DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Hükümete bir tavsiyem var. Duvarlara, pankartlara, panolara büyük harflerle ‘özür diliyoruz’ yazın. Mesela seçme ve seçilme hakkını gasp ettiğiniz halkımızdan özür dileyin. Kürtçe’yi yeniden ‘bilinmeyen bir dil’ yaptığınız için, bu milleti yarı yolda bırakıp, Kürt meselesini yeniden dirilttiğiniz için özür dileyin" dedi.
Partisinin 1. Olağan Hakkari İl Kongresi’nde konuşan DEVA Partisi lideri Babacan, hükûmetin "dış politikası" olmadığını savunurken, "Dış ilişkiler diyorum. Dış politika demek; diplomasi, siyasi diyalog, konuşmak, problemleri barışçıl yöntemlerle çözmeye gayret etmek demektir. Dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak demektir. Bizler ayrıldıktan sonra dış politika tamamen dar bir ideolojik perspektifle yürütülüyor. Cumhuriyet tarihinin ‘Başka ülkelerin iç siyasetlerine karışmama’ ilkesi vardı, çiğnediler. Başka bir ülkede sorun olduğu zaman ‘tarafları uzlaştıralım’ demiyorlar. Hemen kolları sıvıyorlar, başlıyorlar yumruk atmaya. Kime denk gelirse" diye konuştu.
Babacan, şöyle devam etti:
“Hemen yanı başımızdaki Irak’a bakın. Bağdat bir kültür ve medeniyet şehri. Mezopotamya uygarlığı var bu topraklarda. Çok büyük doğal kaynaklar var. Irak’ın yeni gerçeklerini kabul etmek lazım. Irak’la her türlü ilişkiyi geliştirmek lazım.”
“Bütün bu coğrafya için bir ilkeyi savunduk. İnsanlar ülkeden ülkeye serbestçe dolaşabilmeli. Ürünler, ticaret serbest olacak. Sermaye rahat hareket edecek. Fikirler rahat hareket edecek. Adeta bütün bu hudutların anlamsızlaştığı bir coğrafya hayalimiz var. Gerçek refah, gerçek barış, gerçek huzur böyle sağlanır. Sınırlara beton duvarlar örerek değil; tam tersine komşularımıza gönlümüzü ve kapılarımızı açarak sağlanır. İnsanların, ürünlerin, sermayenin rahat hareket ettiği coğrafya topyekûn kalkınmayı beraberinde getirecek.”
“Kongre salonuna koca harflerle ‘güven ve istikrar’ yazmışlar. Daha kendilerine bile güvenmiyorlar. Biz onlara nasıl güvenelim? Hükûmetin bir bakanı çıkmış, ortadan kaybolan bakanın televizyonunu eleştiriyor. Kaybolan bakanın trolleri de diğer bakana saldırıyor. Bir bakan çıkıyor, ‘Şu zaman şu kadar aşı gelecek’ diyor ama söylediği kadar aşı söylediği tarihlerde gelmiyor. Sosyal medya hesabından maske, mesafe, temizlik diyen bakanlara karşın, Cumhurbaşkanı lebalep kongre yapmakla övünüyor. Bir de tarımı bitiren bir bakan daha var. Aslında hepsi tek bir kişinin söylediğine bakıyor. Onun da vakti ömrü kendi kendiyle çelişmekle geçiyor.”
“Böyle bir ortamda istikrar yazmışlar duvarlara. Sayın Erdoğan’ın bu memlekete hangi alanda istikrar kazandırdığına bir bakalım. Hukuk. İstikrar var mı? Hakkını yemeyelim var. Sayın Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor. Getir götür talimatlarla alınan kararlar, hukuksuzluğu istikrarlı bir şekilde büyütüyor. Fakirleşmede istikrar var. İşsizlik istikrarlı bir şekilde artıyor. Hayat pahalılığı artıyor. Bu tablo Sayın Erdoğan’ı eseri. Şimdi soruyorum; Sayın Erdoğan, bu eserinizle gurur duyuyor musunuz?”
“Hükümete bir tavsiyem var. Duvarlara, pankartlara, panolara büyük harflerle ‘özür diliyoruz’ yazın. Mesela seçme ve seçilme hakkını gasp ettiğiniz halkımızdan özür dileyin. Kürtçe’yi yeniden ‘bilinmeyen bir dil’ yaptığınız için, bu milleti yarı yolda bırakıp, Kürt meselesini yeniden dirilttiğiniz için özür dileyin. KHK’larla işlerine son verdiğiniz ve yargı kararına rağmen işine iade etmediğiniz vatandaşlarımızdan özür dileyin. Keyfî kararlarınız yüzünden fakirleşen milletimizden özür dileyin.”
“Halkın güvenini kaybettikçe ne yaptılar? 6 milyon oy almış, Meclisimizde en çok milletvekili bulunan ikinci sıradaki muhalefet partisini kapatmayı gündeme getirdiler. Gerginlik artsın, huzur kalmasın diye yapmayacakları şey yok. Çünkü başarı üretemiyorlar. Defalarca kendileri ‘Parti kapatmak olmaz’ dedi. Hatta şimdiki küçük ortağa laf yetiştiriyordu. Zamanında da kapatılmaya çalışılan bir parti vardı. Sayın Erdoğan, onun kapatılmasını istediği için Sayın Bahçeli’yi kastederek ‘Ülkenin huzursuzluğunda bunların yeri vardır’ dedi. Şimdi küçük ortağın gemisine bindiler, rotayı da Perinçek’in eline verdiler.”
“Biz; demokrasiyi yok sayan, şahsi bekalarını bu milletin çıkarlarının üstünde gören, ülkeyi şiddet sarmalına sokan, çetelerle iş tutan, sokak ortasında siyasetçileri, gazetecileri döven vesayet odaklarıyla, 28 Şubatçılarla hiçbir zaman ayni gemiye binmedik. Binmeyeceğiz. Bizim rotamız; insan haklarından, özgürlüklerden, demokrasiden ve atılımdan şaşmıyor. Bizim rotamızı milletimiz belirliyor.”