Oral Çalışlar
(Radikal, 10 Nisan 2012)
Türk ordusunun albayıydı Kazım Çillioğlu. Tunceli İl Jandarma Komutanı’ydı.
Yıl 1994’tü. Kürt sorununu şiddet kullanarak çözebileceğini iddia eden bir devlet iradesi işbaşındaydı. Faili meçhuller, yargısız infazlar binleri aşmıştı. Vicdansızlık, bölgedeki ‘temel uygulama’ haline dönüşmüştü…
‘Yeşil’lerin devleti...
‘Yeşil’ler, ‘Bozo’lar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gözbebeği olarak kabul görüyor, istediklerini öldürüyor, karşılığında bol miktarda para ve madalya kazanıyorlardı. Devlet güçleri, yörede kanunsuzluğun temsilcisi haline dönüşmüştü.
Yöre halkına ve yasal siyasetçilere zulmeden insanlıkdışı, akıldışı yöntemler, yeri geliyor, TSK’nın vicdanlı subaylarını ve askerlerini de hedef alıyordu. Kazım Çillioğlu için o günlerde “intihar etti” dediler, alelacele gömülmesini sağladılar. Bu sonucu, Adli Tıp Kurumu’yla, bilirkişi raporuyla, savcılık araştırmasıyla elde ettiler. Cinayeti işleyenler, bütün bunların üstüne bir de sahte intihar notu ekleyerek senaryoyu tamamladılar. O dönemin üst düzey yöneticileri, ‘cinayetin üstünün örtülmesi’ için gerekli olan tüm hassasiyeti gösterdiler…
Aile ise ‘açıklama’lara hiçbir zaman inanmadı... Aynı tarihlerde öldürülen subaylardan birisi olan Albay Rıdvan Özden için de “PKK’lılar vurdu” dendi, aile gene inanmadı. Rıdvan Özden, bölgedeki vahşi uygulamalara itiraz ediyor, TSK’nın yöredeki ‘çeteleşme hali’ne karşı çıkıyordu. Özden’in eşi, Rıdvan Albay’ın PKK tarafından öldürülmediğini ölüm biçiminden anladı. Eşinin kendi ordusu içinden birileri tarafından öldürülmüş olabileceği hükmüne vardı. Tomris Özden ilk itiraz edenlerdendi. Hem de o en netameli yıllarda… Doğal olarak da, başına gelmedik kalmadı…
Çillioğlu’nun, kendi ordusu içinde örgütlenen ve desteklenen bir grup tarafından önce işkenceye tabi tutulduğu ve sonra öldürüldüğü, bilirkişi raporuyla kesinlik kazanmış durumda. Devlete egemen olanlar, kendi albaylarını da yasadışı uygulamalara karşı çıkmaları halinde öldürtebildikleri bir sistem kurmuşlardı. Katiller, cinayeti devletin kendilerine verdiği resmi kimliklerle işliyorlardı.
Çillioğlu’nun ailesi gerçeği ortaya çıkarabilmek için 18 yıldır mücadele veriyor. Devlet görevlisi bir subayın devlet güçleri tarafından öldürüldüğünü kanıtlama görevi, subayın ailesine düşmüş durumda… Ergenekon’un, Balyoz’un, Kafes Eylem Planı’nın hangi mantıkla organize olduğunu, hangi mantıkla hazırlandığını merak edenler, eğer Kazım Çillioğlu’nun ailesinin yaşadıklarını okur, onların neler çektiklerini biraz olsun anlamaya çalışırlarsa, tabloyu kafalarında artık herhalde açıklığa kavuşturabilirler.
Asıl dramatik olan ve insanın içine dokunan ise Albay’ın oğlunun yani Gökhan Çillioğlu’nun sözleri: “Şükürler olsun ki, teşkilata 29 yıl lekesiz, tertemiz hizmet eden babamın hain bir plan sonucu öldürüldüğü ispatlandı. Devletimizin kurumlarının bu konuda yapmış olduğu ciddi çalışmalar sonuç vermiştir. Bu onurlu insanın alnına sürülen leke temizlenmiştir.”
Bu ordunun bir albayı görevini yerine getirirken, yine aynı ordunun içinden bir kesimin emriyle hareket eden çetelerce işkenceden geçirilerek ve kafasına bir kurşun sıkılarak öldürülüyor. Aile, 18 yıl sonra, olayın içyüzünün ortaya çıkarılmasını, ‘albayın onurunun kurtarılması’ olarak tanımlıyor ve haline şükrediyor… Sonra, kalkıp vatan millet sakarya edebiyatıyla, geçmişimizde yaşadığımız utanç verici olayları, “bu devlet yapmaz” diyerek savunmaya kalkıyoruz…
Kendi albayını bile acımasızca öldürebilen bir devletin temizlenmesinin, şeffaf ve demokratik bir devlete dönüşmesinin ne kadar zorlu ve karmaşık bir süreç anlamına geldiğini, bu tabloda olabilecek en çıplak şekilde görebiliyoruz…