T24 - AK Parti'den milletvekili seçilen anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mustafa Şentop, yeni anayasanın kısa olacağını; başlangıç ilkeleri ve değiştirilemez maddelerin de olmaması gerektiğini söyledi. AKP'li Mustafa Şentop, Anadilde eğitim sorununa çözüm ‘'Haklar ve özgürlükler doğuştan gelir ifadesinde saklı'' dedi.. İşte Taraf gazetesinde Tuğba Tekerek'in Prof. Şentop'la yaptığı röportaj: Mustafa Şentop 12 Haziran seçimleri sonrasında milletin vekili olmaya hak kazanan yeni isimlerden birisi. Ama asıl önemlisi, muhtemelen Türkiye'nin yapacağı ilk sivil anayasanın önemli mimarlarından biri olacak olması. Vekil adayı olmadan önce İstanbul Üniversitesi'nde hukuk tarihi dersleri veren Prof. Dr. Şentop kamuoyunda anayasa alanındaki çalışmalarıyla biliniyor. Seçimin hemen ertesinde bir araya geldiğimiz Şentop, Türkiye'nin Kürt meselesi gibi ciddi dertlerine derman olması beklenen anayasayla ilgili kafasındaki formülleri anlattı. "Anayasada ne başlangıç kısmı ne değiştirilmez madde bulunmalı" diyen Şentop'a göre vatandaşlık tanımında 60 öncesine dönülebilir. Anayasa, özgürlüklerin doğuştan geldiğini ifade ederse, bununla ilgili bir madde bulunmasa bile anadilde eğitim sorunu da çözülebilir. Yeni anayasayı hazırlarken AKP'nin temel ilkeleri ne olacak? AK Parti seçim beyannamesinde, ferdi esas alan, vesayetçi ideolojiyi tasfiye edecek, temel hak ve özgürlükleri tam manasıyla gerçekleştirecek bir anayasa, diyor. Bunlar çok soyut ilkeler değil. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili ne olabilir? Bizim anayasa geleneğinde şöyle bir sorun var. Devlet, temel hak ve özgürlükleri kendisinin verdiğini farzediyor. Bunun devamı olarak da "Madem ki bunları ben veriyorum, o zaman bunlar benim verdiğim kadardır" diyor. Bu yanlış. Özgürlükçü bakış açısına sahip anayasa "Bu özgürlükler benden önce var, ben bunları sınırlama konusunda da belirleme konusunda da nihai yetkiye sahip değilim" demeli. Temel hak ve özgürlükleri tam manada gerçekleştirecek anayasa denilirken ardında böyle bir perspektif yatıyor. Bu perspektif anayasada nasıl somutlaşacak? Bir maddede, temel hak ve özgürlüklerin, insanların doğuştan sahip oldukları haklar olduğu, anayasanın bunları vermediği şeklinde bir ifade konulabilir. Bunun dışında bazı haklar ve özgürlükler sayılabilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ya da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi'ne refere de edilebilir. Örneğin bizim anayasamız "Herkes önceden izin almaksızın toplantı gösteri yapma yürüyüşü yapma hakkına sahiptir" diyor. Devamında da "toplantı ve yürüyüşler şu şu sebeplerle sınırlanır" diyor. Size göre bu sınırlamalar problemli, yürüyüş hakkı zaten var, anayasada düzenlenmeyebilir... Düzenlenmeyebilir... Yani anayasa "Ben hangi hakkı verdiysem, burada ne yazıyorsa o kadar hakkınız var" iddiasında bulunmayacak. Bunlar zaten var, yazılsa da yazılmasa da var. O halde sizin önerdiğiniz anayasa çok kısa bir anayasa olacak... Oldukça kısa... Birçok konunun anayasayla düzenlenmesi gerekmiyor. Türkiye'de anayasalar, özelikle 82 anayasası niye uzun, niye bu kadar karmaşık. Bu amaçlanmış bir şey. Türkiye'de 60 darbesiyle vesayetçi ideoloji kurulmuş. Seçimle işbaşına gelemeyecek bir siyasi ideolojiyi seçimi kazanmazsa da nasıl iktidarda tutarız? Türkiye'de anayasalar bunu formüle ediyor. Bürokratik oligarşinin ipleri elinde tutmasını sağlamak için anayasa çok önemli. Çok açık olmaması, ona sıkıştığı zaman manevra imkanı sağlıyor. O yüzden bu kadar uzun ve bu kadar yoruma müsait. Anayasa asıl kısa olduğu zaman yoruma açık olmaz mı? Öncelikle Anayasa Mahkemesi'ni doğru yapılandırmamız gerekiyor, Parlamento'nun daha çok üye seçmesi lazım. Nihayetinde ipleri elinde tutan Anayasa Mahkemesi. Onu bu rolden çıkarmamız gerekiyor. İkincisi Anayasa Mahkemesi, anaysa değişikliklerini denetleyememeli. Anayasa değişiklikleri, referanduma sunulmalı. O zaman sık sık referanduma mı gideceğiz? Hayır, anayasa kısa olursa değişiklik yapma ihtiyacı hasıl olmayacak. Siz, anayasanın başlangıç kısmı olmamalı, diyorsunuz. Neden? Çünkü başlangıç kısımları resmi ideolojinin saklandığı yerdir. Dünyada başlangıç kısmı olmayan çok anayasa var. Bizde de 1924 anayasasının başlangıç kısmı yok. 1961, 1982 anayasalarında niye başlangıç var? Çünkü neden darbe yaptıklarını açıklamaları lazım. Diyorlar ki, ideolojisiz bir başlangıç kısmı olabilir, insani değerlerden bahsedelim. Ama biz oraya ne yazarsak yazalım, bugüne ait bir şey olacak. Bir çok kavram vardır ki, yenidir; hukuk devleti, sosyal devlet... Belki ilerde başka bazı kavramlar çıkacak. Benim kanaatime göre anayasa madem ki bir sözleşme, burada sadece maddeler bulunsun. 24 anayasası resmi ideolojisi olmadığı için mi 61 anayasasından daha iyi? 1924 anayasasında eksikler var; hukuk devleti ilkesi yok, temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeler eksik. Ama kağıt üzerinde, anlayış olarak 1961'e göre daha doğru bir anayasa. Bir ideolojisi yok. Bürokratik oligarşi gibi bir şeyi esas almıyor. Resmi devlet ideolojisi benimsemiyor. Taraf'ta Yıldıray Oğur, Başbakan'ın seçim sonrası konuşmasında "Cumhuriyetin kuruluş felsefesi" derken 1921 anayasasındaki adem-i merkeziyetçi sistemi işaret ettiğini yazdı. Sizce nedir bu kuruluş ideolojisi? 61 anayasasındaki ideoloji de bugünkü ideoloji de Cumhuriyetin kuruluş ideolojisi falan değildir. Bunu anlamak çok basit. Anayasa'nın ikinci maddesinde devletin nitelikleri var, bunlar 24 anayasasında çok farklı. Aslında 60 öncesine dönmek vesayetçi anlayış öncesine dönmektir. Dolayısıyla cumhuriyetin kuruluşu, derken Başbakanın kastettiği bu olmalı. Bir de şöyle bir şey var. Cumhuriyet'in kuruluşunda, vatandaşa daha kapsamlı, daha kuşatıcı bir bakış açısı var. Meclis'teki yapı da bunu ortaya koyuyor. 24 anayasasında vatandaşlık tanımı daha ileri bir tanım. Nasıl ileri bir tanım? Bugünkü tanım "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür" diyor. Sanki "Türk kimdir" onun cevabını veriyor. 24 anayasasında ise "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur" deniyor. "Türkiye'de yaşayan insanlar"... "Din ve ırk farkı olmaksızın"... Demek ki, farklı din ve ırktan insanlar olabilir, bunu peşinen kabul ediyor. Ama "vatandaşlık itibariyle" diyor, yani bu ifadenin genel olmadığını bunun sadece vatandaşlık itibariyle sınırlı olduğunu ifade ediyor. "Türk ıtlak olunur" diyor; "Türktür" de demiyor, "Türk denilir" diyor. Bana göre, bu bir bakış açısını gösteriyor. Niye bu tanım değiştirilmiştir, bu da önemli. 60'la birlikte inkarcı politikalarla "Bölgede kendisini Kürt sanan vatandaşlarımız" deniyor. 60'tan sonra, Türkiye'de devlet ideolojisi değişiyor, bu vatandaşa bakışla ilgili önemli değişiklikler getiriyor. Yıldıray Oğur, Başbakan'ın özellikle 1921 anayasasını kastettiğini yazıyordu. 1921 anayasasını tam bir anayasa olarak kabul etmek mümkün gözükmüyor. Ama tabii ki tarihimizde önemli bir metin. Bir dönemin anlayışını göstermesi açısından da yararlanılacak bir metin... Adem-i merkeziyet açısından da yararlanılacak bir metin mi? Adem-i merkeziyet bizde çok eski bir kavram. 1921 anayasası da bunu bir ölçüde ortaya koyuyor. Ama adem-i merkeziyetçiliği idari bir kavram olarak, sadece yönetimle ilgili boyutları olan bir kavram olarak kabul etmek doğru olur. Özerklik dediğimiz şey, biraz daha siyasi boyut da içeriyor. Bu ikisini ayırmak gerekiyor. Adem-i merkeziyet, yerinden yönetim meselesi sizce nasıl düzenlenmeli? Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi AK Parti'nin programında olan bir şey. Nitekim, Kamu Yönetim Reformu'nu 2004'lerde gündeme getirmişti. Öte yandan, Türkiye'de federasyonla ilgili bir tartışma var. Ben Türkiye'de böyle bir şeyin isteyenler açısından da bunu bir tehlike olarak görenler açısından da mümkün olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de bunun reel bir karşılığı yok siyasi, tarihi bir arka planı, zemini yok. Osmanlı zamanında da Türkiye üniter bir devletti. ABD'de federasyon var çünkü küçük devletler olarak kurulmuş. Bu devletler daha sonra güçlü olabilmek için başka devletlerle ilişkilerinde birleşmek istemişler. Almanya da benzer şekilde Federasyonu, tarihi arka planı olmayan ülkelerde anayasaya yazsanız da gerçekleştiremezsiniz. Sadece bir fantezi olur. Herkes yerel yönetimler güçlendirilsin diyor ama mesele bu güçlendirmenin nereye kadar olacağı... Örneğin TESEV raporunda yerel yönetimler eğitim politikalarına dair bazı kararlar alabilir, diyor. Eğitimde binaların yapımı gibi konularda yerellik konusunda bazı şeyler düşünülebilir. Ama müfredatla ilgili merkeziliğin sadece bir ilke olarak değil, bir realite olarak da benimsenmesi gerektiği kanaatindeyim. Ama tüm bunları anayasaya endekslemek yanlış olur. Anayasayla düzenlenmeyebilir de. Mesela eğitimin dili. Bizde 82 anayasasında "Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak öğretilemez" deniyor. Böyle bir madde 61 ve 24 anayasalarında yok. Bunu anayasaya koymak şart değil. Bu, toplumsal uzlaşma için konunun zamana yayılması anlamına da gelir mi? O anlama da gelebilir. Şu da olabilir; Anayasanın bir tartışma metni olmaktan çıkartılması gerektiğini düşünüyorum ben. Onun için anayasaya esaslar konulur. Uygulama daha sonra parlamentoya, kanuna bırakılabilir. Ama anayasada temel hak ve özgürlüklerle ilgili koyacağımız esaslar böyle bir yasaklamanın yapılmasını da engeller. İnsanların doğuştan haklarından bahsettiğimiz zaman, onların kendi anadillerini öğrenmelerinin önüne bir engel konulmasına imkan kalmaz. Anayasada din ve vicdan özgürlüğü konusu nasıl düzenlenecek? Din ve vicdan özgürlüğünün üç boyutu var. Bir inanç boyutu; inanıp inanmama, inanacaksa da neye inanma. İkincisi ibadet boyu. İbadet o inancın kendisine göre olan şeydir. Devletin neyin ibadet olduğunu tayin etme hakkı yoktur, "Bu, ibadet sayılamaz" diyemez. Üçüncüsü de dini pratiklerdir, ibadet mahiyetinde olmayan ama dini gereklilikler, örneğin İslam dininde başörtüsü kullanma. Anayasada din özgürlüğünün çerçevesi yazılabilir. "Din ve inanç özgürlüğü tanınmaktadır" dendikten sonra, "inanma ve ibadet etme ve dini pratikleri kapsar" gibi bir ifade olmasında fayda var. Bu çerçevede, Anayasada ismen zikredilmiyor ama "cemevleri ibadethane mi değil mi" tartışması da ortadan kalkıyor? Tabii kendileri böyle tanımlıyorlarsa, devletin böyle kabul etmesi lazım. Bu zaten devleti ilgilendiren bir konu değil ki... 'Değişmez madde kalmasın' CHP, ilk üç madde değiştirilemez olarak kalsın, diyor. Siz ne diyorsunuz? Değiştirilmezlik hukuken, ahlaken problemli birşey. Hiçbir kuşak kendisinden sonraki kuşakların iradesini bağlayamaz. Bunun ötesinde anayasanın " Bu maddeler tehlike içersindedir. Biz de anayasadaki 'değiştirilemez' maddesiyle koruyoruz" şeklinde bir hava vermesi de yanlış. Bu maddeleri millet benimsiyorsa değiştirilmez zaten. Neyi, kime karşı koruyorsun? Bu maddeler değiştirilsin diyen kimse yok. CHP'nin "benim kırmızı çizgim" demesi abesle iştigal, lüzumsuz bir şey. Hiçbir madde için mi değiştirilmezlik ilkesi olmamalı? Şahsi kanaatim, hiçbiri için olmamalı. Belki birinci madde için kalabilir. Ama birinci madde de 1924'te, iki sene önce saltanat kaldırılmış, olur ki saltanat taraftarları vardır diye getirilmiş. Aradan bu kadar zaman geçmiş, Türkiye'de saltanatçı tek bir düşünür bile yok... Bunun Türkiye'de reel bir karşılığı yok. Ama sembolik olarak denilirse "koruma olsun", olsun... Devletin nitelikleriyle ilgili ikinci madde için öneriniz ne? İkinci maddede "demokratik, laik, sosyal hukuk devleti"nin önünde hukuki olmayan nitelendirmeler var. Mesela ne demek "toplumun huzuru", nedir "milli dayanışma"? "Atatürk milliyetçiliğine bağlı" ama "insan haklarına saygılı"; saygı duyuyor ama her zaman uymak zorunda da değil. Bu maddede devletin en azından "insan haklarına saygılı" ya da "bağlı" olma niteliği olmalı. Vatandaş talepleri için ilçe ilçe dolaşabiliriz Anayasa yapım sürecinde katılımcılık nasıl sağlanacak? Anayasanın içeriği kadar yapım süreci de önemli, hatta daha önemli. Bu meseleyi sadece Meclis'te bir partilerarası komisyona havale etmek yeterli değil. Meclis Başkanlığı'nın öncülüğünde bir komisyon kurulablir. Buna Meclis'teki partiler elbette dahil olmalı, Meclis'e giremeyen siyasi partilerin de, sivil toplum kuruluşlarının da görüşleri alınmalı. Vatandaşlar sürece nasıl katılacak? Müzakere sürecinin, anayasanın meşruiyetini, insanlar tarafından geniş bir kabulle benimsenmesini sağlayacak, aidiyet hissini güçlendirecek bir tablo olarak ortaya çıkması gerekiyor. "Web sayfası açtık isteyen taleplerini göndersin" değil. Bunun için Türkiye'yi ilçe ilçe dolaşıp oluşturulacak bir komisyon talepleri müzakere süreci içinde toplayabilir. Benzer bir şeyi Yeni Anayasa Platformu yapıyor. Bu müzakere sürecinin anayasanın içeriğini belirlemek için değil, anayasanın tarafları olan kişilerin vatandaşların, müzakere ederken, kendi yerlerini belirlemeleri bakımından da önemi var. Bunu öğreniyor. Önce "o da olsun, bu da olsun" demin söylediğiniz "cemevleri de olsun" diyor, sonra bakıyor ki, karşı tarafın talepleri birleşince bunlar olmayabilir. Ama ortaya çıkan metni benimsemiş oluyor. Anayasa yapım süreci, yönteme bağlı ama bir seneyi aşmayacak sürede halledilebilir diye düşünüyorum. Başkanlık sistemi: Atanmışın teslimiyeti Yeni anayasa, Kürt meselesine çözüm olarak ne getirecek? Anayasada Kürt meselesini doğuran hususlardan birincisi anayasanın genel perspektifi. 60 darbesi sonucu oluşan inkarcı anlayış anayasanın bir çok yerinde var. Mesela (eğitim diliyle ilgili) 42. madde. Bunun kalkması, bu bakış açısının değişmesi lazım. Burada yaşayan vatandaşları birarada tutan şey, modern kavramlar değildir. 'Modern kavramlar'la neyi kastediyorsunuz? Etnisiteyle ilgili kavramlar... Bunların ortaya çıkışı 19. yüzyıl. Bazı yerlerde birleştirici olabilmiş ama Türkiye coğrafyasındaki insanlar, 24 anayasasına göre "Türkiye ahalisi", tek bir etnik kökene bağlı insanlar değil, buna rağmen birarada yaşamışlar. Burada dini birliktelik ve onunla beraber oluşmuş kültürel harita var. "Beraber savaştık" basit bir şey değil... Dolayısıyla birarada tutan formül yerine başka formüller koymaya çalışmak ya da bu formülü bozacak şeyler ortaya koymak bence yanlış. Bunun dışında vatandaşlıkla ilgili hususun anayasadan çıkartılması lazım, benim kanaatime göre. Vatandaşlıkla ilgili madde nasıl düzenlenecek? Birçok formülü var. Bazı anayasalarda bununla ilgili hüküm yok. Bizim anayamızda da bulunmayabilir. "Vatandaşlık bir hukuki bağdır", sadece bu şekilde ifade edilebilir. 24 anayasasındaki ifade düzenlenerek kabul edilebilir. Bu bile birçok kesim tarafından kabul edilecek bir ifadedir. Peki, siz başkanlık sistemiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Ben başkanlık sistemine özellikle iki bakımdan taraftarım. Birincisi özellikle güçlü gerekçem, Türkiye'de bürokratik oligarşinin gerçek anlamda tasfiye edilmesi ve atanmışların seçilmişlerin iradesine teslim olması için başkanlık sistemi daha iyi bir sistem. Parlamenter sistemde hükümetin nasıl oluşacağı belli olmayabiliyor. Zayıf hükümetler ortaya çıkabiliyor. Parlamento içi dengeler değiştirilerek hükümetlerle oynanabiliyor, dolayısıyla yürütme bürokratik sisteme tamamen hakim olamıyor. İkincisi de yasamayla yürütme arasındaki ilişki açısından başkanlık, parlamenter sisteme göre daha üstün bir sistem. Başkan yasama üzerinde hakim olmadığı için yasama, başkanı frenleyen mekanizma olarak ortaya çıkacak.