İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, geçtiğimiz cumartesi günü 6 muhalefet partisi lideriyle yaptıkları toplantıya ilişkin olarak, "Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta sonu, Sayın Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde, Ankara’da yaptığımız toplantı, ülke gündemine oturdu. Toplantımız, büyük bir heyecan yarattı. Bu heyecanın sebebi, son derece açık ve nettir." değerlendirmesini yaptı.
Akşener, partisinin grup toplantısında enerji sistemine ilişkin çalışmalarını da aktardı.
Akşener, "Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta sonu, Sayın Kılıçdaroğlu’nun ev sahipliğinde, Ankara’da yaptığımız toplantı, ülke gündemine oturdu. Toplantımız, büyük bir heyecan yarattı. Bu heyecanın sebebi, son derece açık ve nettir. Milletimiz artık, ortak akıl için bir araya gelebilen, milletin ve memleketin meselelerini, birbirleriyle konuşabilen siyasetçiler istiyor. “Ben yaptım oldu.” anlayışından bıkan milletimiz, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile unutulan, istişare kültürünün önemini görüyor." dedi.
Akşener şu ifadeleri kullandı:
"Gerek kurumsal anlamda, gerekse de fikren, farklılaştıkları noktalar olsa da, 6 siyasi parti liderinin, memleket meseleleri için, bir araya gelmesi önemlidir. Bu toplantı nedeniyle, Cumhur İttifakı'nın bileşenlerini, bir garip rahatsızlık almış gibi gözükse de; biz İyi Parti olarak, bu toplantıyı önemli bir başlangıç olarak görüyoruz. Çünkü ortak aklın ışığında, sorunları ve çözümleri konuşabilmeyi, hem çağın, hem de aklın gereği olarak görüyoruz.
Buradan başta, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, toplantıya iştirak eden Sayın Genel Başkanlara, huzurunuzda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca bu vesileyle, bu girişimimize büyük destek veren, bizlere güç verip, şevkimizi artıran aziz milletimize, bir kez daha teşekkür ediyorum. Allah bizleri milletimize karşı utandırmasın.
Son günlerde, hata üstüne hata yapan, beceriksizlikte adeta bir ekol haline gelen, ve artık vadesini, ziyadesiyle doldurmuş bir iktidarın, son çırpınışlarını izliyoruz. Her sıkıştığında, yalana, hamasete ve kutuplaştırmaya sığınan, AK Parti iktidarının, artık elinde, hiçbir bahanesinin kalmadığını biliyoruz.Artık, takke yerlerde gezerken, tüm cesametiyle ortaya çıkan keli, çok net biçimde görüyoruz.
Nitekim Sayın Erdoğan, geçtiğimiz günlerde; her ayın, bir önceki aydan, daha iyi olacağını söyledi… Bu söz, size de bir yerden tanıdık geldi mi? Türk ekonomisini, büyük bir uyum içerisinde, el ele verip batırdıkları Damat Bakan da, bir gece ansızın ortadan kaybolmadan önce, tam olarak böyle söylüyordu.
Hatırlayın; Mart Şubat’tan, Nisan Mart’tan, Mayıs’ta Nisan’dan iyi olacaktı, değil mi? Peki sonunda ne olmuştu? Damat Bakan paket olmuştu Demek ki; artık Sayın Erdoğan da, ufukta beliren seçimin sonuçlarını, görmeye başlamış. Demek ki; damadıyla aynı yolun yolcusu olduklarını, artık kendisi de anlamış.
Ne diyelim? Geç gelen bu farkındalıktan ötürü, kendisini kutluyorum. Ama bu farkındalık, göklerden gelen o kutlu kararı değiştirmeyecek. Çünkü, ok yaydan çıkalı, çok oldu. Çünkü; yıllardır milletimize anlattıkları masallar, tutmadıkları sözler, beceremedikleri vaatler, artık gün gibi ortaya çıktı. Yalanların son kullanma tarihi geçti. Yalancılar için, artık yatsı vakti geldi.
Neden mi? Gelin, birlikte hafızamızı tazeleyelim… Yıl 2016, dolar 3.51’ken; Sayın Erdoğan çıkıp, milletimize, yastık altındaki dövizleri bozdurma çağrısı yapmıştı.
Yıl 2018, dolar 4.75’ken; “ver yetkiyi gör etkiyi” diyerek, dolara, enflasyona ve faize, sözüm ona meydan okumuştu. Yıl 2019, dolar 5.64’ken; geçen zamana rağmen, etkisini nedense bir türlü göremediğimiz, bu arkadaşımız çıkıp; “Bunlara göre dolar 10 olacak, enflasyon yüzde 30’u aşacak. Ne oldu? Bunların hiçbiri oldu mu?” diye sormuştu.
Sonra ne oldu? 2021 yılında, dolar 18 oldu. Enflasyon, yüzde 50’ye dayandı. Kendisi, bu sefer de çıkıp;Zerre utanmadan, “Rekabetçi kur” diyerek, döviz kuru arttıkça, Türkiye’nin de zenginleşeceğini söyledi.Ama ne ilginçtir ki; sürecin devamında, doların 13’e inmesini de, bir başarı olarak, milletimize pazarlamakta, en ufak bir tutarsızlık görmedi.
Ve bugün, 2022 yılındayız. Dolar da, 13.62 lira. Sayın Erdoğan ise, hâlâ 2016 yılındaki sözlerini tekrar ediyor. Gerçekler ortadayken, hâlâ utanmadan çıkıp, yastık altı diyor. Bu sefer de, kur korumalı döviz hesaplarıyla, milletimize, dövizi ve altını bozdurma çağrısı yapıyor.
Yahu insan biraz utanır… Hiç değilse, yüzü kızarır. Devletin tüm kaynaklarını tükettiniz. Merkez Bankası’nın tüm rezervlerini erittiniz. Hâlâ milletimizin kenardaki birikimine, kadınların bileziklerine, takılarına göz dikiyorsunuz. Yazıklar olsun.
Sayın Erdoğan; madem öyle; o zaman, sana bir sorum olacak: Madem milletimize, “Döviz ve altınlarınızı bozdurun.” çağrısı yapacaktın; o zaman, sen ve damadın, hazineyi, neden döviz ve altınla borçlandırdınız? Madem kenara döviz koymak, kötü bir şeydi, O zaman, yandaşlarınıza, neden dövizle gelir garantisi verdiniz? Bak, seni şimdiden uyarıyorum: şayet, milletimizden topladığın altınlarla, yine yandaşlarının cebini doldurmanın peşindeysen, hiç kusura bakma, bu defa başaramayacaksın. Bu cefakâr millete, aynı kazığı bir defa daha atamayacaksın. Bunu böyle bilesin.
Ak Parti’nin Türkiye’sinde; üniversite mezunu gençlerimiz, teknoloji şirketlerinde çalışacaklarına, kendi girişimleriyle uğraşacaklarına, ne yazık ki, motokuryelik yapmak zorunda kalıyorlar. Ak Parti sayesinde; Türkiye, dünyanın en eğitimli motokurye ağına sahip oldu. Bu gençlerimiz, kar, kış demeden, kelle koltukta çalışıyorlar. Günde birkaç paket fazla teslim edebilmek için, can güvenlikleri olmadan çalışıyorlar.
Pandemiyle birlikte, e-ticaret şirketleri kârlarını katladılar. Ama maalesef bu iyileşme, kuryelerin çalışma şartlarına yansımadı. Motokuryeler, kadrosuz bir şekilde çalıştırılıyor.- Sağlık sigortaları yok. Yasal güvenceleri yok.
Modern dünyada; hiçbir şirketin, “Ürün depomdan çıktıktan sonrası, beni ilgilendirmez.” deme lüksü yoktur.Modern dünyada; büyük şirketler, sadece kendi operasyonlarından değil, çalıştıkları 3’üncü partilerin işleyişinden de sorumludur. Kurye taşımacılığı, e-ticaret operasyonlarının bir parçasıdır. E-ticaret şirketleri de, ürün tedariğinden, bu ürünlerin dağıtımına kadar, tüm zincirden sorumludur.
Bu yüzden; derhal bu konuda bir hukuki standart getirilmesi, ve karın tokluğuna çalışan kurye kardeşlerimize, sigortalı ve güvenceli çalışma hakkı tanınması gerekiyor. Kanunların etrafından dolanıp, haksız rekabet yaratanların da, gerekli cezaları alması gerekiyor. Motokuryelerin can güvenliğini tehlikeye atan, aşırı iş yüküne ve aşırı rekabete engel olmalıyız. Motokurye ücretleri de; günlük 10 saatlik mesaiyi geçmeyecek şekilde ayarlanmalı.
Bu konu, çok ciddi bir konu… Her yıl, 100’ün üzerinde gencimizi, bu çalışma koşullarına kurban veriyoruz. Onların canı bize emanet. Gençlerimizin, köle gibi çalıştırmalarına, asla izin veremeyiz.Vermeyeceğiz. Hem meclis grubumuz, hem de teşkilatlarımız ile, bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.
1 Ocak itibariyle, yüzde 125 zamlı, elektrik faturalarıyla karşılaştık. Sadece, kışın ortasında yapılan bu zamlar bile, iktidardakilerin gitmesi için, yeterli bir sebeptir. Mesela; berber dükkânı işleten, bir esnaf kardeşim; kasım ayında, 1500 lira elektrik faturası ödemiş. Bu ay ise faturası, 4600 lira gelmiş. Yani kiradan fazla elektrik faturası geliyor. Esnaf kardeşim de, haklı olarak soruyor; “O zaman ben de, saç tıraşının fiyatını, 3 katına mı çıkarayım?” diyor. Böyle bir zam olabilir mi? Böyle bir zulüm olabilir mi? Böyle devlet yönetilir mi? Ayıptır, günahtır.
Daha maaşını alamadan, zammı eriyen asgari ücretliler isyanda. Zaten aldıkları üç kuruşla geçinmeye çalışan, emeklilerimiz isyanda. Mağazalar isyanda. Fırınlar isyanda. Restoranlar isyanda. Ama ilginçtir; Sanki zamların sorumlusu kendisi değilmiş gibi, Sayın Erdoğan da isyanda… İşi gücü bırakmış, muhalefeti, “yaygaracı” diye suçlamakla meşgul. Zamları ben mi yaptım kardeşim?Yahu çık, gez, gör. Tutan mı var?
Madem bize inanmıyorsun, cesaretin varsa, vatandaşın içine kendin çık. Ama öyle egonu iyice şişirdiğin, teşkilat toplantılarından, süslü açılışlarından bahsetmiyorum. Çok uzağa gitmene gerek yok. Mesela bir gün, Ankara’da, İstanbul’da esnaf gez. Gez de, milletimizin hâlini gör… Hani Nebati Bakan, “gözler çok önemli” diyor ya… Bak bakalım, milletimizin gözünde neler göreceksin?
Tüm bu zam furyası ve elektrik-doğalgaz faturası terörü sürerken, gıda maddelerindeki KDV oranının, yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesini, olumlu karşılıyoruz. Ama bu vesileyle, iktidarı da uyarmak istiyorum: Bu indirim, bir defalık bir etkidir. Yani; yeni oranlar yürürlüğe girdiğinde, bir defaya mahsus olarak, bazı gıda ürünlerindeki fiyatlarda, yüzde 7 oranında bir gerileme olabilir. Ancak bu yöntemle, enflasyon düşmez. Çünkü enflasyon, fiyatların genel seviyesindeki artıştır. Eğer, enflasyonu doğuran nedenleri ortadan kaldırmazsanız, bu ay vergi düşürseniz bile, gelecek ay, fiyatlar yeniden artmaya devam eder.
O nedenle; enflasyonla, piyasalara güven veren, kapsamlı bir program çerçevesinde mücadele etmeniz gerekir. Bunun için kullanacağınız en önemli silah da, politika faizidir. Ama mesela; ekonominin dümeninde, “Politika faizini etkisiz hale getirdik.” diyebilen, son derece parlak bir Hazine ve Maliye Bakanı varken, enflasyonu aşağı çekmek mümkün olmaz.
Mesela; Merkez Bankası’nın başında, enflasyonla doğrudan mücadeleyi bırakan,cari fazla üzerinden, e nflasyonu, dolaylı bir şekilde düşürmeyi öngören, üstün liyakatli bir Başkanı varken, enflasyonu düşürmek mümkün olmaz.
Mesela; enflasyonu düşürmek için, mücadele timleri kuran, görünüşe göre, polisiye filmlere fevkalade düşkün bir Ticaret Bakanı iş başındayken, enflasyonu indirmek mümkün olmaz.
Hele de; tüm bu arkadaşların başında, fantastik açıklamalarıyla piyasaları allak bullak eden, geceleri uyku tutmayınca, bakan ve bürokratları görevden alan, anı yaşamaya meraklı bir Cumhurbaşkanı varken,enflasyonla mücadele asla mümkün olmaz.
Nitekim; kök soruna dokunmadan, yüzeysel hamlelerle ilerleyerek, bu kadar yaygın bir ürün grubunda, KDV oranını indirdiğinizde, özellikle üreticilerde, ciddi bir KDV alacağı doğacak. Halihazırda, firmaların devletten KDV alacağı, 200 milyar lira seviyesinde. Firmalara bu KDV iadeleri, zamanında yapılmıyor, bu nedenle ciddi mağduriyetler doğuyor. Firmaların KDV alacağı, başka vergilerden de düşülmüyor. Yani bir mahsuplaşma da yapılmıyor.Bu boyutta bir KDV alacağı oluşması, firmaların finansman maliyetlerini artırıyor. Bu maliyet de, doğal olarak ürün fiyatına yansıtılıyor. Gıdadaki KDV indirimi, bu sorunu, daha da büyütecek. KDV iadeleri biriken firmalar, bunu maliyetlerine yansıtacak. Bunun sonucunda da, vergi indirimi nedeniyle ucuzlayan nihai ürün fiyatı, maliyetler nedeniyle yeniden artacak.
Hatta; artık karakteristik bir özelliğiniz haline gelen, tutarsız yönetim anlayışınızla, gıdadaki KDV indirimi nedeniyle oluşacak vergi kaybını telafi etmek için, yarın başka ürünlere zam yapmanız da, çok büyük bir ihtimal.
İşte o nedenle; KDV indiriminden, bir defalık bile olsa, olumlu sonuç alabilmek için, şimdi söyleyeceklerimi iyi dinleyin: Bir: Piyasanın çok önemli bir kısmını elinde tutan, firmalarda ve zincir marketlerde, vergi indiriminin, fiyatlara yansıtılıp yansıtılmadığını denetleyin. İki: KDV iade alacağı doğan firmaların alacaklarını, vakit geçirmeden zamanında ödeyin.Üç: KDV indiriminden doğacak gelir kaybını telafi etmek için, saray sefanıza ayırdığınız harcamaları kısın, israfı bırakın, sakın zam yapmayın. Eğer tutup, mazota, benzine, elektriğe, doğalgaza, gübreye, zam yapmaya devam ederseniz, bu döngü kaldığı yerden aynen devam eder. Bunu da aklınıza kazıyın.
Aklı ve bilimi reddeden Sayın Erdoğan, ekonomistlerden sonra, şimdi de, Edison’u mezarında ters döndürmeye karar verdi. Biliyorsunuz kendisi, geçtiğimiz günlerde, Ak Parti iktidarından önce, hayatımızda sadece, mum ve gaz lambası olduğunu iddia etti. Yani, modern hayatın birçok unsuru gibi, ampulü de, bizzat Sayın Erdoğan ve arkadaşları keşfetmiş. Allah onlardan razı olsun. Partisinin sembolünü ampul olarak belirlemesi de, herhalde bu büyük buluşun, bir nişanesi olsa gerek…
Ama gelin görün ki; Ampulü Bulan Adam ve yönetimi, Isparta’mızı, tam 72 saat boyunca, karanlığa mahkum etti. 3 Şubat günü yaşanan, yoğun kar yağışıyla birlikte, 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde, bir utanç tablosuyla karşı karşıya kaldık.
Resmî rakamlara göre, Barajlar Kralı rahmetli Demirel’in şehri, Isparta’da; İl merkezi ve 8 ilçe merkezi ile, 188 köyde, toplamda, 113 bin 238 abone, elektriksiz kaldı. Hatta, bölgedeki durumu incelemeye giden, milletvekillerimizin ve teşkilat mensuplarımızın, Ispartalı kardeşlerimizden aldığı şikâyetler, maalesef bu rakamın, daha da büyük olduğunu gösteriyor.
Peki tüm bunlar olurken, iktidar ne yaptı dersiniz? Hiçbir şey. Hatta; Bir anne, elektriksiz kaldığı için, 2 buçuk yaşındaki çocuğunu, ocakta su kaynatarak, ısıtmaya çalışırken, iktidar mensupları, sıcak koltuklarında oturup, zerre utanmadan, “2-3 günlük sıkıntı bizleri rahatsız etmedi.” diye açıklama bile yaptı. Yani biz aslında Isparta’da,30 santim karla bile, mücadeleyi beceremeyen bir yönetim anlayışının; yüzsüzlüğüne, pişkinliğine ve arsızlığına şahit olduk. İstanbul’daki karda, MOBESE kaydı peşine düşenlerin, mesele Isparta olunca, araziye nasıl uyum sağladıklarını ibretle izledik. Yazıklar olsun.
Ispartamızın karanlığa hapsolmasının sebebi neymiş biliyor musunuz? Enerji iletim hatlarındaki, “yoğun hasar” Evet, yanlış duymadınız. Yani bu arkadaşlar, enerji iletim hatlarındaki “yoğun hasarı”; anca, kar yağışı sebebiyle, elektrik direkleri devrilince tespit edebilmişler.
Halbuki hatırlayın; bu arkadaşlar, enerji iletim hatlarının, özelleştirme gerekçesi olarak; ihaleyi kazanan firmaların, yani Sayın Erdoğan’ın pek sevdiği dostlarının, alt yapı çalışmaları yapacağını, iletim hatlarını yenileyeceğini, daha kaliteli enerji iletimi yapacağını, elektriğin vatandaşlarımıza, çok daha ucuza ulaşacağını açıklamışlardı. Peki bugün ne oldu? Bu taahhütlerden hangileri gerçek oldu. Artık alışageldiğimiz üzere, Ak Parti iktidarının verdiği her söz gibi, bu sözler de yalan oldu.
Isparta’da yaşanan, bu utanç verici olay sırasında, biz de, İyi Parti olarak, Ispartalı vatandaşlarımızla birlikteydik. Biliyorsunuz, Covid-19 sebebiyle karantinada olduğum için, bizzat bölgeye gidemedim. Ama, Isparta milletvekilimiz, Aylin Cesur başta olmak üzere, Mali İşler Başkanımız Ümit Dikbayır, Denizli Milletvekilimiz Yasin Öztürk, ve Kayseri Milletvekilimiz Dursun Ataş’tan oluşan heyetimizden aldığım bilgilerle, an be an, Isparta’daki durumu takip ettim.
Arkadaşlarımla birlikte, Isparta için neler yapabileceğimize çalıştık. Bir daha, böyle utanç verici bir olayın yaşanmaması için, İyi Parti olarak, çözüm önerilerimizi hazırladık. Bu doğrultuda, ilk olarak; Isparta’nın, bir an önce, afet bölgesi ilan edilmesi için, Meclis Başkanlığı’na kanun teklifimizi sunduk.
Ayrıca; yaşanan elektrik kesintilerinin, sebeplerinin tespit edilmesi, bu kesintiler sebebiyle, vatandaşlarımızın yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesi, bu süreçte, elektrik dağıtım şirketi ve kamu kurumlarının, ihmallerinin araştırılması, ve böylesi utanç verici bir olayın, bir daha tekrarlanmaması için, gerekli önlemlerin alınması amacıyla, araştırma önergemizi de sunduk
Buradan iktidara sesleniyorum; madem, Isparta’mızın karanlığa hapsolmasına engel olamadınız; bari, insanımızı mahkum ettiğiniz karanlığın, yol açtığı zararlara çare olun. Isparta’yı, bir an önce afet bölgesi ilan ederek; oluşan zararları karşılayın. Ayrıca, sık sık yaşanan kesintiler sebebiyle, konut ve iş yerlerindeki, elektronik cihazlar hasar gördü. Vatandaşlarımızı, beceriksiz dağıtım şirketinin eline muhtaç etmeyin. Tüm bu hasarları da, devlet olarak, siz karşılayın.
21’inci yüzyılda, kabul edilmesi mümkün olmayan, bu ihmalkârlığın faturasını da; Ispartalı kardeşlerimize değil, Bir zahmet, beceriksiz dağıtım şirketine kesin, özelleştirme lisansını da, bir an önce iptal edin.
Sayın Erdoğan; sen duymak, görmek, bilmek istemesen de, biz milletimizin sesi olmaya, hakkını korumaya, ve daima hakikati konuşmaya devam edeceğiz.Bize inanmadığın her durumda da, seni aziz milletimizin sesiyle yüzleştireceğiz.
Yaşı olanlar hatırlayacaktır; ülkemizde 1970’li yıllarda, günde birkaç saat, elektrik kesintileri uygulanırdı. Ancak, Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman, Türkiye’deki organize sanayi bölgelerinin hepsinin, sadece birkaç saat değil, 1 hafta boyunca, elektriği ve doğal gazı eş zamanlı olarak kesilmemişti. Ülkemize, bu büyük enerji krizini yaşatmak da, giderayak, Ak Parti’ye nasip oldu. Bu arkadaşlar ne diyordu? Hayaldi, gerçek oldu…
Enerji krizi; sadece sanayicimizin, üreticimizin, elektriğinin ve doğal gazının kesilmesiyle kalmadı. Vatandaşlarımızı, Türkiye tarihinin en yüksek elektrik, ve doğalgaz faturaları yüzünden, isyan noktasına getirdi. Toplumun her kesimi fakirleşirken, kamera önüne geçip; “Zamları devlet yapmadı” deme yüzsüzlüğü de, giderayak, AK Parti’ye nasip oldu. Yani hayaldi, bu da gerçek oldu.
Maalesef rezalet, bununla da sınırlı kalmadı. İktidar mensupları, canhıraş bir şekilde, zamları dış dünyanın yaptığını söylerken; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı bir kurum olan EPDK, yandaş dağıtım şirketlerini korumak için, zamları, kendilerinin yaptığını itiraf etti. Şimdi neyi, nasıl savunacaklar, gerçekten çok merak ediyorum. Kurumların itibarını yerle bir eden, bu yönetim krizi de, giderayak, Ak Parti’ye nasip oldu. Bu da hayaldi, gerçek oldu.
Biz, İyi Parti olarak; 23 Haziran ve 7 Temmuz’da, bu kürsüden iktidarı, enerji konusunda yürüttüğü, yanlış politikalar konusunda uyarmıştık. Enerji arzının, sürekliliğinin sağlanması için, ne yapılması gerektiğini söylemiştik. Elektrik fiyatlarını şişiren politikaları anlatıp, bu durumdan vatandaşlarımızı kurtarmak için, çözüm önerilerimizi ortaya koymuştuk. Doğal tekel olan alanlarda, özelleştirmenin getirdiği sakıncalara değinmiştik.
Yaşadığımız bu enerji krizinin, adeta provası olan, ağustos ayının ilk yarısında ve aralık ayının ikinci yarısında, uyarılarda bulunmuştuk. Peki biz bunları söyledikçe, iktidar ne yaptı?
Gelin, Isparta’ya, lütfedip de krizin son günü giden, Enerji Bakanı’nın açıklamalarına bakalım… Kendisi, 9 Ekim’de; “Teknik altyapı olarak herhangi bir sorunumuz yok. Gerekirse Rusya’dan ilave gaz alınır. Bu kış bir sıkıntı yaşamayacağız” dedi. 4 Kasım’da; “Bu kışı, doğalgazda ve elektrikte bir sıkıntı yaşamadan atlatacağız. Elektriksiz ve doğalgazsız bir hayat düşünmemiz, mümkün değil. Bunlarda kısıntıya gitmemiz de, söz konusu değil.” dedi.
13 Aralık’ta ise; “Kışa hazırlıklı girdik. Kısa ve uzun dönemli kontratlarımız var. Uzun dönemli doğalgaz kontratlarımız, bizi büyük ölçüde rahatlatıyor. Ek talep için de, ekstra anlaşmalar yaptık. Bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamayız.” dedi.
Peki sonuç ne oldu? Uyarılarımıza ve önerilerimize kulak vermek yerine; Yandaş Şirketler Teşvik Genel Müdürü gibi çalışan, bu arkadaşın, “söz konusu değil, sıkıntı yaşamayız.” dediği her şey, gerçek oldu…
Yalnız; her ne kadar, gösterdiği bu müthiş performans ile, Tarım Bakanı’nın tahtını sallasa da; bu krizin tek sorumlusu, Enerji Bakanı değil. Keşke öyle olsaydı… O zaman, bir gece yarısı Sayın Erdoğan’dan affını ister, ertesi sabah, yandaş şirketlerden birine, danışman veya yönetim kurulu üyesi olarak atanır, konu kapatılırdı.
Ancak bu krizden, Enerji Bakanı kadar, “Yeni bir şey deniyoruz, rekabet gücümüz artacak.” deyip, Türk Lirası’nı değersizleştiren, son derece liyakatli ekonomi yönetimi de sorumludur. Enerji fiyatlarının, döviz kuruna ne kadar bağımlı olduğunu, dikkate almayıp, dünyada, enerji fiyatlarının yükseldiği bir dönemde, Türk Lirası’na değer kaybettirecek kadar şuursuz olan, ekonomi yönetimi de, en az Enerji Bakanı kadar, bu krizden sorumludur. Bitti mi? Bitmedi. Eski Damat Bakan’ın, bu rezaletteki katkılarını da söylemezsek haksızlık ederiz. Biliyorsunuz kendisi, ekonomi yönetimindeki hünerlerini, 84 milyona göstermeden önce, Enerji Bakanı’ydı…
Maşallah, bu arkadaşın kafası; daha o zaman bile, devlet yönetmeye değil de, para kazanmaya çalıştığı için; izlediği politikalar, enerji güvenliğini değil, ticareti ön plana çıkarıyordu. LNG gemileriyle para kazanmayı, enerji güvenliğine tercih ediyordu. Yapılması gereken altyapıların hiçbirini yapmamıştı. İşte o nedenle, eski Damat Bakan da, bu krizden sorumludur.
Evet, yardımcı oyunculara değindik. Enerji Krizi Oscar'larında, şimdi sıra geldi başrole… Biliyorsunuz, ülkemizde yaşanan bütün krizlerin başrolünde, aslında tek bir kişi var. Enerji gibi, uzmanlık ve tecrübe isteyen bir alanda, marketçiden, manifaturacıdan, hafriyatçıdan, damattan, büyük oyuncu yaratmak isteyen vizyonun mimarı Sayın Erdoğan, nam-ı diğer Bay Kriz, dokunduğu her alanda olduğu gibi, enerjide yaşadığımız krizin de esas sorumlusudur.
Elektrik üretimimizin yarısı, kaynak itibarıyla, hâlâ ithalata bağımlıyken, yerli ve millîlik diskurları eşliğinde, döviz kurunu patlatan, o müthiş vizyon; Aynı cips paketi gibi, ambalajı parlak, ama içi bomboş politikalar yürütürken, 100 bin megavatlık kurulu gücümüzün, sadece yüzde 56’sını kullandıran, o üstün liyakat; ve son 3 yılda, kurulu gücümüze, 15 bin megavat ilave edilirken, kullandığımız güç oranının, gerilemesine sebep olan, o olağanüstü yönetim anlayışı; bizzat Sayın Erdoğan ve tercihlerinden ibarettir.
Ez cümle; bugün yaşadığımız enerji krizi ve fahiş elektrik faturalarının sebebi; İran’ın, her yıl olduğu gibi, doğalgazı kesmesi, küresel enerji fiyatları, veya kış şartları değildir. Sayın Erdoğan sebep, yaşadığımız enerji krizi sonuçtur.
Bir ülkenin, en önemli refah göstergelerinden biri olan, kişi başına enerji tüketim miktarında, birincil enerji tüketimi açısından, maalesef dünya ortalamasının, üçte ikisi, OECD ortalamasının ise, dörtte biri seviyesindeyiz. Peki bu tablo Türkiye’nin kaderi mi? Elbette değil.
İyi Parti olarak biz; enerji güvenliğini, ekonomik kalkınmanın, ve millî güvenlik stratejimizin, en temel itici güçlerinden biri olarak görüyoruz. Bu anlayışla; konunun, çevre boyutunu ön plana alarak, arz güvenliği ile birlikte, rekabetçi maliyet ve fiyat oluşumunu da sağlayacak, bir sistem hedefliyoruz. Bunun yolu da; merkezinde güçlü kurumsal yapıların yer aldığı, uzun vadeli planlar, ve millî çıkarlarımız doğrultusunda hareket eden, bir enerji sektörünü tesis etmekten geçiyor.
İşte bu yüzden biz, İyi Parti iktidarında; dinamik bir yapıya sahip olan enerji arzının, kesintisiz olarak sağlanabilmesi amacıyla; sürdürülebilir kalkınma hedeflerimize uygun olarak, sadece enerji sektörü bileşenleri ile değil, diğer sektörleri de kapsayacak şekilde bir master plan hazırlayacağız.
Bu kapsamda; karbon azaltmaya yönelik, ve enerji verimliliğini artırıcı teknolojilerin geliştirilmesi amaçlı, çağrıya dayalı Ar-Ge projeleri oluşturup, sonuçlarını, üretim odaklı olarak sanayi ile eşleştireceğiz.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bünyesinde, 4’üncü nesil bölgesel ısıtma sistemleri için, alt yapı oluşturarak, düşük sıcaklıkta ısıtma ile, enerji verimliliğinin, bölgesel ısıtma üzerinden sağlanmasını hedefleyeceğiz.
İlk aşamada; belirleyeceğimiz birkaç pilot bölgede, eş zamanlı olarak, net sıfır enerjili bina konseptine uygun yatırımları destekleyeceğiz. Sonrasında ise, bu pilot bölgelerde kurulacak bölgesel ısıtma sistemlerini, ekonomik fizibiliteye uygun olarak genişletip, hane halkı üzerindeki, enerji maliyetini, mümkün olan en alt seviyeye indireceğiz.
Petrol ve doğal gaz fiyatlarının artan maliyetlerini azaltmak için, petrol fiyatlarından ÖTV olarak alınan vergiyi, elektrikli araç dönüşümünü destekleme amaçlı, bir fona aktaracağız. Bu fonu, Karbon Vergisi düzenlemesi ile destekleyerek, başta lojistik ve tarımda olmak üzere, elektrikli araçların yaygınlaştırılmasını sağlayacağız.
Doğal gaz ve elektrik alanında, güçlü kurumsal yapıları oluşturacağız. Türkiye Petrolleri’ni, güçlü ve sektörün her alanında faaliyet gösteren, entegre bir millî petrol şirketi olarak; sadece ülkemiz içinde değil, uluslararası alanda da etkin olacak şekilde, yeniden yapılandıracağız. İşletme devir hakkı sözleşmeleri, sona eren enerji kuruluşlarını, yeniden ihale ederek, mevcut dağınık yapıya, çeki düzen vereceğiz.
Bu vizyona paralel olarak; İyi Parti iktidarında, doğal gaz temininde de, önemli adımlar atacağız.
Mesela; yeni boru gazı ve sıvılaştırılmış doğalgaz kaynakları için anlaşmalar imzalayarak,ülkemizin, emre amade doğalgaz giriş kapasitesini, en az 2 katı seviyesine çıkartacağız. Doğalgaz girişinde, İran’a bağımlılığı düşürebilmek için, Türkgözü giriş noktasından, Azerbaycan gazı ithalatını, tam kapasiteye ulaştıracağız.
İhalesi yandaş şirketlere verildiği için, yapımı yılan hikâyesine dönen; Tuz Gölü Yeraltı Doğalgaz Depolama Tesisi projesini bitireceğiz. Silivri ve Tuz Gölü’nün kapasitelerini, yıllık doğal gaz tüketimimizin, en az yüzde 20’sine yükselteceğiz.
Mesela; ülkemizdeki tüm kompresör istasyonlarını, çift yönlü çalışır hâle getireceğiz. Mersin-Karaman iletim hattını tamamlayarak, hizmete alacağız. Böylece, Hatay Dörtyol’daki, yüzer depolama ve gazlaştırma tesisinin, ve uzun vadede, Doğu Akdeniz gaz rezervlerinin, İç Anadolu’yu besleme kapasitesini arttıracağız. Güçlü ve dirençli bir enerji altyapısı için, elektrik iletiminde TEİAŞ’ın, doğalgaz iletiminde de, BOTAŞ’ın hazırladığı, arz-talep projeksiyonlarını, ve Acil Durum Eylem Planlarını, sanayiciler başta olmak üzere, ilgili tüm kurumlarla paylaşacağız.
Ayrıca; yeraltı doğalgaz depolama, LNG terminali ve yüzer tesisleri, şeffaf fiyatlarla, üçüncü taraf erişimine açıp, doğal gaz arz güvenliğinde, esnekliği arttıracağız. Yeni doğal gaz ithalat anlaşmalarını, yabancı enerji ticaret merkezlerindeki referans fiyatlara, veya petrole endeksli olarak değil, enerji borsamız EPİAŞ altında oluşan, Gaz Referans Fiyatı’na endeksli şekilde imzalayacağız.
Tüm bunların yanında; elbette, elektrik iletim, üretim ve dağıtım alanlarında da, yapacağımız birçok şey var: Mesela; elektrik iletim tarafında hat kapasitelerini arttırıp, iletim sıkıntısını ortadan kaldıracağız. Son 4-5 senede yatırımları duran, ana gövdeyi taşıyacak, baz santral yatırımlarına hız vereceğiz.
Ülkemizdeki Güneş Enerji Santralleri yatırımlarının, yavaş gitmesinin bir sebebi de; TEİAŞ’ın, trafo merkezi ve Enerji Nakil hattı kapasitelerinin yetersizliğidir. Bugün, güneş enerji santrallerinin, yüzde 90’ından fazlası lisanssız. Bu da sisteme istikrarsızlık getiriyor. Ayrıca küçük yatırımcılar; lisansız kurulum için verilen izinlerle, dağıtım şirketlerinin ve iletim şirketinin, mevcut trafo ve hat kapasitelerini kullanmıyor.
İşte bu yüzden biz, İyi Parti iktidarında; büyük boyutlu santraller yaptırarak, yeni hatların ve trafo merkezlerinin yapımını, bu santralları yapacak şirketlere, ön şart olarak vereceğiz. Böylece, hem mevcut kapasite kullanılmadan, üretim kapasitesi artacak, hem de TEİAŞ’ın, hat ve kapasite sorunu hafifleyecek.
Elektrik dağıtım şirketlerinin mülkiyetini, ve yatırım sorumluluğunu, devlet üzerinde bırakan, kâr garantili işletmecilik yapısını kaldıracağız. Mevcut durumda, kayıp-kaçak oranlarını düşüremeyen dağıtım şirketleri, maliyet+kâr yöntemi ile çalıştıkları için, israfa ve maliyetlerin yükselmesine neden oluyor.
Biz ise, İyi Parti iktidarında; bu şirketlerin faaliyetlerini ve yatırımlarını denetleyerek, maliyetlerini şişiren, altyapı yatırımlarını yapmayan, sözleşmeye aykırı davranan şirketlerin, sözleşmelerini iptal edeceğiz.
Ayrıca; fiyat eşitleme mekanizmasını kaldırıp, bölgesel tarife uygulamasına geçerek; elektrik faturalarını, kayıp kaçağın az olduğu bölgeler için, düşüreceğiz. EPDK’nın dağıtım şirketlerine koyduğu, kayıp kaçak oranındaki düşme hedefini kaldıracağız. Geçici bir kanunla, 2025 sonrasına aktarılan kayıp kaçak oranının, vatandaşlarımıza yansıtılmasının, önüne geçeceğiz.
Elektrik üretimimizin yüzde 50’si, kaynak itibariyle, ithalata bağımlı olduğu için, yerli üretim kapasitesinin, verimli şekilde değerlendirilmesi, hayati öneme sahip. Toplam kurulu güç içerisinde, kamunun payı, hâlâ yüzde 23 seviyesinde iken, üretimin ancak yüzde 16’sı, EÜAŞ tarafından gerçekleştiriliyor. Plansız alım garantili santrallerin üretimlerine, öncelik verilmesi nedeniyle, kamu santrallerinin katkısı sınırlandırılıyor. Bu ise, üretim maliyetlerinin yükselmesine neden oluyor.
İşte bu yüzden biz, İyi Parti iktidarında; bu plansızlığa son verip, EÜAŞ’ın kurulu gücüyle paralel biçimde üretim yapmasını sağlayacağız.
Bunun yanında; Ak Parti iktidarı döneminde, yap-işlet-devret yönetimiyle yapılan üretim santrallerinin, finansmanında kullanılan, yaklaşık 35 milyar dolar büyüklüğündeki kredilerin, geri ödemesinin, yatırımcı şirketler tarafından yapılmadığı, veya aksatıldığı biliniyor. Bu şirketlerin, lisans sürelerinin sonunda, kredi geri ödeme yükümlülüklerinin, kamu üzerinde kalmasının, ve yeni bir Telekom skandalının yaşanmasının önüne geçeceğiz.
İktidarın başarısızlığını, ve Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin, nasıl bir fiyasko olduğunu anlamak için; biraz matematik bilmek, hesap kitap yapabilmek yeterlidir.
Gelin, son 5 yılda nasıl fakirleştiğimize birlikte bakalım: 5 yıl önce, yani 2017 yılında, asgari ücret ne kadardı biliyor musunuz? 2 çocuklu bir aile için, asgari geçim indirimi dahil, 1600 liraydı. Peki bugün ne kadar? 4253 lira. Yani, son 5 yıl içinde, asgari ücret, 2.6 kat artmış…
Peki 5 yıl önce fiyatlar nasıldı? Mesela, havucun kilosu, 5 yıl önce, 1 buçuk lirayken, bugün 10 lira. Mesela, domatesin kilosu, 2 lirayken, bugün 15 lira. Mesela, salatalığın kilosu, 2 lirayken, bugün 20 lira. Mesela, sütün litresi, 1 buçuk lira iken, bugün 8-10 lira.
Yani; bundan 5 yıl önce eline, 1600 lira geçen bir asgari ücretli; markete girdiğinde, bugüne göre, en az 2 kat fazla ürün alabiliyordu. Yani aslında, bugünkünden, en az 2 kat daha zengindi.
Doğru; son 5 yılda, asgari ücret, 2.6 kat arttı. Ama bilgisayarın fiyatı, 5 kat arttı. Telefonun fiyatı, 5 kat arttı. Mazotun fiyatı, 3 buçuk kat arttı. Elektriğin fiyatı, 6 buçuk kat arttı. Bir yerli otomobilin fiyatı, 8 kat arttı. Konut fiyatları ve kiralar, 5 kat arttı.
İşte bu tablo; başımıza bela edilen bu ucube sistemin; alın teriyle çalışan vatandaşlarımızı, emeğinin karşılığını arayan emeklilerimizi, geleceğinden endişe eden öğrencilerimizi, nasıl fakirleştirdiğinin tablosudur.
Milletimizi, içine hapsedildiği derin yoksulluktan, kurumlarımızı, içine hapsedildiği liyakatsizlikten, bürokrasimizi, içine hapsedildiği ciddiyetsizlikten, devletimizi, içine hapsedildiği krizler sarmalından çıkarmak için; ilk önce, bu ucube sistemden kurtulacağız. Bu kadar basit.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile; yolsuzluğa da, yoksulluğa da, yasaklara da, son vereceğiz. Haksızlığa da, hukuksuzluğa da, adaletsizliğe de, dur diyeceğiz. Keyfiliği de, liyakatsizliği de, torpilli mülakatları da, tarihe gömeceğiz. Milletimizin huzur ve refahı, gençlerimizin gelecek umudu için; zengin, güçlü ve mutlu bir Türkiye için; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i el ele, omuz omuza, milletimizle birlikte inşa edeceğiz.
Hiç şüpheniz olmasın. Biz hazırız. Kurulduğumuz günden beri, sabırsızlıkla o kutlu güne hazırlandık. Şükürler olsun ki; vizyonumuzla, projelerimizle, liyakatli kadrolarımızla, biz hazırız. Dertlere derman olmaya, insanımızın yüzünü güldürmeye, biz hazırız. Mavi Gözlü Bozkurt’umuzdan aldığımız ilhamla, milletimizi hak ettiği Türkiye’ye kavuşturmaya, biz hazırız.Göreceksiniz ki; önümüzdeki ilk seçimde; Rant peşinde koşanlar gidecek. Kişisel hırslarına takılıp, ülkemizi yoranlar gidecek. Koltuk sevdasına kapılıp, milletimizi görmezden gelenler gidecek. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı. O sandık geldiğinde; Kötüler gidecek, iyiler gelecek. Biz yetkiyi aldığımızda, Türkiye kazacak. İyi Parti iktidarında, milletimiz kazanacak."