada ısrarcı olacağız. AB'nin bu haliyle yeni bir sayfa açmamız mümkün değil” eleştirisinde bulundu.
Çelik “Avrupa'da bir siyasi matruşkayı gördüm. En üstte Erdoğan düşmanlığı var, onu kaldırdığınızda Türkiye düşmanlığı, onu kaldırdığınızda İslam düşmanlığı, onu kaldırdığınızda antisemitizm, onu da kaldırdığınızda altında Eurofobia çıkıyor. Bu aşırı sağcı çevrelerde AB'nin değerlerine düşmanlık var. Yeni Zelanda'daki saldırıyı yapan kişinin hem Erdoğan'a, hem Merkel'e hem de Sadıkhan'a düşman olduğunu gördük” diye konuştuk. Çelik, “Avrupa Birliği'ni dağıtmak isteyen büyük ülkelerin aşırı sağ partilere yaptığı büyük yatırımlar var. Büyük güçler bu aşırı sağla yakın duruyorlar” iddiasında bulundu. Çelik “Avrupa'nın aşırı sağı Avrupa'nın DAEŞ'i gibidir” benzetmesinde bulundu.
Veyis Ateş'in sorularını yanıtlayan Çelik'in konuşmasından başlıklar şöyle:
Bir vahşet çağındayız artık. Çinlilerin 'Allah seni geçiş döneminde yaşatsın' bedduasında gibi. Bu tekil bir terör olayı da değil. AB Bakanı iken İslamafobya ile ilgili bir toplantı düzenlemiştim. Entelektüelleri, Musevileri ve liberalleri çağırmıştım. Avrupa'da bir siyasi matruşkayı gördüm. En üstte Erdoğan düşmanlığı var, onu kaldırdığınızda Türkiye düşmanlığı, onu kaldırdığınızda İslam düşmanlığı, onu kaldırdığınızda antisemitizm, onu da kaldırdığınızda altında Eurofobia çıkıyor. Bu aşırı sağcı çevrelerde AB'nin değerlerine düşmanlık var. Yeni Zelanda'daki saldırıyı yapan kişinin hem Erdoğan'a, hem Merkel'e hem de Sadıkhan'a düşman olduğunu gördük.
İstatistiklerle de sabit. En büyük yayın organlarında da bunu görüyoruz. Erdoğan düşmanlığının arkasına bu lojistiği yerleştiriyorlar. İslam düşmanlığı, Türkiye düşmanlığı yapılıyor. Bu tarihsel öğretinin yayıldığı medya organları, fikir kulüpleri, dernekler var. Aşırı sağ partilerin desteklenmesi söz konusu. Avrupa Birliği'ni dağıtmak isteyen büyük ülkelerin aşırı sağ partilere yaptığı büyük yatırımlar var. Büyük güçler bu aşırı sağla yakın duruyorlar. AB karar almaya çalışıyor o ülkelerden yapılan yayınlara dönük olarak. 1875'te İtalyan askeri lider Garibaldi'nin yazdığı mektuba bakın, Balkan halklarına Osmanlı'ya karşı ayaklanın diyor. Onların diyor Boğaz'ın batı yakasında oturmaya hakkı yok, Bursa'ya kadar sürülmelidirler, diyor.
Bunu anlamak için karşımızda organize, yukarıdan aşağıya harekete geçirecek bir terör örgütü olduğunu düşünürsek yanlış yaparız. Burada vestiyer bir terör cemaat var. Bu ifadeyi Bauman'dan alıntılıyorum. Bir tiyatro veya sinemaya gittiniz, paltonuzu oraya asıyorsunuz. Bu insanların bir caninin gösterdiği katliamda bir araya gelip dağılmaları gibi. Siz totatiler bir ülkenin liderini hedef alsanız hiçbir şey olmaz. Manifestosunda en büyük ve en eski düşmanımızın şimdiki lideri ve Avrupa'da en büyük Müslüman toplumun lideri, diyor.
Diyelim ki 5 bin kişi nüfusu olan kasabada 200 Müslüman yaşıyor. Öyle bir algı üretiliyor ki, o kasabada 200 Müslüman 2 bin Müslümanmış gibi anlaşılıyor. Bu siyasetçi ve medya dili üzerinden oluşuyor. Aşırı sağ büyüdükçe merkez sol taviz veriyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde sıkıntı olduğunda imparatorluğunun hinterlandı olan yerlerden hâlâ göç Türkiye'dir. Burada bir sıkıntı olunca buradan göç edilmemiştir. Çünkü baba ocağı burasıdır. Burası pergelin sabit ayağıdır, bahsettiğimiz coğrafyanın merkezidir.
Silahlı Kuvvetler, Zeytindalı, Fırat Kalkanı operasyonu yaparken ortaya çıkaran hikayeler var. Mehmetçik bir eve gidiyor, yaşlı kadın kapıyı açıyor. İçeride saklanan kızlara 'çıkın' diyor, 'bunlardan size zarar gelmez' diyor. Bu tarihsel bir hafızayı çağrıştırıyor. Mehmetçiğin kolundaki hilal işaretini görünce rahatlıyor. Afganistan'dan Nijerya'ya kadar zulme uğrayanların gözü burada. Bu canilerin gözünde İstanbul, Ayasofya, Türkiye, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı nasıl bir negatif sembol diye anlamak için, mazlum insanların gözünde nasıl bir pozitif bir sembol olduğunu anlarsak o ikilemi daha yerli yerine oturtabiliriz.
Felsefe okumuş, siyaset okumuş ama hala Türk düşmanlığı travmasını atlatamış. Çanakkale anması olacak çok yakında. Geçmişte savaştığımız Anzakları misafir edeceğiz. Bugün İstanbul'da patrik ve hahambaşı Yeni Zelanda'daki olayla ilgili dua etti. Avrupa ve Batı bizi oryantalist bir biçimde okurken bizim şu tuzağa düşmememiz lazım. Onlar şarkiyatçılık yaparken biz de garbiyatçılık yapmamız lazım. Oralarda da çok güzel insanlar var. Geçmişte Hollanda'da paygamberimize hakaret ettiklerinde oradaki Müslümanlar Hz. İsa'ya saygı gecesi düzenlediler.
Bu işleri fanatikler bunun izdüşümü olan İŞİD gibiler yapıyor. Avrupa'nın aşırı sağı Avrupa'nın DAEŞ'i gibidir. Sizin için zafer, onun için yenilgiyi her zaman yerli yerine oturtamazsınız. Bugün yeni bir dünya kurmak, gençler, insanlar arasında yeni iletişim kapıları kurmak, insan ilişkilerini onarmaktır. Macaristan'da Abdurahman Paşa'nın mezarına 'kahraman bir düşmandı' yazmışlardı. Saygı duyuyorlardı. Orası şehitliğimizin en iyi bakıldığı ülkeydi. Macaristan'da Türk şehitliğinde tören bitmişti. Tören alayının komutanı bana yaklaşıp 'buradaki saygıda herhangi bir eksikliğimiz var mı?' diye sormuştu.
Endülüs Emevileri de Avrupa, İspanya tarafında yer aldılar. O cani de bunu yazmış zaten. Avrupa'da hıristiyan olmayan varlık olarak onların kimliği açısından baktığımızda en büyük temas eden, uzun yıllar ortak tarih oluşturan, çatışmalar, orada yaşama şeklince onlar burada Türk ve İslam özdeşliği görüyorlar. Osmanlı İmparatorluğu onlar için Türk İmparatorluğu'dur dolayısıyla Avrupa'nın İslam'la tanışması Osmanlı üzerinden gerçekleşmiştir. Osmanlı Avrupa devleti olma iddiasını en güçlü şekilde ayakta tutmuş bir devlet. İstanbul bir sembol, nihayetinde Osmanlı imparatorluğunun kendilerini '3. Roma imparatoru' olarak adlandırmaları, bu onlar için algılanması zor mesele.
Aşırı sağın gündeminde Türkiye ve Osmanlı olmasa bu sefer içeri dönecektir. Merkel Avrupa Birliği'nin lideri olarak görülür. Aşırı sağcılarda AB yoktur Alman İmparatorluğu vardır. Orada etno kültürel bir barikat kurmaya çalışıyorlar. Onun için Merkel hedeftir. Faşizm Avrupalı bir kavram. Oradan çıktı. Hitler meselesiyle herkesin popoler bir şekilde zihnine yerleşmiş bir şey. O zamana kadar herkesin kafasındaki soru iktidara meşru gelme yolu nedir. Hitler meşru yolla iktidara gelince dünya şunu düşündü, iktidardan meşru yolla gitmenin yolu nedir?
Bu aşırı sağcı tehdit Fransa'da ikinci parti, Hollanda'da ikinci partidir. İlk defa Alman siyasetçinin söylediği Nazi ırkçılarının olduğu bir parti meclise girmiştir. Le Pen, 'Euro Fransa için tehdittir, AB diye bir şey yoktur' demiştir. AB, demokratik değerleri yükseltmek, bir siyasi çoğulculuğu ortaya koymak bakımından son derece kıymetlidir. Fakat bizim böyle görmemiz yetmiyor. AB içerisinde uzun yıllardır bu uyarıları yapıyoruz. Özellikle Demokratlarda şöyle bir iyimserlik vardır, her krizi fırsata çevirdik, bunu da yapabiliriz, diye...
Faşistler diyor ki, 'Biz daha önce Moskova ardından Nazi Almanya'dan yönetildik, şimdi bu AB oldu' diyorlar. AB karar alıyor, ülkeler şu kadar mülteci alacak diyor. Bir ülke diyor ki, ben hiç alamam, kontenjan gönderme diyor. Brüksel sana yaptırım uygularım dediği zaman Moskova veya Hitler Almanyası'yla özdeşleştiriyor. Bütün bunlara baktığımızda bizim milli çıkarlarımız açısından demokrat, çoğulcu bir AB'nin devamı son derece gereklidir, bu haliyle değil elbette. AB Parlamentosu'nda aşırı sağ karşısında pozisyon kaybetmiş merkez sağ, merkez soldan politik arenaya selam göndermek için bunu Türkiye karşıtlığı üzerinden yapıyor.
Bu ırkçılar tutuyorlar göçmenlere karşı sınırlara tel örgü örerek ya da asker yerleştirerek Avrupa'nın dışında tutmaya çalışıyorlar. Fakat demokrat diyebileceğimiz kişilerin önerisi ne, onların da köprü kurdukları bir şey yok. Libya'ya, başka yerlere para verelim, göç dalgasının dışında tutalım. Bunu çözmediğiniz zaman Avrupa'yı fanusta tutacak haliniz yok.
Bu vahşi eylemler belli karar merkezi tarafındaN mı yönetilir, yoksa bir yerlerde olur da birileri bunu paranteze mi alır? Bu şekilde canice eylemi gerçekleştirecek kişinin kişilik analizini, karakter profiline baktığınızda o silahın üzerindeki mesajı yazacak kapasiteye sahip değil. Arkada çok net bir organizasyon var. Şu anda adı koyulabilecek bir durum yok. Çok daha kokteyl bir terör oluşumuyla karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum.
Biz bu sağduyu mesajını verirken, bu sağduyu mesajının etkisini kırmaya çalışıyorlar. O vahşi olaydan üzüntü duyup, camilerin yanına giderek, Müslüman komşularının yanına giderek, o insanların direncini kırmaya çalışan insanlar da var. Biz Hristiyan terör kelimesini kullanmayacağız. Yeni Zelanda Başbakanı, Başkan Trump kendisini arayıp 'sizin için ne yapalım' deyince 'Müslümanlar için daha çok sempati üretin' demiş.
Avrupa zihinsel ve kültürel olarak Müslüman sorununu aşamıyor. Geçmişte Musevi sorununu yaşamamıştı. Bunu aşacak bir kapasite ortaya koyamadı, kültürel olarak geri çekiliyor. Bu haliyle bakıldığında AB değil Avrupa Birleşik Devletleri. AB'ye değerlerini hatırlatmada ısrarcı olacağız. AB'nin bu haliyle yeni bir sayfa açmamız mümkün değil. Avrupa Parlamentosu'nda belki ilk cenaze töreni Helmut Kohl için yapılmıştı. Temsilen ben gittim. 'Köprüler inşa ettiği için bunu yaptık' deniliyor. Şimdi yüzlerce zihinsel duvarlar örülüyor. Yeni Berlin duvarlarının insanların zihninde çıktığını söylüyorum. Bunun en örülmüşü İslam, Türkiye, Erdoğan imgelerine karşı yapılıyor. "İslamofobik saldırılar en çok DAEŞ'e kazandırıyor"
Avrupa'da İslamofobik olayları DEAŞ gibi örgütlere yeni cazibe alanları çıkartmaktadır. Cumhurbaşkanımız, Macron İslamofobi'yi kullanırken kendisini yemek masasında uyarmıştı. En çok Fransa'da yapılmış çalışmalar asıl buradan kazandığını gösteriyor. DAEŞ açısından niye Cumhurbaşkanımız ve Türkiye hedeftir. DAEŞ'in yayın organlarından birisinde darbe girişimi hakkındaki görüşümüz nedir diye sorup 'iki batılın savaşıdır' dedi. Batılı ülke lideri DAEŞ'a karşı söz söylediğinde, DAEŞ bunu haçlı-hilal savaşına çevirebilir.