Fundanur Öztürk
'Anadolu'nun Venedik'i' diye tabir edilen Eskişehir'de AKP ve CHP yıllardır sıkı bir rekabet halinde. 7 Haziran seçim sonuçlarına göre AKP'den 4 puan önde olan CHP, 1 Kasım seçimlerinde AKP'ye 5 puan farkla kaybetti. 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde her iki parti de şehirden üçer milletvekili çıkardı. Konuştuğum yerel gazeteciler, bu seçimde İYİ Parti'nin de bir milletvekili çıkarabileceğine dair emarelerin güçlü olduğunu söylüyor.
Eskişehir halkı yerel seçimlerde ise tercihini 19 yıldır CHP'li Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'den yana kullanıyor.
Kentin tarihi mekanlarından Atlı Han'da esnaf Çetin Bakır ile konuşuyorum. Bakır'a göre, ekonomik kriz Atlı Han esnafının işlerini çok olumsuz etkilememiş, çünkü özellikle Odunpazarı'na gelen yerli turist sayısı giderek artıyormuş.
Bakır, bunun nedenini Büyükerşen'in 'Eskişehir'i bir turizm kenti haline getirmesi' olarak açıklıyor. Bu nedenle yıllardır genel seçimlerde AKP'yi desteklemesine rağmen, yerel seçimlerde Büyükerşen'e oy verdiğini söylüyor.
24 Haziran'da ise bu kez AKP'ye oy vermeyeceğini, cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'a oy vermekle yetineceğini söylüyor. Kabinedeki bakanları eleştiren Bakır, özellikle sağlık ve eğitim alanında yanlış politikaların uygulandığını düşünüyor.
Ankara'dan Eskişehir'e Odunpazarı evlerini gezmeye gelen emekli Gani Kaplan ise, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İnce'ye oy vereceğini ancak parlamento seçimleri için henüz karar vermediğini söylüyor. Kaplan CHP'nin milletvekili aday listesini, 'büyükşehirlerde İYİ Parti'ye ve HDP'ye milletvekili çıkarabilmeleri için alan açacak bir liste' olarak değerlendiriyor. Bu durum kendisini parlamento seçimlerinde hangi partiye oy vereceğine dair kararsızlığa itmiş görünüyor. Öte yandan, bir emekli olarak ekonominin gidişatından ve 'üretim ülkesi' olamamaktan şikayet ediyor:
"Dünyanın her yerinde ülkelerin yarattığı bazı değerler, markalar vardır. Bizde ise Cumhuriyetin yarattığı bu değerler, örneğin Sümerbank ve şeker fabrikaları bir bir satıldı. Yani kim gelirse gelsin, üretim ülkesi olma özelliğimizi kaybettiğimiz için en az üç yıl ekonomik sıkıntılarla boğuşacağız."
AKP mitingine katılanların hem 24 Haziran'da Erdoğan'ın kazanacağına hem de Eskişehir Belediyesi'ni AKP'nin kazanacağına dair inancı tam. Aşırı sıcağa rağmen aileler mitinge çocuklarıyla birlikte gelmiş. Sık sık çocuklarına sahnedeki Erdoğan'ı göstermek için birbiriyle itişen ebeveynlere rastlıyorum. Kime sorduysam üç aşağı beş yukarı aynı yanıtı alıyorum: Eski Türkiye'de hizmet yoktu, AKP ülkeye hizmet getirdi.
Ev hanımı Yeliz Bostan, Erdoğan için "Türkiye'nin kurtuluşu oldu" diyor. Bostan'a göre, ekonominin gidişatından rahatsız olduğunu belirten seçmenler 'taraflı' davranıyor:
"Ekonomi sıkıntılıysa neden herkesin evinde çifter araba var? Neden herkes dışarlarda yemek yiyor, herkes deli gibi para harcıyor? 15 Temmuz'da yapamadıklarını bu yorumlarla yapmaya çalışıyorlar."
"Önceden her şey ateş pahasıydı, bir uçağa binip seyahat edemiyordunuz. Eşimin 3 bin 500 lira emekli maaşıyla eskisinden daha rahat yaşıyoruz. Gayet rahat geçiniyoruz. Bu mu geçim sıkıntısı? Ben paşalar gibi yiyip içip geziyorum."
Konuştuğum kadınların çoğu, AKP iktidarından sonra başörtülü kadınlar olarak daha özgür bir Türkiye'de yaşadıklarını söylüyor. Bostan, "Benim kızım başörtülü olmayı tercih etti, ben açık bir anneyim. Artık herkes istediği gibi giyinip özgürce gezebiliyor" diyor.
Ev hanımı Meral Akduman da Erdoğan'ı destekliyor oluşunu benzer bir sebeple açıklıyor:
"Geçen sene tramvay durağında beklerken, bir bayan yanıma geldi ve 'Hep sizin gibiler yüzünden iltica hortladı' dedi. Neden? Ben böyle giyiniyorum diye. Aslında çarşaf da giymek istiyorum ama çoğu zaman çekiniyorum. Ama artık özgürüz. Tayyip Bey sayesinde şu an ben bu şekilde giyinebiliyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve 16 yıllık AKP iktidarını destekleyen seçmenlerin hemen hepsinde aynı refleks karşımıza çıkıyor: AKP iktidarı öncesi ve sonrasındaki Türkiye arasında kıyas yapmak. AKP öncesindeki hükümetlere getirilen eleştiriler, 24 Haziran'a dair tercihlerinde de temel gerekçelerini oluşturuyor.
50 yaşındaki Mesut Turhan da, AKP hükümetine kadar çoğu hükümetin görev süresini bile tamamlayamadan 'devrildiğini' söylüyor.
"Ekonomi niçin kötüymüş? Dolar isterse 30 lira olsun. Ben şimdi çıksam kendime göre bir iş bulurum. 2000 yılında insanlar maaştan vazgeçmiş, sadece sigortalı olmaya 'tamam' der hale gelmişti. Evde çoluk çocuk var, hasta olursak bari en azından sigortalı olalım diye."
Muhalefet partilerinin kendisini neden ikna edemediğini sorduğum Turhan, 'yapılan iyi şeyleri yıkmak istiyorlar' diyor:
"Başka bir partinin bana kendini kanıtlayabilmesi için ilk önce Erdoğan'ın yaptıklarına onay vermesi, sonra da onun üzerine çıkması gerekiyor. Ama bunlar daha yapılan iyi şeyleri eleştirip duruyorlar. Havaalanına, yollara, köprülere karşılar."
Türk Lirası'nın dolar karşısında değer kaybetmesi ve dış borcun artması ise rastladığım çoğu AKP seçmeninde 'dış ülkelerin' etkisi olarak okunuyor. Songül Katırcı da bu şekilde düşünen seçmenlerden biri. Katırcı, 'Ekonomideki gidişat hükümetimizle ilgili değil, dış güçlerle ilgili' diyor:
"Hem hayat pahalı da olsa millet lüksünden vazgeçmiyor. AVM'ler dolup taşıyor, lüks arabalar, lüks evler her yerde. Fakirlere, dullara ve yaşlılara da zaten maaş veriliyor. Bir de seçimi kazandıktan sonra daha mükemmel olacak."
Katırcı, Eskişehir'e 22 yıl önce geldiğinde çocuğunu hastanede muayene ettirebilmek için çile çektiğini savunuyor: "Şimdi internetten randevumu alıyorum, hastaneye de saatinde gidip beklemeden muayene oluyorum. Eskiden böyle miydi?"
Eskişehir oto sanayiciler sitesinde dükkanların sıra sıra dizildiği sokak, bayram öncesi olması gerekenden daha boş geliyor gözüme. İşlerin 'tıkırında' olduğunu söyleyen esnafla, 'kan ağlıyoruz' diyen esnaf aynı sokakta yan yana dükkanlarda çalışıyor. Sokağın tamamında karşıma çıkan tablo benzer: Ekonominin durumuna dair derin bir fikir ayrılığı var.
Soy ismini vermek istemeyen esnaf Fatih ve müşterisi Vedat Beyhatın da benzer bir fikir ayrılığı içerisinde hararetli bir tartışmaya giriyor.
Fatih, "Meyve veren hükümeti taşlarlar" diyerek, dolardaki artış dahil piyasada kötüye giden hiçbir şeyin olmadığını savunuyor. Beyhatın ise Türkiye'nin 'üretim ülkesi' olma vasfını giderek yitirdiğini söylüyor ve dolardaki artıştan etkilenmemenin 'imkansız' olduğunu söylüyor.
Fatih ve Beyhatın'ın tek fikir ayrılığı ekonomi değil. Konu Cem Uzan'ın seneler önceki mazot fiyatı vaadinden açıldığı vakit, Fatih, "Mesela Uzan'a oy verirdim. Koskoca Amerika'yı dolandırmış adam sonuçta" diyor.
"Oysa ki ben ülkeyi Atatürk gibi dürüstçe yönetecek adama oy veririm" diye yanıtlıyor Beyhatın. AKP hükümetini hiçbir zaman desteklemediğini şöyle anlatıyor:
"Hükümetten çocuk istismarına karşı cezaların artırılmasını istiyoruz, bir türlü yapılmıyor. Hayvan haklarıyla ilgili beklediğim yasalar da çıkmıyor. İlkokulda okuyan çocuğuma ilk önce öğretilmesi gereken onur, şeref, haysiyet yerine, zorunlu din dersleriyle baskı uyguluyorlar."
"Eskiden hastanelerde muayene parası alınıyor muydu? Şimdi hastanelerde sekiz lira, aile hekimlerinde 4 lira kesiliyor. Aslında paramızla muayene oluyoruz artık."