İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 81. yıl dönümü olan 10 Kasım töreninde yaptığı konuşmada Osmanlı'ya ilişkin tartışma yaratan sözlerine tepki gösterdi. "İnsanımızı birbirine düşürmeye çalışmaktan bıkmadın mı. Osmanlı da bizim, cumhuriyet de bizim. Bunu ne zaman anlayacaksın?" diyen Akşener, Erdoğan'a, "Sen önce insanlarımızı tarihimiz üzerinden birbirine düşürmek yerine milletinin tamamının sağlığından sorumlu olan bir Cumhurbaşkanı olduğunu unutmamaya çalış" diye seslendi.
Ekonomiyi de gündemine alana İyi Parti lideri, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ı sert bir dille eleştirdi. Albayrak'ı eleştiri oklarının hedefine alan, 'ekonomistlere' ilişkin sözlerine Akşener de tepki gösterdi. Akşener, "'Ekonomide işler iyi gitmiyor' diyenler de bir nevi teröristmiş. Her şey bitti bu mu kaldı? Damat Bey, haddini bil! Kayınpederden torpilli olsan da, sen bu milletin bakanısın. Çarşıda pazarda etiketlerden canı yanınca, 'Neler oluyor?' diye soran vatandaşıma terörist diyemezsin" diye konuştu.
Partisinin grup toplantısında konuşan Akşener'in açıklamaları şöyle:
"Bugün aramızda çok özel misafirlerimiz var. Ne diyor Mustafa Kemal 'Toroslar'da tek bir baca tütüyorsa umut var demektir.' Antalya'da Tororoslar'ın eteklerinde o bacaları tüttüren kahraman kadınlar sizler de hoş geldiniz.
İki gün önce bir kez daha, bu ümitvar sözlerin sahibine özlemle uyandık. Trablusgarp’ta, Cezayir’de, Mısır’da, Suriye’de devleti için nice kahramanlıklara imza atan, Çanakkale’de dev orduların önüne, duvar ören, Kurtuluş Savaşı’yla, milletimizin İstiklal ateşini yakan kahramanımızı, Cumhuriyetimizin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vefatının 81’inci yıl dönümünde, yine özlemle, şükranla ve dualarımızla andık. “Bu ülke, tarihte Türk’tü, bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır” diyen, büyük bir Türk Milliyetçisini, 81 yıl sonra bir kez daha, rahmetle ve saygıyla andık. Bir kez daha ilan etmek isterim ki biz İyi Partililer, ortak değerlerimizin yılmaz bekçileriyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de ortak değerimizdir. Mukaddesatımızın kolları, yedi düveli dize getirmiş, onların emperyal heveslerine diz çöktürmüş bir lideri kucaklamak için, her daim açıktır.
Sayın Erdoğan ve Diyanet İşleri, kendisine bir Fatiha’yı çok görseler bile, cuma hutbesinde anmaya çekinseler bile, bu ülkenin has evlatları, onu hayırla anmaktan vaz geçmeyecek. Türk’ün vefalı evladı, ruhun şad, mekânın Cennet olsun.
Biliyorsunuz; Sayın Erdoğan, işler ne zaman kötü gitse, Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet kazanımlarına sataşıp, suni gündem yaratmaya çalışır. Memlekette işler yine kötü. Bu nedenle Sayın Erdoğan, 10 Kasım konuşmasında, durup dururken, Cumhuriyet’le Osmanlı’yı karşılaştırmaya girişti. Bıkmadın mı Sayın Erdoğan? İnsanımızı birbirine düşürmeye çalışmaktan bıkmadın mı? Osmanlı da bizim, Cumhuriyet de bizim. Sen önce insanlarımızı tarihimiz üzerinden birbirine düşürmek yerine, milletinin tamamının iyiliğinden sorumlu olduğunun farkında olan bir Cumhurbaşkanı olmaya çalış.
Milletinin menfaatini, her türlü şahsi çıkarın önünde tutan bir Cumhurbaşkanı. Eşini dostunu değil, fakiri fukarayı zengin etmeye çalışan bir Cumhurbaşkanı. Damadını değil, ülkeyi düze çıkaracak donanıma sahip, ehil insanları bakan yapacak bilince sahip bir Cumhurbaşkanı. Ve de en önemlisi, sarayında oturup sefa süren değil, milletinin derdini dinleyen, o dertle dertlenen bir Cumhurbaşkanı. Yani, sarayın değil, gerçekten cumhurun başkanı.
Sayın Erdoğan, Boş laflarla vakit kaybetmeyi bırak da milletimizin onurunu çiğneyen mektup rezaletinin cevabına hazırlan. 13 Kasım’da “Dostum” dediğin Trump’la görüşmeye gidiyorsun. Boş işlerle uğraşmayı bırak da; bu aziz millete yapılan hakaretin karşılığını cebine koy, git suratlarına çarp. Milletinin haysiyetine, istiklaline ömür adamış kahramanlarla, ve isabetli işleriyle uğraşmaktan artık vazgeç. Mukaddesatımızı ekran koruyucu yapıp, Cumhuriyetimize taarruz etmekten artık vazgeç. Oturduğun koltuğu sana bahşeden, o beğenmediğin Cumhuriyetin milletimize verdiği haktır, yetkidir. Başının üzerinde taşıman gerektiği yerde, canın sıkıldığında Cumhuriyetimize dil uzatmaktan artık vazgeç.
Dava arkadaşlarım; 81 yıl önce, milletimizin istiklali ve istikbali için çarpan yüreklerin hayali, hedefi, elbette bugünlerde yaşadıklarımız değildi. Geçen hafta, İstanbul ve Antalya’da, İstikbalden umudunu kesmiş vatandaşlarımızın intihar haberleri, yüreklerimizi dağladı. İki aileyi aramızdan koparan buhranın nedenlerini, iyi anlamak, iyi anlatmak zorundayız. 17 yıl boyunca, Başbakanlık önüne fırlatılan yazar kasayı konuşan iktidarın, bugün yaşanan daha büyük felaketleri görmezden gelmesini de kabul edemeyiz. Hele, bu gerçekleri dile getirenleri terörist ilan eden damat cehaletine karşı, milletimizin hakkını, hukukunu korumakla mükellefiz. Kendisine göre, “Ekonomide işler iyi gitmiyor.” diyenler de bir nevi teröristmiş. Her şey bitti bu mu kaldı? Damat Bey, haddini bil! Kayınpederden torpilli olsan da, sen bu milletin bakanısın. Çarşıda pazarda etiketlerden canı yanınca, “Neler oluyor?” diye soran vatandaşıma terörist diyemezsin. Ay sonunu getiremeyince, “Bu hale nasıl geldik?” diyen vatandaşıma terörist diyemezsin.
“Tencereyi kaynatamıyorum. Yarım kilo kıymayla 4 yemek yapıyorum” diye kahrolup, evlatları için “Ne olacak halimiz?” diyen annelere terörist diyemezsin. Mahvettiğin ekonominin yükü altında ezilen, “Yarın ne yapacağım?” diye soran vatandaşımı teröristlikle suçlayamazsın. O makamın görevi, çarşıdaki, pazardaki yangını söndürmektir. Tencerenin kaynamasını sağlamaktır. Bunları beceremediğini yüzüne vuran aziz milletime hakaret etmek değildir.
Tek bir vatandaşımızı, tek bir işçimizi, memurumuzu, çalışanımızı, iş insanımızı, akademisyenimizi, kalan az sayıda gazetecimizi, gerçekleri dile getiriyorlar diye terörist ilan eden, bu nobranlığa geçit vermeyeceğiz. Türk Milleti sizden iş bekliyor, aş bekliyor. Oyunu verdi, karşılığını beklemek elbette en doğal hakkı. Bağrından çıktığınız milletimize bu kadar tepeden bakmaktan vazgeçin. Hayat şartları malum. Ya bir yol bulun, ya da yoldan çekilin.
İşsizlik rekor kırıyor. Yuvalar yıkılıyor. Milletimiz borç batağında, 3 milyon 300 bin kişinin hesabına haciz geliyor ve her yeni güne bir intihar haberiyle uyanıyoruz. Pırıl pırıl aileler yok oluyor, ocaklar sönüyor. Bir ülkede analar babalar yavruları ile intihar ediyorsa, yolun sonuna gelinmiştir. İnsana, ölmek yaşamaktan daha cazip gelir mi? Ama saray sefasına kurban edilen Türkiye’de, gelebiliyor maalesef. Acımız büyük. Allah rahmet eylesin. Allah taksiratlarını affetsin.
Kardeşlerim, Tüm bunlar olurken bu arkadaşlar, dillerinden 2023 vizyonu lafını düşürmüyorlar ama, acizliklerini gizlemek için, ekonominin durumunu, 2002 şartlarıyla karşılaştırmaktan da utanmıyorlar. 4 yıl sonrayı hedef gösterip, 17 yıl öncenin şartlarıyla yarışıyorlar. Bunun özeti şudur: 17 yılda bir arpa boyu yol alamadılar. Böyle söyleyince Sayın Erdoğan çok kızıyor ama, durum maalesef böyle. Yarışacak, rekabet edecek onca gelişmiş ülke varken, bugünü ve kendilerini 2001 kriziyle karşılaştıracak kadar düştüler. 2001 yılı, Türkiye’nin derin bir ekonomik krizden geçtiği yıldır. Hadi Türk tarihini bilmiyorsunuz da, bari kendi partinizin tarihine bir göz atın. 2001 krizinden sonra, iktidar neden değişmiş, onu öğrenin. Millet sizi, 2001 krizini bir daha yaşatmamanız şartıyla o koltuğa oturttu.
Peki bunlar ne yaptı? 17 yılın sonunda, Türkiye’yi 2001 yılına geri döndürdüler. Başarı diye sundukları bu. Kriz günlerinin şartlarından başarı süzmeye kalkıyorlar. İktidardakiler, kendinize gelin! Vatandaşımın feryadını artık duyun. Bu millet sizi o koltuklara kendisine hizmet edin diye oturttu, israf içinde sefa sürmeyi bırakın, işinizi yapın. Siyaset, acı içinde kıvranan milletimizle dalga geçme yeri değildir!
Dalgacıların şahı da ekonominin başında oturuyor. Geçen gün Damat Bey’e sokakta soruyorlar, “Ne olacak bu halimiz?” diyorlar. Damat da diyor ki; “Petrol ve doğalgaz araştırsın diye gemiler gönderdik.” Sonra da devam ediyor; “Hele şu petrolü bir bulalım, siz Türkiye’yi o zaman görün” diyor. Gel de Nasreddin Hoca’yı anma. Alacaklı kapıya dayandığında ne diyor hoca; “Şuraya çektiğim çiti görüyor musun? Koyunlar mecburen o çitten atlayacak. Çalılara yünleri takılacak. Ben de onları toplayıp satacağım, senin borcunu ödeyeceğim.” Karikatür karakterlerine ekonomi teslim ederseniz olacağı budur. Ay sonu diyorum, ay sonu. Vatandaşım ay sonunu getiremiyor. Damadın bulduğu çözüme bak; “petrol aramaya gemi göndermiş.” Bulduklarında hepimiz yaşayacakmışız. Aslında söylediği şu: “Benden bir şey olmaz da, petrol bulursak, bir ihtimal ekonomi düzelebilir.”
Geçen sene “Berat Harikalar Diyarında” filmini izlemiştik. Bu kafayla giderse, seneye de “Titanik"le kapanışı yapar artık. Buradan kendisine açıkça bir öneride bulunuyorum: Ülkemize bir iyilik yapmak istiyorsa, ekonomiye bahar gelsin, vatandaşlarımızın hayatları normale dönsün diye, özellikle de kayınpederine faydası olsun diye, bakanlığı bırakıp, hayatına “normal” Damat olarak devam etsin.
Yol arkadaşlarım; siz damadın masallarına bakmayın. Borç batağındaki insanlarımız, firmalarımız, buzdağının sadece görünen yüzü. Kayınpederiyle damat bir olup, “En iyisini ben bilirim.” ukalalığıyla, tüm uyarılara kulaklarını kapatıp, gemimizi hızla buzdağına doğru götürüyorlar. İş insanlarımız da çalışanlarımız da evlatlarımız da bunu hak etmiyor. Ama uyarılara kulak vermiyorlar. Etraflarına topladıklarının vasfı zaten ortada. Düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçılarından başka kimseyi dinlemiyor, gerçeği göremiyorlar.
Vatandaşın çektiği sıkıntılar yetmiyormuş gibi bir de yeni cezalar, vergi zamları, hatta yeni vergilerle bir çıkış arıyorlar. Millet “Yandım!” dedikçe, bunlar ateşe odun atıyorlar. Bu zihniyet yüzünden ne oluyor biliyor musunuz? Türkiye, uzun zamandır yerinde sayıyor. Türkiye, uzun zamandır dünya ile rekabet edemiyor. Türkiye, uzun zamandır üretmiyor. Çünkü iktidar, taşıma suyla değirmen döndürüp, lafla peynir gemisi yürütüyor. Oysa ülkemizin sürdürülebilir bir şekilde kalkınması ve gelişmesi gerekiyor. Bu bir hayat memat meselesi. Kalkınma ise, zengin bir işgücüyle, üretmekle mümkün.
Bakın; Türkiye, çok önemli bir iş gücünden mahrum bırakıldı: Nüfusun yüzde 50’sinden fazlasının, kadınlarımızın, aklından, fikrinden, becerisinden gerektiği gibi yararlanmıyoruz. Bunları söyleyince de bazıları bozuluyor. “Kadının yeri evidir” diyorlar. Üstelik bu kafalar, bu haksızlığa mukaddesatımızı da gerekçe yapıyor. Hatırlatmak isterim ki Peygamber efendimizin ilk eşi, Hazreti Hatice anamız, çalışan, ticaret yapan, haramilerle mücadele eden, saygın bir tüccardı. Mukaddesatımızdan gerekçe uydurmaya kalkanlar için, buyurun size en güzel örnek. Biz diyoruz ki bir toplumda kadınlar kalkınmadan, ülke de kalkınamaz. Kadınlar huzura kavuşmadan, ülke de huzura kavuşamaz. Kadınlar güvende olmadan, ülke de güvende olamaz. Kadınlar ekonomik bağımsızlığa ulaşmadan, ülke de ekonomik bağımsızlığa ulaşamaz.
Türkiye’de çalışabilir durumdaki kadınların sadece yüzde 34’ü bir işe sahip. Yani her 3 kadından sadece biri çalışıyor. Bu oran dünyada yüzde 50 seviyesinde. Almanya gibi ülkelerde ise bu oran yüzde 75’e kadar çıkıyor. Dünyanın en güçlü ülkeleri, aynı zamanda kadının da güçlü olduğu ülkeler. Dünyanın en varlıklı ülkeleri, aynı zamanda kadının da varlıklı olduğu ülkeler. Alman kadınları, bilimden sanayiye her alanda, potansiyellerini gerçekleştirip ülkelerinin gelişmesine büyük katkılar sağlarken bizim kadınlarımız, var olabilmek, ayakta durabilmek, hayata tutunabilmek için mücadele ediyor. Hayatın her alanında önlerine konulan bariyerlerle uğraşıyor. Hakkını, hukukunu koruyamıyor, hor görülüyor, şiddet görüyor.
Türkiye’nin kadınları genç, hayalleri yaşlı. Ülkemizde her 2 kızımızdan 1’i gelecek hayali kurmaya çocukken başlıyor. Ancak, bu oran büyüyüp genç kız olduklarında yüzde 4’e kadar düşüyor. Öyle filmlerdeki gibi “okuyayım”, “kariyerim olsun”, “dünyayı gezeyim” hayalleri olanlar da çok az. Kızlarımızın en büyük hayali evlenebilmek. Ne var ki, evlilik oranları hızla düşüyor. İş yok, aş yok. Evlenenlerin ise ailesi dağılıyor, boşanmalar rekor kırıyor. Boşanan çiftlerin sayısı, 2018 yılında yüzde 11 artmış, 142 bin 448 olmuş. Alarmlar her yerden çalıyor. Defineci damat, petrol peşinde koşarken, Ak Parti iktidarının memleketi getirdiği yer işte bu: Ruhu yaşlanmış, umutsuz kadınlar ülkesi Türkiye!
Biz kadınlarımız için olumlu adımlar beklerken, iktidar, onların hayatını daha da zorlaştıracak adımlara hazırlanıyor. Nafakayla ilgili düzenleme de bunlardan biri. Türkiye’de, boşanmanın asıl mağduru kadınlardır. Ekonomik kriz ortamında, milletimizin en zorda olan kesimlerinden biridir boşanmış kadınlar. Hem ekmeğinin peşinde koşmak zorunda olan, hem de çocuklarına iyi bir gelecek kurmak için, didinen kadınlardır onlar. Bazı istisnalar haricinde, boşanmaların yükü, ağırlıklı olarak onların omuzlarındadır. O yüzden, ikinci yargı paketi hazırlığındaki iktidarı, şimdiden uyarıyorum: Boşanmaların, özellikle de ekonomik mağduru olan kadınların, hak ve hukukuna dikkat edin. Onları, daha da ağır hayat şartlarına mahkûm etmeyin.
Kadınlarımızın gönlü rahat olsun. Bu gidişe dur diyeceğiz. Onlara sözümdür; İyi Parti iktidarında, 96 yıl önce kadınların sırtında yükselen Türkiye Cumhuriyeti’ni, yine kadınlarımızla el ele, 21. Yüzyıla taşıyacağız.
Bu sene, kadınların “Seçme ve Seçilme Hakkı”na kavuşmalarının 85. Yılı. 85 yıl önce seçme hakkının anlamı oy kullanabilmekti. Bugün ise seçme hakkı, sadece seçimlerde oy kullanmak olamaz. Bize göre seçme hakkı, sevdiğin insanı seçebilmektir. Bize göre seçme hakkı, istediğin okulu, eğitimi seçebilmektir. Bize göre seçme hakkı, kariyerini seçebilmektir. Bize göre seçme hakkı, hayat tarzını seçebilmektir. Bize göre seçme hakkı, kimsenin baskısı altında kalmadan, her kararını özgürce verebilmektir. Bizim kadınlara vereceğimiz seçme hakkı işte budur.
Kadın Politikaları Başkanlığımız, Sosyal Politikalar Başkanlığımız, Kalkınma Politikaları Başkanlığımız gece gündüz demeden çalışıyor. Hem sosyal, hem ekonomik alanda, kadınlarımızı hak ettikleri yere getirecek projelerimizi tüm kadınlarımızla paylaşacağız. Bizim için, güçlü Türkiye, güçlü kadınlarla mümkündür. İYİ Parti iktidarında kadınlarımızı güçlendirmek en önemli önceliklerimizden biri olacak. Kadın istihdamını arttıracak, kadınlarımızın üretime ve ekonomik hayata katılımlarını kolaylaştıracak programlarımız, şimdiden hazır. Kadına şiddeti en aza indirecek yapısal çözümlerimiz hazır. İyi Parti iktidarında kadınlarımız, her alanda, ülkemizin itici gücü olacak.
Dava arkadaşlarım; Biz iyi ve güzel şeyler istedikçe, İyi ve güzel şeyler söyledikçe, kötülüğün taarruzu devam ediyor. Daha önce de söyledim, bizim kötülerle kaybedecek vaktimiz yok. Her şeyin en iyisini hak eden bir milletimiz var ve bizden hizmet bekliyor. O yüzden, seçim meçim beklemeden, kapı kapı dolaşıp milletimize gerçekleri anlatacağız.
Kalbi, kendisi ve yandaşları için atanların, Türkiye’ye verecekleri bir şey yoktur. Kalbi, milleti için atanlarınsa, Türkiye’ye veremeyecekleri şey yoktur. 17 yıllık iktidarın sonunda, kasalarını doldurmaktan başka bir iş yapmayanların devri artık bitiyor. Başımıza bela edilen, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ve onun yarattığı saray kültürünün sonu artık geliyor. Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları, vatanın makus talihini yenmeye geliyor. Milletimizi, en iyi şekilde temsil edileceği, hakkının, hukukunun, çıkarının en iyi şekilde gözetileceği, güçlendirilmiş Parlamenter Sistemle buluşturmaya geliyoruz. Milletimizi barıştırmaya, milletimizi güçlü ve mutlu bir Türkiye hedefinde buluşturmaya geliyoruz.