İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'de Donald Trump ile gerçekleştirdiği görüşmeyi sert bir dille eleştirdi. Akşener, Erdoğan'a "Şimdi hayati soru şu; İstediği hiçbir şeyi alamadığı halde, Sayın Erdoğan niye mutlu döndü? Kapalı kapılar ardında bir söz aldı da, onun için mi huzur içinde döndü? Buradan Sayın Erdoğan’a soruyorum: Washington’a, milletimizin bekası için mi, şahsi bekan için mi gittin? Hiçbir şey alamamışken, milletimizin hakkını savunamamışken, sen neden böyle mutlusun? Hangi meseleyi hallettin de, bu kadar rahatsın? Hayırdır Sayın Erdoğan?" diye seslendi.
Akşener'in açıklaması şöyle:
"Konuşmama, 36 yıl önce, tarihin huzurunda yankılanan bir ilanı hatırlatarak başlamak istiyorum. Türk Milleti’nin sadık ve kutlu bir evladı, merhum Rauf Denktaş, 15 Kasım 1983’te diyordu ki; 'Kıbrıs Türk Halkı’nın, meşru ve önüne geçilmesi imkansız, istek ve iradesine tercüman olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak kurulduğunu, dünya ve tarih önünde ilan ediyoruz.'
Genç Türk devletinin 36’ncı yaşı kutlu, varlığı daim olsun. Doktor Fazıl Küçük’e selam olsun. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kahramanlarına selam olsun. Mücahit Rauf Denktaş’a selam olsun. Kıbrıs milli davasının tüm şehitlerinin ruhları şad olsun."
"Türk Milleti, ezelden ebede, milli onurunu çiğnetmeyen, baş veren ama, baş eğmeyen bir millettir. Bu en kıymetli hasletlerimizdendir. Esir düşmektense, ölümü yeğleyen bir milletin, bundan daha büyük bir hazinesi olabilir mi? Ancak, bu lafla olmaz. Milli değerlere sahip çıkabilmek için, insanın önce kendi onuruna sahip çıkabilmesi gerekir. Milli olabilmek için, yüreğin millet için atması gerekir. Milleti unutan, milletin onurunu da unutur. Unutunca ne olur? İşte başımıza, son günlerde yaşadıklarımız gelir…"
"Bu aziz milletin Cumhurbaşkanı gider, dünyanın öbür ucunda, üç-beş kendini bilmez senatöre ifade verir. Dünyanın gözü önünde, vatanımıza göz dikmiş bir teröristle eşitmiş gibi muamele görür. İstediği ve hakkı olan hiçbir şeyi alamadığı halde, bir de üstüne, Türkiye’de tutuklu olan bir FETÖ'cüyü serbest bırakır. Ama, milletini yedi düvele mahcup etmekten en küçük bir şekilde mahcup olmaz. 'Baş veririz ama, baş eğmeyiz' der, başını öne eğip gerisin geriye döner."
"Sayın Erdoğan; Koskoca bir millet 'Arkandayız.' dedi, seni öyle uğurladı. 'Git ve gereğini yap' dedi. 'Git ve milletimize, devletimize hakaret edenlere gereken dersi ver' dedi. 'Git ve milli güvenliğimizin ihtiyaçlarını al gel' dedi. Sense gittin, yine boynumuzu büktün. Büyük Türk Milleti’nin tarihine yakışan bu değildi Sayın Erdoğan. Yazıklar olsun. Atsız’ın dizeleri hislerimize tercüman oluyor; 'Saraylarda süremem, dağlarda sürdüğümü, Bin Cihana değişmem, şu öksüz Türklüğümü.'"
"Sayın Erdoğan Amerika’ya neden gitti? S-400 füzeleri ve F-35 uçaklarıyla ilgili krizi aşmaya gitti. Peki aşıldı mı? FETÖ’nün elebaşını istemeye gitti. İstedi de, tek bir kelime cevap duydunuz mu? PKK/PYD’nin elebaşını istemeye gitti. İstedi de, zerre ciddiye alındı mı? Başka? Suriye’deki güvenli bölge için verilen sözlerin tutulmasını istemeye gitti. Peki derde derman tek bir söz alabildi mi?"
"Şimdi hayati soru şu; İstediği hiçbir şeyi alamadığı halde, Sayın Erdoğan niye mutlu döndü? Kapalı kapılar ardında bir söz aldı da, onun için mi huzur içinde döndü? Buradan Sayın Erdoğan’a soruyorum: Washington’a, milletimizin bekası için mi, şahsi bekan için mi gittin? Hiçbir şey alamamışken, milletimizin hakkını savunamamışken, sen neden böyle mutlusun? Hangi meseleyi hallettin de, bu kadar rahatsın? Hayırdır Sayın Erdoğan?"
"Amerika’da bunlar olurken, içeride saçmalamaya devam eden Ak Parti kadrolarının cehalet ve cüretine bakın... Tarihinden bihaber bir belediye başkanı, Trabzonlu bir kardeşimize ne dedi? 'Sizi biz Müslüman yaptık' dedi. Lafa bak lafa… Ne diyor alim; 'İslam’ın şartı beştir, altıncısı haddin bilmektir' Bre hadsizler; Nedir Trabzon’la alıp veremediğiniz? Nedir Karadeniz’le alıp veremediğiniz? 31 Mart’a giderken, Ekrem İmamoğlu’na Pontus göndermesi yapmaktan utanmadınız, şimdi de 'Sizi biz Müslüman yaptık' diyorsunuz. Siz kimsiniz? Senin haddine mi o laf? Sultan Mehmet’in kapısını açtığı, Sultan Selim’in idare ettiği, Sultan Süleyman’ın doğduğu topraklardan bahsediyorsun. Ağzından çıkanı kulağın duysun. Haddini bil, haddini."
"Tarihine ve milletine bu kadar yabancılaşmış bir kadronun, artık Türkiye’ye vereceği bir şey yoktur. Biri büyük, diğerleri küçük saraylarından kafayı çıkarmıyorlar. Bağrından çıktıkları millete yabancılaştılar. Öyle yabancılaştılar ki, ne anaların çaresizliğinden haberdarlar, ne babaların feryadını duyuyorlar.
İşte size bir örnek: Giresun’da, Eynesil’de aramızdan koparılan, Rabia Naz yavrumuzu biliyorsunuz. Türkiye adalet arıyor. Rabia Naz’ın anası, babası adalet arıyor. Kızının bir kazaya mı, yoksa bir cinayete mi kurban gittiğini bilmek istiyor. Ama adalet arayanlar her seferinde azar işitiyor. Tanıklar ifade değiştiriyor. Adalet, olaydan 1 buçuk yıl sonra, doku örneği istiyor. Bir baba, bir anne, adalet geciktikçe, adalet yolunu şaşırdıkça, isyan ediyor. Duyan var mı? Yok.
Evladını kaybetmiş bir babanın, önce vicdanımızda dokunulmazlığı olacak. Analar konuşacak, babalar konuşacak, siz de başınızı öne eğip dinleyeceksiniz. Bir buçuk yıl geçmiş, halen bir arpa boyu yol alınamamış. İddialar yenilir yutulur değil, ama sorular hala cevapsız. Rant ihalesi olsa, meseleyi iki günde çözerler. Ama Rabia Naz’ın babası adalet istedi mi, vermezler.
Adalet oyuncak değildir. Oyun hamuru gibi şekil veremezsiniz. Geciken adalet, adalet değildir.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun dizelerindeki gibi;
“Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir,
Temele taş bulmak gecikebilir,
Devlete baş bulmak gecikebilir,
Adalet gecikmez, tez verilmeli.”
Mukaddesatımız, “Adalet mülkün temelidir” diyor, Sayın Erdoğan. O mülk, paranız pulunuz değil, o mülk varlığımızdır, varlık sebebimizdir. Rabia Naz’ın babasının söyledikleri ağırınıza gidiyorsa, perişan ettiğiniz ekonomiyle ilgili söylediklerimiz ağırınıza gidiyorsa, devletin tüm imkanlarını seferber eder, çözersiniz.
Lafa geldi mi; 'Biz millete efendi olmaya değiiiiiiil, hizmetkaaaar olmaya geldik!' demeyi biliyorsunuz. Ama milletin tek bir evladı ağzını açsa, dayılanıyorsunuz. Sizin işiniz millete dayılanmak değil, milletin önünde el-pençe divan durup, sorunlarını çözmektir.
"Gerçekleri yüzlerine çarpınca da diyorlar ki; 'Siz iktidara gelseniz daha iyisini mi yapacaksınız?' Tabi ki daha iyisini yapacağız. İyi Parti’nin iktidarında, adalet gecikmeyecek. İyi Parti’nin iktidarında, herkes emin olacak ki, kimse mazlumun hakkını gasp edemeyecek. İyi Parti iktidarında, hiçbir Bakan çıkıp da, milletimi tehdide cesaret edemeyecek. Çünkü bilecek ki, böyle bir gaflette bulunursa, kapı dışarı edilir. İyi Parti iktidarında; kişisel hesaplar görülmeyecek. Milletin hazinesi, 5 müteahhide peşkeş çekilmeyecek. Önce, emeklilikte yaşa, pardon 'saraya' takılan EYTli kardeşlerimin sorunu çözülecek. Atama bekleyenlerin sorunu çözülecek. Sayın Erdoğan’ın bizzat söz verip, sözünden döndüğü, 3600 ek gösterge bekleyenlerin sorunu çözülecek. Önce, iş arayan milyonların sorunu çözülecek. Üç beş rantçının değil, önce milletin işi çözülecek. Tabi ki daha iyisi olacak. Siz geçmişle kavga edip durursunuz, biz gelecekle yarışırız. Bizim farkımız budur. Bizim varlık sebebimiz budur."
"İktidarın ve küçük ortağının bastıkları yerde ot bitmiyor. 'Maşallah' dedikleri üç gün yaşamıyor. Baksanıza, 12 bin yıllık, dile kolay, tam 12 bin yıllık gölü kuruttular. Adı üstünde Dipsiz Göl ama; Bunlar define peşinde, dibini bulmayı başardı… O göl, kaç medeniyet gördü yaşadı… Bunlardan sonraki kuşaklar ancak fotoğraflarını görebilecek. 11 Kasım günü şov yapıp, 'Milyon ağaç diktik' dediler, aynı gün para bulmak için, insanlık tarihinin güzelim mirasını kuruttular. Samimiyetleri bu, fıtratları bu… Gölü kuruttular diye üzülüyoruz ama, bu iktidar asıl, anaların, babaların, gençlerimizin umutlarını kuruttu."
"Bakın dört gün önce TÜİK işsizlik rakamlarını açıkladı. Genç işsizlik oranı yüzde 27.4! Neredeyse her üç gencimizden 1’i işsiz. Sayın Erdoğan’ın Türkiye’sinin, elinin tersiyle ittiği gençlerimiz... 15-29 yaş arasındaki 5 milyon 700 bin gencimiz, ne okuyor ne çalışıyor. Başkentimiz Ankara’nın nüfusundan daha fazla sayıda gencimiz, okuyamıyor, çalışamıyor. Bir yıldan fazla süredir iş arayan gençlerin sayısıysa, son bir yılda, 80 binden 454 bine yükseldi. Peki bu kadar işsizliğin olduğu Türkiye’de, adaletli bir iktidar acil önlem olarak ne yapar? İstihdam yaratır, sosyal yardımları artırır değil mi? Maalesef öyle bir şey yok… Seçilmiş bir grup saray yancısına gelince, her türlü imkan sağlanıyor ama; millete gelince, 'Olsa dükkan senin' diyorlar."
"Bakın, Sayın Erdoğan emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımıza ne dedi? 'O yaşta emekli olunmaz. Bütçeye büyük yük olur. İskandinav ülkeleri bu yüzden battı' dedi. Yandaş müteahhitlere akıttığın milyarlara rağmen batmayan bütçe, vatandaşımın hakkına gelince batacak öyle mi? Hem de İskandinav ülkeleri gibi… Bu arada, o İskandinav ülkeleri hangileri? Norveç, Danimarka, İsveç… Battı dediği Norveç’te, kişi başına milli gelir ne kadar biliyor musunuz? 77 bin dolar… Danimarka’da 56 bin dolar. İsveç’te kişi başına düşen milli gelir, 54 bin dolar. Bunlar, Sayın Erdoğan’ın “Battı” dediği ülkelerin rakamları… Peki, aynı Sayın Erdoğan ve damadının, “uçtu” dediği Türkiye’de kişi başı milli gelir ne kadar? 8800 dolar.
Ne kadar acı değil mi? Devletin hazinesini teslim ettiğimiz insanlar utanmadan yalan söyleyip, aklımızla alay ediyor. 'Battı' dediği Norveç’in vatandaşı, benim vatandaşımdan neredeyse 10 kat daha zengin. 'Battı' dediği Norveç’in, 1 Trilyon dolarlık 'Varlık Fonu' var, Damat Bey’in 'dengelediği' Türkiye’nin 100 milyar lira bütçe açığı var... Damadın çöktüğü Merkez Bankası’nın yedek akçesini saymazsak, arkadaşların 'uçurduğu' Türkiye’nin 150 milyarlık bütçe açığı var… El insaf! Nereye gitti bu paralar? Sosyal yardımlara gitmediğini biliyoruz. Gençlerimize yeni iş sahaları açmaya gitmediği de açık. Yerel seçimden sonra, belediyelere de sırtlarını döndüler. E vergiler de arttı.
Peki arkadaş, ben şimdi sormayayım mı; vatandaşa harcamıyorsunuz, vergileri de bindirdiniz, hâlâ bütçeyi denkleştiremediniz mi? Denkleştiremediniz, bu israf ekonomisiyle onu da beceremediniz. Aziz milletim, buyurun tanıştırayım; işte size, gelirini artırdığı halde, bütçe açığını kapatamayan muhteşem sistem: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. İşte size, vatandaşının yokluktan, borçtan intihar ettiği ülkeyi yönetenlerin büyük buluşu: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. İşte size kendi genci, battı denilen ülkelere kaçıp gitmek isteyen memleketin yeni düzeni: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi."
"Aziz milletim, sevgili gençler; ben size bir şey söyleyeyim mi; bu kadar kötü bir tablodan bile çıkış zor değil biliyor musunuz? Yeter ki, niyet olsun.Yeter ki, vizyon olsun. Yeter ki, “önce millet” densin… Türkiye’nin gücü ve imkanları var. Milletin parasını millete harcarsanız, işler düzelir. Geçilmeyen köprü, gidilmeyen yol için, uçulmayan havalimanları, yatılmayan hastaneler için israf edilen milyarlarca lirayı, milletimiz için harcarsanız, gencimize iş, evlere aş için harcarsanız, bu girdaptan çıkılır. Ama bunlar kime, ne söz vermişse artık, parmaklarını oynatmıyorlar. Cumhuriyet tarihinin en savurgan, en beceriksiz ekonomi yönetimiyle, bugünümüzü kaybettik. İnşallah, İyi Parti iktidarıyla, yeniden kazanacağız. Ama bir başka tehlike de ne biliyor musunuz? Geleceğimiz. Artık geleceğimiz tehlikede…"
"Eğitim, bir milletin kaderini, bir milletin geleceğini belirler! Eğitim, bir toplumun ekonomik ve toplumsal kalkınmasının ön koşuludur. Sürdürülebilir bir kalkınma, eğitim düzeyinin yükselmesine, her bireye temel beceri ve yetkinliklerin kazandırılmasına bağlıdır. Eğitim düzeyini yükseltemeyen, eğitim kalitesini arttıramayan ülkeler, orta gelir tuzağına düşer. Yoksullukla mücadele, hukukun üstünlüğü, toplumsal adalet ve eşitlik, ancak kaliteli, adil bir eğitimle mümkün olur. İnsanımızın geleceğe dair hayallerinin olması, güçlü insani değerlere sahip olması, aldığı iyi eğitime bağlıdır. Ama; okula devam eden milyonlarca öğrencimiz, temel becerilerden yoksun olarak mezun oluyorsa, Türkiye kalkınmaz. Eğitimi, 'siyasete insan devşirme kapısı' yapmanın sonucu işsizliktir, yoksulluktur. İşte rakamlar ortada…"
"Gençler bugünümüz, çocuklar geleceğimizdir. Her üç gençten birinin eğitimsiz ve işsiz kalması, bu ülkede sorun olarak görülmüyorsa, başka neyi sorun olarak göreceğiz? Biz eğitimi, ülkenin geleceği olarak görüyoruz. Ekonominin düze çıkışı olarak görüyoruz. Bağımsızlığımızın teminatı olarak görüyoruz. Bizim için eğitim, sorgulayan, özgürce düşünen, kendi ayakları üstünde durabilecek nesiller yetiştirmektir. Bizim için eğitim, Türk tarımını geliştirecek, topraklarımızın verimini artıracak ziraat mühendisi, genetik mühendisi yetiştirmektir. Bizim için eğitim, yeni tedavi yöntemleri geliştirecek doktorlar, Türk ilaç sanayisini kalkındıracak kimyagerler yetiştirmektir. Bizim için eğitim, fesli müptezeller değil, Halil İnalcık gibi, İlber Ortaylı gibi tarihçiler yetiştirmektir. Bizim için eğitim, geleceğin teknolojilerini kodlayacak yazılımcılar, Türk markalarının dünyaya açılmasını sağlayacak tasarımcılar yetiştirmektir. Bizim için eğitim, tüm dünyanın hayran olacağı eserler yaratacak sanatçılar yetiştirmektir. Bizim için eğitim, şehirlerimizin tarihi dokusuna sahip çıkacak, yeşili koruyacak mimarlar yetiştirmektir.
Ama; eğitime önem vermek lafla olmaz, icraatla olur. Eğitime yapılan yatırımla, öğretmenlere verilen değerle olur. Okul yöneticilerinin seçiminde ve atamasında esas alınan liyakatle olur. Okulların temizlik ihtiyaçlarını dahi karşılamazsanız, olmaz.Atama bekleyen 900 bin öğretmen adayı dururken, gidip yandaş vakıflardan hizmet alırsanız, olmaz. Çocuklarımızı, temel sayısal ve sözel becerilerden yoksun bırakırsanız, olmaz. Sadece parası olanların iyi bir eğitim alması üzerine sistem kurarsanız, olmaz.
"Madem beceremiyorsunuz, bari bize kulak verin. Biraz olsun bu milletin geleceğini önemsiyorsanız, dediklerimizi yapın: Bir an önce okulların, eğitim öğretim için uygun hale getirilmesini sağlayacak yatırımlar yapın. Gelir düzeyi düşük ailelerin çocukları için, kaliteli bir eğitimi, ücretsiz olarak sağlayın. Öğretmelerimizin özlük hakları ve çalışma koşullarını iyileştirin, saygınlıklarını, niteliklerini arttırın. Öğretmensiz sınıf, öğretmensiz çocuk kalmasın, her öğretmeni kadrolu olarak istihdam edin. Okul müdürlerini, liyakate dayalı olarak seçin, okul müdürlüğünü Ak Parti kadrolarının sıçrama tahtası olmaktan çıkartın. Eğitim öğretim programlarını, keyfinize göre değil, bilimsel temellere dayalı olarak oluşturun, her öğrencinin temel yetkinlikleri kazanmasını sağlayın. Eğitimi, o sıradaki bakanın günlük kararlarına bırakmaktan vazgeçin; milli refahı ve kalkınmayı sağlayacak, sürdürülebilir bir milli eğitim stratejisi oluşturun."
"Sayın Erdoğan; bugünümüzü kaybettiniz, ama geleceğimizi kaybetmenize izin vermeyeceğiz. Eğitimi yoluna sokmak için önce, 'Benim gencim nasıl düşünürse düşünsün, yeter ki özgürce düşünsün' diyebilecek kadar, irfan sahibi olmak gerekir. Önce gençlere güveneceksin, Sayın Erdoğan. Gençlerden korkmayacak, tercihlerine, fikirlerine saygı göstereceksin. Belki, senden çok daha farklı düşünecekler. Belki, dünyaya senden çok daha farklı bakacaklar. Ama bir ülkede gençler, büyüklerden farklı düşünüyorsa, işte o zaman umut vardır. Çünkü değişime ayak uyduramayan toplumlar, gelişemez."
Sevgili gençler; sorunlarınızın tek sebebi liyakati hiçe sayan bu iktidardır. Onca yetişmiş ekonomist dururken, damadını ekonominin başına getiren bir iktidardan, ne bekliyordunuz? Her fırsatta yandaşlarına ihale vermeye çalışan bir iktidardan ne bekliyordunuz? Daha iyi şartlarda yaşamak istiyorsanız; adam kayırmacılığın yeryüzündeki timsali olan Sayın Erdoğan’ı değiştireceksiniz. Zamanı geldiğinde sandığa gidip, değişim için oy kullanacaksınız. Türkiye’nin tüm kaynaklarını israf eden, kendi çıkarları için harcayan bu zihniyetin önünde dikileceksiniz. Türkiye’ye ayak bağı olmuş bu iktidarı değiştirmek için çalışacaksınız. Eğer işiniz yoksa, bu değişimi iş edineceksiniz. Ya sistemin kurbanları olacaksınız, ya da değişimin mimarları olacaksınız.
Ağustos ayında, 'Bugün Geleceğin İlk Günü' diye yola çıktık. Sevgili gençler; o gelecek sizin geleceğiniz! Sizleri, bu değişimin öncüsü olmaya, İyi Parti’ye davet ediyorum. Ne diyor Cemil Meriç; 'Yığın, hâle hükmeder, büyük adam istikbâle.' İşte sizler o istikbale, bizimle hükmedeceksiniz. Türk milletinin istiklali de, istikbali de sizinledir, bizimledir. Bu söz rehberimiz olacak. Çünkü; geçmişten ruhumuza fısıldandı ki; 'Birinci vazifemiz, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.' Çünkü; geçmişten zihnimize kazındı ki; 'Mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegâne temeli budur. Bu temel, bizim, en kıymetli hazinemizdir.' Çünkü, geçmişten işaret edildi ki; 'Bizi bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahlar olacaktır.' Biz; Binlerce kilometre uzaktaki bedhahların da, içimizdeki bedhahların da, istikbalimizi yakmalarına geçit vermeyeceğiz.
Biz, Türk milletinin iyi ve cesur evlatları olarak, Türk istiklal ve istikbalini muhafaza için, aşılmaz surlar olacağız. Yolumuz budur, ahdımız budur, andımız budur.