AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay, ABD Başkanı Donald Trump'ın da "Kesinlikle ölmüşe benziyor" dediği Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı ile ilgili sorularını yanıtladı. Kaşıkçı için "Korktuğu, fazlasıyla başına gelmiş oldu" diyen Aktay, ortada bir cinayet olduğunu ve bu cinayeti kimin işlemiş olduğunun tespitinin takipçisi olacaklarını söyledi.
Yasin Aktay, Cemal Kaşıkçı'nın sadece İstanbul'dakiler değil, yurt dışındaki tüm Suudi Arabistan vatandaşlarının güvenlikleri konusunda endişeli olduğunu söyledi.
Aktay, bununla birlikte Kaşıkçı'nın kendisine "Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilişkinin iyi olmasından dolayı, Türkiye'de bir şey yapamazlar" dediğini açıkladı.
Kaşıkçı'nın öldürüldüğü anın ses kaydının bulunduğundan emin olmadığını belirten Aktay, "Bahsedilen kaydı dinlemedim" dedi.
Aktay'ın, ABD Başkanı Donald Trump'ın, "Cemal Kaşıkçı, kontrol dışı unsurlar tarafından öldürülmüş olabilir" görüşüyle ilgili yorumu ise "15 kişinin bir araya gelip böyle bir organizasyonu Konsolosluk gibi resmi bir yerde yapması ancak yüksek bir mercinin onayını gerektirir" oldu.
Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim'de kaybolmadan önce nişanlısı Hatice Cengiz'e "Bana bir şey olursa ara" dediği AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay'ın, BBC'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
BBC: Kaşıkçı size hiç korkularından bahsetti mi? Kaçırılmaktan ya da öldürülmekten korkuyor muydu?
Yasin Aktay: Doğrusu, onunla son görüştüğümde bana ifade ettiği asıl korkusu öldürülme korkusu değildi, kaçırılma korkusuydu, kaçırılıp Suudi Arabistan'a götürülme korkusuydu çünkü Suudi Arabistan'a bu şartlar altında gitmek, onun için ölmek gibi bir şeydi.
Yazmaktan, çizmekten, eleştirmekten, dünya hakkında özgürce yorumlar yapabilmekten (mahrum kalmak) onun için ölüm gibi bir şeydi. Ama, şu anda kendisine atfedilen, şu anda kendisiyle ilgili bahsedilen, medyada bahsedilmiş olan ölüm doğru bir ölümse, onun asla beklediği, böyle bir şey değildi. Kendi ülkesinin bu tarz bir cinayet işleyebileceğine, hele hele konsolosluk içerisinde böyle bir şey işleyebileceğine hiç ihtimal bile vermiyordu.
Buna rağmen yine de tutuklanır diye korkuyordu. Aslında kaçırılma bile değil, endişe ettiği şey tutuklanmaydı. Tutuklandıktan sonra bir şekilde ülkesine götürülme korkusu taşıyordu. Korktuğu, fazlasıyla başına gelmiş oldu. Hem tutuklandı hem de kendi konsolosluğu içerisinde öldürülmüş oldu.
BBC: Konsolosluk önünde bekleyen nişanlısı sizi telefonla aradığında ilk tepkiniz ne oldu?
Yasin Aktay: Ben o telefonu ilk aldığımda, sayın Cumhurbaşkanımızın o gün MYK toplantısı vardı, MYK toplantısı dolayısıyla ortalık kalabalıktı, benim de misafirlerim vardı ve Yeni Şafak'ta yayımlanacak olan bir sonraki yazımın son rötuşlarını yapıyordum, neredeyse bitirmiştim, göndermek üzereydim.
Bu arada misafirlerim vardı, misafirlerimle ilgileniyordum ve o esnada telefonu aldım. O telefon bilinmeyen bir numaraydı, telefonuma kayıtlı bir numara değildi. Ben açtım hemen telefonu. Endişeli, çok endişeli bir ses bana, "Yasin hocam, ben Hatice" dedi. Ben, "Hangi Hatice?" dedim. Kayıtlı olmadığı için sesi de tanıyamadım doğrusu. "Ben Hatice, yüksek lisans öğrencisi" dedi. Kendini bir şekilde tanıttı ve ben hemen tanıdım çünkü epey zamandır tanıdığım ve çok parlak bir öğrenci olduğunu bildiğim bizim Hatice.
Umman üzerine yazmış olduğu tezi, çok yakın bir zamanda kütüphanemde dikkatimi çekmiş, alıp biraz karıştırmıştım ve o öğrenciye takdirlerim biraz daha artmıştı çünkü böyle öğrenci az bulunur. Yüksek lisans tezi çok nadir bir alanda yapılmış, çok iyi bir tez ve kitap olarak da basılmış.
Kendini bir anda tanıtınca hemen anladım. "Ben Cemal Kaşıkçı'nın nişanlısıyım" dedi. Bunu söyleyince ben şaşırdım doğrusu, ilk defa duyduğum bir şeydi, nişanlanmış olduklarını bilmiyordum. "Peki, ne oldu?" dedim. "Cemal Bey konsolosluğa girdi, 5 saattir hala çıkamadı" dedi. Zaman algısı belli ki daha da artmıştı o zaman. Aslında, 3, 3,5 saattir girmişti, o 5 saat diye hatırladı. Ben dedim ki, "Ne oldu peki? Nasıl yardımcı olabilirim?" Dedi ki, "Girmeden önce bana, 'Bana bir şey olursa, içeride biraz uzun kalırsam ve umulmadık bir şey olursa Yasin Aktay'ı ara' dedi."
Ben o zaman işin ciddiyetini biraz daha anladım. Eğer o böyle bir şekilde tavsiyede bunun bana bir sorumluluk yüklüyor olduğunu hemen anladım. Peki, ne yapabilirim diye hızlı bir şekilde kafamdan geçirdim ve o anda birilerini aramam gerektiğini hemen düşündüm. "Biraz müsaade et, hemen ben bir iki yeri arayayım, ben sana dönerim. Sen orada bekle, hiçbir yere ayrılma" dedim.
Ortak tanıdığımız bazı Arap arkadaşları hemen aradım dedim ki, "Cemal Bey böyle bir işlem yapmak için, evlilik işlemlerini gerçekleştirmek için konsolosluğa girmiş. Uzun süredir çıkmamış, sizce ne anlama geliyor bu?" dedim. Bunu duyar duymaz telefondaki sesler o kadar endişelendiler ki... Ve kızdılar da. "Biz o kadar gitme dedik, neden gitti ki?" dediler. Demek ki bu fikri daha önce birilerine açmış, "Konsolosluğa gitsem bir şey olur mu?" diye. Onlar da gitmemesini tavsiye etmişler. O da buna rağmen gitmiş oldu.
"Peki, ne yapmamız gerekiyor bu durumda?" dedim. "Seni işaret ettiğine göre, senin bir şeyler yapabileceğine inanıyor, sen neler yapabiliyorsan yap, kime haber verebiliyorsan, haber ver" dediler, ben de o anda yapmam gereken her şeyi yaptım. Bizim istihbaratı da, emniyet güçlerimizi de, sayın cumhurbaşkanımızın ofisini de hemen hızlı bir şekilde bilgilendirdim ve kısa bir süre içerisinde bütün makamlar olaydan haberdar oldular ve hemen gereken tedbirler alındı. Havaalanında kuş uçsa artık, tespit edilebilecek bir noktaya, en azından kontrol sistemleri hemen devreye sokulmuş oldu.
BBC: Türkiye henüz resmi olarak Cemal Kaşıkçı'nın konsoloslukta öldürüldüğü açıklamadı. Bu kanıtlanırsa, Türkiye'nin tavrı ne olacak?
Yasin Aktay: Doğrusu eğer bu olay kanıtlanırsa, zaten bu olay artık Türkiye ile Suudi Arabistan arasında bir mesele olmaktan da çıkıp bütün dünyanın meselesi haline gelmiş olur, uluslararası bir sorun haline gelmiş olur. Tabii ki Türkiye, kendi egemenlik haklarının çiğnenmiş olmasından doğan, sorumluluklarını ve haklarını talep edecektir. Sorumluluklarını da yerine getirecektir çünkü netice itibariyle kendi topraklarında işlenmiş bir suç olmuş olacak.
Bir suç var ve elbette ki bu suçun sorumlularının cezalandırılmasının birinci dereceden takipçisi olacaktır ve bu suç nereye varırsa varsın, suçun arkasında kim olursa olsun, suçu işleyen kişilerin niteliklerine bakıldığı zaman, bu suçu işleyebilecek efsafa sahip olmadıkları çok açık.
Özel devlet uçağını kullanarak gelen devlet görevlileri bunlar. Bu devlet görevlilerin arkasında kimin olduğunu elbette ki soracağız. Bu sorulacaktır, mahkemelerde de sorulacaktır, bunu uluslararası kamuoyu da soracaktır.
Şu aşamada kimseyi suçlamıyor olmamız, bu olaydaki olağan şüphelilerin masum olduğunu düşünüyor, onları aklıyor olduğumuz anlamına gelmiyor. Bu işte olağan bir şüpheli var şu anda. Bu işin oluşumunda olağan şüpheli, bu 15 kişinin tabi olduğu birimler. Kimlere tabilerse onlar takip edilecektir.
İncelemenin tamamlanmasından önce bu konuda bir karar vermek doğru değil. Ama karar vermiyor olmak, peşinen tersi bir karar veriyor olduğumuz anlamına da gelmiyor. Yani, bu işte şu aşamada kimseyi suçlamıyor olduğumuzu söylemek, bu işte birilerinin masum olduğunu söylemek anlamına da gelmiyor. Netice itibariyle bu Suudi Arabistan'da devlete ait bir uçak.
Devletin görevlilerinin gelip yine devletin arazisinde yani konsoloslukta icra etmiş oldukları bir işlem, bir cinayetten bahsediyoruz. Bu cinayet bu şekilde tespit edildiği zaman, bu işin sorumluları her kimse biz bu sorumluların cezalarını bulması için elbetteki bütün zeminlerde bu işin davasını güdeceğiz. Bu işin davasını gütmek, bir ülkeyle düşman olmak anlamına gelmiyor. Biz adalet arıyoruz. Ortada bir cinayet var ve bu cinayeti kimin işlemiş olduğunun tespit edilmesinin takipçisi olacağız.