Akrabamın biri komando biri dağda!

Akrabamın biri komando biri dağda!

T24

Ayhan Hülagü

(Zaman 28 Temmuz 2012)

Ay başında 'Ateş' adlı albümünü çıkaran Yavuz Bingöl, 'Bulutların Ötesi' dizisinde başrolde oynuyor. Sanatçı on yıl öncesini şöyle anlatıyor: "İnsanların dolduruşuna gelip kendimi bir şey zannetmişim. O dönem yaptıklarımı bugün yapmam."

***

Ateş albümünü neden yazın ortasında çıkardınız? Bu bir risk değil mi?

Kül ve Ateş ikisini beraber çıkaracaktım. Sonra ikiye ayırdım. Ateş iki yıldır hazır bekliyordu. Sadece üç beş şarkıyı değiştirdim. Nisanın başında çıkacaktı, birkaç türkü daha koyalım derken mayıs-haziran oldu. Yapımcım da biraz böyle istedi. İki yıldır şarkıları dinliyordum. Çok dinleyince içinden çıkamıyor insan. Şurasını da şöyle yapsaydım, diyor. Birkaç aranje değişikliğim oldu. Albümün yüzde 90'ı türkülerden oluşuyor. Birinci-ikinci albüm tadında. Önemli bir değişiklik yok. İnsanların türkülerimden aldığı tadı bozmadım. Tutmuş bir tarz varsa bunu devam ettirmek daha doğru geliyor.

Kendinizi garantiye mi alıyorsunuz?

İnsanlar türkü dinlemeyi o şekilde seviyor. Büyük orkestra kullandığım türküler oldu ama bağlama ve piyanoyla olanlar daha fazla beğenildi. Büyük orkestraya gerek yoktu, diyorlar. Onun için küçük küçük denemeler yapıyor, her albümde farklı enstrümanlar kullanıyorum. Sezdirmek daha çok hoşuma gidiyor. Pat diye radikal bir değişiklik yapmak doğru olmaz.

Üçüncü ve dördüncü albümleriniz arasında çok fark vardı ama...

Öyle... Öncekine göre yüzde 60-70 değişiklik yapmıştım. Dışarıdan çok fazla beste aldım, farklı enstrümanlar kullandım, düzenlemeler yaptım. Enteresandır, ilk albümlerimin dinleyicilerini küstürdüm ama en çok satan albümüm o oldu. Demek ki almışlar, beğenmemişler.

Çok satmış... Neden o yoldan devam etmediniz?

Aslında dört-beş ve altıncı albümler o yolda gitti. Büyük orkestra önünde şarkı söylemek bir solist için çok önemli. O zamana kadar öyle bir orkestra önünde hiç şarkı söylememiştim. 120 kişilik bir orkestra kurduk, 5-6 konser verdik. Galiba o heyecan, hevesle yaptım albümleri. Bence sanatçı yılda bir böyle bir ekiple sahneye çıkmalı. Orkestrayı çok küçültüp gittiğiniz konserlerin tadı da farklı oluyor. Daha samimi, sade... Galiba politik müzik yaptığım dönemde bunların hepsine doymuşum.

Kariyerinizi politik müzik öncesi ve sonrası diye ikiye ayırıyor musunuz?

Ayırmam. Bence kariyer kariyerdir. İşin mutfağından başlayıp basamak basamak çıkmışımdır. Ciddi bir sıralamam var. Hiçbir basamaktan onuncu basamağa çıkıp bire düştüğüm olmamıştır. Düğün orkestralarıyla başladım, ailevi nedenlerden dolayı çok farklı işler denedim. Müziğe dönünce düğün orkestrası kurdum, binlerce sokak düğününde bağlama çaldım. Yüzlerce düğün havası repertuarım var. Piyanist şantörlerin revaçta olduğu dönemde bağlama-klavye-ud bir yerde sahneye çıkmaya başladım. Bunlar beni çok geliştirdi.

Şimdi kendinizi hangi basamakta görüyorsunuz?

Müziğin sonu yok. Her gün, her saniye yeni bir şey öğreniyorum. 7 yaşımda bağlama çalmayı öğrendim, askere gidene kadar günde ortalama 6-7 saat çaldım. Ama hâlâ elime aldığımda yeniden öğreniyormuşum gibi heyecanlanırım. Daha yiyecek çok fırın ekmeğim var. 36 yıllık müzik geçmişime dayanarak şunu söyleyebilirim: Geniş orkestralarla değil de la ile mi arasındaki melodilerle büyük şeyler anlatabileceğimizi öğrendim. Zaten küçük melodilerle çok şey anlatabileceğim bir tarafa yöneldim.

Dilinizde hep türküler var. Sizi ne zaman Ankara havası söylerken dinleyeceğiz?

Orta Anadolu Türküleri için karakteristik bir gırtlağa sahip olmak gerekiyor. Her solistin söyleyebileceği şeyler değil. Ses aralığımı ve rengini biliyorum. Türküyle kurduğun ilişki de önemli. Kendimce Doğu ve Güneydoğu Anadolu yöresini daha güzel söyleyebiliyorum.

Ege'de yaşadınız. O yörenin türkülerini de söylemiyorsunuz.

Onu öyle güzel söyleyen arkadaşlarım var ki! Bazen iki albümden birinde renk olsun diye koyuyorum ama çok tercih etmiyorum. Tolga Çandar, Sümer Ezgü'yü severek dinliyorum. Bir şeyi alıp rezil etmektense o limana hiç uğramıyorum. Türkünün ruhu, gırtlak tarzı herkesin yapabileceği bir şey değil.

TRT'de yayınlanan Bulutların Ötesi'nde güreş hocasını oynuyorsunuz. Pazar sabahı televizyonda güreş müsabakasına denk gelseniz izler misiniz?

İzlerim. Olimpiyatları, dünya şampiyonalarını hiç kaçırmam. Bizim evimize televizyon alındığı ilk günde Kanada kış olimpiyatlarını izlemiştik. Bir de 4 yıl kadar Ankara Gençlik Spor Vakfı'nda çalıştım. Güreş, boks, atletizmden o kadar çok arkadaşım var ki. Diziye girdikten sonra da aradım o arkadaşları, bütün bilgileri aldım.

Ece Uslu'yla yeniden bir aradasınız. Neler değişmiş 10 yılda?

Yan yana gelince geçmiş günleri konuştuk. Çok tecrübesizmişim, toymuşum... O dönem yaptıklarımı bugün yapmam. İnsanların dolduruşuna gelirsiniz, kendinizi bir şey zannedersiniz. Onu da mı yaptım, dediğim çok şey oldu. Türkü söyleyen birinin edasıyla çalışmam gerekirdi belki. Kendimle mücadele ettiğim durumlar, "kendini beğenmiş, ukala biri" olarak göstermiş. Ece'yle dizi bittikten sonra birbirimizi daha iyi tanıdık. Paris'te Ahmet Kaya evine çağırdı, korktum gidemedim

Başbakan, Sertab Erener'i arayıp albümü için teşekkür etmiş. Sizi devlet erkânından arayan oldu mu?

Devlet erkânını bırak, muhalefet partisi bile aramıyor. Bazı milletvekili arkadaşlarımı tenzih ediyorum, öyle bir teşekkürüm olmadı.

CHP kurultayı döneminde attığınız tweetlerin etkisi var mıdır?

Gönlümden geçenleri yazmıştım. Sosyal demokrat partiler dünyada önemli işler yaptılar. Özgürlükleri artırmak o tür partilere yakışır. O yüzden daha çok demokrasi olmalı diye düşünüyorum. Kimseden de tweetlerime tepki gelmedi. Kaale de almamış olabilirler.

CHP ile aranıza mesafe girdiği söylendi.

Dürüst olalım ben hayatımda sadece bir kere oy kullandım. Hiçbir partiye oy atmadım. 1989'da Murat Karayalçın'a attım o kadar. Özel mazeretten dolayı kullanamadığım belki bir-iki seçim vardır. Diğerlerine gitmek istemedim. Erdal İnönü'nün SHP'si darbeden sonra beni heyecanlandırmıştı. Siyaset bizde çok fazla kirlendi, cazip bir şey yok.

Ancak her seçim döneminde siyasete gireceğiniz konuşuluyor.

Geçen seçimlerde Gürsel Tekin'den teklif aldım, kabul etmedim. Beni heyecanlandırmıyor. Yüzler değişsin, yeni kan gelsin... Biz sanatçılar ışık tutarız, siyasetçiler sorunları çözer.

Leyla Zana-Erdoğan görüşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok önemsiyorum. Zana'ya katılıyorum, bence de Başbakan isterse bu işi çözebilir. Toplumun Başbakan'ı yalnız bırakmaması lazım. Kılıçdaroğlu-Erdoğan görüşmesi de öyle kalmamalı.

BDP'den farklı tepkiler geldi.

Bence bizlerin bilmemesi gereken şeyler var. Bilerek danışıklı dövüş yapıyor olabilirler. Leyla Zana, Kürtlerin içinde önemli bir simge. Onun dışında bunu söyleyecek başka biri olmayabilir. Bu yüzden adımı ona attırdılar. Sorunu üç-beş yıl içinde çözmek için toplumu hazırlıyorlar. Sen bunu yap, bir taraftan devlet şu adımı atsın sistemi var gibi.

Sürekli barış mesajları veriyorsunuz. Sanatçılardan yeterli desteği görüyor musunuz?

Sen türkünü söyle, işine bak diyenler var. Bütün sanatçıların el birliği yapması gerekiyor. Bence korkuyorlar. Zamanında ben de korkmuştum. Paris'te bir Türk restoranında oturuyorum, bakar mısınız telefonunuz var, dediler. Bir açtım, Ahmet Kaya. Yavuz hoş geldin, evim çok yakın bana da uğrasana, dedi. Gidemedim, benimle ilgili bir şeyler yaparlar diye korktum. Bu işte biraz daha cesur olmak lazım.

Sosyal medyada çok aktifsiniz...

İki aydır 'barış için bir insan, bir milyon vicdan' (www.barışadavet.com) diyerek bir site açtım. Twitter'da 50 bin küsur takipçim var ama sitemi ziyaret eden bin kişi. Galiba hiçbir sanatçı arkadaşım da imza atmadı. Vicdanımın sesini dinliyorum. Annemin çok yakın akrabaları var; biri Şırnak'ta komando, diğer kardeşi dağda. Bunu kimse anlatamaz. İki kardeş birbirine kurşun mu sıkacak. Ermeni konusu da öyle. Annemin öz halası Ermeniler tarafından katledildi. Şimdi barışı istemek kötü bir şey mi? Kendi orkestramda iki Ermeni müzisyen arkadaşım var. Hrant Dink vurulduğu zaman yüzlerine bakamadım. Onlardan özür diledim. Başbakan diyor ya, PKK silah bıraksın. Evet abi bence de bıraksın. Sonra ne olur, genel af mı çıkar, devlet operasyonlarını durdurur. Artık bir şeyler yapılmalı.

 

"Trende de tuvalette de beste yaptım"

Müzik, oyunculuğunuzu kıskanmıyor mu?

Yoo... Müziğin çok vakit aldığı bir gerçek. Enstrümanı bir hafta çalmayayım ellerim ağırlaşıyor. Sporcular gibi antrenman yapman gerekiyor.

Set arasında beste yaptığınız oluyor mu?

Bağlamam her zaman arabamın bagajındadır. Arada arkadaşlara çalıyorum, hoşlarına gidiyor. Set arasında beste yapmadım ama tuvalette yaptığım oldu. İnsanlar garipsemez inşallah. Ana melodisini tuvalette buldum, Viyana-Berlin hattında trende tamamladım bazılarını. Uçakta bir şey mırıldanıyorsun, yanında kayıt cihazı yoksa hostesten kâğıt kalem istiyorsun, notaları çiziktiriyorsun. Her türkünün farklı bir macerası var. Bir yere kapanıp bitirdiğim şarkım hiç olmadı.

Macerası en ilginç olanı hangisi?

1999 depreminde başladığım bir beste vardı. Bir-iki yıl sonra Belçika'da bir gazeteci arkadaşla beraber bitirdik. İnsanların duygularını kullanıyormuşum gibi görünmesin diye saklamışım. O yıl çıkarsam insanların duygularıyla bütünleşecek belki. Ahmet Kaya ile Yılmaz Güney'in mezarlarını ziyaret ettikten sonra Paris'ten trene bindim. Masal adlı bir şarkı besteledim, 5 yıl sonra bitti. Kül albümüne koydum. O da özeldir. Spielberg'in filminde oynayacağınız söylenmişti. Nedir son durum?

6 aydır yazışmalarımız devam ediyor. En son mailde İngilizce derecemi sordular. Ortanın altında diye işaretledim, gönderdim. Birçok yönetmen arkadaş neden iyi diye işaretlemedin, hızlandırılmış programla eğitim alırsın, dedi. Pişman oldum. Cannes'dan sonra da iki önemli filmi dil yüzünden kaçırdım. Bu film o yüzünden kaçarsa üzülürüm. Eylül ayında buraya gelirse birebir görüşeceğiz.

Dil öğrenmek çok mu zor?

6 ay gidip bir yerlerde öğrenebilir, özel ders alabilirdim. Ancak hiç öyle zamanlarım olmadı. Ben hiç kendim için yaşamadım ki. Bundan da mutsuz değilim. Memur-işçi gibi çalışıyorum. Doğu ve Güneydoğu'da okuttuğum 40-50 öğrenci var. Onların aylıkları her ay kuruşu kuruşuna gider, param yoksa bile borç alır gönderirim.