Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, AKP kongresine ilişkin olarak, "Kongrenin sonuçlarından biri Ahmet Davutoğlu'nun özerk alanını ve özgül ağırlığını arttıracak hamleyi başarıyla tamamlayamadığıdır" dedi. Bayramoğlu, "Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak yürütme sahasında aktif bir rol oynamak yanında, açık bir şekilde bir siyasi partinin iç işlerinde son karar merci olarak 'partili cumhurbaşkanı' modelini de fiilen zorlamaktadır" ifadesini kullandı.
Bayramoğlu'nun Yeni Şafak'ta "AK Parti kongresi ve sonuçları" başlığıyla yayımlanan (15 Eylül 2015) yazısı şöyle:
AK Parti'de önemli bir kongre geride kaldı. Bir önceki kongre, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yapılan bir geçiş ve görevlendirme toplantısı niteliği taşıyordu. Erdoğan tarafından eğilimlerin toplandığı, ancak nihai kararı onun verdiği bir genel başkan ataması yapılmış, Davutoğlu partinin başına bu koşullarda geçmişti. Bu geçiş kongresinin diğer bir özelliği, Erdoğan'ın giderken Abdullah Gül'ü alternatif olmaktan çıkarması, bunu parti kurmaylarının bayrağı “Gül devralsın” arzusuna rağmen yapmasıydı. Bu kez kongreye farklı koşullarda gidildi. Davutoğlu partinin başında bir seçim atlamış, kısmen kendi kadrolarını oluşturmuş, Erdoğan'la özellikle hükümet işleri bakımından yaşadığı kimi sürtüşmeler sonucunda belli bir denge noktası ortaya çıkmış durumdaydı. Ve ilk kez AK Parti'de bir kongre, birden fazla eğilimin varlığını hissettirebileceği ve Davutoğlu'nun parti dengelerine ağırlık koymayı arayacağı bu oranda üstü örtülü bir yarış ve tartışmanın, pazarlık ya da uzlaşmanın devrede olabileceği bir yapıdaydı. Nitekim öyle oldu. Kongreden bir kaç gün önce gazetelere yansıyan kulis bilgileri, Davutoğlu'nun parti yönetimi için daha liberal bilenen, son dönem parti politikaları konusunda eleştirel olan, “Ali Babacan, Bülent Arınç, Mehmet Şimsek, Sadullah Ergin, Beşir Atalay” gibi isimleri tercih ettiği ve Erdoğan'a bu listenin gittiğini söylüyordu. Buna karşın Erdoğan'ın bu isimlere mesafeli olduğu, kendisine yakın, cemaatle adı anılmayan, sadakat sistemini temsil eden isimleri tercih ettiği iddia ediliyordu. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Davutoğlu'nun listesi parti içi yerleşik dengeleri gözetmediği oranda, başta Binali Yıldırım gibi isimlerin tepkisini çekmiş, birçok kişi Erdoğan'a yönelmiş, duruma el koymasını istemişlerdi. Kongre öncesi Perşembe günü, Davutoğlu'nun ısrarı, Yıldırım'ın girişimi, muhtemelen Erdoğan'ın onayıyla 900 delegenin yeni bir genel başkan için imza toplaması, iki listeli bir yarış ihtimali doğmuştu. Davutoğlu koşulları kabul edince getirdiği listedeki yüzde 60'a yakın isim değişmiş ve bu konuda nihai yönlendirici Cumhurbaşkanı olmuştu. Bu öyküden çıkan üç sonuç var. İlki Davutoğlu'nun istediği ve hayal ettiği kadro değişimini gerçekleştiremediği, daha önemlisi özerk alanını ve özgül ağırlığını arttıracak hamleyi başarıyla tamamlayamadığıdır. İkincisi Davutoğlu'nun hazırladığı ilk listenin parti içinde onu yalnız bıraktığı oranda, Erdoğan'ın oyuna girmeye davet edilmesine yol açmasıdır. Bu durum, AK Parti kurmayları açısından Erdoğan ile parti arasındaki organik ilişkilerin devam etmesini isteyen bir eğilimi ortaya koymuştur. Üçüncüsü bu kongre göstermiştir ki, Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak yürütme sahasında aktif bir rol oynamak yanında, açık bir şekilde bir siyasi partinin iç işlerinde son karar merci olarak “partili cumhurbaşkanı” modelini de fiilen zorlamaktadır. Peki bunların siyasi anlamı nedir? Önümüzdeki dönem siyasetin bize vadettikleri nelerdir? Yine üç husus: Fiili durumla yazılı kodlar ters düştüğü oranda, anayasa, anayasa ihlali ve meşruiyet tartışmaları... Erdoğan merkezli siyaset algısının derinleşmesi... AK Parti'nin siyaset anlayışında büyük bir değişiklik olmayacağının görülmesi...