Partisinin grup toplantısında konuşan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in gündeminde yine emeklilikte yaşa takılanlar vardı. "Niçin erken emeklilik? Bırakalım ne zaman emekli olması gerekiyorsa o zaman olsun" diyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, "İtip kakarak, yok sayarak her şeye bulduğun parayı milletinden esirgeyerek sonuç alamazsın" diye seslenen Akşener, "EYT’liler konusunda da ya sözümü dinleyip, gerekeni yapacaksınız ya da biz geleceğiz, biz yapacağız" diye konuştu.
Akşener'in açıklaması şu şekilde:
"Bugün aramızda Kocaeli’nin cesur kadınları var, sizler de hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Öncelikle, konuşması için Engelliler Konfederasyonu Başkanı Sayın Turhan İçli’ye çok teşekkür ediyorum…
Biz şuna inanıyoruz: Hayatın ve kaderimizin karşımıza çıkardığı engeller, azimle, mücadeleyle aşılır. Ancak, beceriksizliğin, nasipsizliğin çıkardığı engeller, hayatlarımızda büyük yaralar açar, büyük izler bırakır. Bir toplumun medeniyet ölçüsü, o toplumun, dezavantajlı bireylerinin karşılaştığı zorluklardır. Onlar ne kadar zorlanıyorsa, medeniyet o kadar yaralı demektir. Onların hayatı ne kadar kolaylaşıyorsa, o ülkede medeniyet yükseliyor demektir. Bu noktada adım atarken, kararlı olmak, cesur olmak gerekir.
Daha önce de defalarca ifade ettiğim gibi; Medeniyet yolunun taşlarını, sadece cesurlar döşer. Biz, eğitimden, günlük yaşama kadar her alanda engelli kardeşlerimizin hayatını kolaylaştırmanın, bu yola taş döşemek olduğuna inanıyoruz. Bunun gereğini yapacağımızdan hiç şüpheniz olmasın.
Değerli milletvekilleri, bugün grup toplantımızda, ülkemizin kanayan bir başka yarasının mağdurları var. Emeklilikte “Saray’a” takılan kardeşlerimiz aramızda. Yandaş vakıflara, derneklere, ajanslara akıtacak milyonları bulabilen, geçmediğimiz köprüler, gitmediğimiz yollar, yatmadığımız hastaneler için müteahhitlere ödeyecek parayı bulabilen, kendine saray yaptıracak parayı bulabilen, Sayın Erdoğan’ın, “Seçim kaybetsek dahi o iş olmaz.” diyerek, itip kaktığı EYT’liler aramızda. Sizler de hoş geldiniz, şeref verdiniz…
EYT meselesi, ailelerle birlikte, milyonlarca vatandaşımızı mağdur ediyor. İtip kakarak, yok sayarak, her şeye bulduğun parayı milletinden esirgeyerek, sonuç alamazsın Sayın Erdoğan. Kademeli bir çözüm planı mümkün. Sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını sağlamak ilk adım olabilir. Türkiye’nin, bu kadar büyük bir yarayı tedavi edecek imkanları var. Yeter ki niyet olsun. Yeter ki yüreğiniz, milletimizle birlikte atsın… “Bizden önceki bir uygulama” diyerek işin içinden sıyrılamazsınız. Ülkeyi yönetiyorsanız, sizden önce ya da sizden sonra, bütün dertlere çare bulmak zorundasınız. EYT’li kardeşlerimi rahatlatmak, dertlerine deva olmak, öyle anlatıldığı, öyle şişirildiği gibi zor değil.
Evet, bir maliyeti var. Ama Türkiye’nin, o maliyeti göğüsleyecek imkanları da var. Bakın ben maliyet diyorum, onlar yük diyor. Milleti, kendi hazinesine yük görmek de ne demek? Para milletin, hak milletin. Siz kim oluyorsunuz da, benim milletimi, kendi hazinesine yük sayıyorsunuz? Kodaman 5 müteahhit sıkışmaya görsün, kamu bankalarını seferber edip, bir kalemde 500 milyonluk vergiyi silip, çare buluyorsunuz. Sıra vatandaşa, sıra millete geldi mi, “Olsa dükkan senin.” deyip sıyrılmaya çalışıyorsunuz.
Sizi, para babaları seçmedi efendiler! Sizi millet seçti. Ya milleti göreceksiniz ya da yoldan çekileceksiniz. Bunun başka yolu yok. Bu kürsüden açıkça ilan ediyorum; İyi Parti iktidarının ilk yılında, millete nasıl el uzatılırmış, EYT’li kardeşlerim nasıl ferahlatılırmış göreceksiniz.
Eş, dost, kodamanlar değil, “Önce milletim” derseniz, bu yarayı tedavi edersiniz. Nasıl geçen haftaki sözümü dinleyip, Fabrika bacalarına filtre takmayı erteleyen kararı veto ettiniz, Ve milletin yararına bir karar verdiniz; EYT’liler konusunda da ya sözümü dinleyip, gerekeni yapacaksınız ya da biz geleceğiz, biz yapacağız!
Değerli milletvekilleri; milletimizin derdine, sözüm ona kaynak bulamayanlar, şatafata kaynak bulmakta çok becerikliler. Şimdi sizi çok uzaklarda bir yere, Afrika ülkesi Cibuti’ye götüreceğim. Peki neden? Bir açılış töreni için. Cibuti’de, Afrika Parlamentolar Birliği’nin bir toplantısı varmış. Meclis Başkanı ve bazı milletvekilleri oraya gidiyor. Devlet işidir, gidecekler tabi. Bu arada Diyanet İşleri Başkanı ve ekibi de gidiyor… Neden? Abdülhamid Han’ın adının verildiği bir Cami yaptırmışız. Onun açılışını yapacaklar. Ne güzel. Allah razı olsun. Ama nasıl gidiyorlar biliyor musunuz? Özel bir uçak kiralıyorlar. 22 bin dolar yakıt masrafı, 108 bin dolar da kiralama ücreti var. Toplamda 744 bin liralık bir seyahat. Be vicdansızlar! EYT’liye geldi mi, metelik yok ama vatandaşımın yokluktan intihar ettiği memlekette, şatafatlı özel uçaklarla Afrika seyahati yapıyorsunuz. Tarifeli seferle gitseniz, sırmanız mı dökülür? Tarifeli seferle gitseler, maliyet 70 bin lira. Ama beyler israfsız, şatafatsız yapamıyor, 10 katı parayı savurmadan rahat edemiyorlar.
Bir asgari ücretli çalışanımız, ayda 326 lira vergi veriyor. Bu seyahat, 2280 işçimizin, bir aylık vergisi demek. Yazıktır, günahtır. 10 kişi bir yere gideceksiniz, 2280 işçinin vergisini harcıyorsunuz. Millete gelince de “Para yok."
Hadi iktidar siyasetçilerinin kafası rahat. Peki Diyanet İşleri Başkanı’na ne demeli? “İsraf günahtır” diye itiraz etmek aklına gelmiyor mu? Peygamber Efendimizin, “Nehirde abdest alırken bile suyu ziyan etmeyin” buyurduğunu bilmiyor mu? Devletin mumunu bile, özel işinde kullanmayan Hz. Ömer’i de mi duymadı? Bir gün bu ülkede, “Diyanet İşleri Başkanı’na, bunlar hatırlatılacak” deseler inanmazdık değil mi? Ama maalesef, iktidarın zihniyeti neyse, bürokratının zihniyeti de o. Ne günlere kaldık… Ne diyeyim, Allah ıslah etsin.
Aziz milletim, bu heyetin gezisinden öğrendik ki, Cibuti’ye, bir de baraj hibe ediyormuşuz. Öyle gıda yardımından falan bahsetmiyorum, bildiğiniz baraj. El insaf. Memlekette, “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana”, bu beylerin işi caka satmak. Kim bilir hangi yandaş müteahhit, kaç milyona yapacak?
Baraj demişken, şu İstanbul’un su meselesine de değinelim. Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan çıktı dedi ki; “İstanbul’un durumu hiç iyi değil. Bu gidişle birkaç aya suyu kalmaz.” Aynı Sayın Erdoğan, 30 Mart 2019’da, yani daha 8 ay önce demişti ki, “İstanbul’un su sorununu çözdük. Taaa Sakarya’dan su getiriyoruz. 2040 yılına kadar İstanbul’un su sorunu yok.” Aynen böyle demişti. Melen Çayı üzerine bir baraj yapmaya kalktılar. 2 milyar liraya yakın para harcadılar. Zemin çalışmaları iyi yapılmadığı için, baraj bir türlü devreye girmiyor.
16 milyonluk kente, nefes aldıracak barajı yapamayan iktidar, Afrika’nın Cibuti’sine baraj yapmakla övünüyor. Sen önce İstanbullunun işini, milletinin işini hallet, sonra gider Cibuti’de hava atarsın…
Değerli milletvekilleri, bunları niye anlattım biliyor musunuz? Koskoca Türkiye’yi, babasının çiftliği zanneden bir iktidarın, gerçek yüzünü gösteriyor diye anlattım. Ülkeyi, 500 günde dara düşüren ucube bir sistemin, şımarıklığına, hesapsızlığına bir örnek olsun diye anlattım. Benim vatandaşım kan ağlarken, ayın sonunu getiremezken, gidip Afrika çöllerinde caka satanları görün istedim. Milletin kesesinden, har vurup, harman savuranları görün istedim.
Aziz milletim, öyle ucube bir sistem uydurdular ki, senin olan her şeyi kendilerinin zannediyorlar. Öyle ucube bir sistem uydurdular ki, hiç hesap vermeyeceklerini, milletin bu hesabı görmeyeceğini zannediyorlar. “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi diye bir icat uydurduk, memleketi iki dudağımızın arasına mahkum ederiz, Meclis'i yok sayar, adaleti geciktirir, kimseye kulak vermez, kimseye hesap vermez, Saraylarımızda, uçaklarımızda, lüks arabalarımızda günümüzü gün ederiz.” diye düşünüyorlar.
Bu devran böyle gidecek sanıyorlar… Hayır! Bu devran böyle gitmeyecek. Aziz Türk milleti, adı üzerinde, Milletin Meclisi’nin, yani iradesinin saf dışı bırakılmasına rıza göstermeyecek. Yüz binlerce dolara mal olan, şatafatlı gezilere daha fazla sessiz kalmayacak. Dişinden tırnağından artırdıklarıyla, “Devletimi iyi temsil etsinler” diye her türlü imkanı veren bu aziz millet, devlet saygınlığını yerle bir eden, bu şımarıklığa artık geçit vermeyecek. Artık “Yeter!” diyecek. “Söz benimdir, söz milletindir!” diyecek.
Değerli milletvekilleri, sevgili gençler, bakın; bu nobranlığın, bu şımarıklığın, bu israfın, bu had bilmezliğin, milletçe yaşadığımız, bu geçim sıkıntısının sebebi, devleti çiftliğe çeviren, bu ucube yönetim biçimidir, bu sempatikleştirilmiş tek adam rejimidir, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’dir. AKP hükûmetleri içinde, en büyük sıkıntı ve zorluklarla karşılaşılan dönem, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi dönemidir. “Bu sistemle Türkiye şaha kalkacak.” dediler, milletimizin de, ülkemizin de, belini büktüler, sırtını yere vurdular. Türkiye’ye şampiyonluk vadettiler, ama memleketi küme düşürttüler.
Bu sistem yüzünden demokrasi ağır yara aldı. Yargı sistemi ağır yara aldı. Bu ne demek? Yurt içindeki güvensizliği geçtim, yatırımcıda büyük güven sorunu demek. Demokrasinin işlemediği, yargının, iktidarın memuruna dönüştürüldüğü bir ülkeye, kimse yatırım yapmaz.Yatırımcı güvenli liman ister. O güvenin adı, demokratik bir işleyiş, şaibesiz bir yargıdır. Ama Türkiye’de, bu sistemle birlikte, her iki olmazsa olmaz değer, maalesef yerle bir edildi. Yerli ya da yabancı, hiçbir yatırımcı, güvenli bulmadığı bir limana demir atmaz. Atmazsa ne olur? Yıllardır “sıcak para”ya mahkum ettikleri ekonomik sistem çöker. Nitekim çöktü.
Gelin Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin 500 günlük karnesine birlikte bakalım: 500 günde yüzde 4’ün üzerinde daraldık. Kişi başı milli gelirimiz 8 bin 811 Dolara düştü. Bir sene önceye göre yüzde 10 fakirleştik. İşsizlik oranı yüzde 10’dan, yüzde 14’e çıktı. Tabi bunlar resmi rakamlar. Hayatın gerçeği, çok daha vahim… İşsiz sayımız, 3 milyon 315 binden, 4 milyon 650 bine çıktı. Yani, 1 milyon 335 bin vatandaşımız daha işsiz kaldı.
Üniversite mezunu işsizlerimizin sayısı 369 bin kişi arttı, 907 binden, 1 milyon 276 bine çıktı. 506 bin kadınımız daha işsiz kaldı. Sayıları 1 milyon 916 bin oldu. Genç işsizlerimizin sayısıysa, 470 bin arttı. Artık 1 milyon 518 bin genç işsizimiz var. Hani kötü bir işle karşılaştığımızda, “Burası Tanzanya mı?” denirdi ya… Bu ucube sistem bizi, işte o Tanzanya’nın bile gerisine düşürdü.
Bakın beğenmediğimiz Tanzanya’da, işsizlik yüzde 9. Türkiye’deyse, TÜİK’in tüm manevralarına rağmen, yüzde 14. Tanzanya’da enflasyon, yüzde 3.6. Bizdeyse, damadın tüm hilelerine rağmen yüzde 8 buçuk. 1 ay içinde 1 liralık patatesin fiyatı, 2 buçuk liraya çıkmış. Sütün fiyatı yüzde 37 artmış. Tereyağı yüzde 24 zamlanmış. Beyaz peynirin fiyatı yüzde 31 yükselmiş. Salça fiyatları yüzde 88 artmış. Elektriğe, doğal gaza, yüzde 60’lara varan zam yapılmış. Böyle bir ülkede, enflasyonun yüzde 8 buçuk olduğuna kim inanır, söyler misiniz?
Dava arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin ilk 500 gününde, otoyol ücretleri, yüzde 41 zamlandı. Hac ücreti yüzde 35, Umre fiyatları yüzde 23 arttı. Dövizin hali ortada. Türk Lirası pula döndü. Vatandaş ve kurumlar gitti, döviz aldı. Büyük umutlarla başlattıkları, “döviz bozdur” kampanyası da fiyaskoya dönüştü. Vatandaşımız bu sisteme güvenmediği için 137 milyar dolar olan döviz mevduatı 58 milyar dolar arttı, 195 milyar dolara çıktı. Toplam mevduattaki döviz oranı, yüzde 53’e çıktı. Bu sistem geçtiğinden beri Türkiye bütçesi dipsiz bir kuyuya dönüştü. Bütçe açığı 152 milyar lira oldu. Bakın, bir noktaya dikkatinizi çekerim; eğer Merkez Bankası yedek akçesiyle, İmar Affı ve bedelli askerlik gibi bir defalık gelirler olmasa, bütçenin açığı 235 Milyar lira olacaktı.
Bu neye benzer biliyor musunuz? Evin ekonomisini ayakta tutmak için, hanımın kolundaki bileziği, parmağındaki yüzüğü satmaya benzer. İş dünyasında da durum farklı değil. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçilen Haziran 2018’den bu yana ödenemeyen, takibe düşen krediler, 68 milyar liradan 140 milyar liraya çıktı; yüzde 105 arttı.
Değerli milletvekilleri, ben bu gerçekleri söyleyince, Sayın Erdoğan çok kızıyor… Diyor ki, “Rakamları çarpıtıyor.” Halbuki benim verdiğim tüm rakamlar, devletin resmi rakamları. Kendi bakanlıklarının, kendi bürokrasisinin, hatta Cumhurbaşkanlığı sitesinin rakamları. Daha hangi rakamla, nasıl anlatayım ki?... Sayın Erdoğan’ın çevresinde, doğruları söyleyecek kimse kalmadığı için, Kendisi de damadı da her şeyi güllük gülistanlık sanıyor. Şaka maka, buna inanıyorlar. Bu kafayla, bu beceriksiz, bu ciddiyetsiz yönetim anlayışıyla gidince de, sonuç bu oluyor. Memleketi “Orta Dünya’ya” çevirdiler. Sanki Yüzüklerin Efendisi setinde yaşıyoruz. Yüzük, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Sayın Erdoğan, yüzüğün sahibi; almış yanına, ak sakallı Saruman’ı, damat Gollum’u, ve inşaatla uğraşan 5 Nazgul’u, mutlak gücün, mutlak iktidarın peşinde. Millet perişan farkında değil. Türkiye uçurumun eşiğinde umurunda değil. Gel, bu güç sevdasından vazgeç Sayın Erdoğan. Hem kendi iyiliğin, hem de milletimizin iyiliği için gel, bu yüzükten vazgeç.
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, Türkiye bu girdaptan çıkar. Türkiye’yi bu girdaptan çıkarmanın ilk adımı, bu sistemden kurtulmaktır. İyileştirilmiş Parlamenter Sistem, Türkiye’nin çıkış yoludur. İyi Parti olarak, ilk günden beri, bütün bunların olacağını öngördük ve bu ucube sisteme karşı çıktık. Şimdi de bu acı sonuçları yaşarken diyoruz ki, “Gelin vakit kaybetmeden, bu yanlış yoldan dönün. Türkiye’yi yeniden, demokratik bir hukuk devletine dönüştürelim.”
Demokrasi olursa itibar olur. Hukuk olursa güven olur. İtibar ve güven yatırımın önünü açar. Yatırım gelince işveren nefes alır. İşveren nefes alırsa iş güvencesi korunur, işten atılmalar durur, istihdam artar. İstihdam demek evlere ekmek girmesi demektir. Ocakların yanması, tencerenin kaynaması demektir. Tencere kaynarsa hanede huzur olur. Hanedeki huzur ülkeye yayılır. Yeter ki “önce millet” denebilsin. Yeter ki milletin sesine kulak verilsin. Gelin, bize kulak verin, bu treni de kaçırmayın. İyileştirilmiş Parlamenter Sistem’in, kilitleri nasıl açtığını göreceksiniz. “Önce ben ve yandaşlarım.” demekten vazgeçin. Şahsi bekanızı, ülkenin bekası gibi yutturmaktan vazgeçin.
Aziz Milletim, İyileştirilmiş Parlamenter Sistem, Türkiye’yi 500 günde düşürdükleri çukurdan çıkaracak vizyonun adıdır. İyileştirilmiş Parlamenter Sistem, hakkın ve adaletin tarifidir. İyileştirilmiş Parlamenter Sistem, çalışan, üreten, geleceğe ve ülkesine güvenen gençliğin parolasıdır. İyileştirilmiş Parlamenter Sistem, birbirine saygı duyan insanlarımızın, “Konuşan Türkiye’nin” anahtarıdır. İyileştirilmiş Parlamenter Sistem, Demokratik Cumhuriyet’in, Ekonomik Kurtuluşun reçetesidir.
Bu reçete, milletimiz mutlu, Türkiye güçlü olsun diyedir. Bu reçete, milletimiz fakirleşmesin aksine zenginleşsin diyedir. Bu reçete, kadınlarımız güçlü, çocuklarımız güvende olsun diyedir. Bu reçete, cennet vatanımız, hep cennet kalsın diyedir. Bu reçete, milletin olanı millete geri vermek içindir, Millet iradesinin yeniden iktidar olmasıdır.
Sayın Erdoğan’a defalarca çağrı yaptık. “Sakın ha…” dedik, dinletemedik. “Yol yakınken dönün” dedik, dinletemedik. “Türkiye’yi uçuruma sürüklemeyin” dedik, dinletemedik.
Bu sefer milletime çağrıda bulunuyorum: Aziz milletim, kıymetli vatandaşlarım; siz de aynı yol ayrımındasınız. Milli irade ile Tek Adamlık arasında bir tercih yapacaksınız. Bu tercih tüm hayatınızı değiştirecek. Bir şey değişecek, her şey değişecek. Bize güvenin, her şeyin daha iyi olacağına güvenin. Türkiye’yi birbirine düşman, iki kutuplu siyasetten kurtarın. İşte biz, bunun için yola çıktık. Kimseye diyet borcumuz yok, kimseden korkumuz yok.
Biliyoruz ki Türkiye’nin, Türk Milleti’nin bize ihtiyacı var. Devleti, bu beceriksizlerin düşürdüğü çukurdan çıkaran; dirliğimizi, düzenimizi koruyan milletimize, borcumuz var. Bu uğurda Allah yar ve yardımcımız olsun. Milletimiz müsterih, gençlerimiz umutlu olsun. Ve bilinsin ki, bir kez daha aynı sözdeyiz, “Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.”
Dava arkadaşlarım, Türk’ün olduğu yerde kaygıya yer olmaz. İcap ettiğinde, demir dağları eritip, kendine yol açan bu büyük millet, İcap ettiğinde, içinden Kürşat’ı ve kırk çerisini çıkaran bu büyük millet, İcap ettiğinde, yedi düvele meydan okuyup, devleti yeniden kuran bu büyük millet, bugün icap ettiği için de, gelir, yepyeni bir sistemin önünü açar. İşte tarih, bu yüzden, bu büyük iradeyi haykırır ve der ki, “Ne mutlu Türküm Diyene!” Toplantımızı şereflendirdiniz, sağolun, varolun, Allah’a emanet olun."