Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle mevcut Anayasa’nın örtüşmediğini öne süren AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, “Hiç kimse oraya buraya çekmesin. Şu an içinde yaşadığımız sistemin adı, ‘Başkanlık Sistemi’dir. Halkın kendi (ülkesinin) reisini doğrudan seçtiği sistemin adı budur. Ama anayasamız bu fiili gerçekliğin dışında. Fiili gerçekliğimiz ile anayasamız ters düşüyorsa ne yapmalıyız? Anayasamızı halkımızın istediği ve içinde yaşamak istediği sistemle uyumlu hale getirmeliyiz. Bunun başka bir yolu yok. Cumhur onca kumpasa rağmen sandıkta kendi tercihini ortaya koydu” dedi.
Metiner, “Bu sistemik değişikliği bir tek AK Parti gerçekleştirebilir. Çünkü kendi halkının tercihleri ve talepleri doğrultusunda siyaset yapan tek parti, AK Parti’dir. 2015 seçimlerinde başkanlık veya yarı başkanlık sistemini esas alan demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasa talebiyle halkın karşısına çıkmak büyük bir önem arz ediyor. Şimdiki durum, fiili gerçeklikle verili anayasal gerçekliğin çatıştığı sorunlu bir durumdur” görüşünü dile getirdi.
Mehmet Metiner’in Star gazetesinin bugünkü (6 Ocak 2014) nüshasında yayımlanan, “Seçilmiş cumhurbaşkanına yeni bir Anayasa gerekli” başlıklı yazısı şöyle:
82 Anayasası darbe ürünü bir anayasa. Özü itibariyle anti-demokratik olan bu anayasa “Yeni Türkiye”nin gerçekleriyle örtüşmüyor. Yeni Türkiye’nin seçilmiş bir cumhurbaşkanı var. Ama “Eski Türkiye”nin darbeci anayasasında cumhur tarafından Türkiye’nin reisi olarak seçilen ilk cumhurbaşkanının yetkilerini belirleyen bir tek madde yok. Anayasanın ilgili hükümleri meclis tarafından seçilen cumhurbaşkanlarının görev ve yetkilerini belirliyor.
Eski sistem yok hükmünde
Türkiye’de sistem değişmiş.
Halk doğrudan kendi reisini seçmiş ama o eski Türkiye’nin zaptiyeleri hala verili anayasanın yeni gerçeklikle alakalı olmayan maddeleri üzerinde tepinip duruyorlar. Oradan anlamsız ve gereksiz çıkarımlar yaparak siyaseti bulandırmaya çalışıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini açıklaması üzerine muhalefet partileri eski anayasaya sığınmaya başladılar. Eski anayasanın “gerekli gördüğü takdirde” diye başlayan açık hükümlerini görmezlikten gelerek “olağanüstü hal” vb. ifadeler üzerinden seçilmiş cumhurbaşkanının şahsında millet iradesini geçersiz kılacak girişimlerde bulundular.
Öncelikle ve önemlilikle şunun görülmesi gerekiyor: Mevcut anayasa seçilmiş cumhurbaşkanının yetkilerini tarif etmiyor. O yüzden seçilmiş cumhurbaşkanının yetkilerinin “doğrudan seçim”le gelen devlet başkanlarının yetkilerine denk bir biçimde yazılması gerekiyor.
Hiç kimse oraya buraya çekmesin. Şu an içinde yaşadığımız sistemin adı, “Başkanlık Sistemi”dir. Halkın kendi (ülkesinin) reisini doğrudan seçtiği sistemin adı budur. Ama anayasamız bu fiili gerçekliğin dışında. Fiili gerçekliğimiz ile anayasamız ters düşüyorsa ne yapmalıyız? Anayasamızı halkımızın istediği ve içinde yaşamak istediği sistemle uyumlu hale getirmeliyiz. Bunun başka bir yolu yok. Cumhur onca kumpasa rağmen sandıkta kendi tercihini ortaya koydu.
Cumhurun verdiği mesaj gayet açıktı: Beni ve ülkemi Recep Tayyip Erdoğan yönetsin.
Padişahlık mı?
Başkanlık sisteminin bir tek modeli yok elbet. Yarı başkanlık modeli de var.
Ayrıca ülkelerin kendi tarihsel, siyasal ve toplumsal gerçekliklerine göre yeni modeller de pekala geliştirilebilir... Yeter ki erkler ayrılığına halel gelmesin. Yeter ki erklerden biri, sözgelimi Yargı erki, yasamanın ve yürütmenin üstünde bir vesayet kılıcı gibi dikilmesin. Başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinde yürütme her şey demek değildir. Başkan, Padişah/Kral değildir. Yasama ve yargı en az yürütme kadar fonksiyonel ve etkilidir.
Başkanlık sistemi, yürütmenin tekleştirilmesidir bir anlamda. Dolayısıyla erkler ayrılığı, fonksiyonel bir bütünlüğe kavuşturulmuş oluyor.
Halkın istediği bu: Yürütmenin tekliği...
Bu sistemik değişikliği bir tek AK Parti gerçekleştirebilir. Çünkü kendi halkının tercihleri ve talepleri doğrultusunda siyaset yapan tek parti, AK Parti’dir. 2015 seçimlerinde başkanlık veya yarı başkanlık sistemini esas alan demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasa talebiyle halkın karşısına çıkmak büyük bir önem arz ediyor. Şimdiki durum, fiili gerçeklikle verili anayasal gerçekliğin çatıştığı sorunlu bir durumdur.
CHP’nin teamülü tarihsel ironi
Cumhurbaşkanının mevcut anayasada kendisine tanınan yetkileri dahi kullanmasına karşı çıkan güçler, eski Türkiye’nin vesayet artıklarıdırlar. Teamül diyen CHP’nin ne hikmetse Gazi Mustafa Kemal’in ve İsmet İnönü’nün hangi mekanlarda, hangi sıklıkta ve hangi şartlarda Bakanlar Kurulu’na başkanlık ettiğini görmemesi ise tam bir ironi.
O yılları kendileri için “asr-ı saadet” olarak gören CHP’lilerin ağızlarından çıkan söze dikkat etmeleri gerekmez mi?
Vesayet neyin nesidir?
Seçilmiş Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulu’na “gerekli gördüğü takdirde” başkanlık etmesi “vesayet”le açıklanabilecek bir durum değildir. Cumhurbaşkanının bu yetkisini “vesayet” algısı oluşturmayacak bir biçimde kullanması gerektiğini söylemek ise ayrıca manidardır. Cumhurbaşkanı bu yetkisini ne şekilde ve hangi sıklıkla kullanır bilemem, ama bildiğim bir şey var ki o da bizim aramızda “vesayet” gibi bir kavrama yer olmadığıdır. AK Parti hareketinin liderini ne biz, ne de aziz milletimiz Başkanlık Sarayı’na sıkışıp kalsın diye seçmedik.