AKP kurmaylarından Genel Başkan Başdanışmanı Hüseyin Çelik, 7 Haziran seçiminde partilerinin oy kaybetmelerine yol açan nedenler arasında "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın miting meydanlarına inmesi ve başkanlık sisteminin de yer aldığını" söyledi. 13 yıllık AKP iktidarında çeşitli bakanlık görevlerini de icra eden Çelik, "17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının da halk nazarında AKP'ye olan bakış açısını değiştirdiğini" söyleyerek, "Biz hepimiz dünyada da ahirette de hesap vermek durumundayız. Bir yanlışın üzerine bile bile hiç kimsenin oturmaması gerekiyor. Geçmişten beri de hep şunu söyledik; ‘Arkadaş, adımız AK Parti ise biz çamurun üzerine oturamayız’" ifadelerini kullandı.
Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtlayan (19 Temmuz 2015) Hüseyin Çelik'in açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
- Koalisyon görüşmelerinin ilk turu bayram öncesinde tamamlandı. Hem MHP hem de HDP size ‘Koalisyonu öncelikle CHP ile kurmaya çalışın’ dedi. CHP şu an tek seçeneğiniz gibi duruyor. Nasıl görüyorsunuz gidişatı?
Şu anda CHP ile daha ileri bir noktadayız denebilir. Böyle bir şey gerçekleşirse bu 390 milletvekili eder ve yüzde 66’lık bir çoğunluğa dayanır. Bence iyi bir koalisyon protokolüyle bu iş yürüyebilir. Doğrusunu isterseniz MYK ve MKYK’da bu konular konuşulurken, tabanımızdan AK Parti-MHP’nin daha iyi olabileceği yönünde bazı sinyaller gelse de, ben şahsen AK Parti-CHP koalisyonunun hep daha sürdürülebilir olacağını düşünenlerdenim. Gerekçem de şudur; tabanı birbirine yakın siyasi partilerin anlaşması çok daha zordur. Aynı sektörde çalışan iki tüccar, hele hele de işyerleri yan yana ise, birbirlerine rakip olurlar. Ama biri tekstilci biri gıdacıysa aynı sıkıntılar yaşanmayabilir. Ben hatta arkadaşlara espri yoluyla dedim ki ‘Aynı kıza âşık olan iki genç birbirini harap eder’. Nitekim bunun örneklerini de bizzat yaşadık. DYP-ANAP koalisyonunu, biliyorsunuz çok kısa sürdü, bir nisan yağmuru gibi geldi geçti. Ama DYP ve SHP koalisyonu bazı sıkıntılara rağmen yürüdü. Bunu koalisyonlar çok iyidir anlamında söylemiyorum. Mümkün olsa tek parti hükümetinin ben yine Türkiye’nin derdine deva olacağını düşünüyorum.
- Ama şu noktada koalisyondan umutsuz değilsiniz...
Gelin ata binmiş, ya nasip ya kısmet demiş. Koalisyon protokolü hazırlanıp, hükümet kurulup işbaşı yapmadıkça bu işte bir ihtiyat payının olması gerekiyor. Ben açıkçası ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyim.
- Önünüze gelen kamuoyu araştırmalarına göre 7 Haziran’dan sonraki süreçte Ak Parti’nin yüzde 44-45 bandına çıktığı söyleniyor. Bunlar doğru rakamlar mı?
Doğru. Biz bir kere kendimizi kandırmayız, halkı hiç kandırmayız. Biz bugüne kadar yaptığımız anketleri hiç boyamadık. Ben 5 yıl tanıtım medya başkanlığı yaptım, anketler evvel emirde bana gelirdi. ‘Şu anketi hafif bize kırın’ demek kendimizi kandırmak anlamına gelir. Geçmişte bazı liderlerin aleyhlerinde olan kamuoyu araştırmalarına çok kızdıklarının bizzat şahidiyim.
- Tayyip Bey kızmaz mı?
Hayır, niçin kızsın. Tayyip Bey, kamuoyunun sesine kulak tıkasaydı bugünlere gelebilir miydi? Esasen günün ortasında gözünü kapatan sadece kendisine gece yapar, gün ışımaya devam eder. Sonuçlar geliyor biz MYK’da yansıtıyoruz ekrana, Tayyip Bey zamanında da Ahmet Bey zamanında da. Arkadaş şu ilde kötüyüz. Tabii niye kötüyüz diye hayıflanıyorsunuz ama bu sonuç niye böyle çıktı demek aynaya kızmak gibi bir şey. Saçın başın karışıksa sen niye aynaya kızıyorsun? Kendine kız, onu düzelt. Bu açıdan yapılacak bir seçimin ben bize avantaj getireceğine inanıyorum. Diyelim ki bariz bazı hatalar var...
- Nedir AK Parti’nin son seçimde ortaya çıkan bariz hataları?
Listelerimizde isabetsizlikten söz edilen yerler var. Mesela biz listelerimizi gözden geçirebiliriz. Bu önemli faktörlerden biridir. Bazı teşkilatlarımızda bir rehavet de olabildi. Üç dönem kuralı bana göre yanlıştı ve bunu hep söyledim. İsmet Paşa mecliste 50 yıl kaldı. Churchill 52 yıl kaldı. Bu bir tecrübe birikimidir, kurumsal hafızadır. Bu kural başta 2001’de tüzüğe konulurken de ben buna karşı çıkanlardandım. Bu seleksiyon zaten kendi içinde oluyor. Nitekim bizim 3 dönemde 1031 milletvekilliği pozisyonumuz var, son olarak 3 döneme kalan 68 kişi idi. Tabii şartlar içinde olsa bu 68’in muhtemelen 38’i de elenecekti. Ama bu 30 kişi partinin adeta taşıyıcı kolonlarıdır.
- 3 dönem kuralı da AK Parti’ye son seçimde puan kaybettirdi mi sizce?
E tabii ki. Başkanlık sistemini de bizim AK Partili taban bile doğru düzgün anlamadı. Dolayısıyla oradan istediğimizi bulamadık. Hatta yapılan algı operasyonu ile bu bazı kaygılara bile yol açtı. Artı bazı sözler çok kötü şekilde çarpıtıldı.
- Neyi kastediyorsunuz?
Mesela Sayın Cumhurbaşkanı 7 Ekim 2014’te Gaziantep Islahiye’de yaptığı konuşmada ‘Kobani düştü düşüyor’ dedi. Bunu Sayın Cumhurbaşkanı’nın memnuniyeti, temennisi olarak Kürt vatandaşlarımıza yansıttılar. Bu çok alçakça bir çarpıtmaydı. Onun öncesinde ve sonrasında Sayın Cumhurbaşkanı’nın ne söylediği ortadadır: ‘Havadan bombalamak suretiyle bu sorunlar çözülmez. İşte IŞİD terör örgütü çıktı. Bu Suriye’de güç buldu. Bunlar İslam adına Allah-ü ekber diyerek, Allah-ü ekber diyenleri öldürüyorlar. Müslüman müslümanı bu şekilde öldürebilir mi? Müslümanın müslümana kanı, canı, malı, ırzı haramdır. Kardeşlerim şunu çok iyi bilmemiz lazım. Sadece havadan bombalamak suretiyle bu terörü sona erdiremezsiniz. Aylar geçti herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü düşüyor. Uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. O bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Suriye’de ve Irak’ta ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım.’ Görüldüğü gibi Sayın Cumhurbaşkanı teessüfünü dile getiriyor, hayıflanıyor. Bunu Kobani Kürtlerine düşmanlık olarak yansıttılar.
- Sanıyorum HDP yanında hizalanan Kürtlerin tek meselesi o konuşma değildi. O dönemin psikolojisi iktidarın genel olarak Kobani direnişine karşı bir tavır aldığı görüntüsü vardı. Seçimde bir etkisi olduysa....
AK Parti’nin yüzde 4.5 oy oranı HDP’ye gitti. Bu, yüzde 9 demek.
- Bu kadar büyük bir kayma sadece bir cümlenin manipülasyonu yüzünden olabilir mi? Yoksa Türk milliyetçisi kesimleri mutlu kılacak tonda bir seçim kampanyası yürütmenizden mi?
Ben bir örnek olsun diye bunu söyledim. Netice itibariyle sizin ne dediğinizden ziyade, karşı tarafın sizi nasıl anladığı daha önemli. Çözüm süreci AK Parti’nin iradesiyle başlamış bir süreçtir. Biz 2005’te Sayın Erdoğan’la birlikte Diyarbakır’a gittik, orada ‘Kürt meselesi benim meselemdir’ dedi. Biz Kürt meselesiyle ilgili hangi adımı attıysak PKK ve onun uzantısı olan partiler ve STK’lar ‘Bakın biz vuruyoruz, can alıyoruz, kan döküyoruz, bunun karşılığında da kıymık kıymık taviz koparıyoruz, biz olmazsak bu haklar verilmez’ gibi bir propaganda yaptılar. 90’lı yıllarda bölgede devlet yargısız infaz yapıyordu, köy boşaltıyordu, gözaltında insanlar kayboluyordu, işkence hayatın normali haline gelmişti. JİTEM korkusu vardı. Şimdi JİTEM’in yerini PKK aldı. PKK vatandaşı tehdit ediyor, haraç alıyor. Mesela bu seçimde Van’da AK Parti’nin 600 müşahidi PKK tarafından tehdit edildi. İnsanlar can korkusuyla geldiler ‘Biz müşahitlik yapamayacağız’ dediler. Bir, kendi iradesiyle oyunu gidip HDP’ye veren vatandaş var. Apo’yu lider olarak gören, gönüllü olarak gidip oy veren insanlar var. Ama bir de ciddi tehdit ve şantajla insanlar sindirildi. Ha bizim bazı arkadaşlarımızın yanlış söylemleri olabilir mi? Olabilir. Biz hatadan beri falan da değiliz. Ama algı operasyonları yapıldı. Bazı aday tercihlerimizde yanlışlar olmuş olabilir. Neden HDP İstanbul 3. bölgede 5 milletvekili çıkarsın?
- ‘Sayın Cumhurbaşkanı acaba kendi çerçevesi dışında siyasi alana müdahale mi ediyor’ sorusunun en net vücut bulduğu nokta seçim kampanyası sırasında AK Parti için meydanlara çıkmasıydı. Cumhurbaşkanlığının tarafsızlığı konusunda çarpık bir görüntü verilmedi mi?
Sayın Cumhurbaşkanı yetkisini halktan alan bir kişi. Kimse Cumhurbaşkanı’na ‘Meydanlara inme, açılış yapma’ diyemez. Fakat o açılışların, o meydanlara inmenin AK Parti’ye oy isteme amacına yönelik olduğu algısı, bu propagandanın zemin bulması AK Parti’ye yaramamıştır. Bu zaten kamuoyu araştırmalarıyla ortaya çıkmış bir şey.
- Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun farkında mı?
Tabii ki farkındadır. Netice itibariyle bir anketi sadece bir-iki şirket yapsa örneklem iyi değil, tutarsızlık var derseniz. Ama bir, iki, üç, beş bunu ortaya koyuyorsa başka. Eğer muhalefetin bütün meselesi buysa bu zaten geride kaldı. Siz herkesin AK Partililiğinden şüphe edebilirsiniz de Sayın Tayyip Erdoğan’ın AK Partililiğinden şüphe etmezsiniz. Şu anda cumhurbaşkanıdır, yasal olarak tarafsız olmak durumundadır ama AK Parti’nin kurucusu Sayın Tayyip Erdoğan’dır.
- 17-25 Aralık koalisyon görüşmelerinde nasıl bir mutabakata bağlanabilir sizin açınızdan?
Neticede icra organının ne söylediğinden ziyade Meclis’in ne dediği veya diyeceği önemlidir. Hükümetler bir şey söyler ama parlamentolar farklı kararlar alabilir. Ben 2003’te 58. Abdullah Gül hükümetinde kültür bakanıydım. 1 Mart tezkeresine karşıydım. Ret oyu verdim, oy gizli olmasına rağmen bunu ilan ettim. Bakanlar Kurulu’nda Sayın Gül’e tavrımın hükümet içinde sıkıntı yaratması halinde istifa edebileceğimi söyledim. Hatırlarsanız o zaman AK Parti’den 97 milletvekili ret oyu kullandı. Parti yönetimi, tezkerenin geçmesini ısrarla istemesine rağmen sonuç aksine çıktı. Biliyorsunuz, parti çok gayretler gösterdi.
- Meclis soruşturması dosyalarının açılması gündeme gelebilir mi?
Diyelim ki meclis soruşturması dosyaları yeniden açıldı, dikkat edin oralarda kullanılan oylar gizli oylardır. Siyasi partilerin bağlayıcı bir grup kararı alması zaten yasal olarak söz konusu olmaz. Koalisyon ortakları diyelim ki böyle bir karar verdi, bu oturup konuşulabilecek bir meseledir. Bunu yeniden dosyaları açalım, yeniden yargılayalım anlamında söylemiyorum. Nitekim Sayın Başbakan da ‘Hiç kimse sorgulanmaz değildir, ben dahil’ dedi. Biz hepimiz dünyada da ahirette de hesap vermek durumundayız. Bir yanlışın üzerine bile bile hiç kimsenin oturmaması gerekiyor. Geçmişten beri de hep şunu söyledik; ‘Arkadaş, adımız AK Parti ise biz çamurun üzerine oturamayız’. Tabii 17-25 Aralık operasyonlarının bir başka anlamı var. Malum bu, bugün paralel denen ekibin bir operasyonuydu. Biz hükümet ve millet iradesi üzerindeki bütün vesayetleri reddediyoruz.
- 7 Haziran’da ortaya çıkan tablo sonrasında Tayyip Erdoğan başkanlık arzusundan vazgeçmiş midir?
Onun vazgeçip vazgeçmeyeceğine ben veya siz karar veremezsiniz, kendisi karar verecektir.
- Parti vazgeçti mi?
Başkanlık Sistemiyle ilgili olarak Sayın Başbakan, bu seçim sonuçlarıyla en azından şimdilik başkanlık sisteminin vatandaşın gündeminde olmadığını ortaya koyduğunu ifade etti. İster iyi anlatılamadı deyin ister başka türlü, sonuç bu. Halkın mesajını partimizin doğru okuduğuna inanıyorum.
Söyleşinin tamamı için tıklayın.