Akreditasyon iptali yargıdan döndü

Akreditasyon iptali yargıdan döndü
Milliyet muhabiri Abdullah Karakuş, Başbakanlık’ın akreditasyon iptaline karşı açtığı yürütmeyi durdurma davasını kazandı. Mahkemenin iptal kararında adeta basın özgürlüğü dersi verildi Ankara 9. İdare Mahkemesi, Başbakanlık’ın akreditasyonunu iptal ettiği yedi gazeteciden biri olan Milliyet gazetesi muhabiri Abdullah Karakuş’un açtığı davada yürütmeyi durdurma kararı verdi. Oybirliğiyle alınan emsal niteliğindeki kararda, akreditasyon iptalinin basın özgürlüğüne ve hukuka aykırı olduğu çarpıcı gerekçelerle açıklandı. Uygulamanın gazetecilerin haber yapma iradelerinde “caydırıcı etki” oluşturacağına dikkat çekilen kararda, Karakuş’un haberlerinin basın meslek ilkelerine aykırı tarafının bulunmadığı vurgulandı. Davayı açan avukatlar Ahmet Çörtoğlu ve Seçil Özdikmenli’nin hazırladığı dava dilekçesinde, akreditasyon iptalinin “sansür” niteliğinde olduğu belirtildi. Dönemin Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki’nin de iptallerin “uydurma ve düzmece” haberlerden kaynaklandığını söylediği belirtilerek işlemin iptali ve yürütmesinin durdurulması talep edildi. Gerekçedeki iki haber Dilekçedeki gerekçeleri yerinde bulan mahkeme, işlemin yürütmesini durdurdu. Kararda, anayasa, AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) ve Basın Kanunu’nun basın özgürlüğü ile ilgili hükümleri anımsatıldı ve Başbakanlık Muhabirliği Akreditasyon Esasları sıralandı. Kararda, 2003’ten bu yana Milliyet’te Başbakanlık muhabirliği yapan Karakuş’un akreditasyon kartının Basın Meslek İlkeleri’ne aykırı davrandığı gerekçesiyle yenilenmediği ve bu işleme iki ayrı haberi gerekçe gösterildiği belirtildi. Kararda, 19 Temmuz 2005’te yayımlanan haberde, Erdoğan’ın KKTC gezisinde programını değiştirip Nur cemaati liderlerinden Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Türk İslam Kültür Cemiyeti Başkanı Işılay Arkan ile görüşeceği bilgisine yer verildiği belirtildi. Başbakanlık’ın da taslak programa göre yapılan haber için “kurmaca” nitelemesi yaptığı vurgulandı. Kısıtlanmaya tabi tutulamaz 23 Mayıs 2006 tarihli ikinci haberde de Erdoğan’ın eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün açıklamaları için yakın çevresine yaptığı yorumların yer aldığı, Başbakanlık’ın bu haberi de yalanladığı belirtildi. Basının, kamu bekçisi rolünü etkin biçimde yapabilmesi için sansüre, tedbir kararlarına ve kısıtlanmaya tabi tutulmaması gerektiğinin anlatıldığı kararda, sınırlamaların ancak gereklilik ölçütüyle uyumlu olarak yapılabileceği kaydedildi. AİHM’nin basının özgürlüğü yorumlarının anımsatıldığı kararda özetle şöyle denildi: “Basının değer yargıları ve kanaatleri kanıtlamakla yükümlü tutulması, yerine getirilmesi olanaksız bir istemdir. Olgulara dayanan haberlerde kanıtlama yükümlülüğü aranacak ise de gazetecinin iyi niyet savunması yeterli kabul edilmelidir. Bu bağlamda gazeteci ve yayın meşru bir amaç güdüyorsa, konu halkı ilgilendiriyor ve doğrulamak için makul bir çaba gösterilmiş ise iyi niyet ‘var’ kabul edilmelidir. Gazeteci, belirli bir bilginin doğru olduğuna inanmak için yeterli nedene sahip ise cezalandırılmamalıdır. Gerçeği kanıtlama yerine gazeteciyi sadece makul ölçüde bir araştırma yapma ve haberin doğruluğunu iyi niyetle varsayma konusunda yükümlü tutmak gerekmektedir. Hiçbir şey yayımlanmaz Basının bütünüyle kanıtlanmış olguları yayınlama zorunluluğuyla karşı karşıya bırakılması, hemen hiçbir şeyin yayınlanmaması anlamına gelir. Bu da halkı ilgilendiren konuların tartışılmasını ciddi biçimde engeller. Gazetecilerin haber kaynaklarını korumamaları halinde ise kaynaklar yardım etmekten kaçınır. Bu nedenle haberlerde her zaman doğrulatma koşulu aranması, basının hareket alanını daraltır.” Doğrulatma imkânı yok Kararda, Erdoğan’ın KKTC gezisiyle ilgili haberin, Başbakanlık Basın Danışman Yardımcısı’nın gönderdiği taslak programa göre hazırlandığı, AA’nın haberinde de destekleyici bilgilerin yer aldığı vurgulandı. Kararda, Başbakan’ın yakın çevresine dayanılarak yapılan haber için de “Bu tür haberlerde kaynak bildiriminin gazetecilik mesleğinin doğası gereği olanaklı olmadığı gibi, bu tür bilgileri doğrulatma imkanının da olmadığı açıktır” ifadeleri kullanıldı. Kararda şöyle devam edildi: “Basın özgürlüğünün kötüye kullanılarak ağır şekilde ihlal edildiğine ilişkin bir saptama olmaksızın, gazeteciliğin olağan sınırları içindeki haberin yanlış çıkabilme durumunun sonrasında düzeltme ve cevap hakları tanınmak suretiyle giderilmesi yolunun açık olduğu ve uygulamanın gazetecilerin haber yapma iradelerinde caydırıcı etki oluşturacağı da göz önüne alındığında, davacının akreditasyon kartının yenilenmeyerek iptaline ilişkin işlemin basın özgürlüğüne aykırı olduğu ve hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” Oybirliğiyle alınan karara itiraz hakkı bulunan Başbakanlık’ın, ilk etapta Karakuş’a Başbakanlık akreditasyon kartını vermesi gerekiyor.