HSYK seçimleriyle ilgili konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, “Biz vesayetin tasfiyesi için adım attık ama bugün görüyoruz ki attığımız adım bir ölçüde etkili oldu ama tamamıyla neticeye ulaşmamış. O bakımdan biz uzlaşma komisyonunda HSYK’nın yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir öneride bulunduk. Bunu muhakkak gerçekleştireceğiz. Gerekirse seçimlerden önce. Bu konuda diğer siyasi partilerin de bu yönde bir takım görüş beyanları oldu. Özel görüşmelerimizde de oluyor. Eğer mümkün olursa 2015 seçimlerinden önce yapabiliriz. Gerekirse referanduma götürmek gerekiyorsa seçimle birlikte referanduma götürürüz” dedi.
Şentop, sözlerini “Ama 2015 seçimlerinden sonra muhakkak böyle bir yapılanmanın anayasadaki düzenleme itibariyle de zeminini bütünüyle ortadan kaldırmak lazım. Bugün paralel dediğimiz cemaat iddiasıyla bir yapılanmadır, yarın başka bir yapılanma olabilir. Biz zemini o kadar düzgün bir şekilde düzenlemek zorundayız ki bir daha bu tür vesayetçi başkaldırışlara imkan vermeyecek bir sistem düzenlemesi yapmak zorundayız. Bunu yapacağız, lamı cimi yok” şeklinde sürdürdü.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Şentop, Kanal 24’te Elif Çakır’ın ‘Söz Bitmeden’ programına konuk oldu. Programda, sayılı günler kalan HSYK seçimleri masaya yatırıldı.
Mustafa Şentop, 2010’da yapılan referandumun amacının vesayetçi amaçla hareket edenleri tasfiye edip de yerine başka vesayetçileri getirmek olmadığını söyledi.
Şentop, şunları söyledi:
“12 Eylül 2010 referandumundan önce yargı siyasi amaçla kararlar üretir hale geldiği için, gerek Anayasa Mahkemesi, gerekse kapatma davalarından falan tutalım, geriye doğru 367 kararlarına kadar, gerekse HSYK. Tamamen kendine göre bir siyasi amaç güderek kararlar almaya başladığı zaman, genel anlamda bu vesayetçi anlayışın bir aracı haline geldiği için bununla ilgili bir düzenleme yapıldı; anayasa değişikliği. Şimdi o amacı unutmayalım. Bu amaç o zaman bu vesayetçi amaçla hareket edenleri tasfiye edip de yerine başka vesayetçileri getirmek için yapılan bir düzenleme değildi. O günün şartlarında vesayetçinin kendisini tasfiye etmek için yapılmış bir düzenlemeydi.”
“28 Şubat’ta olduğu gibi bir vesayet sistemini HSYK üzerinden yeniden Türkiye’de kurabiliriz” diye, veya başkaları da; “bunlar gelirse bunu yaparlar” diye düşünmemelidir. Buna kimse fırsat vermez. O dönemler artık Türkiye’de kapandı. 12 Eylül 2010 referandumuyla beraber Türkiye’de vesayetçilik yapılan düzenlemeyle mahkum edilmiştir. Yargı nezdindeki vesayetçilik de mahkum edilmiştir. Askeri, sivil, bürokrat vesayetçilik de reddedilmiştir. Biz bunun mücadelesini veriyoruz bugüne kadar. Bugüne kadar bunun mücadelesini veren bir siyasi hareket ortada. Birileri ufak tefek hesaplarla “yargıda 13-14 bin hakimin oylarını şöyle paylaştırırsak, böyle paylaştırırsak, HSYK’da çoğunluğu ele geçirdiğimiz zaman yine o vesayetçi döneme döneceğiz” hesabını yapmamalı. “Bunlar gelirse vesayetçilere döneriz” korkusunu da kimse taşımamalıdır. Neyse bunun gereği yapılması lazım.
Şentop, hakim ve savcıların siyaset yapmak istediklerini ve milletin itibar etmemesinden dolayı da bunu siyaset meydanına inerek yapamadıklarını söyledi. Hakim ve savcıların ellerindeki yargı gücünü bir siyasi netice almak üzere, siyasi bir kurum olarak kullanma yoluna gittiklerini ifade etti.
Şentop şunları söyledi:
“Hakimler ve savcılar siyaset yapmak istiyorlar Türkiye’de. Belli bir siyasi görüşe sahipler, bizim resmi ideoloji dediğimiz, 27 Mayıs darbesiyle beraber oluşturulmuş ‘sol Kemalizm’ diye yön hareketi çerçevesinde bir ideoloji var. Bu ideolojiye sahip hakim ve savcılar Türkiye’de siyaset yapmak istiyorlardı. Ama bu siyaseti parti kurup, milletin karşısına çıkıp oy almak, parlamentoda çoğunluğu sağlamak, hükümet olmak suretiyle yapmıyorlardı. Niye? Yapamıyorlardı. Çünkü millet onlara itibar etmiyor. Parti kuruyorlar, yüzde 1 değil, binde bir, binde iki oy alıyorlardı. Dolayısıyla onlar siyasi parti yoluyla bunu yapamadıkları için ellerindeki yargı gücünü bir siyasi netice almak üzere, siyasi bir kurum olarak kullanma yoluna gittiler. Başta Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSYK tabi kilit fonksiyon gören yerlerden birisi. Böyle bir noktaya geldi ki millet ‘yeter artık’ dedi ve bu işi bitirdi. Bugün benzer bir şeyi o zamanlarda bu şekilde bir siyasi hareket eylem içinde bulunan hakim ve savcılara bakarak onlara özenen, belki onların yaptığı bazı işlerden, eylemlerden mağdur olup da “bir gün güç bizim elimize geçer, biz de yaparız” diye düşünen bazı arkadaşlar olabilir.”
Şentop, vesayetçileri tasfiye etmek için uğraşmadıklarını söylerken, amacın vesayetçi düzeni değiştirmek olduğunu belirtti.
“Biz, 2002’den bu yana vesayetçileri tasfiye etmek için uğraşmadık. Biz Türkiye’de vesayetçi düzeni değiştirmek istiyoruz. Mesele bu. dolayısıyla bugün başkaları yapmaya kalkarsa bu sefer onlarla ilgili de gereken yapılacaktır.”
28 Şubat’ın bir yargı darbesi olduğunu söyleyen Şentop, yargının kendine göre paralel hukuk oluşturduğunu, Anayasa Mahkemesi’nin parlamentonun yetkilerini gasp ederek kanunları iptal ettiğini söyledi.
Şentop sözlerine şöyle devam etti:
“28 Şubat darbesi Türkiye’de bir yargı darbesidir. 28 Şubat’ta daha önce 12 Eylül’de olduğu gibi askeri bürokrasinin vitrinde olduğu bir darbe yapılamadı Türkiye’de. Mümkün olsa yapacaklardı ama mümkün olmadığı için Türkiye şartları buna müsaade etmedi. Ve darbe yargı eliyle yapıldı. Yargı kendine göre bir paralel hukuk düzeni oluşturdu. Mesela Anayasa Mahkemesi parlamentonun yetkilerinin önemli bir kısmını gasp etti. Eğer ortada bir kanun varsa onu iptal ediyor, gene vereceği kararı veriyor. Refah Partisi’nin kapatılması tamamen böyle bir şeydir. Bakıyor ki kanun yürürlükteyken iptal edemiyor, kanunu da değiştiremiyor. Çünkü parlamentoya gücü yetmiyor. Anayasa Mahkemesi parlamentonun yetkilerini gasp ediyor, o kanunun ilgili maddesini iptal ediyor, böylece partiyi kapatıyor. Yine Yargıtay’ın, Danıştay’ın bütün uygulamaları böyle.”
Şentop, 28 Şubat döneminde başörtüsü lehine karar beren hakim ve savcıların dağıtılarak, haklarında soruşturma açıldığını, hakim ve savcıların belli istikamette davranmaya mecbur bırakıldıklarını dile getirdi.
Mustafa Şentop, şunları söyledi:
“Kimse o günleri hatırlamaz. Ben şahsen o dönemde üniversitede akademisyen olarak binin üzerinde dava yazdım. Başlangıçta bunların bir kısmından olumlu kararlar alındı. Bazı İdare Mahkemelerinde olumlu kararlar alındı. Ne yaptılar? Oradaki hakim ve savcıları, yani başörtüsü lehine karar veren hakim ve savcıları aldılar dağıttılar ve haklarında soruşturma açtılar. Şimdi böylece hakim ve savcıları belli bir istikamette davranmaya mecbur ettiler. Ve o dönemde yargı eliyle gerçekleştirilmiş bir darbe vardı. Fakat 2001, 2002’den itibaren şu ortaya çıktı ki; vesayetçi sistemi sürdüren yargının sosyal meşruiyeti yok Türkiye’de. Buradaki hakim ve savcılar Türkiye’de çok yalıtılmış gruplar. Türkiye’de baktığınızda milletin yüzde 70’i,80’i belli bir siyasi istikamette karar veriyor ama yargıya baktığınızda bu yüzde 80’in yüzde 1, yüzde 2’lik etkisi bile yok. Böyle bir yapı. O zaman Türkiye’de vesayetçi yapılanmanın devamından yana olanlar dediler ki; Türkiye’deki yargı vesayeti devam etsin, ama buna sosyal bir meşruiyet sağlayalım. Nasıl sağlandı? Eski vesayetçiler gitsin, yerine yeni vesayetçiler gelsin. Bunların sosyal meşruiyeti zeminini de bu cemaat üzerinden temellendirilmeye çalışıldı.”
Mustafa Şentop, 2015 seçimlerinden önce veya seçimlerle birlikte referanduma götürerek HSYK’nın yeniden yapılandırılacağını, vesayetçi başkaldırışlara imkan vermeyecek sistem düzenlemesi yapılacağını söyledi.
Şentop, şöyle konuştu:
“Biz vesayetin tasfiyesi için adım attık ama bugün görüyoruz ki attığımız adım bir ölçüde etkili oldu ama tamamıyla neticeye ulaşmamış. O bakımdan biz uzlaşma komisyonunda HSYK’nın yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir öneride bulunduk. Bunu muhakkak gerçekleştireceğiz. Gerekirse seçimlerden önce. Bu konuda diğer siyasi partilerin de bu yönde bir takım görüş beyanları oldu. Özel görüşmelerimizde de oluyor. Eğer mümkün olursa 2015 seçimlerinden önce yapabiliriz. Gerekirse referanduma götürmek gerekiyorsa seçimle birlikte referanduma götürürüz. Ama 2015 seçimlerinden sonra muhakkak böyle bir yapılanmanın anayasadaki düzenleme itibariyle de zeminini bütünüyle ortadan kaldırmak lazım. Bugün paralel dediğimiz cemaat iddiasıyla bir yapılanmadır, yarın başka bir yapılanma olabilir. Biz zemini o kadar düzgün bir şekilde düzenlemek zorundayız ki bir daha bu tür vesayetçi başkaldırışlara imkan vermeyecek bir sistem düzenlemesi yapmak zorundayız. Bunu yapacağız, lamı cimi yok.”