Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi durumuna ilişkin, "Ülkenin itibarı mahvolmuş durumda, ekonomi mahvolmuş durumda. Bunun sebebi; işini bilen insan sayısı çok çok azaldı ve aynı zamanda kararların dar bir çevrede bir aile içinde ya da tek bir kişinin alması. Ne zaman ki Cumhurbaşkanlığı forsu ile bir parti logosu yan yana konuldu o gün bugündür dikiş tutmuyor ülke. Mevcut anayasanın hükümlerine aykırı bu. Anayasada Cumhurbaşkanlığı tarafsızdır diyor. Cumhurbaşkanı tarafsızlık yemini ediyor. Bir partinin genel başkanı olan ve karşı tarafı düşman gören ve bunu her gün çıkıp söyleyen birinden tarafsızlığa uymasını nasıl bekleyeceğiz?" diye konuştu.
Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Halk TV'de Bayram Sohbetleri programında gazeteci Özlem Gürses'in sorularını yanıtladı.
Ana akım medyanın partisini yok saydığını ifade eden Babacan, "Bizim şu anda sosyal medyada yaptığımız en ufak bir etkinlik sosyal medyada ciddi izlenirken, takip edilirken, haber değeri çok yüksek şeyler olurken ana akım medya bunu görmüyor" dedi.
Sözlerine başbakan yardımcılığı yaptığı dönem ile başlayan Babacan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Aslında o dönemle bu dönem çok benziyor. O dönem siyaset benim için bir mecburiyet haline gelmişti. Toplumsal sorumluluk gereği siyasete başlamıştım. Ülkenin durumu çok kötüydü, ekonomik kriz yaşanıyordu. Ben o zaman iş dünyasındaydım ve rasyonel ekonomi ve finans perspektifinin devlet yönetimine yansıması gerektiğini bana söylediler. Öyle ikna ettiler beni, o sorumluluk gereği siyasete girdim. Yakın çevremden çok tepki aldım. 'Siyaset karışıktır, kirlidir. Senin ne işin var orda?' diye. Ülke için bir mecburiyet bildim açıkcası, iyi de oldu. İyi ki yapmışım diyorum.
2002-2004 yılları arasında Türkiye'nin çehresi çok hızlı şekilde değişti. İki yılda enflasyon tek haneye indirdik. Düşünün ki 34 yıl boyunca çift hane ya da üç haneli enflasyon var ülkede para sürekli değer kaybediyor, en küçük para birimimiz 1 milyon TL'idi. Sıfırları sayıyordu insanlar. O dönemden alıp paradan altı sıfırı atmak, enflasyonu tek haneye indirmek, refah seviyesini çok hızlı bir şekilde yükseltmek büyük bir tatmin duygusu verdi. Sanki ülkeme olan borcumu önemli bir ölçüde ödedim hissi güzel bir his. Bugün de aynı şekilde hissediyorum doğrusu.
Bugünde de ülkenin şartları çok kötü, ekonomik krizin tam ortasındayız. Yine özgürlükler sınırlandırılmış durumda, insanlar rahat konuşamıyorlar. Bir korku iklimi var, içinde bulunduğumuz coğrafya karışık ve Türkiye'nin o coğrafyayı düzeltmek için en ufak bir katkısı yok.
Yine aynı hissiyatla, bu ülke için bir şeyler yapma hissiyatı ile bu siyasi partiyi kurduk. Yeniden Türkiye'yi ayağa kaldırabilmek için yeniden Türkiye için yeni bir şeyler yapabilmek için. Ekibimizle birlikte yoğun bir şekilde çalışıyoruz.
Yine yakın çevremizden uyarılar geldi. "Karşınızda koskoca devlet gücü var" dediler. "Yargıyı da içine alan bir devlet gücü var." dediler. Niyetimiz iyi olduğu ve geçmişimiz tertemiz olduğu için, korkacak bir şeyimiz olmadığı için her şeyi göze aldım. Ülke bu durumdayken bir şeyler yapmamaya içimiz el vermedi."
"Ana akım medya bizi görmüyor, bizi yok varsayıyor. Bizim şu anda sosyal medyada yaptığımız en ufak bir etkinlik sosyal medyada ciddi izlenirken, takip edilirken, haber değeri çok yüksek şeyler olurken ana akım medya bunu görmüyor.
Şu anda sadece problem o, ama biz bundan şikayet edemeyiz. Bizim çalışmamız şikayet üzerine kurulamaz. Biz gereğini yapayacağız gören görecek, görmeyen görmeyecek."
"Bakanlık döneminde arkadaş, dost seçerken bütün bu görevler bittikten sonra da konuşabileceğimiz insanlar mı bunlar diye? Şimdi bakıyorum hala dostuz.
O dönemde kiminle mesafeliysek zaten mesafe daha da açıldı. Çünkü devlette bir görevimiz olmayınca işi düşmüyor kimsenin işi düşmeyince de aramıyor olabilirler."
"13 yıllık bakanlık döneminde benim toplum önümde yaptığım konuşmalar, TV programları.. O günlere dönün bakın bugün dönüp yine altına imza atabilirim. Fakat düşündüğüm her şeyi toplum önünde konuşmadım, çünkü bir yapının içindesiniz mümkün olduğunca o yapıyı korumak ve içinden düzeltmenin mücadelesini vermeye çalıştım ben. İçerde yaşanılan fikir ayrılıklarını dışarıya yansıtmamaya çalıştım. Ciddi çatışmaları dışarıya yansıtmadım. Bakanlığın bitiş zamanında bu görüş ayrılıkları o kadar büyüdü ki basına da yansıdı. Konuştuğum her şey inandığım şeyler oldu."
"Ülkem adına çok üzülüyorum. Kendim adına da üzülüyorum çünkü yılların emeği var. AK Parti kendi eli ile inşa ettiğini, kendi eli ile yıkıyor. O kadar inşa edilmiş başarıyı tekrar kendi elleri ile teker teker maalesef mahvediyorlar. Ülkenin itibarı mahvolmuş durumda, ekonomi mahvolmuş durumda. Bunun olmasında iki önemli sebep görüyorum. Birincisi insan kalitesi, işini bilen insan sayısı çok çok azaldı ve aynı zamanda kararların dar bir çevrede bir aile içinde ya da tek bir kişinin alması. İki tane önemli teşhis var burda. Biz tedavi için uğraştık ama olmadı, o bünyede tedaviyi imkansız gördüğümüz için yeni bir siyasi parti başlattık."
"Hiçbir birimde gruplaşma, hemşehricilik olmaz. Devlet buna izin vermemeli, olamaz. Tarikatlar ile bir pazarlığa girmek gibi bir ilişki şekli olmamalı."
"Biz dar bir ideolojinin partisi olmak istemedik. Türkiye'deki farklı eğilimlerin ortak bir gelecek altında buluşabileceğini gördük. Geçmişte mutabakat zor ama gelecekte mutabakat daha kolay. Özgürlük sınırlandırılmasından herkes şikayetçi... Gençlerin hepsi biz kendimizi ifade etmekten korkuyoruz diyorlar. Gelecekte ne arzu ediyoruz? Öncelikle özgürlüklerin doyasıya yaşanması ve devletin bunun teminatı olmasını istiyoruz.
Gelecek konusunda farklı düşünen yok. Biz partiyi ortak gelecek ittifakı üzerine bir anlayışla oluşturduk.Kurucularımız incelediğinizde daha önce çok farkı görüşleri savunmuş arkadaşlarımız var. Her kesimden insanlar var."
"Parlamenter sistem varken Türkiye'de her siyasi parti seçime girerdi. Tek bir parti çoğunluğu sağlayamazsa bir koalisyon olurdu. Koalisyonda da şartlar olurdu. Olmazsa yeniden seçime giderdi. Dolayısıyla her parti kendi olarak seçime girebiliyordu.
Bu yeni Cumhurbaşkanlığı sistemi öyle bir yanlış sistem oldu ki seçim öncesi ittifaka mecbur bıraktı. Bana özel soran insanlara bu sistemin yanlışlarını anlattım.
Rejim tek bir makamda bütün gücün buluşmasını getirdi. Meclis önemsizleşti. Yargıda atamalar iktidar partisinin başındaki insana kaldı. Böyle olursa bağımsız yargı kalmaz Türkiye'de."
"Mevcut anayasanın hükümlerine aykırı bu. Anayasada Cumhurbaşkanlığı tarafsızdır diyor. Cumhurbaşkanı tarafsızlık yemini ediyor. Bir partinin genel başkanı olan ve karşı tarafı düşman gören ve bunu her gün çıkıp söyleyen birinden tarafsızlığa uymasını nasıl bekleyeceğiz?
Sistem kendi içinde çelişkiler ile dolu. Bu sistemle Türkiye'nin devam etmesi mümkün değil.
Geçmiştekini yıkın yerine daha iyisini getirmeyin sonra Türkiye'yi yeniden inşa etmeye çalışın, bu mümkün değil.Türkiye'nin itibarı çok düşmüş durumda."
"Covid-19 öncesinde de Türkiye'nin ekonomisi hızla zayıflıyordu, kurumlarımız zayıflamıştı. Bütçenin durumu çok kötüydü, bunu kapatmak için Merkez Bankasının yedek akçelerini bir günde bitirdiler.
Biz Covid öncesinde de krizden bahsediyorduk. Genç işsizliğin rekorunu biz virüsten önce de gördük. Zaten problemlerimiz çok büyükken şu anda bir de salgının etkilerini yaşıyoruz.
Bu salgının ne kadar süreceği, aşının ya da ilacın ne zaman bulunacağı bilinmeyenler. Bunlar bilinmeyen olduğu sürece ekonomiye etkisinin ne kadar süreceği de belli değil açıkcası.
En kötüye hazır olmak lazım. Bütün dünya çok hızlı adımlar attı. Biz ortalama bir G20 ülkesi olsak milli gelirin yüzde 8'i kadar doğrudan bütçe harcaması yapmamız gerekiyor.
Bunu Türkiye yapamadı, kaynak yok. Para bitti. İsraf, har vurup harman savurma. Türkiye'nin düzeleceği ihtimalini görmediğim için ve ekip olarak da görmediğim için yeni bir çalışma başlattık."
"Baba tarafı Ankara'nın yerlisi. Malazgirt sonrası Ankara'ya gelmişler, yerlemişler. Anne tarafı da yine İç Anadolu ama Karadenize daha yakın Çorumlu.
Ben Ankara'da doğdum. Okullar Ankara. TED ve ODTÜ'de okudum. 4 kardeşiz. 3 kız kardeşim var. Benim büyüdüğüm mahalle Çıkrıkçılar yokuşu. Kurtuluş'ta oturuyorduk iş yerimiz Çıkrıkçılar yokuşundaydı. Babamlar ilçeden babam liseyi ve üniversiteyi okusun diye gelmişler. Aile tamamen ticaretle uğraşıyor. Siyasetle uğraşan kimse yok. Biz tamamen işimizi iyi yapmaya çalışan bir aile. 92 yıllık bir ticari geçmiş var."
"Ramazan Bayramının ilk günü büyüklerin evinde buluşma şeklindeydi. Babanın ve annenin aile evlerinde büyük bir buluşmalar olur. Mutfak hazırlıkları önceden yapılır. Baklava, yaprak sarması ve su böreği bayramın olmazsa olmazıdır. Aile buluşmamız baya kalabalık ve canlı olur. Bu buluşmaları sadece bayramlarda değil belirli zamanlarda yapmaya çalışıyoruz. Şimdi ise Zoom üzerinden yapıyoruz bunu. Hemen bu buluşmalarda gruplaşmalar olur. Küçük çocuklar, lise ve ortaokul çoçukları... Siyaset çok konuşulmaz.
Mutfağa herkes girer, herkes bir işin ucundan tutar. Ailemiz hep bir aradadır. Fiziksel olarak uzaklıkta olsa bir kopukluk hiç olmadı. Aile organizasyonları yaparız, genelde bu bana düşer. 40-50 kişilik buluşmalarımız yılda en az bir kez olur. Bayramlar, özel günler güzel bir vesile. Bayram vesilesi ile mesafeler kapanıyor. Bayram ruhu çok önemli. Biz çok önem veriyoruz."
"Tek bir kahramanım yok ama özellikle küçük yaşlarda babam beni çok etkilemiştir. Babam hala haftanın 7 günü işe gider. Tabi bu salgından önce. Annem çok disiplinli bir anneydi. Babam çok çalıştığı için annemle büyüdük daha çok. Kahramanım olarak düşününce ilk aklıma babam geliyor.
Üniversiteyi bitirdim mesela sonrası için 30 kişi ile falan görüştüm. Yeni insanlarla tanışmak, onların görüşlerini ve fikirlerini almak benim için önemlidir. Ben konuşmayı ve istişare etmeyi severim. Siz olsanız ne yaparsınız diye sorarım."
"Bu babamdan gelen bir şey. Geçmişte bankacılık sistemi kolay olmadığı için ve ticarette sıcak para döndüğü için böyle yapardı. O yıllardan gelen bir ihtiyat diyelim."
"Pek şarkılı türkülü bir ortamımız yok. Genelde sohbet ediyoruz, memleket meselelerini konuşuyoruz. Oturup tavla oynamam mesela... Ailemizde ve sülalemizde sigara yok mesela. Ailemin farklı normları var.Daha fazla boş vaktimin olmasını arzu ederdim tabi. İlkokulda çalışmaya başladım hala çalışıyorum."
"Çocuklarımın hepsi birbirinden çok farklı, üç tane birbirinden tamamen farklı üç insan. Her biri çok farklı, iyi oldukları alanlar var. Keşke daha fazla vakit ayırabilsem onlara..."
"İyi bir akademisyen. Benim gönlümden geçen siyasi partilerin Türkiyeli olmasıydı. Mithat Sancar'ın buna faydası olacağını düşünüyorum. Yeter ki o düşündüğünü ve Türkiye için arzu ettiklerini gerçekleştirmek için alan açılsın onlara. Ben çok sevinirim."
"Türkiye'deki bölücü terör örgütü, Türkiye'nin siyasetine de müdahil. Keşke siyasetin önü açılsa ve bu olmasa. Terör örgütüne karşı mücadelenin kesinlikle verilmesi gerekiyor. Eğer bir hak ve özgürlük mücadelesi varsa gelin hep birlikte bunu verelim.
Şiddet bugünün yöntemi değil. Türkiye'de bununla bir yere varamazsınız. Silahlı mücadele bazen ülkelerin özgürlük mücadelelerinde yer alıyor, başka ülkelerde de bu var ama bugünün Türkiyesinde böyle bir şey yok.Buna gerek yok. Bugünün Türkiyesindeki yöntem siyaset ve meşru yollardır."
"Siyaset çok geriden gelip toplumu tutuyor. Toplumun büyük bir potansiyeli var ancak siyaset bunu tutuyor.Siyaset ötekileştiriyor. Türkiye nüfusunun ağırlığının müslüman olduğu bir ülkede, Ramazan bayramının ikinci ya da üçüncü günü iktidar muhalefeti karşısına alıcı bir üslupla başlıyor. Çok üzüldüm, kendi milletimiz adına üzüldüm.Sağlık hasarını, can kaybımızı asgaride nasıl tutarız diye ben bunu beklerken, esip gürlemeler. Muhalefet şöyle de böyle de, yazık gerçekten yazık."
"Şu anda iktidarın siyaseti tamamen korkutmak. Vatandaşı elindekini kaybetmekle korkutmak, hayali düşmanlarla korkutmak ve böylece desteği devam ettirmek.
Bunların yüzde 1, yüzde 3 doğruluk payı varsa bile hükümete düşen vatandaşı böyle gidip korkutmak değildir. Elinde bir devlet gücü var. İktidar bir şikayet makamı değil. Gereğini yapmak işi."
"Siyasetin bir özü oluyor bir de dedikodusu oluyor. Benim siyasete girmeme vesile olan kişi Sayın Gül'dü.
Yeni siyasi parti kurulurken 2001'de, oturup konuştuk ve o şekilde girdim. Abdullah Bey, düzgün bir devlet adamı.
Bütün güç sınavlarından geçip kendini ve ahlakını koruyabilmiş bir insan. Türkiye'nin yeni bir siyasi partiye ihtiyacı olduğunu gördü, bizi de cesaretlendirdi, böyle bir şeyi yapın dedi. Desteğini de kamuoyu önünde açıkladı. Şu süreçte yüz yüze görüşemiyoruz ama ortalama ayda bir telefonla konuşuruz."
"Bayramlar bir dostluk ve kardeşlik vesilesi. Kırgınlıklar, küskünlükler hep olur ama bunlar gelip geçici.Bayramları dostlukları tazelemek için, kırgınlıkları, küskünlükleri sıfırlamak için bir vesile bilmek lazım.Siyasetçiler de bunu ülke için yapmalı. Her bayram bir vesile ve bu fırsat bilinmeli."