AKP Sözcüsü Ömer Çelik, İsveç'teki Kur'an yakma eylemiyle ilgili “Altyapısında Erdoğan ve Türkiye düşmanlığı var. İçeriden sabotaj var, Nazi eğilimi arttı, faşist gruplar kendilerini güncelliyor” dedi. Çelik, AKP Ordu milletvekili Şenel Yıldızın sözlerine ilişkin olarak da, "Asla doğru bulmadığımız bir ifade. Kendisi de özür dileyip bir açıklama yaptı. Böyle bir ifadeden üzüldük doğrusu” görüşünü ifade etti. Seçimin 14 Mayıs'ta yapılmasının kesinleştiğini belirten Çelik, "Bu kesinlikle erken seçim anlamına gelmez” mesajını verdi.
Ömer Çelik, canlı yayında CNN TÜRK Ankara Temsilcisi Dicle Canova'nın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Ömer Çelik'in konuşmasından satır başları şöyle:
Öteden beri Rusya'ya dönük olarak tehdide yönelmiş bir Avrupa var. Ama kendi içindeki tehdidi göremedi. Bu da aşırı sağ. Bunlar neye karşılar. Avrupa demokrasisine karşılar. AB'ye karşılar. Bunların refleksi tarihlerine baktığımızda 2. Dünya Savaşı'ndan önce Yahudileri hedef olarak gösteriyorlar, şimdi Müslümanları gösteriyorlar. AB'nin birlik içinde hareket etmesi gerektiğini gören ülkeler bu aşırı sağ gruplara çok fazla destek veriyorlar.
Cumhurbaşkanımız güçlü bir figür, onların düşman olduğu değerler açısından. Bunların hepsi Nazi aslında. Bu durum son derece tehlikeli. En tepede bir Erdoğan düşmanlığı var, onu kaldırdığınızda Türkiye, İslam göçmen düşmanlığı var. Aslında onu da kaldırdığınızda AB değerlerine karşılık var. Bunlar bildiğiniz faşistler.
Rusya Ukrayna savaşı ortaya çıktıktan sonra modern Avrupa değerleri değil, AB öncesi her bir ulus kendi değerleri üzerinden, yapıdan gitmek istiyorlar. Almanya'dan tutun Fransa'ya kadar merkez siyasetin bunlara karşı anlayışlı göstermesi, her seferinde aşırı sağı daha yükseltmiş oluyor.
İçeriden bir sabotaj var. İsveç ve aşırı sağ grupların güçlü olduğu yapılar var. İsveç Başbakanı diyor ki; bu eylemleri yapanlar bizim NATO'ya üye olmamızı engelliyor. Bunlar sizi engelliyorsa ve siz buna karşı bir şey yapamıyorsanız tabii ki bir zaaf söz konusu. ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mankeninin yakılmasını biz kabul etmeyiz’ dediler, ama bundan sonra bütün eylemleri ifade özgürlüğüne sokuyorlar.
Burası yargı sistemim böyle diyor. O zaman terörle mücadele yasasını değiştirin. Bu bir terör eylemidir. Cumhurbaşkanımıza karşı yapılan eylem tamamen terör eylemidir ve terör eylemi muamelesi görmelidir. İfade hürriyetini de yok eden bir durumdur bu. Kur'an-ı Kerim yakan alçakla bunu gazeteci finanse etmiştir. Ta 70'li yıllarda öncesinde bu göçmen meselesini faşistlerin nasıl kullanıldığını anlatan kitaplarında çok önemli kritikler vardır. Burada da Nazi geleneğinin güçlü olduğu yapılar var.
3'lü mekanizmayı biz istemedik, onlar bu duruma getirdiler. Masada ilerleme değil, gerileme var. Bu noktaya getiren İsveç'in kendisi oldu. İsveç verdiği hiçbir sözü tutamadı. Bu çerçevede o toplantının yapılmasının bir anlamı yok. Finlandiya bu konuda kendisini pozitif yönde ayrıştırmak istiyor. Onun için NATO ile konuşacak. Finlandiya ve İsveç iki ayrı bir ülke. Finlandiya terör konusunda doğru adımları attıktan sonra tabii ki İsveç'ten kendisini ayrıştırmış olur.
Bunlar bizim her seçim karşılaştığımız şeyler. Panik yapacağımız işler değil serçe parmağımızla yöneteceğimiz işler. NATO'dan Türkiye'yi çıkarmayı söyleyenlerin sözleri akıl tutulmasıdır. Söz konusu olamaz. Biz NATO'nun kurucu ülkelerindeniz. Bunların bunu konuşmaya hakkı yok. Konuştukları şey NATO'yu lav etmek olur. Türkiye'nin NATO üyeliğini sorgulamak aptallıktır.
Biz Suriye ile görüşme yaptığımızda da eksen kayması var dediler. Biz coğrafi konumumuz itibariyle bir Avrupa devletiyiz, aynı zamanda Akdeniz devletiyiz. Asya ve Afrika ile bağımız var. Bunlar yüksek perdeden Türkiye'nin bu politikasını sorgularlar. Ama Cumhurbaşkanımızla görüştüklerinle, Putin'le görüşmesinin ne kadar önemli olduğunu ifade ederler. Biz büyük bir geçmişe sahibiz, çoklu bir politika. Hem coğrafyamız hem kurduğumuz ilişkiler bunu ifade ediyor. Türkiye'nin arabuluculuğu sorgulanamaz. Batılı dostlarımızın şunu düşünmesi lazım. Türkiye bu ilişkileri kurarak Batıya sırt mı dönmüş. Hayır. Türkiye'nin kurduğu bu çok boyutlu ilişkiler gerçekten demokrasi, barış isteyenlerin yararınadır.
Biz bölgedeki devletlerin zarar görmesini istemiyoruz. Bugün gelinen noktada artık mesele Suriye meselesi olmaktan çıktı. Terör örgütleri oraya yerleşti. Türkiye Suriye'nin toprak bütünlüğünü gözeterek terör örgütünü orada görüyor. Türkiye terör örgütüne operasyonlar gerçekleştirerek Suriye'nin toprak bütünlüğünü korudu.
Şu anda Cumhurbaşkanımız kaybetsin diye 5-6 sene geriye giden şeyler var. Muhalefet paralel bir evrende yaşıyor. Tamam muhalefet partisidir ama bir şekilde muhalefette kalite olsun isterim. Biden çıkmış seçimler yoluyla muhalefetin kazanmasını desteklemeliyiz demiş. Muhalefet aslında ilkesel bir tavır koysa arkasından bunu söylemek zorunda kalmayacak. Türkiye'nin değerlerine saldırı milli bir meseledir. Buna ama, fakat olmaz. Bir senedir 6'lı masa toplantıları yapılıyor. Bu toplantılardan siyasi bir sonuç çıkmış mıdır?
Seçimin 14 Mayıs'ta yapılması artık kesinleşti. Bu kesinlikle erken seçim anlamına gelmez. Burada esas olan muhalefet Meclis'e önem verilmesi gerektiğini söylüyor. Tabii ki Meclis önemlidir. Türkiye Meclis'i dünyada önemli bir yere sahiptir. Tüm Meclis'ler savaş sonucu kurulmuştur fakat bizim Meclis'imiz savaşa komuta etmiştir. Türkiye demokratik tecrübeye sahip bir ülke. Cumhurbaşkanımız gerekli açıklamayı yaptı. 14 Mayıs'ı telaffuz ederek. Türkiye büyük bir olgunlukla bu seçimi gerçekleştirebilecek yetkiye sahip. En çok sandık güvenliği söyleniyor. Bütün siyasi partilerden temsilciler, vatandaşlar sandıkların başında olacak. Güvenlik sorunu yok. Kurallara uygun bir şekilde sandık başında görevini gerçekleştirenlere teşekkür ettik.
Burada enteresan bir şey vardır. Cumhurbaşkanımızın siyaset yapma biçimi CHP'yi dönüştürdü. Cumhurbaşkanımız CHP liderine Demokrat Parti’nin ilkesini söyletmiş oldu.
Her seçime giderken patronunuz millettir. Her seferinde bunu ifade edersiniz. Burada millete atıf yapmak. Kampanyamız güçlü bir şekilde hazırlanıyor. Bunlar Türkiye Yüzyılı şemsiyesi altında oluyor. Bizim beyannamemiz vardır. Manifestomuz çıkar ve kampanyamız olur. Ana sloganı Cumhurbaşkanımız açıkladığında göreceğiz. Cumhurbaşkanımızın mitinglerinde adım adım slogan ve kampanya açıklanacak.
Sinan Ateş cinayeti ile ilgili olarak, ‘torbacılara öldürttüğünüz Sinan Ateş cinayeti olarak’ diyor. Biz bunu şiddetli kınıyoruz. Burada bir cinayetten bahsediyoruz. Devletin adliyesi, emniyeti işbaşındadır. Dün de Kılıçdaroğlu birçok kişiyi tehdit etti. Böyle bir tehdit olmaz. Biz var olduğumuz sürece buna müsaade etmeyiz. Siyasi cinayetler sayfası açılmıştır diyor. Adliye ve Emniyet işini yapıyor, olay tüm boyutlarıyla ortaya çıkacak.
Asla doğru bulmadığımız bir ifade. Kendisi de özür dileyip bir açıklama yaptı. Böyle bir ifadeden üzüldük doğrusu.
Bizim seçim işleri başkanımızla, MHP seçim işleri başkanıyla gayet uyumlu bir çalışma yapılıyor. Bu bahsettiğiniz konu ile ilgili henüz bir gündem olmadı. Bu yenilenme ve tecrübeyi çok iyi koruyan bir partiyiz. Bir yandan bu siyasi birikimlerimizi aktarabilecek, taşıyabilecek arkadaşlarımızın korunması, aynı zamanda yeni enerjiler bu denge...Burada kurumsallaşmış mekanizmalarımız var. Anketlerle sorarız. Daha sonra bu listeler konuşulur. Bizim açımızdan neyin ne zaman yapılacağı açık bir takvimle ilerliyor.
Burada bütün demokrasiler açısında terör kırmızı çizgidir. Meclis'te katılma yolları açıkken böyle bir mekanizmanın terörle iç içe olmaması gerekir. Dağdakilerle Meclis'i tehdit eden, ‘Sırtımızı YPG'ye yaslıyoruz’ diyenler var. Bütün dünya ayağa kalktı, bütün Türkiye ayağa kalktı, Cumhurbaşkanımıza yönelik yapılan saldırıya. Biz bu partinin teröre öteden veren açıklamalarına karşı en güçlü tavırları koyduk. Ama terörle söylemleri devam etti. Bu da Türkiye'de bir hukuk var. Orada değerlendirilecek. Son zamanlarda birdenbire ne oldu. Bizim PKK ile alakamız yok. Bunu diyen kişi daha önce terörist liderinin heykelini dikeceğiz diyen kişi. Şimdi tutmuşsunuz TBMM'de siyasetin, demokrasinin açık olması gerektiğini ifade etmek yerine terör örgütlerinin sözcülerinden daha çok savunan üyeleriniz olmuş. Bir milletin buna göz yumması mümkün olabilir mi? Ortada bir durum var bakın. Diğer ülkelerdeki örnekler var. Oralarda partiler kurulmuş, daha sonra örgütler kurulmuştur. Bunların aday listeleri bile terör örgütü kurmuştur. Terör insanlık suçudur. Bütün bunlar da teröristlere sırtımızı yasladık diye açıklama yapacaksınız ondan sonra da demokrasi, hak ve hukuk diyeceksiniz. Böyle bir iki yüzlülük olamaz.
Muhtemelen bunlar adaylarını temmuzdan sonra açıklayacaklar. Ben hiç bu kadar apolitik bir siyaset süreci görmedim. Aslında bir sonraki toplantıyı istişare etmek için istişare yapıyorlar. Bu Cumhurbaşkanı adayı ne diyecek? Masa içerisinde Suriye politikasını destekleyen, karşı olan parti var. Bir senedir toplumun önüne konulan şey siyasi Trafik. Bir vizyon ortaya konulmuyor.
Hiç kimse buna güçlendirilmiş parlamenter sistem demesin. Bu herhangi bir sistem değil. Buradan açık söylüyorum. Böyle bir tablo hayata geçmeyecek ama böyle bir tablo söz konusu olsa Türkiye'de yaşanan vesayetten daha ağır bir durum ortaya çıkar. Türkiye'ye bir tuzak kurulmak istense ancak böyle bir ortamdan çıkar.
Bu siyaset değil. Bunların ortaya çıkardığı model, 6'lı masadaki herkesin kendi pozisyonunu korumak için millete ödetecekleri bir model. Bu model milleti yönetmeye yönelik değil 6'lı masayı yönetmeye yönelik bir model. Daha aday seçilmeden, "herhangi bir karar almayacaksın" demek o cumhurbaşkanına güvensizlik, etkisiz kılmaktır.
Sabah gelirken böyle bir konu geçiyor aklımda ama bu konu merak konusu olmaktan çıkmış. Artık bir önemi kalmadı. Bu mevcut adaylardan hepsini aşağıdan yukarı toplayın artık fark etmiyor. Karşımızda apolitik bir durum. Kılıçdaroğlu aday olursa bizim için hiç fark etmez.
Arzu ettiğimiz Meclis'ten geçmesidir. Geçerse referanduma gerek kalmayacaktır. Ama bizim önümüzde gelen taslaklarda ileriye dönük olarak kötü niyetli kullanabilecek, ya da geçmişte açtığı yaraları yeniden açabilecek bir takım ifade eksikleri söz konusu. Arkadaşlarımızın ürettiği yazımda son derece demokratik hukuki bir yazım. Türkiye'de başörtülü kızların okullara girmesi, bunlar iyi bir moda değil diye mi yapıldı, yoksa inançları yüzünden mi yasaklandı. O zaman yapılan şeyler vardı. Bir neslin hayatı başörtü örtükleri için hayatı karartıldı, gelecekleri çalındı.
Büyük bir çelişki içine düşerler. Yüce Meclis'in o hayatları karartılan genç insanların haklarını esasından tarihi sorumluluktan kaçmaması gerekir. Olmazsa da referandum var. Bu milletin önüne gittiğinde %90 oranında geçecek bir düzenlemedir. Siz ilkesel olarak buna karar verdikten sonra hala vesayetin kelime oyunlarında boğulacaksanız bu son derece kötü olur.
Meclis'e 1 hafta 10 gün içerisinde geliyor. Orada bir planlama var. Önemli olan burada bu siyasi iradenin ortaya çıkmasıydı. Vatandaşlarımız bununla ilgili ciddi sıkıntılar yaşadılar. Haftalarca onlar da üzüldüler. Bunu anlayışla karşılamalarını istirham ediyoruz. Onlarca yüzlerce konu var. Sonuçta siyasi irade tecelli etmiştir, bu mesele bu ayın sonu ya da önümüzdeki ayın başında çıkmış olur.
Yıllar içerisinde bu şekilde yumak haline geldiği zaman bir yandan bütçeyi zorlayan bir yanı var bir yandan da vatandaşın hakları var. Şunu sorabilirler haklı olarak. ‘Niye bu kadar uzun bir çalışma gerekiyor?’ Böyle bir adım attığınız zaman ileri ve geri olarak birçok düzenleme gerekiyor. Vatandaşlarımızın üzüntülerini biliyor. Bu dillendirildikten sonra her saniye bu kararla çalışarak geçmiştir.
Burada dünyanın çeşitli yerlerinde de bu düzenlemeler yapılıyor. Bunun amacı yeni bir sayfa açmak. Görülüyor ki; Belli bir zaman içerisinde bu başka bir soruna dönüştürülmüş, devlete getirmekten çok götürmeye başlamıştır.
En çok vatandaşa bakan iktidar biziz. Ben çoğu kere biliyorum bir düzenleme geldiğinde Cumhurbaşkanımızın, ‘Bu geçici bir rahatlık sağlar, daha sonra devlete ve millete yük getirir’ dediğini. Konut ile mesela adım atıyoruz. 1-2-3 sene evvel de atıyorduk. Bu yeni bir adım değil ki. Türkiye'yi uzun zamandır yönetme sorumluluğuna sahibiz. Türkiye'nin değerlerini bozacak bir iş bizden çıkmaz.
Bizler yöneticiler, milletvekili arkadaşlarımız bunların hepsi partimizin vereceği karar. Bunların bizlerin vereceği kararlar değil, biz de kolektif bir karar var.”