T24 - Yeni Şafak gazetesi yazarı Özlem Albayrak, MHP'deki kaset skandalı ve ardından gelen istifaları değerlendirdiği yazısında; "AK Parti'nin en üst yönetiminde evlilik dışı ilişkileri ve kendi seçmenini aşağılamayı meşru görebilecek tıynette insanlar bulunmayabilir, ancak AK Parti'nin demografi olarak çok büyüdüğü de bir gerçekliktir ve MHP'lilerin deyimiyle söylersek; sıra AK Parti'ye de gelebilir" yorumunu yaptı.
Albayrak'ın "MHP: CHP'nin sağ 'bek'i" başlığı ile yayımlanan bugünkü (24 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
Haftasonu MHP'de pek çok üst düzey yönetici art arda istifa etti. Bunlar arasında Cihan Paçacı, Deniz Bölükbaşı gibi partinin en güçlü ve en popüler isimleri de vardı.
Üstelik, MHP'deki çalkalanma bununla kalacağa da benzemiyor. Çünkü kasetleri yayınlayanlar, bu soap operanın yeni bölümlerinin sırada beklediğini ve MHP yönetimi Bahçeli de dahil olmak üzere tamamen değişmedikçe ellerindeki şantaj unsurlarını bir bir internete süreceklerini açık açık söylüyor.
Önce şunu koyalım: Elbette, bir siyasi partinin yönetimini şantaj yoluyla devirmek, o siyasi partiyi bu yolla yeniden dizayn etmeye çalışmak, siyasete siyaset dışı bir müdahaledir. Hem o siyasi partinin yeni yönetimini zan altında bırakır, hem de bu tür yeni "mühendisliklere" kapı aralamayı fiilen meşrulaştırır.
Ha, şantaj, ha dipçik, sözkonusu olan siyasete varoluşsal bir darbedir.
Daha önce de yazdım, bunu yapanları tespit etmek ve cezalandırılmalarını sağlamak, iktidarda bulunan siyasi iradenin boynuna borçtur.
Ve; tamam AK Parti'nin en üst yönetiminde evlilik dışı ilişkileri ve kendi seçmenini aşağılamayı meşru görebilecek tıynette insanlar bulunmayabilir, ancak AK Parti'nin demografi olarak çok büyüdüğü de bir gerçekliktir ve MHP'lilerin deyimiyle söylersek; sıra AK Parti'ye de gelebilir.
Ama MHP hakkında üzülerek söylemek istediklerim, bunlarla sınırlı değil. MHP dendiğinde, kişilerden ve onların bireysel ahlakından daha büyük ve çerçeve bir sorundan sözetmek isterim. Öyle ki, kasetler bu büyük sorunun olsa olsa yan etkisi olabilir.
MHP, başlardaki dengeli ve tutarlı kısa Bahçeli yönetiminden sonra, ağır ağır ama fasılasız şekilde ilerleyen bir evrimle süreci geçirdi ve tanınmaz bir hale geldi. Nitekim, geçtiğimiz haftasonu istifa eden MHP kurmaylarından Deniz Bölükbaşı, 2007 yılında, başörtüsüne üniversitelerde serbestiyet tanıyan anayasa değişikliği nedeniyle kapatma davası açılan AK Parti'yi tuzağa düşürdüklerini itiraf etmiş bir isimdi. AK Parti yönetimi MHP'nin desteğine güvenerek o değişiklik kararını almıştı ancak kapatma davası sadece AK Parti'ye açılmıştı.
"MHP'nin türban çıkışı tamamen benim fikrim. Parti kapanacak. Zaten amacım partinin kapatılmasıydı" diyen Deniz Bölükbaşı MHP'deki büyük değişimin ipuçlarını -anlayana- vermişti.
Hakeza, MHP'nin başörtüsü fişlemeleriyle tanınan, Ergenekon tutuklusu Engin Alan'ı milletvekili adayı göstermesi de kanaatimce tam bir skandaldı.
MHP, çok değişti.
Nerede, Devlet Bahçeli'nin göreve ilk geldiği günlerde şehit cenazeleri karşısında sokağa dökülmeye meyil veren bozkurtları teskin edişi ve böylelikle büyük bir çatışma ihtimalinin önüne geçişi; nerede şimdinin "benim bozkurt yurdumda çakalların işi ne" diyen bir Bahçeli ve O'nun bugünkü MHP'si.
Nerede dini, ahlaki, geleneksel, uhrevi değerlerden güç ve ivme alan MHP, oturuşlarıyla-kalkışlarıyla topluma örnek olma kaygısı taşıyan MHP'li imgesi, nerede şimdinin Ergenekon yanlısı MHP ve kendi seçmenine söven, tutunduğu hiçbir ahlaki değer kalmamış olan MHP'li Başkan Yardımcısı figürü.
Sırf başörtüsü konusundaki Nesrin Ünal örneğiyle başlayan dönüşü bile, MHP'nin nasıl yavaş yavaş kendisinden başka bambaşka bir şeye evrildiğinin kanıtıdır kanaatimce. Tamam bu parti öteden bu yana devletçiydi. Ama devleti ve milleti sevme ve koruma refleksi başka, derin devletin taşeronuna ve temizleyicisine dönüşmek bambaşka şeyler.
Peşpeşe gelen istifalar, MHP'lilerin oylarını ne yönde etkiler, bilmiyorum. MHP seçmeni, "bu ahlaksızlar MHP'nin tepe yönetimine kadar gelebildiyse, bunları cezalandırmak gerek" de diyebilir, "Zaten istifa etmiş olanların özel hayatları bundan böyle sadece kendilerini ilgilendirir" diyerek MHP'ye oy vermeye devam de edebilir.
Ayrıca BDP-PKK hattındaki polise tokat atma noktasına varacak gümrahlaşmış hareket ve söylemler de MHP seçmenini ajite edip, normal şartlarda oyunu vermeyeceği MHP'ye yöneltebilir.
Hepsi olabilir. Ama ondan ve hatta kasetlerden daha büyük bir gerçeklik varsa, o da MHP'nin 1990'lardaki o samimi, aşık ve dürüst insanlardan müteşekkil olmadığıdır. MHP'nin giderek CHP'nin sağ bek'ine dönüşmüş olduğudur. Sonuçta, devleti fetişleştirme ve onu koruma iştiyakı. MHP'yi CHP'yle aynı hizada sıralanmaya, 12 Eylül referandumuna karşı çıkmaya, Ergenekon'a destek noktasına kadar geriletmiştir.
Bu partiye ve davaya yürekten inanmış, gönül vermiş samimi partililer adına üzgünüm.
Ne diyelim, geçmiş olsun!