Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Genel Kurulu’nda, Türkiye’de Haziran ayında düzenlenen seçimlerde "adayların eşit kampanya şansına sahip olmadığı" ve "iktidar partisinin devlet olanaklarını kampanya boyunca ve seçimler sırasında kötüye kullandığı" bildirildi.
Euronews'in haberine göre, AKPM Genel Kurulu, Ukraynalı Parlamenter Olena Sotnyk tarafından kaleme alınan raporu tartışarak oybirliğiyle kabul etti.
Raporun tartışılması sırasında söz alan siyasi grupların temsilcilerinin önemli bir kısmı, seçime katılım oranının yüksek olmasından duydukları memnuniyeti dile getirirken, muhalefetin seçim kampanyasında sesini yeterince duyuramamasını ve devletin mali kaynaklarının iktidar partisi lehine kullanılmasını eleştiren konuşmalar yaptı.
AKPM üyesi Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır milletvekili Hişyar Özsoy, konuşmasında “OHAL koşulları yüzünden seçimlerin adil bir şekilde gerçekleşmediğini” söyledi ve "iktidar partisinin OHAL’i demokratik muhalefeti susturmak için kullandığı" görüşünü dile getirdi.
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın partisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak seçimde yarıştığını hatırlatan Özsoy, Demirtaş’ın Anayasa Mahkemesi ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı bir şekilde cezaevine tutulduğunu söyledi.
Seçim kampanyası sırasında devletin mali imkanlarının iktidar partisi lehine kullanıldığı görüşünü dile getiren Özsoy, Türkiye’de kendi partisi üyeleri de olmak üzere çok sayıda siyasetçi, gazeteci ve insan hakları savunucusunun haksız yere cezaevine gönderildiğini bildirdi.
CHP milletvekili Haluk Koç, genel kurulda yaptığı konuşmada OHAL koşulları atında seçimlere gidilmesini eleştirdi ve OHAL’in düşünce, ifade ve toplanma özgürlüklerinin sistemli bir şekilde ihlal edilmesine yol açtığını söyledi.
Koç, CHP Enis Berberoğlu’nun uzun süre cezaevinde tutulmasını da eleştirdi. Haluk Koç, muhalefetin görüşlerinin seçim kampanyası sırasında, iktidara bağlı medya yüzünden etkili bir şekilde yansıtılamadığını söyledi.
Uluslararası kuruluşların uyarı ve çağrılarına rağmen seçimlerin yedinci kez uzatılmış olağanüstü hal yönetimi altında yapıldığına dikkat çekilen raporda, seçim kanunlarının kağıt üzerinde adil ve eşit olmasına rağmen pratikte bunların Cumhurbaşkanı ve partisi için uygulanmadığı ifade edildi.
Raporda, "ittifak seçeneğinin getirilmiş olması ile birlikte yüzde 10 seçim barajının halen devam ettiği, 'cumhurbaşkanına hakaret' suçunun ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı noktalara gelebildiği, seçim kampanyalarının finansmanı konusunda yeterli şeffaflık ve hesap verilebilirliğin bulunmadığı, vatandaşlar ve uluslararası kuruluşların gözlemcilik etmesi için gerekli yasal düzenlemelerin hala oluşturulmadığı, zarflarda sandık komitesi mührü konusunun tartışmalı olmaya devam ettiği, bazı sandık komitelerindeki kişilerin yasada belirtildiği gibi kura ile belirlenmek yerine yasal sürenin dışında valilerce veya bölge seçim komitelerince seçildiği” aktarıldı.
Raporda ayrıca, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) şeffaf olmayan şekilde kapalı kapılar ardında kararlar almasının ve bu kararların "YSK sitesinde hangi yasal gerekçeye dayandıkları belirtilmeden sistematik ve zamanlı bir şekilde yayınlanmamasının endişelere sebebiyet verdiği" vurgulandı.
Seçim bölgelerinin ve sandıklarının birleştirilmesi ve yer değiştirmesi konusunda da YSK'nın bazı valiliklerin taleplerini yasal sürenin dışında onayladığı, bu şekilde 16 bölgede güvenlik sorunu gerekçe gösterilerek HDP'nin güçlü olduğu yerlerde katılımın düşürülmesi amacı taşıdığı görüntüsünün ortaya çıktığı ifade edildi.
Raporda, YSK Başkanı'nın AKPM delegasyonu ile toplantı yaptığı, ancak Uluslararası Seçim Gözlemci Grubu'nun (IEOM) üyeleri ile görüşmediğinin altı çizildi.
Seçim öncesi AKPM delegasyonunun ziyaretlerinde RTÜK yetkililerinden adil olmayan medya yayınlarınailişkin sorulara yanıt alınamadığı ifade edildi ve RTÜK'ün bu yayınlar üzerinde gerekli ve yeterli gözetim ve denetimi yapmadığı kaydedildi.
Raporda ayrıca şu uyarılar yapıldı:
Raporun sonuç kısmından:
"Ülkedeki OHAL seçimlerde oy kullanmayı engelleyecek şekilde bir düzenleme değildi ancak önemli ölçüde demokratik tartışma alanını ve çoğulculuğu kısıtlamıştır. Adaylar hiç bir düzlemde eşit fırsata sahip olmamıştır. Temel özgürlüklerin kısıtlanmış olması ve eşitsiz rekabetin bu seçimler üzerinde ciddi bir etkisi olmuştur.
"Dünyadaki iyi niyetli örneklerinden farklı olarak seçimlerden son derece kısa süre önce acele ve katılımcı olmayan bir şekilde yapılan düzenleme değişiklikleri idarecilerin seçimlere müdahalelerini engelleme, şeffaflık gibi güvenilirlik unsurlarını zayıflatmış bu düzenlemeleri sorgulanır hale getirmiştir. Erken seçimlerle ilgili YSK'ya iletilen itirazların neredeyse tamamı reddedilmiştir. YSK kararlarının üzerinde yargı denetiminin eksikliği seçimlerin yasal bütünlüğünün ve sağlamlığının güvence altında tutulduğunu sigorta etmemektedir”