Diyarbakır eski Ticaret Odası Başkanı, AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, PKK'ya silah bırak çağrılarıyla ilgili olarak da “Dünyanın hiçbir yerinde önkoşullarla bu işler çözülmez” dedi.
AKP Diyarbakır Milletvekili Ensarioğlu’na göre PKK üç parçaya bölünmüş durumda, örgütün içinde çözüm isteyenler de istemeyenler de var. Vatan gazetesinden Deniz Güçer'in sorularını yanıtlayan Ensarioğlu şöyle konuştu:
- Diyarbakır’dan, şehit cenazesinden döndünüz. Diyarbakırlılar ne düşünüyor son saldırıyla ilgili?
Şiddet, kan akması bölgede herkesin canını sıkıyor. Eskiden ölen “Asker mi, polis mi, PKK’lı mı?” diye değerlendiriyordu, farklı yorumlar yapılıyordu, ama bugün artık yapılmıyor. Herkesin ağzından ortak bir cümle çıkıyor: Yeter artık, bu kan dursun. Yani artık ölen kim, nasıl diye sormuyor. ‘Çözün, nasıl çözüyorsanız çözün’ diyorlar. Doğu’da da batının da duygusu bu. Ölen asker Diyarbakırlı bir Kürt, Mersinli asker yine bir Kürt. Ancak düşündüren şu: Niye öldü, ölümü neyi çözdü? PKK’nın ölüme gönderdiği 30-40 insana o emri verip gönderenler niye gönderdi? Öldü de neyi çözdük diye dönüp bakmak lazım. Veya hangi talep için bu insanlar ölüyor? Eğer kültürel haklar için ölüyorlarsa, bütün dünya buna güler. Geçmişte köyler yakılıyordu, ağır işkenceler, faili meçhul cinayetler vardı. Şiddet uygulayanların halka anlatacakları ve zulüm gören insanların da inanmasalar bile ikna olacakları bir takım gerekçeler vardı. Ama bugün faili meçhul, köy yakmalar, asimilasyon, inkar, ret, işkence, devletin davranış biçimi her şey değişti.
- Ama örgüt öldürmeye devam ediyor, sizce neyi talep ediyor o zaman?
Bakın talepleri karşılayan bir hükümet var. “Projesi yok” diye siyaseten boş laflar ediyorlar. Proje bir bir hayata geçiriliyor. Basın yayın önündeki engellerin kaldırılması, işkence yapanlardan hesap sorulması, Kürt enstitülerinin, kursların açılması, Kürtçe seçmeli ders olmasıÖ Bunlar Kürt dili ve kültürü için çok önemli. Talep nedir: Anadilde eğitim olsun, yerel yönetimler güçlendirilsin. Dünyanın neresinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için adam öldürülüyor? Dünyanın neresinde seçmeli ders değil de ana dil olsun diye insanlar öldürülüyor? Artık PKK’nın şiddetinin ve elinde tuttuğun silahın hiçbir haklı, konuşabilir, savunabilir bir gerekçesi kalmamıştır. Bu artık Kürt halkına zarar veriyor. Bunu Kürt halkı tartışmalı, herkes tartışmalı.
- Cumhurbaşkanı’nın da bir çağırısı oldu, Kürt vatandaşlara seslendi...
Tabii Kürtler tartışmalı ama kimse bu meseleyi Kürt halkına da ciro etmesin. Geçmişteki bu travmaları yaratanlar, PKK’nın içinde yetiştiği ortamı var edenler, bizatihi devletin birimlerinin kendisiydi. Düzeltmek devletin görevidir. Ama diğer taraftan Türkler, Kürtler, aydınlar herkes bunları tartışmalı. Kürtler’in hakları adına bunu yaptığını iddia ediyorlar. O zaman, ‘Benim için o annenin çocuğunu öldürme, benim için o ağlayan kızın ağabeyini öldürme’ veya ‘dağda ölüme gönderdiğin o genci benim için gönderme’ denmeli.
- Görünen o ki, gücü kaybetmemek için, ‘Oyundayım’ demek için silah bırakmayacaklar...
Silah bırakmak ve silahlı eylemleri durdurmak, iki ayrı şey. Dünyanın hiçbir yerinde önkoşullarla bu işler çözülmez. ‘Silah bırak sonra bunu yapacağız’ diye bu çok dillendiriliyor. Devletin yapması gereken, devlete yakışır biçimde devam eder. Yani örgütün davranış biçimine göre devlet pozisyon almamalı. Terörle mücadeleyi örgütün davranış biçimine göre yaparsınız ama halka karşı sorumluluğunu örgütün davranışına göre belirleyemezsin. Devlet böyle bir gerekçeyi ortaya koyamaz. Bu ayrımı yapmak lazım.
- Karayılan’ın son açıklamalarının ardından Dağlıca saldırısının gelmesi örgütün samimi olmadığını bir kere daha kanıtlamadı mı?
PKK’nın içinde çok net görülüyor ki çözüm isteyenler ve istemeyenler var. PKK’nın içinde üç veya dört ayrı grubunun olduğunu biliyoruz. PKK’yı çok iyi tanımayan bu tahlilleri yapamaz. O yüzden çözümü geliştirirken, işi bilinlerin katkısı alınmalı. PKK’ye bir terör örgütü olarak bakarsınız, klasik mantıkla buna karşı bir proje geliştirirseniz tutmaz. Bu işi çözeceksiniz, Kürtleri iyi tanıyacaksınız, BDP’nin yapısını iyi bileceksiniz ve PKK’yı iyi tanıyacaksınız. PKK’nın yönetim kadrosu her daim Marksist, sosyalist, idelojik düşünen, bu hedefleri bazen Kürt sorunun önünde olan insanlardır. Örneğin BDP’nin tabanında her BDP’linin ikinci partisi AK Parti’dir. Ama PKK’yı ve BDP’yi yönetenlerin ikinci partisi CHP’dir. Mantıkları farklıdır.
- İdeolojik yapı zamanla değişmedi mi örgüt içinde sizce?
PKK kurulurken o kadro Marksist Leninist ve farklı bir hedefi olan bir kadroydu. O kadroya sonradan dahil olanlar farklı düşünceye sahipler ama o çekirdek kadro, merkez komite üyelerinin hala yarısı sağ ve hala üyeler. Hala dağda kendilerini geliştirmeden, dünyadaki gelişmelerin çoğunun da farkında olmadan, o ideolojik hedeflerini içten içe yaşayan insanlar. O yüzden Öcalan çözüm olmadan kendine yönelik bir iyileşmenin ve bir umudun olmadığını biliyor.
- ‘Öcalan PKK’daki şahinleri susturamazsa başarılı olamaz’ deniyor. Hala böyle bir gücü var mıdır?
Fehman Hüseyin’in Dağlıca dahil olmak üzere bütün büyük eylemleri gerçekleştirme emrini veren kişi olduğu söyleniyor. Türkiye’de bir gün dahi sivil hayatta yaşamamış, Türkiye’deki Kürt ve Türk halkının hangi duygusal ruh hali içinde olduğunu, taleplerini bilmeyen biri; bu kadar yetkili bir şekilde, örgüt adına “silah bırakmaktan kimse bahsetmesin’ deme hakkını Türkiye Kürtleri adına nereden buluyor? Bu çelişkiyi PKK kendi içinde çözmek durumunda. Yoksa marjinalleşir, halkla olan o geçmişteki duygusal bağını yitirir. Yalnızlaşır ve biter. Bunu devleti idare edenlerin görmesi lazım.
- Örgüt 3-4 parça dediniz. Bu grupları nasıl ayırıyorsunuz?
Örgütün bu kadar gücü koruyabilmesinin koşulu, uluslararası istihbarat güçleriyle ilişkilenmesinden geçer. Uluslararası istihbarat birimleriyle ilişkilenen bir örgüt, tabii ki bu birimlerden destek ve yardım alır. Ama bu birimlere de diyet öder. Yönetim kadrosu içinde o istihbarat birimleriyle ilişkili ve bilerek veya bilmeyerek yönlendirmesiyle bir takım eylemler içine girenler var. Karayılan ve Öcalan gibi artık çözüm isteyen bir ekip var. Bir de az önce bahsettiğim -Avrupa’da kanadında bunu görüyorsunuz genelde- idelojik düşünen ve bu hedefleri Kürt sorunun çözümünün önünde gelen bir grup var. Bu sorunun çözülemeyeşinin kendilerine sağladığı muazzam gücü kendi idelojik hedefleri için kullanmaya çalışan, Kürt sorunu çözüldüğünde bu gücü yitirip o hedeflerine ulaşamayacağını düşünen bir kesim var. Sorunun çözülmesini çok istemiyorlar.
- Barış derken Dağlıca geliyor. Bu kadar çelişkiden sonra Türk milleti artık BDP’nin veya PKK’nın ne istediğini anlamaz hale gelmedi mi? Tepkilerin artmasından endişeniz yok mu?
Tepki şu; ‘Çözün’ diyor. Ben de çözümü anlatıyorum. Geçmişte milliyetçi ulusalcı çevreler AK Parti’nin çözüm projesine “ihanet projesi” dediler ama halk itibar etmedi. Eskiden müzakere ve Oslo sürecini yapan bir iktidarın, biz yerle bir olacağını biliyorduk. Ama öyle bir noktadayız ki, artık halk ‘Çöz, nasıl çözersen çöz’ dedi. Bu anlamda samimi girişimlere destek verdi. AK Parti’nin aldığı yüzde 50 oy, çözüme ve yeni anayasayaydı.
- Diğer yandan muhalefetin bir bölümü, ‘Müzakareyle olmayacağı ortada, mücadele edelim’ diyor...
Bu ülkeyi muhalefet yönetmiyor, biz yönetiyoruz. Sorumluluk bize aittir. O cümlelerin tamamı AK Parti’yi köşeye sıkıştırmaya, halk nezdinde farklı bir algı yaratmaya yönelik. Türkiye’de artık çözüm istemeyenler bilmelidir ki, halk çözüm istiyor. Çözümsüzlüğü dayatıp sürekli bu anlamda siyaset yürütenlerin de halktan çok ağır bir cevap alacağını da görmesi gerekir.
- Bölgeyi iyi bilen biri olarak size göre acilen yapılması gereken nedir?
Örgütün propoganda araçları çok gelişkin. Anlaşılmaz biçimde milliyetçi ve ulusalcıların tepkisini aşırı şekilde almasına rağmen bütün riskleri üstlenerek bu işleri yapan AK Parti’yi, hükümeti boşa çıkarmaya çalışıyorlar. Sağcıların gösterdiği refleksten daha büyük bir karşı duruş gösteren BDP var ki, anlaşılmaz bir tavır. Ama süreç devam etmeli. Çünkü bir müddet sonra Kürtler, PKK’nın şiddetini sorgulayacağı gibi, BDP’nin de atılan bu adımlara karşı geliştirdiği siyaseti sorgulayacak. Bu propaganda araçları da artık para etmeyecek. Siyaseten bunu bölgede çok iyi anlatamıyoruz belki. Sanki örgüt savaşarak almış oluyor. Oysa bunlardan bağımsız hükümetin yaptıkları hepsi. Bunu yapmanın çok farklı yöntemleri var. Radikal adımları, büyük reformları hemen seçimlerden sonra seri bi şekilde yaparsınız. Yavaş yaptığınız zaman bu hem izah edilemiyor, hem size fayda getirecekken zarar getiriyor. Sürece yaydığınız zaman olumsuz yansımaları daha yüksek olabiliyor.
- Mesela yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, hemen seçim sonrası mı yapılmalıydı?
Reformlar hemen seçimlerden sonra 3 ay içinde yapılır, yıllara yayılmaz. Halk akademisyen, siyasetçi değil... Halk adına siyaset yapanlar, neyin gerekli olduğunu bilirler, bilmelidirler. Her zaman bu ülke bu kadar güçlü bir iktidar görmeyebilir, bu fırsat ülkemizin önüne çıkmayabilir. İşte son on yıldaki Türkiye’nin demokratik, ekonomik, uluslararası saygınlık anlamında nereye geldiğine bakın. Tek başına güçlü bir iktidarın, iyi niyetli, samimi bir iktidarın Türkiye’yi nereye taşıdığına bakın. Türkiye’de büyük devrimler yapılıyor. Bu fırsat varken bunu çok daha etkin kullanabilmeliyiz. Bugüne kadar kullanamıyor olabilirdik çünkü Türkiye’deki gerçekliği, derin yapılanmanın gücünü falan görmezden gelemezsiniz. Ama 12 Eylül referandumundan sonra AK Parti halkın gerçek iktidarı oldu, her şeye muktedir oldu ve bizden beklentiler çok fazla.