1 Kasım Genel Seçimleri’nde AKP’nin tek başına iktidar olması ve dört partili meclis tablosu ortaya çıkarken bir diğer sonuç da anket şirketlerinin büyük farklarla yanılmış olmasıydı. 2 Kasım’dan itibaren anket şirketleri ofislerinde toplantı yapıp hatayı nerede yaptıklarını aramaya başladı. TAREM Araştırma Koordinatörü Yunus Erduran, anket şirketlerinin hatayı nerede yaptıklarını ve nasıl düzelteceklerine dair düşüncelerini T24’e anlattı.
Başkanlık sistemine halkın desteğini araştıran anket şirketlerinin 1 Kasım Genel Seçimleri için yaptıkları tahminlerde büyük farklarla yanılmış olmasını toplumdaki dönüşümü görememeye bağlayan TAREM Araştırma Koordinatörü Yunus Erduran “Peki, neyi kaçırdık? Son 15 yılda AKP, Neoliberal-Osmanlıcı bir pozisyonda tarif edilir ya aslında yaptığı şey muhafazakar kitleleri neolibralizmle buluşturmaktır. AKP’nin Neoliberal İslamcılık veya Osmanlıcılık ekseninden tarif ettiği kitlesi, Türk toplumunun artık cebini düşünen, çıkarını bir numara olarak tarif eden bir sürü farklı kesiminin bir arada bulunmasıdır, üst şemsiyesidir. Şimdi bu değer dönüşümü son 15 yılda net bir şekilde insanları farklılaştıran şey oldu. O, çıkar birliği dediğimiz yüzde 50’nin, heterojen kitlenin büyük bir bölümü istikrar gibi bir kavramın takipçileri” diye konuştu.
Araştırmacı Yunus Erduran’ın sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:
Temelde, 1 Kasım Genel Seçim sonuçları ile anket şirketlerinin sonuçları arasında farkın bu kadar artmış olmasının, toplum taleplerinin sosyal bilimlerdeki en büyük sektörlerden birini olan anket şirketleri tarafından yakalanamamış olmasını neye bağlıyorsunuz?
Bir gün havaalanından gelirken taksiyi genç bir çocuk kullanıyordu. “Üniversitede okuyor mu?” diye merak ettim. “Üniversitede okuyorum” dedi. “Niye çalışıyorsun?” dedim. “Para lazım” dedi. Tam da seçim arifesiydi. Konu seçimlere geldi. AKP’ye oy verecekti. “Niye vereceksin?” diye sordum. Yolsuzluk meselesi gündemdeydi. “Öyle böyle ama bir de yolsuzluk var” diye ekledim. O kadar direk ve doğrudan hiç bir araştırmadaki tarife gerek kalmadan “Ben o pozisyonda olsam daha fazlasını çalarım abi” demişti. İnsanların aslında gerçek fikirlerini bir yerlerde birilerine söylediklerini düşünüyorum ben.
Bu ‘gerçek fikirler’i ortaya çıkarma yöntemlerini konuşmadan önce tam olarak anket şirketlerinin kaçırdığı neydi, biraz daha açar mısınız?
“Seçim sonuçlarını niye okuyamadık” üzerine konuşuyoruz. Bizi biz yapan şeylere sosyal bilimciler genelde değer diyor. Değerler araştırmaları belli aralıklarla yapılır. 60’ların sonlarından itibaren yapılmaya başlandı. 2000’lere kadar düzenli olarak yapıldı: Belli aralıklarla toplumun dinle ilişkisi, milliyetçilikle ilişkisi, parayla ilişkisi, maddiyatla ilişkisi, aklına ne geliyorsa. Peki, neyi kaçırdık? Son 15 yılda AKP, Neoliberal-Osmanlıcı bir pozisyonda tarif edilir ya aslında yaptığı şey muhafazakar kitleleri neolibralizmle buluşturmaktır. AKP’nin Neoliberal İslamcılık veya Osmanlıcılık ekseninden tarif ettiği kitlesi, Türk toplumunun artık cebini düşünen, çıkarını bir numara olarak tarif eden bir sürü farklı kesiminin bir arada bulunmasıdır, üst şemsiyesidir. Şimdi bu değer dönüşümü son 15 yılda net bir şekilde insanları farklılaştıran şey oldu. O, çıkar birliği dediğimiz yüzde 50’nin, heterojen kitlenin büyük bir bölümü istikrar gibi bir kavramın takipçileri.
Toplumun maddiyatla ilişkisini anlayabilmek adına, anket şirketleri son 15 yılda oluşan bu değer dönüşümünü neden araştırma sonuçlarına yansıtamadı?
Deneklerin anket şirketlerinin yanılttığı gibi bir tez de var. Bazı konularda “Para sizin için her şeyden önemli?” gibi soru sorulsa herkes “Hayır” der. Gerçekte anlattığı hikaye ile sosyal kabul görme eğiliminde anlattığı hikayeler farklılaşır. Fakirim demez kimse. çok zenginim de diyemez.
Kişinin sosyal kabul görme eğiliminde anlattığı hikaye ile ‘gerçek fikirler’i arasındaki farkı kapatmak için anket şirketleri nasıl davranmaları gerekiyor?
Araştırmacıyım diye gittiğinizde ya da gazeteci, insanlar pozisyon alırlar. Dile getirecekleri fikirler için kafalarında çalışmaya başlar ve size söyleceklerinden daha farklı şeyler söylerler. Artık araştırmacıların gerçek hayatın içinden gerçek cümleleri alabilecek yöntem değişikliklerine ihtiyacı var. Soru formu olmadan anketör olmadan bunu yapabilmeli. İnsanlar dertlerini kime ve nasıl anlatıyorlar? Üzerine daha fazla düşünmemiz lazım. İnsanların asıl dertlerini başka yerlerde farklı şekillerde anlatırken bizim onları kaçırdığımızı düşünmemiz gerekiyor.
Sosyal araştırmalarda işin bu kısmını yapması gereken gazeteciler değil mi?
Gazeteci toplumsal dönüşümleri ve dinamikleri anlıyabilir. ‘Burada enteresan birşey oluyor’ der ve ‘Toplumun diğer kesimlerini ne kadar ilgilendiriyor?’ diye sorup ilmeği çeker. Arkasından ne geleceğini merak eder. İyi gazetecilerle belli konuları ilmik olarak yakalarsın. O kadar iyi araştırmacılarla o ilmikleri araştırmaya çevirirsin. İyi akademisyenlerle bunları kavramsallaştırırsın. Üç farklı disiplinden konuşuyoruz. O seviyede sosyal politikalar tarif ediyorsun. Bu üçünün de ana motivasyonu merak bence. Dolayısyla gösterdiğin refleks seni mesleki olarak farklılaştırıyor.
Bugünkü gazetecilik bu görevini yerine getiriyor mu?
Ben gazetecilerin çok iyi gazeteciler olduğu zamanlardan çok uzak olduğumuzu düşünüyorum. Ben şunu iddia ediyorum, meraklı olma durumunda her meslekte kalite kaybı yaşıyoruz. Merakta durabildikçe sonsuza kadar yöntem tartışmasını yapabiliriz. Bu yöntemleri pratik hayatta araştırmacıların ve gazetecilerin özellikle deneyerek sahada geliştireceklerini bulacaklarına dair bir inancım var.
Anket şirketlerinin gelir kaynakları neler? Sektörde bir sıkıntı yarattı mı?
Partiler bir gelir kaynağı. Sonuçta araştırma yapmak bir finans istiyor ve o finansörler de partiler. Şimdi baktıkları şeylerden bir tanesi özellikle bu konjektörde tüketici davranışlarında belli bir sakıncaya sebep olup olmadığı.
Partilerin müşteri olması araştırmaya üretilen bilgiye ne kadar tesir ediyor?
Partiler müşteri olunca araştırmanın pis bir boyutu ortaya çıkıyor. Müşterinizin istediği sonuçları verme eğilimindeki baskınlık ya da tam tersi hoşa gitmeyecek sonuçları iyi araştırmamak gibi araştırmacıların kendi subjectif durumlar devreye giriyor. ‘Koskoca başbakanı’ karşına alıp “Siz 5 puan kaybettiniz” demek çok kolay değil. Birçok şirkette böyle. Yandaş diye tarif edebileceğimiz şirketler sonuçları pozitif gösterme eğilimindeydiler. Aynı şey CHP’ye yakın şirketlerde de var. 20 şirket varsa 5’i hariç manipülasyon doğrultusunda hareket ettikleri sonucuna varıyoruz. O beş şirket de maalesef kendi içinde muhafazakar bakış açılarına sahip. Araştırma yöntemlerinde, örnekleme yapılarında ve politik konjektüre dair duruşlarında öyleler. Çünkü öyle bir kutuplaştı ki Türkiye nerede durursanız ne söylerseniz o sizin bire bir iş yapabilme kapasitenizin büyümesini etkiliyor.
Tüketici davranışlarını araştırmak kamuoyu araştırmaları yapan şirketleri nasıl etkiliyor?
Anket şirketleri, tüketim kültürünü tarif ve takip ettikleri için tüketimin olduğu yerlerde araştırmalar yapar. Bu da ülkenin makro verilerine bakıldığında ülkenin batısına doğru konumlanır. Hatta Ankara, İstanbul ve İzmir Türkiye’deki tüketimin yüzde 60’ını oluşturur. Onun için genelde 3 ilde anket yapmak kapitalist sistemin anlamak üzerine önemli veriler verir. Bunun kamuoyu araştırmalarına da yansıyan bir arka planda bir bakış açısı olduğunu kabul etmek lazım.
Sonuçta anlaşılan doğuda daha az anket yapılıyor. Kürtçe ya da kişinin anadilinde anket yapılıyor mu?
Son 8-10 yılda Güneydoğu Anadolu bölgesindeki görüşmeler için Kürtçe’ye gerek yok deyip daha pratik bir çözüm buldular: “Hem Kürtçe hem Türkçe bilen anketörler kullanalım, soru formu Türkçe olsun ama o soruları Kürtçe soralım.” Araştırma şirketleri için kontrolsüz bir alan. Çünkü Türkçe uygulanan soru formunda soruların nasıl sorulması gerektiğini anlatan yönergeler yazıyorum. Sonuçta yönlendirme olmasın diye bunu yapıyorum. Bu kısmı Kürtçe sohbet yapan arkadaşa bırakmış oluyorum.
Araştırma şirketlerinin finansörleri partiler olmasaydı nasıl olurdu? Kendimizi anlama kapasitemiz gelişir mi?
Araştırma şirketleri STK olsa ve finansmanı başka türlü olsa, araştırma yöntemlerini denemek ve geliştirmek konusunda daha özgür olurlar. Örnekleme seçimleri yapılan teknik analizler konusunda daha özgür olurlar ve bir tane araştırmacı için dip dalgayı yakalamak özgür ve hareket kabiliyeti olmasından geçer. Esas bunun becerisini kurabilirlerdi. Anket şirketleri orta yolcu oluyorlar.
Peki seçmen oyunu verirken meclisi düşünüyor mu? Anket şirketlerini referans alarak hayal ettiği meclis dağılımına göre oy verdiği oluyor mu? Mesala “HDP mecliste olmalı” diye düşünüp ona göre oy verenler sayısı fazla mı?
Hayır. Türkiye’de insanlar soyut düşünebilme kapasiteleri gelişkin değil. “Hayaliniz nedir, vizyonunuz nedir?” tarzı sorulara hemen hemen yüzde 70’e yakın cevap gelmez. Geri kalanı da cevap vermiş olmak için cevap verir. Dolaylı sorular sorulduğunda komşusunun renkliliği üzerine tahammül edemeyen bir toplumun meclis temsiliyeti üzerine düşünmesini beklemek biraz fazla iyimserlik olur. Bir diğer şey de siyasete ilgi genelde Türkiye’de parlamento seviyesine taşınmaz.
İki siyaset tarzı var gibi geliyor. İlkeli siyaset ve manevra siyaseti diyebilirim. Anket araştırmacılığının manevra siyasetine ve ilkeli siyasete nasıl bir etkisi oluyor?
AKP kendisinden olmayan kitleyi de anlamaya çalışıyor. Mesala AKP, aydınlar üzerinden “Ben, Türkiyeyi daha iyi anlarım, farklı siyasetler üretebilirim” demedi. Bu aydınlar belli bir kitle üzerinde söz sahibi. Dolayısıyla “Kendi politikamın bu aydınların politikaları ile benzer cümleler kurarak etki alanımı genişletirim” diye düşündüğü için iktidarının ilk döneminde belli sol ve liberal kesimlerden bir sürü akademisyen, aydın dediğimiz insanlarla iş birlikleri yaptı. Bu da AKP’ye bir manevra alanı tarif ettiği bilinen bir gerçek. Burada araştırmayı kullanması bir manevra siyaseti olarak tarif edilebilir. Bir diğerini anlama çabasıdır, araştırma. Diğer şirketleri muhalefetin ve diğer seçmenin ne yönde hareket ettiğine bakıyor. Ayrıca Ankara katliamından sonra Davutoğlu “Oylarımızda yükseliş var” dedi. Bunu nasıl bir siyaset yapma aracı olarak kullandığına dair çok ciddi bir söylem.
İlkeli siyaset yapmak için nasıl kullanılıyor?
Nazan Üstündağ ve Erdem Yörük’ün 2011 seçimlerinde ne olduğunu anlamaya yönelik, HDP’nin konumlanmasına dair bir çalışma vardı. Tez de şu: “Biz batıdaki Kürtler’e ulaşamıyoruz.” Özellikle HDP’nin ilk ulaşabildiği orta üst sınıf solcular ve Kürt erkekleri. AKP’ye oy veren Kürt yoksul kadınlar üzerine uzun uzun stratejiler kurmuş bir çalışmaydı. Bu çalışma çok tartışılmadı. Özellikle siyaset yapıcılar tarafından özellikle çok kolay girdi olarak kullanılacak. HDP’nin kendisini çok daha iyi anlatmasını sebep olacaktı.
Baraj kalkarsa toplumun taleplerini anlamaya çalışan, sorunları gün yüzüne çıkarmaya çalışan anket soruları değişir mi?
Barajın araştırma üzerinde etkisi var. Çünkü barajı geçen ya da anlamlı sonuçlar üreten partilere odaklanılıyor. Baraj söz konusu olmadığında onlarca partinin her birinin rahatlıkla konuşma fırsatı olacak. Anti-demokratik bulmamızın sebebi siyasetten önce bizim demokratik teamüllerimizi tıkaması, toplamda hoşgörüsüzlüğü artırması. Çünkü en başta seni görünmez kılıyor.
Baraj kalkarsa örneklem değişir mi?
Değişmesi değil genişlemesi beklenir. Toplumun daha kılcal damarlarındaki dönüşümlerine dair hiçbir araştırma şirketi örneklem düşünmez. Daha renkli bir yapıyı temsil etmeniz gerekeceği için daha yüksek oranda o yapıyı temsil edecek örneklemlere gitmeniz gerekir.