AKP'nin paralel devleti...

AKP'nin paralel devleti...

Mehmet Altan*

Yargının 25 Aralıkta başlattığı ‘yolsuzluk ve rüşvet’ soruşturması siyasal iktidarın kimyasını bozuverdi. Önce 2005 yılında AB standartlarına uygun olarak kendi çıkardığı Adli Kolluk Yönetmeliği’ni boğdu. Yetmedi, ardından ikinci operasyonu başlatan 25 Aralık’taki mahkeme kararına karşı ‘yargı darbesi’ yaptı, polisin mahkeme kararına uymasını engelledi. Bununla da yetinmedi.

Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşveti soruşturabilecek potansiyel polis ve yargı mensuplarını keyfi bir şekilde hallaç pamuğu gibi dağıttı.

AB standartlarına uygun olarak çıkardığı HSYK’yı yok etmeye kalkıştı.

Ardı ardına gelen bu hamlelerle korkunç bir karanlığa doğru hızla yol alırken, kendi baskı ve yasak rekorunda yeni bir zirve yaptı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), Sabah Gazetesi ile ATV’nin satışı için başbakan tarafından ‘havuz kurulduğu’ iddiaları hakkında CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın parlamentoda verdiği soru önergesinin internette duyurulmasını yasakladı.

Oran’ın kişisel web sitesine ve başta T24 olmak üzere bu haberi koyan internet sitelerine müdahale etti. Oran, “Türkiye’de ilk kez mahkeme, yasamaya sansür koymaya çalıştı” tepkisini gösterdi. Bu tepkiyi göstermekte de haklıydı çünkü yasaklanmaya çalışılan haber, ‘milli iradenin’ seçtiği parlamentoda verilmiş bir soru önergesiyle ilgiliydi.

İktidar, başbakan hakkında parlamentoda verilen bir soru önergesini ve bu önergede dile getirilen iddiaları ‘halkın’ duymasını istemiyordu. Parlamentoda olanları halktan saklamaya uğraşıyordu. Belli ki iktidar, AKP’li olmayan milletvekillerini ‘milli iradenin’ temsilcileri, onları seçen vatandaşlarını da ‘milli iradenin’ parçası olarak görmüyordu. Onların haklarını yok sayıyor, parlamentoyu sansürlemeye kalkışıyordu.

İyice şirazesinden çıkan iktidar anlaşılan yalnızca kendi seçmenlerini ‘millet’ olarak görüyor, sadece kendi milletvekillerini ‘milli iradenin’ temsilcileri olarak kabul ediyordu. Muhalefet partilerinin milletvekilleri ‘milli iradenin’ temsilcileri değildi ve parlamentoda yaşananlar o parlamentonun gerçek sahibi olan halktan saklanabilirdi bu anlayışa göre.

Bu sansürle, yalnızca hukuka, demokrasiye değil ‘milli iradeye’ de darbe vuruluyordu.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, bu eşine rastlanmamış sansürüne İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin tam metnini kimsenin bilmediği 23 Ocak 2014 tarih ve 2014/55 sayılı kararını gerekçe gösteriyor.

Sabah Gazetesi ile ATV’nin satışı için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından havuz kurulduğu iddialarına ilişkin soru önergesinin web sitelerinde yayınlanmasına yasak getiren mahkeme, son zamanlarda çok meşhur olan ‘paralel devletin’ mahkemesi mi, ‘gerçek’ devletin mahkemesi mi? Ya da AKP, kendi yolsuzluklarının duyulmasını engellemek için kendine ‘başka bir paralel devlet’ mi kurdu?

Bir yandan iktidarın hırsızlıklarının yargı tarafından soruşturulması yasaklanırken, diğer yandan da yolsuzlukları soran ‘milli irade’ye yasak getiriliyorsa bir ‘AKP paralel devleti’ söz konusu demektir.

‘Gerçek’ bir devlette, ne bir mahkeme, ne de TİB gibi bir ‘kamu kuruluşu’ parlamentoyu sansürleyemez çünkü.

Parlamento, milli iradenin temsilcilerinin özgürce konuşabildiği, hükümete her soruyu sorabildiği, ‘dokunulmazlığı’ olan bir kurumdur ve ‘gizli oturumları’ dışındaki bütün oturumları ile kararları halka açıktır.

Nasıl yargıya müdahale edilemezse, Parlamentoya da müdahale edilemez. Nasıl yargı kararları sansür edilemezse, parlamento kararları, görüşmeleri, önergeleri de sansür edilemez. Müdahale etmeye kalkmak, sansürlemeye çalışmak suçtur.

Eğer bir ülkede suçlar bu kadar rahat işleniyorsa, mahkeme kararları parlamentoyu sansürlemek için kullanılıyorsa, ‘kamu kuruluşları’ parlamentoda verilen soru önergelerinin yayınını yasaklayabiliyorsa, o ülkede ‘gerçek devlet’ yok olmuş, çeşit çeşit ‘paralel devletler’ ortaya çıkmıştır.

O zaman burada yaşanan savaş, devletle ‘paralel devlet’ arasında değil, devleti yok farz eden, hukuku çiğneyen iki ‘paralel devlet’ arasında yaşanmaktadır. İkisinin de yargılanması gerekir.

İşin daha tuhaf olan yanı ise siyasi iktidarın suçladığı ‘paralel devletin’ suç işlediğine dair kanıtların henüz ortaya konmamasına karşılık, siyasal iktidarın ‘devletin hukukunu’ yok sayarak ‘paralel devletleştiğine’ dair kanıtların bolca bulunmasıdır.

Şimdilik kanıtlı belgeli bir şekilde ‘paralelleşen’ tek güç bizzat siyasi iktidarın kendisidir. Hukuka, demokrasiye, ‘milli iradeye’ kast eden AKP’nin kendi ‘paralel’ devletidir.

Biliyorsunuz, başbakan ‘yolsuzluk ve rüşvet operasyonu’ ortaya çıkınca, 12 yıldır yönettiği devletin içinde bir çete keşfetti.

Yargının ve polisin bu çetenin eline geçtiğini iddia etti.

Ve sokak sokak dolaşarak, sabah akşam televizyonlarda görünerek ‘paralel devlet’ten yakınmaya başladı.

Beğenmediği yargı kararlarını ‘paralel yargının kararı’ olarak etiketleyip uymayı reddediyor, o uymayınca gücü yeten başkaları da ‘ben de dinlemiyorum yargı kararını’ diye ortaya çıkıyor.

Başbakan ve onun destekledikleri yargı kararlarını dinlememekte kendilerini özgür hissederken, muhalifler ‘tam metni bile bilinmeyen’ mahkeme kararları bahanesiyle susturulabiliyor.

Bir bizim gibi insanların ‘yasalarına, yargısına’ uymak mecburiyetinde olduğu bir devlet var, bir de siyasal iktidarın ve taraftarlarının asla uymak zorunda olmadıklarınainandıkları bir başka ‘paralel devlet’ var.

Kendi paralel devletlerinde AKP yöneticileri her suçu işlemekte, bu suçu yakalamaya kalkanları sürgüne göndermekte ve her türlü yöntemle muhaliflerini susturmakta özgür.

AKP’lilerin hukuksuz ‘paralel devleti’ iktidar üyeleri ve yakınları için bir cennet, halk içinse bir cehennem. En hoş yanı ise ‘kendi cennetlerinde’ keyiflerince soygunlar yapıp, sansürler uygulayan AKP yöneticilerinin ‘biz mağduruz’ diye ağlamaları.

Bu ne güzel mağdurluk.

Biraz daha mağdur olsalar iktidar partisinin merkez yürütme kurulu üyelerine, istedikleri her eve girip istedikleri eşyayı alıp gitmek de serbest olacak.

AKP’nin ‘paralel’ devletinde ‘yolsuzluk ve rüşvet’ nedeniyle koltuğunu kaybeden bakanlar hakkında Adalet Bakanlığı’na gönderilen fezlekeler bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilmiyor.

Adalet Bakanı ve müsteşarı, İzmir Başsavcısına yasa dışı talimatlar veriyor.

Polisler, AKP iktidarının beğenmediği mahkeme kararlarına uymuyor.

İktidarın hırsızlıklarını soruşturan bütün savcılar görevlerinden alınıyor, iktidarın yolsuzluklarının soruşturulması fiilen yasaklanıyor.

‘Gerçek’ devletin yasaları ‘AKP’nin paralel devletinde’ iktidar için geçerli olmuyor.

‘Milli iradeyi’ temsil ettiğini söyleyen siyasi iktidar, ‘gerçek’ devleti bütün kurumlarıyla çökerterek kendi ‘paralel devletini’ kurmuş bulunuyor.

Yazılı yasalar onlar için geçerli değil, ‘yazılı olmayan’ ve ‘AKP’lilere her şey serbesttir’ diyen ‘gizli’ yasalar uygulanıyor onlar için.

Muhalefet ise her türlü yasa çiğnenerek, ‘milli irade’ yok sayılarak sansürleniyor.

‘Paralel devlet’ kurmak suçtur.

Kim böyle bir girişimde bulunduysa bir gün kaçınılmaz olarak yargılanacak.

Hiç bir güç bu suçu işleyenleri yargılanmaktan kurtaramaz.

İktidarda olmanın sarhoşluğuna kapılanlar ‘yok’ sansalar da hukuk diye bir şey hala var ve varlığını er geç gösterecek.

*gazete360.com sitesinden alınmıştır.