'AKP'nin Alevi açılımında güzel sözler var ama haklarımız yok'

'AKP'nin Alevi açılımında güzel sözler var ama haklarımız yok'

Uğur Kurt'un vurulduğu, Berkin Elvan'ın öldürüldüğü mahallenin, yani Okmeydanı Cemevi'nin başkanı Zeynel Şahin, Davutoğlu'nun Dersim mesajını inandırıcı bulmadığını söyledi. 12 senedir iktidarda olmalarına rağmen güzel sözler dışında bir şey görmediklerini vurguladı. Şahin, “Dersim’e müze yapacaklarmış, güzel de, Sivas’a bir utanç müzesi neden yapılmıyor?” dedi. Zeynel Şahin, “Tunceli’de üniversitenin adı Munzur Üniversitesi olacakmış, Kırşehir’de Hacı Bektaş Üniversitesi de var. Haklarımızı aldık mı yani?” diye sordu.

Berkin Elvan ve Uğur Kurt’un vurulduğu Okmeydanı Cemevi’nin başkanı Zeynel Şahin, Cumhuriyet gazetesi yazarı Özgür Mumcu’ya konuştu.

Özgür Mumcu’nun Zeynel Şahin ile yaptığı röportaj şöyle:

Zeynel Şahin, İstanbul Okmeydanı Cemevi’nin başkanı. Herhangi bir cemevi değil bahsettiğim. Avlusunda bir cenazeye gelen Uğur Kurt’un vurulduğu, Berkin Elvan’ın öldürüldüğü mahallenin cemevi. Davutoğlu’nun Dersim’deki mesajlarını soruyorum Zeynel Bey’e. “Konuşma üslubu” diyor,

“Alevilere yakın. Erenleri, pirleri sayıyor. Güzel sözler. Yıllardır birileri güzel sözler yazıyor, onlar da okuyorlar”. İnandırıcı geliyor mu size diye soruyorum?

 “İnanmıyorum. Biz de Alevileri seviyoruz diyorlar ama inanmıyorum. On iki senedir iktidardalar bir şey görmedik” diye cevap veriyor. Zeynel Şahin, lütuf istemediklerini, temel haklarının peşinde olduklarını dillendiriyor. “Dersim’e müze yapacaklarmış, güzel de” diyor, “Sivas’a bir utanç müzesi neden yapılmıyor?” “Tunceli’de üniversitenin adı Munzur Üniversitesi olacakmış, Kırşehir’de Hacı Bektaş Üniversitesi de var. Haklarımızı aldık mı yani” diye devam ediyor.

Davutoğlu’nun sözlerini inandırıcı bulmuyor çünkü “Sivas’ta Aleviliği ve Berkin Elvan’ın annesini yuhalattı Erdoğan, nasıl nanabilirim önceki gün söylediklerine” diye soruyor. Tunceli’deki bazı Alevilere de kırgın. İçişleri bakanını, siyasetçileri Tunceli’deki posta oturtmalarını büyük bir saygısızlık olarak değerlendiriyor.

Zeynel Şahin, cemevi avlusunda Uğur Kurt vurulurken yanındaymış. “Ateş edeni gördüm. Her şey belli. Savcıyı ancak iki günde getirtebildik. Belki de hedef bendim” diyor. Ateş edeni herkes görmüşken, her şey ortadayken neden tutuklanmıyor diye isyan ediyor. Murat Can’ın katili bulunsun Sorusu sadece Uğur Kurt’la ilgili değil. Berkin Elvan’ın cenazesinden sonra Murat Can’ı kimin öldürdüğünün ortaya çıkartılamamasına da tepkili. Uğur Kurt’un öldürülmesine tepki verdiklerini, mahallesine ziyarete gittiklerini, katillerinin bulunmasını istediklerini anlatıyor.

Erdoğan’ın Berkin Elvan ve Murat Can’ı kıyaslayan konuşmalarıyla bir Alevi Sünni çatışması yaratmaya niyetli olduğunu düşünüyor. Her ne kadar Davutoğlu’nun son konuşmasındaki üslubu beğense de iktidara güvenmiyor ve “Muaviye, Yezit düşüncesi Alevilere bir şey vermez. Kaç Alevi açılımı yapıldı onca zamandır ne çıktı?” diyor.

Peki Dersim katliamı hakkında iktidardan gelen açıklamalar hakkında ne düşünüyorsunuz diye soruyorum. “Dersim’e değil kendilerine taraflar. Amaçları Atatürk’ü Yezit olarak göstermek. Sivas, Maraş, Çorum katliamları için neden özür dilenmiyor. Bunlara neden Kerbela demiyor başbakan” diye cevaplıyor sorumu.

Altını çizdiği konu açık. Somut olarak hakların verilmesini, ayrımcılığa son verilmesini istiyor. Süslü sözlere karınlarının tok olduğunu belirtiyor. Başbakanın sözleri, Uğur Kurt cinayetinin görgü tanığı, Okmeydanı cemevi başkanına ulaşamamış gibi görünüyor. Davutoğlu’nun Alevi açılımının içi somut haklarla doldurulmadığı sürece de durumun böyle devam edeceği anlaşılıyor.

Yazar Necdet Saraç’a göre, ‘Ali’siz Alevilik’ tartışması büyük bir tuzak;

 

‘Alevi değil, Sünni sorunu’

 

Alevi dünyasında, Almanya dahil bırakınız federasyon düzeyinde bir örgütlenmeyi, “Ali’siz Aleviliği” savunan bir tek dernek bile yok. Benim de kişisel olarak “Ali’siz Alevilik” diye bir tezim dün de, bugün de olmadı... Bu gerçeğe rağmen, Erdoğan da, Davutoğlu da ısrarla bu konuyu gündem taşıyorlar. Televizyonlarda, gazetelerde bu soru öne çıkartılıyor. Öncelikle belirteyim ki, bu soru masum bir soru değil. İyi niyetli hiç değil! Neden mi?

İster “devlet aklı”, isterseniz “Sünni aklı” deyin, Osmanlı’dan bu yana bütün siyasal iktidarlar Alevilere ilişkin politika üretirken, teolojik referansları hep Sünnilik olmuş, her daim Aleviliği Sünniliğe benzetmeye çalışmışlardır. Siyasal, sosyolojik ve hukuki gerçekler asla dikkate alınmamış, bu gerçekler bugün olduğu gibi sürekli inkar edilmiş, gerçeklerin yalnızca lafı edilmiştir…

 

Sünni çemberden ayrılma

 

Çünkü sisteme akıl veren “Sünni Ulema” ve “Sünni refleks” esas itibarıyla Alevileri dinden çıkmış sapkın insanlar, Aleviliği de sapkın bir inanç olarak görmektedir. “Sünni aklın” kafasındaki Alevi sorunu esas itibariye “Alevileri imana getirme” Sünnileşmiş bir Alevi yaratma sorundur! 16. Yüzyıldan bu yana yaklaşık 500 yıl “sapkın” ve “İslam dışı” olarak görülen Alevilerin, kentleşmeyle birlikte görünür olmaya ve güç olmaya başlamaları devlette taktiksel değişiklikleri beraberinde getirdi.

Dün devlet tarafından İslam dışı görülen Aleviler, bugün ise kontrol altına alınmak, “ehlileştirilmek” için parmak sallanılarak, korkutularak “İslam içi” görülmeye ve gösterilmeye çalışılmaktadır. Çünkü onlara göre, Alevilik ve Aleviler İslam dışı olursa, solculaşır, düzene muhalif olmaya, Gezi gibi eylemlerin asıl katılımcısı olmaya devam ederler. “Alisiz Alevilik” balonunu bir yanı bu, diğer yanı ise Cemevi.

AKP “Alevilerin has Müslüman” olduğunu anlatarak, Cami dışında Cemevi’nin ibadethane olmasının önüne geçmeye çalışıyor. Eğer Aleviler kendi çizdikleri çemberin içinde olurlarsa, pekala Cami onların da mabedi olabilir. Cemevi de zikir ya da kültür evi! Hesap bu! Bu yüzden devletin “Sünni aklı” Alevilerin neredeyse istisnasız tamamı, “bizim ibadethanemiz Cemevidir” dedikçe, “İslamda bir tek ibadethane, bir tek mabet vardır, orası da camidir, mescittir” cevabını vererek, klasik çağrısını yenilemektedir: “Ey Aleviler, eğer Müslümansanız camiye gelin!” Bu yüzden de ortalık Alevilerin ne kadar Müslüman olduğu laflarına boğulmuş durumda. Ağzını açan Kerbela diyor,

Hz. Hüseyin, Hacı Bektaş, Pir Sultan diyor… Alevilerin klasik Sünni İslam çizgisi dışında, camiye gitmedikleri, camide namaz kılmadıkları, Ramazan orucu tutmadıkları ise duyulmak bile istenmiyor… Diğer yandan, Alevi örgütlerinde olmasa da “Ali’siz Alevilik” tezi var ve yer yer tartışılıyor. Bundan daha doğal ne olabilir? Nasıl ki, Sünni İslamda IŞİD’den Müslüman Kardeşler’e, Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye kadar yüzlerce farklı yorum varsa, Alevilerde de olacaktır. Cemevi sorununun çözülememesinin asıl nedeni de bu yaklaşımlarda yatmaktadır. İşine her geldiğinde yasalarla oynamayı bir alışkanlığa dönüştüren AKP’nin “Tekke ve Zaviyeler Yasası”nın arkasına sığınması da bu anlamıyla taktiksel bir hamledir.

İktidar inanç özgürlüğü meselesine böyle yaklaşınca sorunun asıl kaynağının da önünü kapatıyor. Örneğin bu ülkede Alevilerden kaynaklanmış tek bir sorun olmasa da konu “Alevi sorunu” olarak tartışılıyor. Oysa, esas itibariyle mevcut sorun bir “Alevi sorunu” değil, bir “Sünni sorunudur”! Çünkü, ortadaki bütün sorunlar Sünni egemen sistemin kendi yarattığı sorunlardır: Eşit yurttaşlık hakkı da, Cemevi statüsü de, zorunlu din dersleri de, Madımak da sistem tarafından yaratılmış sorunlardır… Bu nedenle orta yerde bir Alevi sorunu yoktur, egemen bir Sünni sorunu, daha farklı bir ifadeyle bir sistem sorunu vardır!